Tapinakci Mesaj tarihi: Ağustos 22, 2012 Paylaş Mesaj tarihi: Ağustos 22, 2012 Gül-Haç Örgütünün Ýslami Menþei Yazan Emile Dantinne (Sar Hieronymus) Çeviri Kemal Menemencioðlu Esrarengiz Rose-Croix (Gül-Haç) cemiyetinin tarihini bilmek için 17. asrýn baþýnda Avrupa’da varlýðýný kanýtlayan eski belgelere danýþmak þarttýr. Bu belgeler arasýnda en önemlisi yazarlarý meçhul olan 147 sayfalýk Reformasyon veya "Genel Reform" ("Allegemeine und generale Reformation des gantzen weiten Welte, heneben der Fama Fraternitatis des löblichen Ordens des Rosenkreutzes an alle Gelehrte und Haupter Europae geschrieben”) 1614’te Cassel‘de Wilhelm Wessel matbaasý tarafýndan basýldý. Reformasyon’un esas kýsmý Fama Faternitatis, 1614 baskýsýnýn 91 ve 118 arasýndaki sayfalarý oluþturuyordu1. Fama Faternitatis yaþamýný özetlediði Christian Rosenkreutz tarafýndan yazýlýþýndan iki asýr önce kurulan gizli bir kardeþlikten söz ediyor2. Asil bir aileden doðan Christian Rosenkreutz erken bir yaþta yetim kalmýþtý. Bir Manastýrda yetiþip 16 yaþýnda Arabistan, Mýsýr ve Fas’a seyahat etmiþti (Paul Sedir, Histoire des Rose-Croix, sayfa 42). Müslüman ülkelerinde bu seyahatleri sýrasýnda çevirdiði M Kitabýndan kaynaklanan evrensel armoni bilimini ona öðreten Doðu bilgelerle temas kuracaktý. Bu öðretilere dayanarak ayný anda evrensel dini, felsefi, siyasi ve sanatsal reform planýný tasarladý. Bu planý gerçekleþtirmek üzere birkaç müridiyle bir araya gelerek topluluða Rose-Croix adýný verdi. Tarihçileri, Rose-Croix (Gülhaç) Örgütünün kurucusunun asil bir aileden geldiðini aktarmýþlardýr, ancak elimizde bunu doðrulayacak herhangi bir belge yoktur. Ancak kesin olan þey, onun bir oryantalist ve büyük gezgin oluþudur. Fama'ya göre gençliðinde kardeþ P.A.L. ile birlikte kutsal anýtlara ziyaret etmeye teþebbüs ettiðini, ancak bu kardeþin Kýbrýs'ta öldüðünü dolayýsýyla Kudüs'e gitmediðini anlatmaktadýr. Bunun yerine ülkesine dönmeyerek Þama gittiðini anlatmaktadýr. Þam'dan Kudüs'e gitme planlarý hastalýk nedeniyle erteleyen C.R. kullanmasýný bildiði týbbi ilaçlar sayesinde Türklerin dostluðunu kazanmýþtý ve Arabistan'da Damasko (Damkar) bilginleri ile temas kurmuþtu3. Bu bilginlerin gerçekleþtirdiði mucizeleri ve doðanýn bütün sýrlarý onlara nasýl açýklandýðýný öðrenmiþti. Sabrýný daha fazla tutamayan C.R., Araplarla bir anlaþma yaparak belirli bir para karþýlýðýnda Damkar'a götürmeleri konusunda anlaþmýþtý. Eðer 1378 yýlýný Christian Rosenkreutz'in doðum yýlý olarak kabul edeceksek, Orta-Doðudaki yolculuðunun 1389 ile 1402 arasý ile Birinci Sultan Süleyman'ýn saltanatý sýrasýnda (1402-1410)4 ve þüphesiz Türklerin 29 Mayýs 1453'teki Constantinopolis'in fethinden önce gerçekleþtiðini kabul etmek gerekir. Fetihten önce Avrupa ve Ýslam dünyasý arasýndaki iliþkinin normal olduðu bilinmekte ve C. Rosenkreutz gibi Arap kültürünü taktir eden ve seven genç birisi, Ýslam ülkelerde bilgili çevreler tarafýndan kabul görüp aralarýna girme fýrsatýný kaçýrmazdý. Halifeliðin sonu ile ortaya çýkan entelektüel çöküntüye raðmen Kahire, Baðdat ve Þam üniversiteleri halen çok itibarlýydý5. Gregory IX, Aristo ve Arap filozoflarý üzerindeki yasaðý kaldýrdýðýndan beri ortaçaðý skolastiði üzerinde çok yoðun etkileri olmuþtur6, bu açýdan genç bir Alman bilginin Kudüs'e gitmesi ve Arap felsefesini öðrenmeye çalýþmasýný hiç de þaþýlacak bir þey deðildir. C. Rosenkreutz ile Damasco bilginleri arasýndaki iliþki konusunda Fama Faternitatis aslýnda pek açýk deðildir. Bu yer Damascus (Þam) olabilir mi? Bu þehir Araplarca Damaþkun denilir, ayrýca Damacene diyarýnýn kadim baþkenti, Süriye'nin baþkenti Arabistan'da deðildir. Aslýnda farklý bir okul ima etmez mi? Üniversite veya Kolej Arapça'da Madrasat (medrese) anlamýna gelir. Örneðin, Lübnan tarihinin yazarý "madrasat-ul-hûqûqi fi Bayrût"ten söz ediyor, bu Beyrut Hukuk Fakültesi anlamýna gelir7. Dolayýsýyla, Damkar kelimesi esrarýný koruyor. Lane, Kazimirski, Richardson, Wahrund, Zenker, Belot, Houwa tarafýndan hazýrlanan sözlükleri, Dozy'nin Supplement aux Dictionnaires Arabes, Fagnan'in Additions aux Dictionnaries Arabes, Brocklemann'ýn Enzyklopädia des Islam ve Geschichte der Arabischen Literatur'ü hiç sonuç alamadan danýþtým, anlaþýlan DMKR (Damkar) Arapça bir kök deðildir. Oysa Damkar Kudüs'e yakýn gibi gözükmekte. Burada Arapça'sýný geliþtirerek bir yýl sonra M Kitabýný Latince'ye çevirdi. Yazarýn M kitabý ile ne kastettiðini anlamak oldukça zor. Belki de bu adý taþýyan Aristo'nun kayýp bir kitabýnýn tercümesi ima edilmektedir, ancak bu pek olasý gözükmemektedir. Çünkü Fama'da ayný þekilde tek bir harfle adlandýrýlan baþka kitaplardan da söz ediliyor, dolayýsýyla bu harflerin C. Rozenkreutz'in Arapça'dan tercüme ettiði kitaplar için bir sýnýflandýrma olarak kabul edebiliriz. Özellikle Týp ve matematik üzerinde çalýþtýðý üç yýllýk bir süreden sonra Arabistan'dan (Sinu Arabico) etütlerini bitki ve hayvanlara yoðunlaþtýrdýðý Mýsýr'a hareket etti. Fas'a doðru yolculuða çýkmadan önce Mýsýr'da pek uzun kalmadýðý gözükmektedir. Fas için söyledikleri dikkat çekicidir: "Her yýl Araplar'ýn gönderdiði temsilciler toplanýrlar ve birbirlerine Sanatlarda [bilimlerde] daha iyi bir þeylerin keþfedilip keþfedilmediði veya deneylerin temel ilkelerini çürütüp çürütmediðini sorgularlar. Dolayýsýyla, her yýl matematiði, týbbý ve majiyi geliþtiren yeni þeyler ortaya çýkar"9. Ancak majilerinin tam olarak saf olmadýðýný ve Kabala'larýnýn dini doktrinlerle yozlaþtýðýný fark etti10. Fas'ta tanýþtýðý bilginler diðer Müslüman ülkelerdeki bilginlerle sürekli temas içindeymiþ. "Elementaryler", yani elementleri etüt edenler ona bir çok sýrlarýný açýklamýþlar11. Bu sýralarda Fas, felsefi ve okült etütlerin merkeziydi: Burada Abu-Abdallah', Gabir ben Hayan ve Ýmam Jafar al Sadýk'ýn simyasý, Ali-aþ-Þabramalliþi'nin astroloji ve majisi, Abdarrahman ben Abdallah al Ýskari'nin ezoterik bilimleri öðretenler vardý. Bu etütler Ümeyyeoðullarýndan beri raðbet görüp sürmekteydi12. Sýrlarýn söz konusu oluþu kesin bir þekilde gizli cemiyetlerin öðretilerini ima etmektedir. Esas itibarýyla paganizm'in bir kalýntýsý ve heterodoks (aykýrý fikirli) bir cemiyet olan Sabiliði hiç de ima etmemektedir [Bu yazarýn fikri, aslýnda Sabiliðin Arap dünyasýndaki gizli bilimlerde çok geniþ bir etkisi vardý, pagan da sayýlmazdý K.M.]. Aslýnda, C. Rosenkreuatz'in 4. Hicri (622) asýrda Basra'da geliþen, Saflýk Kardeþlerinden ("Ýhvan-üs-Safâ") sýrlarýný aldýðý düþünmek akla yatkýn gelmekte. Bu cemiyet baðnaz olmadan dogmalarý yorumlamaya ve ciddi bir þekilde bilimsel araþtýrmaya adanmýþtý. Kaynaklarý Grek filozoflarýn etütlerine dayan doktrinleri yeni-pitagorcu bir yöne doðru geliþmekteydi13. Pitagoras ekolünden her þeyi sayýsal deðerlere göre algýlama alýþkanlýðýný edinmiþlerdi. Dogma yorumlarýnýn heterodoks oluþundan dolayý toplumdan gizli tutulurdu. Örneðin, diriliþ anlamýna gelen kýyamet kelimesinin aslýnda kýyamdan (varlýðýný geçindirmek) geldiðini. Dolayýsýyla ruh bedeni terk ettiðinde kendi cevherinden, özünden geçinerek varlýðýný sürdürür ve kýyametin gerçek anlamý bunun olduðunu kabul ederlermiþ. "Ýhvan-üs-Safâ" her yerde üye olmayanlarýn giremediði ve toplandýklarý lokalleri vardý ve buralarda sýrlarýný konuþurlardý. Birbirlerine yardým ederlerdi: "Elle ayaðýn beden için bir arada çalýþmasý gibi". Cemiyetlerinde bir kaç derece vardý., bunlarýn arasýnda: sanatlar ustasý, valiler, idari iþleri yöneten sultan derecesi ve en yüksek derece olan asalet derecesi varmýþ. Bu son derecede ölümde kazanýlan bir vizyon veya vahiy haline benzer bir hal tevcih edermiþ. Öðretinin gizli kýsmý teurji, kutsal ve melek isimleri, çaðrý ve celpler, Kabala ve egzorsizm (þer etkileri deftenme veya þeytan kovma) gibi konular üzerinde yoðunlaþmýþtý14. "Ýhvan-üs-Safâ" sufilerden farklýdýlar ancak bir çok doktrini paylaþýyorlardý. Her ikisi de Kuran teolojisinden kaynaklanan mistik cemiyetlerdi. Ýlahi Realitede dogmanýn yerine inanç alýr15 Anlaþýlan Sufiler kendilerini "Ýhvan-üs-Safâ"'dan ayýrt etmiþlerdi. Eðer "Ýhvan-üs-Safâ"in bazý doktrinlerini hemen hemen bütün Sufi tarikatlarý paylaþtýlarsa da, özellikle tenasüh veya reenkarnasyon altýnda geçen doktrinleri bunlarýn arasýnda saymak gerekir. Mistikleri çoðu kez etkileyen Arap Yeni-Platoncu ve Yahudi Kabalistlerin öðretilerini izleyerek, yeniden doðuþu bedenden ayrýlan saf olmayan ruhun islahý ve tasviyesi için gerekli görüyorlardý16. Bu öðretiler C. Rosenkreuts gibi bir Hýristiyan inisiyenin dikkatini çekecek için yeteri kadar Hýristiyanlýktan kaynaklanan karþýlýklý etkileþim taþýyordu. Onlarda bulunan ve Ýncil'lerden gelen logos (kelam) doktrini [aslýnda bu doktrin muhtemelen Hýristiyanlýktan önce Ýskenderiye'nin Hermetik ve Yeni-Platoncu ekollerinde mevcuttu-K.M.] Hýristiyan görüþten farklý olduðu kesindir, ancak bu doktrinlerin her ikisi Rosicrucian (Gü-Haç) ritüellerde bir þekilde senkronize olduðunu görmekteyiz. Ruhun Tanrýya yükseliþinde Ýsimlerin nurlanýþý eski ahitte verilmekte, ilahi melekelerin (erdemlerin) nurlanýþý Ýncil'de ve Özün nurlanýþý Kuran'da verilmektedir. Ýsa ve Muhammet görülmeyenin sýrýný açýklamýþlardý17. Bu senkronizeliðin (kaynaþma) özelliðidir. "Ýhvan-üs-Safâ" üyelerinin özel herhangi bir kýyafet giymediklerini dikkat çekicidir18. Ýnisiyatörler riyazet uyguladýklarý bilinmekte. Fama'nýn yazarý bunu þöyle ifade etti: "Onlar iffetlidiler"19. Hastalara þifa verirlerdi. Çok ünlü Arap doktorlarýn isimlerini saymaktan kendimi alýkoyacaðým. Yakýn zamanda yayýnladýðýmýz Rosicrucian'larýn (Gülhaçlýlarýn) Yaratýlýþ Doktrini'nin20 aynýsýný Ýbni Sina'nýn felsefesinde görebiliriz. Tanrý doðrudan doðruya dünyayý yaratmýyor, ancak Ýlk Sevkedici sýfatýnda bir saf zeka (akl-ý küll) zuhur eder. Ýlk Sevkedici, Yaratýcýyý gerekli ve kendisini olasý olarak bilmektedir. Bu andan itibaren yaratýlýþ Düzenine çokluk girmektedir. Bu zeka, ruhlarý aydýnlatan aktif zekadýr. Iþýk küreden küreye (on küreden) inerek madde seviyesine ininceye dek, saf zekalara doðru hareket eder. O halde, Tanrý her þeye muktedir Ýlk Sevkedici olarak idrak edilir. Yaratýcý doðrudan doðruya maddeyi yaratmaz, bu aracýlar, ilk prensiplerle özdeþleþen melekler vasýtasýyla olur21. C. Rosenkreutz, buna benzer bir tezi geliþtiren Ýbni Sina veya Abdul Kerim al-Jili'nin22 öðretileriyle karþýlaþtýðý muhtemeldir: "Allah dünya ile birlikte ebedidir. Ancak mantýksal düzende, Allah'ýn kendi öz varlýðýnda bulunduðu fikri, cisimlerin onun bilgisinde varolduðu fikrine kýyasla öncelik alýr. Onlarý Kendisini bildiði gibi bilir, ama onlar ebedi deðildir, O ebedidir"23. Mühiddin [Arabi] ruhlarýn bedenden önce varolduklarýný, farklý tekamül seviyelerine sahip olduklarýný ve farklý þekilde bedeni aþtýklarýný öðretmiþti. O halde, öðrenme onlar için anýmsamadýr. Geldikleri noktaya dönüþtür. "Allah'ýn Yüz Güzel Adý [Esmâ-i Hüsnâ]" [??] adýnda bir kitap yazan Ýbni Arabi, sistemini açýklamak için daireler kullanmýþtý, bu da bir Rosicrucian inisiyesi ve öncüsü olarak kabul edilen Raymound Lully'nin "Diginitates Divinae" [Ýlahi Makamlar] oldukça yakýndýr. Rosicrucian teurji, Sufilerinkinden hemen hemen aynýdýr, ama Sufiler Kuran'dan kaynaklanan çok zengin bir melek bilimine sahiptirler. Çerubim'in yanýnda Ýlahi Bilgiyi simgeleyen al-Nun adýnda çok daha ihtiþamlý bir melek vardýr. O semavi kürsünün önündedir, Arþýn (tahtýn) altýnda al Kalam (kalemler) adýnda melekler ve al-Mudabbýr adýnda melek vardýr. Al-Mufassýl adýndaki melek Ýmamu'l Mubin'in (Ýlk Zeka) önünde bulunur. Ruhlar Ýlahi Bilginin cisimleridir[?]. Sufi mistik mütekamil (mükemmel) mertebesinde ulaþtýðýnda meleklerle irtibat kurar. Eðer onlar görünen ve görünmeyen alemlerin bilgisini ona baðýþlarsalar cisimler, insanlýk ve olaylar üzerinde insanüstü güçler kazanýr. Çaðrýlan melekler artýk sadece Tanrýnýn habercileri deðil de Ýlahi Özden Ýlk Yaratýlandan geçen ve oradan þeylerin metafizik realitesine tezahür eden düþüncesidir. Yüksek Maji, al sihru’l ali iþte bunda yatar. "Ýlahi Birlik Yolu" kitabýnda mistik Jili nasýl bir formül aracýlýðýyla tasavvuf ehlinin Tanrýdan dilediðini elde ettiðini anlatmaktadýr24. . Alintidir . Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
SeaGle Mesaj tarihi: Ağustos 22, 2012 Paylaş Mesaj tarihi: Ağustos 22, 2012 http://1.bp.blogspot.com/_zVyhFeEIhmU/SXo4YP8whoI/AAAAAAAAAFc/nq2NU5Ygbcs/s1600/umut%2Bsar%25FDkaya.jpg Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Tapinakci Mesaj tarihi: Ağustos 22, 2012 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Ağustos 22, 2012 Bunu neden yaptiginizi pek anlamis degilim. Tamam madem sevmiyorsunuz mesaj yazmazsiniz olur biter bu forum demokratik bir forum ozelliginden dolayi bilgilenmek isteyenler icin bu etaplari getiriyorum. Ama bu sekil bir davranis tarih bolumune yakismiyor bunu belirtmek isterim. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Tatar Ramazan Mesaj tarihi: Ağustos 22, 2012 Paylaş Mesaj tarihi: Ağustos 22, 2012 yazılardaki harfleri bile düzeltmeden ordan burdan c/p başlıklar açıp durmak daha mı yakışıyor tarih bölümüne Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Norak Mesaj tarihi: Ağustos 22, 2012 Paylaş Mesaj tarihi: Ağustos 22, 2012 bkz wikipediayı komple foruma kopyalamak http://www.designdazzling.com/wp-content/uploads/2011/03/Jimmy-Wales-Wikipedia-Founder.jpg Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
reyou Mesaj tarihi: Ağustos 22, 2012 Paylaş Mesaj tarihi: Ağustos 22, 2012 adam tomb raider beyler. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Tapinakci Mesaj tarihi: Ağustos 22, 2012 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Ağustos 22, 2012 Tarih bolumunde bir cok yazi copy paste tir bunda utanilicak birsey olmadigi gorusundeyim. Tarih bolumu ve kurallarina uymuyorsa zaten silinir. Hayir neden bu kadar dar gorus bir sekilde baltaliyorsunuz bu konuyu anlam veremiyorum. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
aquila Mesaj tarihi: Ağustos 22, 2012 Paylaş Mesaj tarihi: Ağustos 22, 2012 Tapinakci said: bu forum demokratik bir forum ummmm Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
emanet Mesaj tarihi: Ağustos 22, 2012 Paylaş Mesaj tarihi: Ağustos 22, 2012 c/p'nin de adabı var ama, ı ş ğ İ olmazsa olmaz Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar