Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

İşgal


Saeros

Öne çıkan mesajlar

29.12.2004

Aslında tahmin etmeliydim, hepimiz etmeliydik. Bugün diğer hiçbir güne benzemiyordu, hiçbir günkü gibi hissetmiyorduk.

Uykumuzu tam anlamıyla almış olmanın rahatlığıyla okula gelip yapılacak sınav için yerlerimizi aldığımızda, nedensiz bir huzursuzluk içimde kıpırdıyor, avuç içimi terletiyordu. Bu huzursuzluğu sınav heyecanıyla bağdaştırıp, üzerinde daha fazla düşünmeden kendimi sorulara verdim. Birkaç soru çözmüştüm ki, yanımda oturan Raşit'in kendi kendine söylendiğini farkettim. O da pek rahat görünmüyordu. Gözetmenlere dikkat ederek ona doğru eğildim ve neden söylendiğini sordum sesimin huzursuz çıkmamasına uğraşarak. Bana bir şey olmadığını, sadece soruların zor olduğunu söyledi. Fakat gözlerindeki şaşkın ifadeden onun da pek rahat olmadığı anlaşılıyordu.

Kafamı kaldırıp Turuncan'a baktığımda, bana sınavdan çıkmak istediğini anlattığını gördüm. Ona birkaç dakika daha beklemesini, kalan soruları da yapmaya çalıştığımı işaret ettim. O soruların gelecek hayatımda en ufak bir önem arz etmediğini anlamam ise uzun sürmedi.

Gökten gelen uğursuz bir jet sesi kulaklarımızda uğuldadı, gittikçe arttı, arttı. Daha da kötü olan ise jet seslerinin birden fazla olmasıydı. Birden Konak tarafından kulakları sağır edici bir patlama sesi geldi, ardından bir tane daha. Yer sallandı, duvarlar çatırdadı. Tüm şehirde tehlike sirenleri çalmaya başlamış, herkesi kendini korumaya davet ediyordu. Patlama ve siren sesleri çığlıklarımızla karışarak hayatımızda hiç unutamayacağımız bir kabus verdi bize; İşgal.

Okul müthiş bir kaos içerisinde boşaltılırken, Turuncan ve Raşit'e seslendim. Onları da alarak okulun yanında kimsenin gitmeyi aklından -neyse ki- geçirmediği askeriyeye doğru koşmaya başladık. Üçümüzün de yapıca iri olmamız öğrenci selinin içerisinde bize daha kolay yol katetme avantajı sağladı. Patlama sesleri gittikçe bulunduğumuz bölgeye doğru yaklaşırken, askeriyenin kapılarına vardık. Her zaman kapıda iki nöbetçi askeriyle sakin bir ortam sunan askeriye, şimdi tam bir alarmdaydı. Askerler gruplar halinde askeriyenin diğer ucundaki çıkışına doğru düzenli bir şekilde koşuyorlardı. Bizi farkeden bir asker, burada ne aradığımızı, tam tersi istikamette Balçova tarafına kaçmamızı bağırdı. Fakat bu sırada yanına yaklaşan başka bir askerin dediğiyle bu emir geçersiz kılınmış oldu; "Balçova teleferik istasyonu vuruldu." Asker selam vererek diğer askerlere katılmak üzere koşarken, sert bakışlarını bize çeviren ilk asker, ne istediğimizi sordu. Bir süre birbirimize baktıktan sonra, sözcünün ben olduğunu anladım. Askere neler olup bittiğini, kimlerin saldırdığını sordum. Kimlerin saldırdığını bilmediğini, sadece ani bir saldırıya uğradığımızı söylediler. Yapabileceğimiz bir şey olup olmadığını sorduğumda, üçümüze bir göz gezdirdi ve ardından gelmemizi işaret etti.

Askeriyenin içi soğuk ve boştu. Tüm askerler -en azından göründüğü kadarıyla- boşaltılmıştı. Sessizlik bize yol gösteren askerin postalları ve bizim daha hafif ayak seslerimizle bozuluyordu. Kapısı açık bir odanın içinden geçtik. Her ne kadar kısa sürmüş de olsa odanın içine göz gezdirdiğimde bir tür haber alma odası olduğunu anladım. Aslında gördüklerimden çok duyduğum bir şey beni bu düşünceye yöneltmişti; "..villeri bölgeden çıkartın! 3. bölük çatılardan uz.." Bir süre daha beyaz duvarları geçtikten sonra başka bir kapıya vardık. Asker cebinden bir anahtar çıkartarak kapıyı açtı ve içeri girdi. İçeri girdiğimizde buranın bir cephanelik olduğunu anlamamız için tabelaya gereksinim olmadığını gördük. Öldürmek ve yok etmek için yaratılmış makineler duvarları süslüyordu. Yerlerde içlerinde sıra sıra mermilerle dolu olan kutular vardı. Asker üçümüze tekrar bir göz attıktan sonra köşedeki silah yığınından üç tane seçerek elimize tutuşturdu. Yerdeki bir kutuya uzanarak içinden birkaç şarjör çıkararak bize verdi. Nasıl takacağımızı göstererek denememizi istedi. Birkaç denemede takmayı becermiştik. Fakat silah daha ilk dakikadan kolumu ağrıtmaya başlamıştı. Askere bunun için birşey yapıp yapamayacağını sordum. Bana "Alışacaksın" dedi. Beynimizi yerinden oynatan bir patlama sesi daha geldi, askerin yüzü daha da buruştu. "Üçünüz de.. Alışmalısınız."

Raşit ve Turuncan'a herkesin evine gitmesini ve ihtiyaçlarını almasını, fakat bunun için her zaman gittiklerinden farklı bir yoldan gitmelerini söyledim. Bir saat sonra üçümüz evlerimizden ihtiyacımız olanları almış, bir zamanlar sekiz katlı olan bir apartmanın önünde buluşmuştuk. Askeriye de konuştuğumuz asker bize buranın en azından bugünlük uyumak için güvenli bir yer olduğunu söylemişti. Bunun mantığını anlamak çok zor değildi. Burası harap olmuştu, bir tehdit teşkil etmiyordu düşman için. Fakat ilerde edecek.

Patlama sesleri gündüz olduğundan daha az gibi. Ya da biz yorgunluğun bize verdiği sağırlıkla onları duymuyoruz. Zaten Raşit ve Turuncan çoktan uyumuşlar. Yüzleri taş gibi kasılmış, kimbilir ne rüyalar görüyorlar. Neyse ki battaniye almayı unutmamışlar yanlarında. Ben o kadar iyi dü
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Bi an tırstım harbi birşey mi oldu diye...
Aman kardeşim nedir bu karamsarlık allah göstermesin ikinci işgali...

Ama yazı cidden güzel olmuş tebrik ederim.[signature][hline]Madcat..
BabacumMostors, 31 Ağustos 2004 15:32 tarihinde demiş ki:
kuku peşinden koşmayın ideallerinizin peşinden koşun
(not: kuku bir ideal deildir)
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...