Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Bir küçük öykü.


Law

Öne çıkan mesajlar

Hayır yeter artık sus dedim, sadece yılışıkça sırıttı sanki ardından enseme bir tokat yiyecekmişim gibi hissetmeme neden oldu bu laubali gülüşü. Daha fazla duymak istemiyordum, dinlemek istemiyordum ama bunun imkansız olduğununda farkındaydım ama yinede onun bunu fark etmesini istemiyordum, ondan kaçamayacağımı kesin biliyordu ama yinede dik durmalıydım bunu fark etmemeliydi. Yine pis pis sırıttı, kahretsin evet biliyordu, ama yinede umutsuzluğa kapılmadım, onu duymamazlıkdan geldim. Ayakkabılarımı hızlıca giyinmeye çalışıyordum bu arada, elimdeki nota bakdım bir kilo un, kabartma tozu, vanilya, kakao, 1 litre süt ,liste tamam, montumu giydim anahtarları kontrol ettim.

Tam kapıyı kapatırken küstahça seslendi "aptal", dişlerimi sıkdım hayrı dedim cevap verme düşünme, elimdeki listeyi sıkdım. Hızlıca aşşağıya inmeye başladım, peşimden geliyormuydu acaba dönüp baksamıydım, ne gerek vardı ama elbette arkamdaydı takip ediyordu. Bu zevki onu tatdırmayacakdım sadece normal hızında devam et ondan kaçmaya çalışdığımızı anlamasın.

"Benden kaçamazsın biliyorsun" dedi. Ah dedim kendi kendime düşünme salak devam et, yine güldü "evet düşünme salak" dedi.

Dayanamadım yalvarırcasına ama tamda teslim olmadan sesime biraz da hiddet katarak "lütfen bari bir günlüğüne peşimi bırak" dedim. Sanki ağzını büzerek, şefkatle "peki tamam" dedi. Tüylerim diken diken oldu tamam deyişinde sanki biraz sonra ölecek olan birine bunu ondan saklamak istermişcesine verilen bir teselli vardı, sanki hayır ölmeyeceksin der gibi ama ölecek olanda bunun farkındadır ve onu teselli edende, ama bu yalan iki tarafada iyi hissettirir kendini. Nasılsa son kaçınılmazdır ve küçük bir yalanın kmseye zararı olmaz bu durumda. Normal hızımda basamakları inmeye devam ettim dış kapıya varmak için.

Tanrım dedim çözüleceğimi biliyor, dayanamayacağımı biliyor hatta bunu düşündüğümüde biliyor, halbuki sabah herşey ne güzel başlamışdı, acaba son bir kez daha gözden geçirmelimiyim bu konuyu onunla yeniden, "sen bilirsin" dedi aynı şefkatli ses tonunu ile, merdivenin sonuna gelince dış kapı otomatiğine basdım kapıyı açdım ve sokağa çıkdım kapıyı hızlıca çekdim ardımdan. Hava soğuk ama güzeldi, bulutsuz ve berrak mavi bir gökyüzü, derin bir soluk çekdim, soğuk hava genzimi yakdı, evet dedim biraz temiz hava iyi gelir mutlaka.

Sonunda uzlaşmacı bir tavır takınmaya karar kıldım, "bak" dedim "ikimizde iki olgun insanlarız, bu meseleyi daha fazla uzatmaya gerek yok", yeniden yılışıkça sırıttı, olgunluğumu koruyarak "denedim" dedim "ama olmadı ve daha fazlada uzatmaya gerek görmüyorum". "Hmmm" dedi "demek hepsi bu". "Evet dedim hepsi bu". "Peki dedi". Yürümeye devam ettim adımlarım biraz yavaşlamışdı. "Sende biliyorsun dedim olmayacak, herşeyi denedim...." , "peki" dedi tekrardan.

Yaptığım aptallığın farkına vardım dudaklarımı ısırdım, salak dedim çözüldün işte, tekrardan başa döndün, herhalde bir anlık ciğerlerine dolan serin havaya ve güzel berrak mavi gökyüzüne aldandın. Gardımı indirmişdim yeniden bütün benliğim onunla dolmaya başladı.

Ve elbette bunun farkına varmışdı, ve yine bu anın keyfini çıkarmaya karar verdi daha önce defalarca yaptığı gibi. Zevkden dudaklarını yaladı ve usulca sanki yaz günü tatlı bir esintinin yüzünüzü yalaması gibi iki dudağının arasından kelimeler dökülüverdi "Güzel bir çift siyah göz" dedi. "Ahhhh evet" dedim büyülenmiş gibi "güzel bir çift siyah göz" dedim, "peki saçları nasıldı hatırlıyormusun ?", "defalarca anlattın" dedi, "simsiyah uzun saçları var". Evet "simsiyah uzun saçları var" dedim sesim titreyerek. "Başka" dedi sesinde müthiş bir özgüven vardı beni yine yakalamışdı ve bunun tadını çıkarıyordu, göğsüme korkunç bir ağrı çökmüş, çaresiz bir kedere saplanmışdım, yeniden herşey yine bütün tazeliği ile aklıma dolmaya başladı, zar zor yürüyordum yada bana öyle geliyordu, eve dönüp hüngür hüngür ağlamak isteği ile elimdeki listede yazılı olan malzemeleri almak için bakkala gidip gitmeme arasında kararsız kalmış adımlarım iyice yavaşlamışdı.

Şimdi abartılı babacan bir tavır takınmış sanki sorunumla ilgilenmek ister gibi bir elini omzuma atmış yanımda ilerliyordu, "anlat" dedi "biliyorsun senin sorununu çözmek için burdayım", ama diğer yandan kahkaha atmamak için dudaklarını ısırdığını ve avurtlarını şişirdiğini görebiliyordum, beni cesaretlendirmek için omzuma attığı eliyle beni şefkatlice sıkmaya başladı. "Peki" dedim "Bak son kez anlatıyorum ama sonra beni rahat bırakacaksın anlaştık mı", "tamam" dedi sesi güven vericiydi ama jest ve mimikleri tam aksini söylüyordu. Bende kolumu omzuna attım ve ona, onu anlatmaya başladım, ne o yüzüme bakabiliyordu gülmemek için nede ben onun yüzüne bakabiliyordum o halini görüp anlatmakdan vazgeçmemek için. "Senin en iyi dostunum biliyorsun" dedi şefkat dolu bir sesle yeniden tüylerim diken diken oldu, yalan söylediğini ikimizde biliyorduk ama dediğim gibi bazen küçük bir yalanın kimseye zararı olmaz hele ölmek üzereyseniz. Güzel şeyler düşünmeye çalışarak anlatmaya devam ettim.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...