Aket-Atum Mesaj tarihi: Aralık 22, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Aralık 22, 2004 yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç sakladı bir dakika araba yerinde durakladı neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar, gözlerimin önünden geçti kervansaraylar... gidiyorum, gurbeti gönlümle duya duya, ulukışla yolundan orta anadolu'ya ilk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık! yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık, gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı... arkada zincirlenen yüksek toros dağları, önde uzun bir kışın soldurduğu etekler, sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler... ellerim takılırken rüzgarların saçına asıldı arabamız bir dağın yamacına, her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık, yalnız arabacının dudağında bir ıslık bu ıslakla uzayan, dönen kıvrılan yollar, uykuya varmış gibi görünen yılan yollar. başını kaldırarak boşluğu dinliyordu. gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu. serpilmeye başladı bir rüzgâr ince ince, son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine yol, hep yol, daima yol... bitmiyor düzlük yine. ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali sonunda ademdir diyor insana yolun hali, arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan bozuk düzen taşların üstünde tıkırdayan tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor, uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor... kendimi kaptırarak tekerleğin sesine uzanmış kalmışım yaylının şiltesine. bir sarsıntı... uyandım uzun süren uykudan; geçiyordu araba yola benzer bir sudan karşıda hisar gibi niğde yükseliyordu, sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu; agır agır önümden geçti deve kervanı, bir kenarda göründü beldenin viran hanı. alaca bir karanlık sarmadayken her yeri atlarımız çözüldü, girdik handan içeri. bir deva bulmak için bağrındaki yaraya toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya. bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı, bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor, göğüsler çekilerek nefesler daralıyor, şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı heryüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı, gitgide birer ayet gibi derinleştiler yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki çizgiler... yatağımın yanında esmer bir duvar vardı, üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı; fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler, aygın baygın maniler, açık saçık resimler... uykuya varmak için bu hazin günde, erken, kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı; bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa; "on yıl ayrıyım kınadağı'ndan baba ocağından yar kucağından bir çiçek dermeden sevgi bağından huduttan hududa atılmışım ben" altında da bir tarih. sekiz mart otuz yedi... gözüm imza yerinde başka ad görmedi artık bahtın açıktır, uzun etme arkadaş! ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş; araya gitti diye içlenme baharına, huduttan götürdüğün şan yetişir yarına! ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk soğuk bir mart sabahı... buz tutuyor her soluk ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri bulutların ardında gün yanmadan sönüyor, höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor... yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar, bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar biz bu sonsuz yollarda varıyoz, gitgide, iki dağ ortasında boğulan bir geçide sıkı bir poyraz beni titretirken içimden geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden ardımda kalan yerler anlaşırken baharla önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu burada son fırtına son dalı kırıyordu yaylımız tükenirken yolları aynı hızla savrulmaya başladı karlar etrafımızda karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü; kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü... gönlümde can verirken köye varmak emeli arabacı haykırdı "işte araplıbeli!" tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana biz menzile vararak atları çektik hana. bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor kimi haydut kimi kurt masalı anlatıyor gözlerime çökerken ağır uyku sisleri çiçekliyor duvarı ocağın akisleri bu akisle duvarda çizgiler beliriyor, kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor: "gönlümü çekse de yarin hayali asmaya kudretim yetmez cibali yolcuyum bir kuru yaprak misali rüzgarın önüne katılmışım ben" sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı güneşli bir havada yaylımız yola çıktı bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde uzun bir yolculuktan sonra incesu'daydık bir han yorgun argın tatlı bir uykudaydık gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım! "garibim namıma kerem diyorlar aslı'mı el almış haram diyorlar hastayım derdime verem diyorlar maraşlı şeyhoğlu satılmış'ım ben" bir kitabe kokusu duyuluyor yazında korkarım yaya kaldın bu gurbet çıkmazında ey maraşlı şeyhoğlu, evliyalar adağı! bahtına lanet o Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Kendercik Mesaj tarihi: Aralık 22, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Aralık 22, 2004 Okurken sen yazdın zannettim bir an, sonra biraz tanıdık geldi, bir yerlerden özenmiştir ama yine de çok güzel olmuş dedim. Meğersem Faruk amcamınmış... Son 2 haftadır ben de epeyce şiir okur oldum. Bir ara birkaç şey serpiştiririm foruma ben de...[signature][hline]bir akademik intihar timsali AAL'05 Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Aket-Atum Mesaj tarihi: Aralık 26, 2004 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Aralık 26, 2004 hehe keşke böyle bi şiir yazaiblcek yeteneğim olsaydı[signature][hline]Aket Atum "so hoder, why don't they let you shoot at your brother? here, take this arrow, i'll help you aim..." Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Loras Mesaj tarihi: Aralık 26, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Aralık 26, 2004 Lisede hiç isteksizce okumaya başladığım, sonra kısa haline bile vurulduğum şiirdi. Pek güzel gerçekten de.[signature][hline]Follower Of Cyric,Prince Of Lies Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Lucas Mesaj tarihi: Aralık 26, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Aralık 26, 2004 gerçektende güzelmi$[signature][hline]Lucas hele bir ışıklar sönsün hele bir kapansın kapılar sular durulsun bıçak atacağım daha on iki'den kısa devre yapsın kalbim ellerim inatla dökülsün cigaraya dağlar daim büyüsün sular köpürsün sen beni ozaman gör... hele küssün meydanlar dehşetin oğlu ölsün ağır bir köpek karanlığı ve tüm mayınlar patlasın sen beni ozaman gör.. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Jabba Mesaj tarihi: Aralık 26, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Aralık 26, 2004 Faruk Nafiz Çamlıbel işte..Her sanatın bir kaç uzmanı var oda ustulardan.[signature][hline]Jabba ICQ:66198646 Sıfatlar ve ünvanlar gelip geçici şeylerdir!.. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar