Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Orta Dünya ve Gerçek Olan Üzerine


narziss

Öne çıkan mesajlar

“Dünya ikiye ayrılmıştır derler konu Yüzüklerin Efendisi olduğunda. Onu okumuş olanlar ve okuyacak olanlar.”

Gibi klişe bir girişle başlangıç yapan belki yüzbininci Tolkien yazısının sahibi olmak üzere olan yazar, bu durumu hiç umursamamaktadır; söyleyeceği çok şey vardır çünkü.

John Ronald Reuel Tolkien, 20. Yüzyılın başlarında Güney Afrika’da doğmuş bir İngiliz’dir. Yıllar boyunca başından geçen onlarca garip olaydan sonra dil profesörü olup yüksek bir maaşla ünlü bir İngiliz üniversitesinde çalışmaya başlamış; ancak rahat duramayarak önce “çocuğuma masal” adı altında Hobbit’i yayınlamış, bulduğu ilk fırsatta ünlü dünyasını tamamlayacak olan diğer kitapları yazmıştır.

Tolkien hakkında gerekli bilgiyi an itibariyle almış bulunan okurun bundan sonra şunu bilmesi ziyadesiyle önemlidir; Tolkien’in anlatmış olduğu “Orta Dünya” tamamen bir dünyadır, yani bir mit yahut efsane; hele hayal gücü hiç değildir, gerçekten var olan bir dünyadır. Bu dünya, asıl olarak yazarlığını Biblo Baggins ve Frodo Baggins’in yapmış olduğu, Samwise Gamgee’nin de birtakım eklemelerde bulunduğu bir kitapta anlatılmaktadır, Tolkien’in tek yaptığı şey bir yerlerden o kitabı bulmuş olmak ve -geçen yılların da etkisiyle- epey dağılıp tahrip olmuş bulunan kitabı “Silmarillion”, “Yüzüklerin Efendisi”, “Güç Yüzüklerine Dair”, “Kayıp Öyküler Kitabı”, “Hobbit”, “Hurin’in Çocukları” gibi ayrı kitaplar halinde yayınlamasıdır. Tabii, tek bir kitabı bu derece bölüp öyle yayınlamış olması muhtemelen güttüğü ticari kaygıların eseridir, ancak onu yargılamak okura düşmez zira kim bilir kayıp kitaba ulaşabilmek için ne kadar çaba sarf etmiştir! Peki, yıllar boyunca milyonlarca insan tarafından tek yönlü bileti aranan ünlü Orta Dünya nasıl bir yerdir? Bu konuda okuyucu kendini oldukça şanslı hissetmelidir, oraya olan 7. seferinden henüz dönmüş birinin yazısını okumak üzeredir çünkü!

Orta Dünya’nın yazılı hikayesi, Iluvatar’ın onu yaratmasıyla başlar -bu Iluvatar ki, Eru olarak da bilinir, bizim Zeus’umuza yahut Odin’imize biraz benzer, ama öyle değildir- ve yaratıcı konumundaki Iluvatar’ın bir kısım “Ainu” sunu Orta Dünyaya göndermesi ile süregider. Ainur, -Eldar dilinde Ainu’nun çoğuludur- Orta Dünya’nın tanrılarıdır, hepsinin değişik fonksiyonları vardır. Orta Dünya, üzerinde Elf, -ki Cermen mitolojisindeki Alflarla olan benzerlikleri sadece ismendir- İnsan, Cüce, Maia, Hobbit, Ork, Goblin, Trol, Balrog gibi yaşam formlarını barındırır. Elfler savaşlarda ölmedikleri yahut kederden solup kaybolmadıkları sürece ölümsüz olanlardır, Eldar (Yüksek Elfler) ve Sindar (Batı’nın ışığını görmemiş olan düşük Elfler) olarak ikiye ayrılırlar. Eldarin ve Sindarin bu ırk arasında konuşulan dildir, çok tanrılı dine inanırlar. Liderleri Yüce Batı’da Finwe hanedanından Finarfin, Orta Dünya’da ise Elrond Yarımelf ve ilkdoğanlardan Galadriel’dir. Özellikle Ayrıkvadi, Lothlorien (Lorien Ormanı) ve Kuyutorman civarında yaşarlar, Cücelerle aralarında büyük bir ihtilaf mevcuttur. İnsanlar bildik insanlardır, tüm Orta Dünya’da yaşarlar ve -doğuda yaşayanlar hariç- dilleri Westron’dur (Ortak Lisan). En büyük uygarlıkları Gondor ve Rohan uygarlıklarıdır, liderleri sürekli değişir -çünkü ölümlüdürler-. Cüceler, dayanıklı, savaşçı ve madenci bir ırktır. Boyları çok kısadır, kadınlarının da sakal ve bıyıkları vardır -ki bu gerçekten güzel bir görüntü değil- ve değerli olan her şeye aşıktırlar. Kendilerinden başka çok az kişinin öğrenebilmeye vakıf olduğu cüce dilini konuşurlar, en büyük uygarlıkları Moria geçitleri denilen yerde Durin’in kurmuş olduğu Cücegazuv ve Erebor (Yalnız Dağ) içindeki şehirdir. Hobbitler, kısa boylu, obur, çenesi düşük ve cesur bir ırktır, muhteşem biralarıyla -özellikle Sıçrayan Midilli Hanı kesinlikle harikadır- ve Uzundip tütünleriyle ünlüdürler. Shire civarında yaşarlar, Westron dilinde konuşurlar. Tolkien’i ünlü eden meşhur kitabın yukarıda bahsedilen yazarları da Hobbitlerdir. Diğer yaşam formları “kötü”lerden olduğu için yazar onlardan bahsetmeyecektir, çünkü Orta Dünya’da da kaybedenler tarihin sayfalarına giremezler.

Orta Dünya, kesinlikle bazılarının zannettiği gibi mükemmel bir dünya değildir, aksine yazarın oradaki şahsi izlenimleri sonucu fark etmiş bulunduğu gibi bizim dünyamızın hemen hemen aynısıdır. Elbette, ırkların çok çeşitliliği ve coğrafi farklılıklar başlangıçta farklı bir görünüm gibi gelebilir; ancak yazar gibi orada biraz uzun süre kalındığında fark edilecektir ki haksızlık, nefret, aşk, intikam, bilgelik gibi insana özgü özellikler tamamen aynıdır. Onlar da birbirleriyle savaşırlar, onlar da ölürler. Bizim gerçek zannettiğimiz bu dünya üzerinde –yeterince bilge olmayanlar- Elflere özenirler, halbuki bilmezler ki ölüm onların yaratıcılarının Elf olmayanlara verdiği bir armağandır. Yazarın ilkdoğanlardan bilge Elflerle yaptığı birkaç görüşmeden sonra fark ettiği üzere bilge Elflerin çoğu uzun yüzyılların kederlerine dayanamayıp solup gitmişlerdir. Hatta, bir görüşme esnasında Galadriel’in eşi Lord Celeborn yazara şöyle demiştir;

“İnsanları anlayabilmek mümkün değil. Orta Dünya’da uyandıklarından beri bizim ölümsüzlüğümüzü kıskandılar, bizim gücümüzü istediler; ben Lord Celeborn onların ecellerine sahip olabilmek için çok kereler Manwe’ye (Ainur’un lideri) yakardım, dualarımı hep cevapsız bıraktı. A, Elbereth Gilthoniel!(Manwe’nin eşi) İnsanlara biraz bilgelik ver ki bizim cezamızı değil de irfanımızı kıskansınlar!”

Elbette insanların bu açgözlülüğü çok kereler onların felaketlerine sebep olmuştur; ancak insanlar hiçbir zaman güç peşinde koşmaktan vazgeçmemişlerdir. Zaten bu yüzden çoğu zaman insanlar Elfler tarafından “Zayıf Kanlı” olarak nitelendirilmiş, çok azı Elfleri görebilmiştir.

Temelde Tolkien’in en çok üzerinde durduğu “Yüzük Savaşları ve Orta Dünya’nın Üçüncü Çağı”nın hikayesi aslında Orta Dünya’nın tarihinin çok az bir kısmını kapsar. Zannedildiği kadar büyük bir savaş da değildir, Ainur’un tüm maiyetiyle kötü tanrı Morgoth’un üzerine yürüdüğü savaş örneği, bunun en büyük kanıtlarındandır. Yüzük Mücadelesini diğerleri kadar önemli yapan olgu ise, Orta Dünya’nın kaderinin bu savaşla ebedi olarak belirlenmesi ve İnsan Çağı’nın başlamış olmasıdır. “Dört uzun çağ boyunca sürekli yıkım ve savaşlarla sarsılan bir dünyanın mükemmel olmasının mümkünlüğü bir büyücünün geç kalmasıyla aynı olasılıktadır” demiştir Maia’ların en bilgesi olan Gandalf yazara, “Ben ki Elfler arasında Mithrandir olarak bilinirim, Cüceler Tharkun derler bana, eski Batı’da Olorin diye çağrılırım, insanlar Gandalf der, birkaç yüzyıllık şu kısa ömrümün bana verdiği bilgelikle söyleyebileceğim tek şey, bu düşüncenin Took aptallığından bile daha aptalca olduğudur.” diye eklemiştir.

Her ne kadar insanların zayıflığı Orta Dünya’nın kaderini şekillendiren temel etmenlerden olsa da, yazarın gözlemlediği üzere oradaki genel kanı insanların zayıflıklarından ötürü başka ırklar tarafından cezalandırılmamış olmasıdır. Her ne kadar cüceler ve hobbitler bu tip ciddi meselelere pek alakadar olmasalar da, Orta Dünya’nın kadim ırkları her zaman insanları yakından izlemiş ve onlara yardımcı olmaya çalışmışlardır. “Zaten, insanlar her zaman çok değişken, hatta bazen hain çıktılar. Bu bizi sadece biraz daha kederlendirdi; lakin onlardan hiçbir zaman ümidimizi kesmedik, çünkü onlar İluvatar’ın çocuklarıydı.” demiştir ilkdoğan Elf bilgelerinden Balrog katili Glorfindel.

Orta Dünya’nın en ilginç hikayeleri belki de Elf kadınları ile İnsan erkekleri arasında yaşanan aşklar olmuştur. Elf kadınlar insan erkekleri için ölümsüzlüklerinden vazgeçip onlarla evlenmişler, onları her ne pahasına olursa olsun kabul etmişlerdir. En büyük Gondor krallarından Aragorn için kendini feda eden Arwen Undomiel(Eldarin’de Akşamyıldızı demektir) ve sıradan bir insan olan tek-elli Beren için ölümsüzlüğünden vazgeçip Morgoth ile karşılaşmayı bile göze alan Elflerin en güzeli olarak kabul edilen Luthien Tinuvel bu yasak aşklara en büyük örneklerdendir, zaten Elflerin en hüzünlü şarkıları da hep insanlar için yitip giden kadınları içindir. Hatta Orta Dünya’nın hikayelerini anlatan Tolkien de bu büyük aşklara özenmiş, onun vasiyeti üzere oğlu karısının ve kendinin mezar taşlarına Beren ve Luthien isimlerini yazdırmıştır.

Elbette, bizim dünyamızda büyük sükseye sebep olmuş, kitabı milyonlarca satmış filmi milyarlarca dolar hasılat yapmış olan bir dünya hakkında yanılgıya düşmek çok kolaydır. Bazıları iyice saçmalayıp Tolkien’in alegori yaptığını savunmuş, hatta kokuşmuş ve kötü yaratıklar olan yağmacı Orkların Türkler olabileceğini bile iddia etmişlerdir. Halbuki onlar bilmemektedir ki, Tolkien sadece elindeki kitabın imlasını düzeltip kendi adını basıp yayınlamıştır; ayrıca kendisi de böyle diyenlere karşı “Varlığımı sezebilecek kadar yaşlanıp bezdiğimden beri alegorinin her türlü tezahüründen tüm kalbimle nefret ederim” demiştir. “Kaçış edebiyatı yapıyorsunuz, sizin gibi saygın bir profesöre yakışıyor mu?” gibi ithamlara ise sadece gülümsemekle yetinmiş; “Ben olmayan bir şeyden bahsetmiyorum ki, zaten hapishaneden kaçmamızdan korkanlar sadece gardiyanlardır!” diyerek elinde bulundurduğu kitabın ve Orta Dünya’nın gerçekliğinin ipuçlarını vermiştir.

“İnsanlar? İnsanlar zayıftır! Onlara gerçekten güvenebilir miyiz?”

-Elrond Yarımelf
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...