Laraken Mesaj tarihi: Ağustos 2, 2012 Paylaş Mesaj tarihi: Ağustos 2, 2012 “Seni çok seviyorum.” Kafamı çevirdiğimde bunları söyleyen iki gülümseyen göz; “seni her şeyden çok seviyorum” diye ekledi. Gerindim yatağımda. Mutluluktan endorfin salgılayamıyordu vücudum artık. Başka bir boyuttaydım. Sarılıp leş gibi ağzımla öptüm güzelliğimi. Onun ağzı kokuyorsaydı da benim burnumun kocaman reseptörleri hala uyanmamıştı. Hep böyle olurdu. Derin nefes alıp “ben de seni çok seviyorum” dedim. Gülümseyip kalktı yataktan. Çırılçıplaklığına bi daha aşık oldum. Belinin kavisinin aşağısını sabah ereksiyonumla tanıştırasım geldi bin ellinci kez. Ama çoktan tuvalete gitmişti. Yatakta biraz döndükten sonra ben de doğruldum. Oturur vaziyette ne yapacağımı düşünürken susadığım geldi aklıma. Şelale sesi gelen tuvaleti geçtikten sonra koridordan mutağa yöneldim. Sebilden soğuğa dayadım bardağımı. Luk luk luk doldu. Gup gup gup içtim. Bıyığımdaki bi kaç düşmeye korkan damlayı bileğimle sildim. Burçak da tuvaletten çıkmıştı ben suyu içerken. Koridorda buluştuk. “Akşam bizimkilerle buluşacam geliyorsun di mi?” dedim. “Kaçırır mıyım?” diyip güldü. Ben de gülümsedim. * Hangi gömleği giyeceğim biraz vaktimi aldı. Yarım dakika kadar. Pantalonum zaten belliydi. Giyip çıktım. Buluşma saatimize daha vardı ama ben Okan’ın evine gittim. Okan da buluşacak tayfanın içindeydi ve benim kan bağım olmadan kardeşimdi. Bir sürü ağladık bir sürü güldük, ya babamdı konu, ya babasıydı. Ya sevgilisiydi, ya sevgilim. Ya beraber ölmekti, ya da beraber hayata tutunmak. Kan çeker derler ya, kan böyle çeker birbirini. Aile bağları, şu ana kadar söylenmiş en büyük yalandır. Kanını kendin seçersin. Kimin kanını çektiğine kendin karar verirsin. Kapıyı çaldığımda biriyle konuşuyordu telefonda. Boğuk sesler duyuyordum. Kapatıp kapıyı açtı. Selamlaştıktan sonra elimdeki biraları alıp buzdolabına gitti. Salona geçtim, o da iki tanesini alıp geldi. Çakmaklarla açtık tombulları. “Nabıyon lan” dedim. “Nabim la aynen devam her şey bildiğin gibi.” “Yine aynı işe devam?” Kafasını salladı. Ne evet ne hayır. Boktan bi yerde çalışıyordu ve ben parasını alamayacağına iddiaya girmiştim. Velev ki yanılmış olsaydım, kazandığı parayla bira içecektik. Win win. Devlet kararlarından, Galatsaray’a kadar konuştuk. Bi ara: “Burçak nabıyo la” dedi. “İyi napsın gelecek bugün” dedim “Gelsin, özledim valla yengemi.” * Evde biraz fazla içtik. Okan’ın kafası hakikaten güzeldi. “Olum ben gelmeyim. Kafam taşak gibi.” “Lan ben farklı mıyım ibne? Gel lan işte.” “Yok abi duş alıp yatarım.” “İyi amına koyim, söylerim çocuklara hastaymış diye.” “Eyvallah.” Evden çıkıp metroya giderken Burçak’ı aradım. O da yoldaydı. Buluştuk eski çocuklarla. İçmeye devam ettim. Herkes içti ama benim kafam daha güzeldi tabi ki. Kafam güzelken “Okan hasta değil lan evde içmeye başladık biz o kelle oldu” diye yumurtladım. Herkes güldü, muhabbete devam ettik. Bir buçuk saat sonra, yani öyle sanıyorum, yahu iki olsun tam olsun, Burçak; “Midem bulandı eve gidiyorum ben” dedi. Elimle kalk işareti yaptım. Dışarı çıktık. “Neyin var yahu?” dedim. “Midem harbiden kötü bebeğim, gidip yatayım. Ama iyi eğlendik valla” diyip güldü. “E o kadar fatal değilse otur işte.” “Yok gideyim yahu. Yarın buluşacaz zaten.” “E iyi madem eve gidince bana mesaj at.” “Tamam sevgilim.” Durağına doğru bıraktım, dudağını uzunca öpüp, geri dönüp alkollü muhabbete devam ettim. Bir saat geçince hala sol cebimin titremediğini farkettim. Çoktan eve gitmiş olmalıydı. Başımdan aşağı inen adrenalinin soğukluğu elimi cebime atınca tavan yaptı. Telefonum yoktu cebimde. Hasiktir. Okan’da unutmuştum. Sanırım. İlk oraya bakarım yoksa evdedir zaten. Ya düşürdüysem. Hay amına koyim. Burçak da aramıştır bi dolu, merak etmiştir. Hasiktir. Hiçbirine çaktırmadan, uykum gelmiş gibi ayrıldım yanlarından. Bardan aşağı yürüyüp taksiye bindim. Okan’ın evini tarif ettim. Herif anlamadı. “Tamam abi ben söylerim döneceğimiz yerlerde.” Okan uyumuşsa sessiz halletmem gerekti işi. Anahtarla sessizce açacaktım, sessiz alıp çıkacaktım evinden. Panik olup hemen sağ cebimi karıştırdım. “Sağa abi burdan.” Neyseki yıllar önce verdiği anahtar duruyordu. Hep cebimde saklardım. Kardeşliğimizin kalbi gibi bir şey. “İkinci sol abi.” İkinci atar damar. Yok ki. “Müsait bi yerde ineyim.” * Apartmanın girişini açtım, saat gecenin körü olduğu için dikkatliyim. Kafamın güzelliğine inat. Kapıyı yavaşça açtım, içeriden müzik sesi geliyordu. Kapattım. Ayakkabılarımı çıkarıp sırıttım. Müziği bastıracak desibelde “Vay uyumamışız hala” dedim. İçeriden gelen paldur küldür tüm mahalleyi inletti. Korktum biri mi var, Okan’a bir şey mi yapıyor diye. Koşup kapıyı açtım. * İnsanın içine bu kadar nefret, sadece bir anda girebilir. Bu nefret bir anda çıkarsa tüm mahalle, tüm şehir, tüm insanlık yıkılabilir. Tuttum içimde. Tutmaya çalıştım. Ellerimden çıkmaya çalışıyordu bütünü. Ellerimin elmacık kemikleri ağrıyordu. Dördü birden. Ağzımdan çıkaramasaydım içimde patlayacaktı bütün karanlığım. “Hani eve gidiyordun?” diyebildim. Üzerini pikeyle kapatmış bana bakıyordu korkarak sanki bilmiyormuşum gibi üzerini. Okan’a baktım. Gözleri bana dönse bile beni göremeyecek kadar körleşmişti. Çıktım evden. Arkama bakarak çıktım. Geride bıraktığım orospu çocukları yine sevişecekti belki. Hatta ben gelip gittim diye daha ateşli. Ben gelip gittim diye o orospu çocuğu daha hızlı gidip gelecekti benim enkazıma. Koştum eve. Dolapta ne kadar bira varsa içtim. Diktim, tek yudum sektirmedim. Evde ne kadar ilaç varsa içtim. Tek yudum su içmedim. Çocukluk arkadaşıma mesaj atmak istedim, rüyasız uykumdan önce. Attım: “Kızma bana, anlarsın zaten. Hoşçakal kardeşim.” Gözlerimi kapattım. Nefret hala beynimdeydi. Hala atamıyordum siktiğimin hissini. Şu an sikişiyorlardı belki. Şu an gidip geliyordu Okan benim olanda. Eskiden. Eskiden? Nefret büyüyordu. Nefreti hissedi... * Sol göz kapağım dirense de hala, sağı açabilmiştim. Beyaz duvar olduğuna göre hastaneydim. Doktorlar koştu. Hemşireler bağırıyordu. “GÖZLERİ AÇILDI” Bütün hastane bana camın arkasından bakıyordu. Elimi kaldırmaya çalıştım ne yapıyorsunuz diye. Yapamadım. Çok güçsüzdü sol kolum. Diğerini kaldırmaya çalıştım o da olmadı. Kafamı yastığa gömdüm. Odayı incelemeye başladım. Bir şeyler değişikti sanki. Anlam veremiyordum. Kaç gün kalmış olabilirdim ki? Odamın kapı açılış sesini duydum. Kafamı gömdüğüm yerden çıkardım. Bi adam ağlayarak bana bakıyordu. “BİLİYORDUM LAN BİLİYORDUM. PES ETMEDİĞİNİ, PES ETMEYECEĞİNİ, AMINA KOYİM BİLİYORDUM LAN!” “Kimsin” demek istedim ama ağzımdan en sessizinden “Khhhh” çıktı sadece. “Sus yorma kendini, Murat ben.” Murat? Tek bildiğim Murat çocukluk arkadaşım olandı. O da 24 yaşındaydı. “Olum Murat ben, çocukluk arkadaşın.” Benziyordu. Çok benziyordu. Çok fazla benziyordu. Ama benim çocukluk arkadaşıma benzeyen Murat 40 yaşındaydı. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
calimero Mesaj tarihi: Ağustos 2, 2012 Paylaş Mesaj tarihi: Ağustos 2, 2012 Abi çok iyi! (tu) Devamını bekliyorum :)-D Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
marksman Mesaj tarihi: Ağustos 2, 2012 Paylaş Mesaj tarihi: Ağustos 2, 2012 abi 'Burçak nabıyo la' dendiğinde sonucu gördüm direk serin hikaye Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar