Feamer Mesaj tarihi: Kasım 29, 2014 Paylaş Mesaj tarihi: Kasım 29, 2014 öncelikle ortan bir paydada buluşmak için bazı kavramları bilmek lazım bunun içinde en azında konuya aşına olmak için şunları seyretmek, biraz yazı okumak ve gılgameş destanı hakkında fikir sahibi olmak lazım... bunlar tarihin ve insanlık düşünce sisteminin bir çoğunun anahtarı gibi: http://www.youtube.com/watch?v=3oWx6NUBDM8 http://www.youtube.com/watch?v=kX0FrXMbdlY http://www.youtube.com/watch?v=v2obWbNQIwQ yukarı da değindikleri gibi gılgamış parayı ve gücü bulunca tanrıcayı sen ne aşağılık bir kadınsın diye reddediyor bunların dışında, yahudilerin babilin fahişesi dediği yine bu konsept tanrıca anlatmak istediğime gelirsem, ama fazla ayrıntılı ve belli bir düzeni tutturmak zor olduğu için kısa ve biraz karışık olacak orta doğu halklarının kadına bakışı ve ora çıkışlı dinlerin kadınlara yönelik olumsuz tutum ve davranışlarının arkasında bence bu geçmiş inançlar var. iştar ve diğer bütün isimle alınan ama çıkış noktası bir olan tanrıça inançlarının ortak noktası, kaprisli, zalim, insanlara ve sevdiklerine çektiren olarak anılıyor, gılgamış destanında misal gılgamış bu şekilde sitem ediyor ama neden sonra -az sonra :) - ve bu tanrıça kadın olarak anılıyor, artemis falan gibi, yanı modern insanın algısında ziyade, bir çok yüz yıl, bin yıl, dünyada sarayında oturan bir kadın olarak kafalarda yer etmiş bir ilah bunlar yanı "insan" olan kadın ile bir tutuluyor, yahudilerin "babilin kızı" diye bile anılıyor buradan gılamışa geçersek, gılgamış, -hatırladığım- kadarı ile ortalama bir yarı tanrı iken, zaman sonra lübnan sedir ormanlarında yaşayan humbabayı öldürüp, bir çok kütük ile şehre gelince, o kerestelerden insanlar baya bir medeniyet kasıyorlar. zaten tanrıçanın dikkatini çeken gılgamiş bu kahramanlığından sonra tanrıça -sarayda oturan kadın- tarafından benimle evlen diye mesaj gönderiyor ama gılgamış yukarıda belirtiğim gibi o nedenleri ortaya atarak kabul etmiyor... şimdi hikaye bu, benim buradan çıkardığım, ki ilk önce tanrılar ve taimat a değinmek lazım, tanrılar taimatı ve onun hayvanlarını yenip yerleşiyorlar yani, ilk "medeni" insanlar "tabiat"ın ki arapçadır zaten, zorluklarını ve yırtıcı hayvanlarının üstesinden gelip ilk yerleşimlerini kuruyorlar ve bundan sonra tanrıların çağı başlıyor, zira yunanlılar asırlar sonra bu hikayeleri almışlar ama eksik aldıkları için zeus ve titanlar olayına dönmüş iş... evet insanlar şehirleri kurdu ama kadın merkezli olarak bir toplum devam ediyordu, zaten taa hristiyan imp. zamanına, iznik konsülüne kadar devam eden bir inanç kavramı var... şimdi özetle, zaten bildiğimiz insanlık tarihi anlatımı ile, insanlar doğanın güçlerine baskın gelerek yerleşik hayata geçiyorlar, evler mevler yapıyorlar, belli bir inanç sistemi oluşturuyorlar eskiden salt tabiat -taimat- güçlerinden korkarken, nedir aslan, kaplan, aynı falan filan, onlara galebe çalan tanrıların! sayesinde yerleşik hayata geçiyorlar, bu sefer o ilahlaştırdıkları taimat ın güçleri gidiyor, yerlerine rüzgar, su, ateş, yıldırım gibi diğer güçler alıyor bu arada taimat, okyanu, büyük su ilede bağdaştırılıyor artı kaos, bkz. tufan şimdi, şehirler kuruluyor, inanç sistemi var ama medeniyet yine eksik, materyal yok, ham madde yok. gılgamış destanına geçersek, gılgamış yaptığı zırh ve silahlar ile humbaba adında tanrının koruduğu ve kimsenin ağaç kesmeye cesarete edemediği lübnan ormanlarına gidip, onu yenip, ağaçları kesip ülkesine getiriyor... yani, gilgameş denilen kişi, veya kişiler hem metali işliyor daha önce olmadığı şekilde, hemde o işledikleri metaller ile tanrıların koruduğu ormandan ağaç kesip medeniyetlerini bir kademe yukarı taşıyorlar bu aşamadan sonra destanda bir kırılma oluyor, gilgameş kendisi ile evlenmek isteyen, onu güdümüne almak isteyen tanrıçaya hakaret ederek karşı çıkıyor, yani onu ret ediyor ve bütün bu işleri başardığı arkadaşı enkidu, kırların yabani, hayvanlar tarafında büyütülmüş, gılgamış çok çalışkan olduğu ve halkı da buna zorladığı için tanrılar tarafından gönderilen arkadaşı tanrıçanın isteği ile öldürülüyor... şimdi buraya kadar olan kısmı özetlersek, insanlar, doğaya karşı galebe çaldılar, ham madde işlemeyi öğrendiler, ama eski inançlarına baskın çıkamadılar, hala yıldırım, hastalık, yangın gibi güçlerden korkuyorlardı ve inançlar devam etti, zira gilgamış ve enkidu kendileri cezalandırmak için üstlerine gelen gök boğasını -bk. taimat in hayvanları yenilince onlar köklere çıktı- eski güç- da yeniyorlar ama bu sefer enkidu yeni bir tehlike olan hastalığa yenilip ölüyor ve gilgameş buna çare aramaya çıkıyor, ileri bir medeniyet arayışı... konumuza gelirsek, dediğim gibi insanlık bir çok şey başarmış olmasına rağmen eski inançlarından kurtulamış, doğa güçlerini kişileştirdiği tehlikelerden hep çekmiş ve bütün bunları kaprisli bir tanrıça ile ilişkilendirmiş ve orta doğuda yaygın olarak ve oradan bütün dünyaya yayıldığı bilin altı olarak hep var olmuş o kadar ki yahudilik bile zamanla bu hikayelere kaymaya başlamış, hristiyanlık bile halk direnç göstermeden kabul etsin diye bu hikayelerle harmanlamış ama burada bir önemli nokta şu, güç isteyen "yeni" din "adamları" karşılarında hala eski inanç sistemleri ile karşılaşıyorlardı ve insanlar asırların verdiği alışkanlık ile bunları uygulamaya devam ediyor, bu da doğal olarak onların hoşuna giden bir şey değildi ve bun inancın en önemli sembollerinden biri kadındı ve onunda baskı altına alınması gerekiyordu, zaten modern dünyada kadının bir "değeri" kalmadığı için kadınlar üzrinden ana tanrıça kültünü de bitirmek için bu şekilde davrandılar. benim çıkarımım bu şekilde. evet sonu biraz güdük kaldı, daha ayrıntılı yazmak lazım ama çok uğraşmak vakit harcamak lazım, ama yinede anlaşılacağını düşünüyorum... Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar