Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Atatürkçülük Nedir, Ne Değildir?


sg-1

Öne çıkan mesajlar

Öncelikle umarım herkesin derdini tane tane anlatabileceği bir topik olur.

Bugün Atatürk'ü anma günü. Artık yaşantısını, dönemini, partisini değil, fikirlerini ve bugüne yansımalarını düşünmek ve tartışmak için güzel bir gün.


Herkes kendi bildiği Atatürkçülük'ü yazsın, hep beraber tartışalım istiyorum.
Olumlu olumsuz, eklemek istediğiniz herşey için topik açık.






Atatürkçülük ve Atatürk ilkeleri:


Atatürkçülük, temel ilkelerini Mustafa Kemal Atatürk’ün belirlediği, Türk ulusunun gereksinimleri ile gerçeklerinden ortaya çıkan, Türk ulusunun bugün ve gelecekte tam bağımsızlığa, huzur ve gönence iye (sahip) olması, devletin ulus egemenliği ilkesine dayandırılması, usun (aklın) ve bilimin yol göstericiliğinde Türk ulusal kültürünün çağdaş
uygarlık düzeyinin üzerine çıkarılmasını amaçlayan; devlet yaşamına, düşünce yaşamına, ekonomik yaşama, toplumun temel kurumlarına ilişkin gerçekçi düşünce ve ilkeleri içeren tümden bir ulusal çağdaşlaşma, değişim ve dönüşüm modelidir.



Cumhuriyetçilik

Devlet biçimi ya da bir yönetim biçimi olarak Cumhuriyet, egemenliğin bir kişi ya da zümreye değil toplumun tümüne ait olduğu bir devlet biçimini belirtir. Bu anlamda Cumhuriyet, başta Devlet Başkanı olmak üzere, devletin temel organlarının seçim ilkesine göre kurulmuş olduğu, özellikle bunların oluşumunda “varislik” uygulamasının işlev üüstlenmediği bir hükümet dizgesi (sistemi) demektir. Halk, kendisinin seçtiği kişi ve organlarca yönetilmektedir. Cumhuriyetçilik ilkesi Atatürk’ün devlet anlayışının temellerinden birini oluşturduğunu gördüğümüz ulusal egemenlik ilkesiyle çok sıkı ilişki içindedir ve onun doğal bir sonucudur. Atatürk, demokratik bir cumhuriyet hedeflemiştir.
Bu bakımdan Cumhuriyetçilik ilkesi liberal demokrasinin gerçekleştirilmesi bakımımdan da önem taşır. Prof. Dr. Ergun Özbudun’un da belirttiği gibi, bir devletin adının Cumhuriyet olması ve başında varislik yoluyla iktidara gelmiş olmayan bir devlet başkanının bulunması, mutlaka o devletin ulusal egemenlik ilkesine dayanan demokratik bir yönetime iye (sahip) olduğunu göstermez. Kendisini Cumhuriyet olarak nitelemesine karşın gerçekte ulus egemenliğiyle de demokrasiyle de hiç ilgisi olmayan devletlerin, tarihte de bugün de pek çok örnekleri vardır. Oysa Atatürk’ün Cumhuriyetçilik anlayışı, yalnızca hükümdarlığın reddi anlamına gelen Cumhuriyetçilik değil ancak Demokratik Cumhuriyetçiliktir.
Atatürk’e göre “Demokrasi ilkesinin en çağdaş ve mantıksal uygulamasını sağlayan hükümet biçimi, Cumhuriyettir. Cumhuriyette son söz, ulusça seçilmiş meclistedir. Ulus adına her türlü yasayı o yapar. Hükümete güvenir ya da onu düşürür... Cumhuriyette, Meclis, Cumhurbaşkanı ve Hükümet halkın özgürlüğünü, güvenliğini ve rahatını düşünmek, sağlamaya çalışmaktan başka bir şey yapamazlar. Çünkü bunlar bilirler ki kendilerini iktidar ve sorumluluk konumuna belirli bir zaman için getiren, istenç (irade) ve egemenliğin iyesi (sahibi) olan ulustur. Yine bunlar bilirler ki iktidar konumuna sultanlık sürmek için değil ulusa hizmet için getirilmişlerdir. Ulusa karşı konum ve görevlerini kötüye kullanırlarsa şu ya da bu biçimde, ulusal istencin (iradenin), kendilerine ilişkin yansımasına da uğrayabilirler.”



Milliyetçilik

Atatürkçülük en temel ilkelerinden biri de ulusalcılık (milliyetçilik) ilkesidir. Atatürkçü ulusalcılık anlayışı, usçu (akılcı), uygar, ileriye dönük, demokratik, toplayıcı, birleştirici, yüceltici, insancıl ve barışçıdır. Atatürk’e göre Türk ulusalcılığı; “...İlerleme ve gelişme yolunda ve uluslararası bağlantı ve ilişkilerde, bütün çağdaş uluslara koşut (paralel) ve onlarla uyum içinde yürümekle birlikte Türk toplumunun özel kişiliğini ve başlı başına bağımsız kimliğini korumaktır.” Atatürkçü ulusalcılık anlayışı, ulusalcılığı reddeden komünizm ve ümmetçilik gibi siyasal akımlara, ırkçılığa, sınıf kavgasına karşıdır. Barışçı, insancıl ve laiktir.



Halkçılık

Halkçılık, ulusalcılık, ulusal egemenlik ve tam bağımsızlık ilkeleriyle birlikte daha Ulusal Mücadelenin ilk günlerinden beri en çok vurgulanan ögelerden biridir. Halkçılık ilkesi bir yönüyle siyasal demokrasiyi hedeflerken öbür bir boyutuyla da eşitlik ögesini getirmiştir. Halkın yasalar önünde eşitliği ve her türlü ayrımcılığın reddi, halkçılık ilkesinin demokrasiyi besleyen bir kaynak olduğunu da göstermektedir. Sınıf mücadelesinin reddi ve toplumsal dayanışmanın hedeflenmesi, halkçılık ilkesinin bir başka ilkesini oluşturmaktadır.



Devletçilik

Devletçilik, Atatürkçülüğün temelinde yer alan güçlü ve çağdaş bir devlet yaratma hedefiyle yakından ilişkili bir ilkedir. Güçlü bir devletin ancak güçlü bir ekonomiyle olanaklı olabileceğini gören Atatürk, çağın koşullarına göre devletin ekonomik etkinliklere öncülük etmesi, bireylerin yapmasının olanaklı olmadığı büyük ve önemli işleri devletin yapması, Türk girişimci yetiştirilmesi için devletin öncülük etmesi gerektiğini vurgulamıştır. Devletçilik ilkesi çerçevesinde, Atatürk döneminde gerçekleştirilen ekonomik etkinliklere bakıldığında “ılımlı devletçilik” diyebileceğimiz bir yaklaşımın egemen olduğunu görüyoruz. Atatürk, devletin düzenleyiciliğinden söz ederek “Devlet bireyin yerine geçmemelidir.” demiştir. Yine Atatürk, girişim özgürlüğünün liberal demokrasilerin çağdaş bir ilkesi olmasından dolayı ekonomik etkinliklerin düzenlenmesi sırasında bireyin özgürlüklerinin dikkate alınmasını, bir demokrasinin yaşatılmasının neredeyse koşulu olarak belirtmiştir : “Devlet, bireyin yerine geçmemeli, bireyin kişisel etkinliği ekonomik gelişmenin temel kaynağı olarak kalmalıdır. Bireylerin gelişmesine engel olmamak, onların her yönden olduğu gibi, özellikle ekonomik alandaki özgürlük ve girişimleri önünde, devletin kendi etkinliğiyle bir engel ortaya getirmemek demokrasi ilkesinin önemli noktasıdır. Kişiliğin gelişmesinin engel karşısında kalmaya başladığı nokta, devlet etkinliğinin sınırını oluşturur.”
Atatürkçü devletçilik, halkçılık ilkesinin zorunlu bir bütünleyicisi durumundadır. Sınıf mücadelesinin önlenmesi, toplumsal barışın sürdürülmesi, toplumsal adalet ve güvenliğin gerçekleştirilebilmesi, devletin toplumsal ve ekonomik alandaki işlevini en aza indiren bir anlayışla olanaklı değildir. Bu hedeflerin gerçekleşmesi, gelişmiş ülkelerde de olduğu gibi, devletin ekonomi alanında en azından düzenleyici ve denetleyici bir işlev üstlenmesini gerektirir. Atatürkçülükteki devletçilik ilkesi bugün böyle anlaşılmalıdır.



Laiklik

Laiklik ilkesi, Türk Devrimi ile Atatürkçülüğün temel taşıdır. Yapılan bütün değişim ve dönüşüm hareketlerinin amacı laik bir toplum/hukuk/devlet yapısı oluşturmaya yöneliktir. Laikliğin bir yönü, din ve vicdan özgürlüğünün güvenceye alınmasıdır. Öbür bir yönü de resmi bir devlet dininin bulunmamasıdır. Laik bir sistemde devlet, din ayrımı gözetmez. Devlet, çeşitli inançlar ve dinler karşısında yansızdır. Yine laik bir sistemde devlet kurumlarıyla din kurumları birbirinden ayrılmış olmalıdır. Hukuk ve devlet yönetimiyle ilgili kuralların usa (akla) ve bilime yani deneysel değerlere dayanması, din kurallarına bağlı olmaması da laik devlet ve toplum düzeninin temelini oluşturur. Laiklik, çağdaş liberal demokrasilerin kesinlikle gerçekleştirmek durumunda oldukları, üç özgürlük alanından biri olan “din, vicdan ve tapınma (ibadet) özgürlüğü"nü belirten, bunu gerçekleştiren bir ilke olduğu için çağdaş bir demokrasinin gerçekleştirilip yaşatılması ancak laik devlet ve toplum düzeniyle olanaklı olabilir. Bir başka deyişle, gerçek bir demokrasi, laik demokrasidir. Kaldı ki yukarıda kısaca değindiğimiz gibi, egemenliğin kaynağını ulusa verdiğinizde zaten laikleşme sürecini başlatmış oluyorsunuz. Bu yönüyle de demokrasi laiklikten ayrılmaz bir bütündür. Devletimizin ve Atatürkçülüğün en temel ilkelerinden biri olan laiklik ilkesi aynı zamanda, ulusal birlik ve bütünlüğümüzü sağlayan ve bunu sürdürmemizde çok önemli işlevler üstlenmiş bulunan bir ilkedir.



İnkılapçılık

Atatürkçülüğün temel ilkelerinden biri de inkılapçılık ilkesidir. Bu ilkeyi yalnızca kimi değişiklikler yapmak olarak algılamak çok eksik bir bakış açısını yansıtır. Çünkü inkılapçılık ilkesi, hem düşünce dizgesinin (sisteminin) hem de onun öngördüğü siyasal, toplumsal ve ekonomik sistemin değişmesi, yenilenmesi ve çağdaş gelişmelere göre kendini geliştirmesi demektir. İnkılapçılık ilkesiyle dizge (sistem) değişkenliğini korumakta, çağdaş dünyadaki gelişmelerin gerisinde kalmamaktadır. Türk inkılabının temel hedefinin çağdaşlaşma olduğunu kabul ettiğimize göre inkılapçılık, yalnızca yapılan inkılapları korumakla, yani durağan bir durumda kalmakla yetinmeyip usun (aklın), bilimin ve ileri teknolojinin yol göstericiliğine dayalı gerekli atılımlarla çağdaşlaşmaya yönelmeyi gerektirir.
Atatürk Türk inkılabının değişken niteliğini şöyle açıklamıştır : “Büyük davamız, en uygar ve gönençli (müreffeh) bir ulus olarak varlığımızı yükseltmektir. Bu, yalnız
kurumlarında değil düşüncelerinde de temelli bir inkılap yapmış olan büyük Türk ulusunun dirik (dinamik) ülküsüdür. Bu ülküyü en kısa zamanda başarmak için, düşünce ve hareketi birlikte yürütmek zorundayız. Bu girişimde başarı ancak adil bir tasarıyla ve en gerçekçi biçimde çalışmakla olanaklı olabilir.”




Kaynağın tamamı için :
http://turkoloji.cu.edu.tr/ATATURK/arastirmalar/guler_01.pdf
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Atatürkçülük, halkın içinden, halkı yönetenlerin şu an yaptıkları gibi halkı önlerinde eğmeleri, aç, sefil, bırakmaları değil, gerçekten cumhuriyet gelmiş gibi saltanattan farklı davranarak halka, ceketinin önünü iliklemektir.

Atatürkçülük, milletini sevmektir ama türkçülüğü kanında değil mantığında, aklında yaşayanlarla beraber milliyetçi olmaktır, ermeni diye, kürt diye, yahudi, hıristiyan diye onu kesmek yakmak değildir

Atatürkçülük, halkın içinde bir kaç sivrinin çıkarak halk üzerinde başta parasal olmak üzere zaaflarını kullanarak egemen olması değildir, adliyelere gelince adaletin bir başkasına farklı dağıtılması değildir Atatürkçülük halkın eşit olmasıdır, en alt kademeden en üst kademeye kadar herkesin yaptıklarının bedelini aynı doğrultuda ödemesidir.

Atatürkçülük, bağımsızlığını, topraklarını, iç işlerini yabancı ülkelerin eline vererek onlara satarak değil tam bağımsız ve içeride ve dışarıda söz sahibi olan bir devletçiliktir. abd nin fransanın almanyanın ağzına bakmak zorunda bırakıldığımız bu duruma bizi getirenlere lanet olsun

Atatürkçülük laiklikliği sadece dinsizlik olarak görmek değildir, demokrasiyi de her türlü anlayışı dilediğin gibi yaşamak demek değildir Atatürkçülük bu ülkede farklı dinsel anlayışların hepsinin laiklik korumasında özgürce yaşanmasıdır

Atatürkçülük ne Atatürk'ün yaptığı devrimlerle yetinmektir ne kendini olmuş, pişmiş görmektir, Atatürkçülük gerekirse devletine, kolluk kuvvetine karşı da bu ülkenin temel çıkarları uğruna baş kaldırabilmektir inkılapçılıkta hep yukarı bakmaktır

edit: imla
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

cumhuriyetçilik bence biraz reforme edilmeli. insanların ödediği vergi kadar oy ağırlığına sahip olmalı. herkez eşit olmamalı. ülkeyide normal siyasiler değil, bordo bereli tarzında bilim adamları tarafından özel yetiştirilmiş ekipler ülke yönetimine geçmeli. yada seçebileceğimiz adamlar halkın içinden değil bu tip insanlar içinden olmalı.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

ayrıca laiklik ilkesine göre devletin hiç bir kurumunda dinle alakalı hiçbir şey olmamalı.din dersi tarzı şeyler kalkmalı, bu tip şeyler felsefe gibi derslerin içinde felsefe hocaları tarafından anlatılmalı. devlet imam yetiştirmemeli, camiler özelleştirilmeli.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

eagle_dnz'in dediği gibiyse ben Atatürkçüymüşüm.

Tarihsel kişilikleri tartışmak o kadar kolay bir iş değil. Hele Türkiye gibi ülkelerde bu çok daha zor. Çünkü Anadolu tam bir mozaik; farklı halklarla, ideolojilerle büyümüş burası. Bir sürü cemiyete ve cemaate tanık olmuş.

Atatürk'ü tartışmak ilkelerini ve sezgilerimizi söylemeklekten ileri gitmelidir bence. Türk Devrimi'ni hazırlayan iktisadı ve sosyal unsurları, o sırada emperyalist ülkelerin nasıl planlar yaptıklarını, Anadolu'da yaşayan halkların tarihini de biraz okumuş olmak, Atatürk'ü daha iyi anlamamıza sebep olacaktır. Ancak bu saydığım konuları lise tarih kitaplarının anlatamadığı kesindir. O yüzden objektif yazan tarihçilere ihtiyacımız var. Nasıl anlayacağız objektifliğini derseniz, bu da bilgi birikimi ve mantık gerektiren bir şey. Çelişkileri görebilmemiz lazım; bunun için de mantığa ve felsefeye ihtiyacımız var.

Ben bu konularda Atatürk'ü iyi anlatacak kadar okuduğumu araştırdığımı düşünmüyorum. Sadece savunulan bazı tezleri çürütebilir, geliştirebilirim.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Joker said:
cumhuriyetçilik bence biraz reforme edilmeli. insanların ödediği vergi kadar oy ağırlığına sahip olmalı.


Süper başladık. Ödediği vergi ile zeka arasında bir bağlantı olduğunu mu düşünüyorsun? Zenginliğin babadan oğula, babanın cemiyetine geçtiği bir sistemde ve ülkede bunun ülke yararına mı olduğunu düşünüyorsun?

Yeşil sermayeyi hafife almayacaksın derken Türkan Saylan televiyonda belgeselinde "biz yeşil sermayede çalışamayız" dedi. Tesadüfe gel.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

@cogitoz,
beni ne kişiler nede düşünceleri alakadar eder,
ben sistemi dahada mukemmeltirme adına yapılması gerekenleri söylüyorum.

parayla zekanın bir alakası olmayabilir ama bakkala gidincede ben daha zekiyim bana biraz ekmek ver diyince de bakkal amca sana bi hareket gösterir. ister beğen ister beğenme kapitalist dünyadayız ve burda para konuşur. devlet parayla çalışır. parası olan zeki adamları yanına alır çalıştırır. madem o kadar zeki parada kazanabilir haliyle.. o zaman zeka parayı getirir diyerek burdan sevgili anneme ve babama sevgiler saygılar diliyore..
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Joker said:
cumhuriyetçilik bence biraz reforme edilmeli. insanların ödediği vergi kadar oy ağırlığına sahip olmalı. herkez eşit olmamalı. ülkeyide normal siyasiler değil, bordo bereli tarzında bilim adamları tarafından özel yetiştirilmiş ekipler ülke yönetimine geçmeli. yada seçebileceğimiz adamlar halkın içinden değil bu tip insanlar içinden olmalı.


aristokrasi.
ok.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Bu Joker ya aşiret çocuğu ya da "küçük bir dükkan açayım, sonra işleri ilerletir iki dükkan açarım, sonra işleri ilerletir arsa alırım yat kat alırım" diyen bir küçücük burjuva. "Plütokrasi gibi bişey" savunucusu da gördüm ya, hem de Atatürkçülük başlığında gördüm ya artık ölsem gam yemem.

Cidden merak ettim yaşantısını. Annesi küçükken az mı sevmiş bunu da böyle olmuş, Boğaziçi Üni. İK üyesi mi, bir işadamının oğlu mu...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Joker said:
ya daha çok plütokrasiye yakın bişi ama tam karşılığı yok bence bu sistemin. çünkü gene oy var ama ağarlıklı oy sistemi. sonuçta sadece parası olan oy veriyor değil.


abi bu sistemin nasıl başlayacağını bi anlatsana.
yani yarın birisi çıkıp bundan sonra böyle mi diyecek?
kolluk kuvvetleri mi yapacak bunu?
buna hayır diyen adamı nasıl durduracan? 9. yüzyılda değiliz ki noble sülaleler olsun, 14. yüzyılda değiliz ki padişahım çok yaşa olsun. nasıl olacak yani.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

ginaly said:
abi kimsenin karşı çıkacağını nasıl sanmazsın?
herkes neden evet desin böyle bişeye?
senin elinden oy hakkını alsak şimdi kabul edermisin?

80 de aldılar 2 yıllığına. herkezde alkışladı. ayrıca benim elimden oyumu aldıkları filan yok. gene her seçimde gidicem oyumu kullanıcam.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

cumhuriyetçilik belki de arada en az tartışılması gerekeni.

yoksa benim çocuklarım sizin çocuklarınıza hükmeder ki bu gene de iyi bişe değil hehe

demokrasi işte bu, neyi reforme edeceksin. parayı veren düdüğü sdece nasrettin hoca fıkralarında çalar.

paranla ordu kursan, orduya topladığın asker bir gün "eah yeter hüleyn" diyebilir. o bakımdan halk ne diyorsa o. yoksa kesin hır gür çıkar.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Joker said:
ginaly said:
abi kimsenin karşı çıkacağını nasıl sanmazsın?
herkes neden evet desin böyle bişeye?
senin elinden oy hakkını alsak şimdi kabul edermisin?

80 de aldılar 2 yıllığına. herkezde alkışladı. ayrıca benim elimden oyumu aldıkları filan yok. gene her seçimde gidicem oyumu kullanıcam.


bu örnekte yönetimi ordu alıyor ama. ordunun silahlı yaptırım gücü var.
bu durumda senin sisteminde ordunun zengin sınıfı sürekli olarak koruması gerekir di mi?
tabi onu koruması için ordunun da zengin olması lazım, yoksa ordunun zengine tapacak hali yok.
bu durumda ordu da zengin, ve zenginlerimiz var. orduya yeni adam alımı nasıl yapılacak?
yeni adam almak zorundasın çünkü zenginlerin doğurduklarını kullanamazsın, onlar zengin, adam niye hayatını riske etsin.
alacağın adamların bir karşı devrim yapmamasını nasıl sağlayacaksın? küçük yaşta bebekleri köylerden toplayıp yetiştirerek mi?
ayrıca ağırlıklı oy sistemi olursa her farklı oy gücü olan grup bir sınıf olacak. her sınıf da kendini alttakilere karşı koruması lazım. bu durumda herbiri silahlanacak.
böylece silahlı bir çok grubumuz olacak.
bu gruplar birleşip üst gruplara da dalabilir, birbirleri arasında da çatışabilir. kim kazanırsa diğerinin parasını ve oy hakkını alır yani.

plütokrasi değil anarşi bunun adı.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

yahu ben adamların oylarını elinden alın demiyorum ki, sadece ağarlığını düşürün diyorum.
Güneydoğu şuanda en düşük vergi toplanan yer genelde pkknın kutuplaştığı yerler.
Ayrıca bir çok zenginde hiç vergi vermiyor.
sadece devlete katkısı çok olanın devletteki söz ağarlığı biraz yüksek olacak. ben demiyorumki sabancı yönetsin ülkeyi. sabancıda 50.000 kişi çalışıyor. sabancının oy ağarlığı 50.000 tane işçininkiyle aynı filan olabilir mesela. atıyorum tabi örnektir. 50k oy çok aşırı bi miktar değil. 50 milyon seçmen var. 1/1000 yapar ki sabancı en astronomik örneklerden biri.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Hah, yayın işi de bitti.
Şimdi, öncelikle Joker:
Platon'un Devlet'inde bahsettiği modele yakın bir modelden bahsediyorsun. O da devlet işlerini yürüten kesimin, halktan ayrıştırılması gerektiğini söylüyordu. Demokrasiye karşıydı gayet yani. Bu kesimin, dünyevi ihtiyaçlardan arındırılması gerektiğini yani aile, malvarlığı gibi dertlerinin olmaması gerektiğini, ancak bu şekilde toplumu doğru şekilde yönetebileceklerini iddia ediyordu.
Hepsi iyi güzel de, Platon'u Platon yapan öncemli özelliklerden biri zaten idealist olması.
Burada kullandığımız anlamıyla idealizm ne demek? Sıkı bir hakikat inancı olarak tanımlayabiliriz. Yani Platon'un mağra muhabbetini bilirsiniz işte, idealar evreni ve duyular evreni falan fıstık. İşte ilk tartışmanın kaynağı orası zaten. Hakikat mümkün mü?
Başka bir deyişle objektif anlamda, bir etik değil, etiğin ötesinde "ahlak", yani tüm evrene uygulanabilir genelgeçer doğrular ve yanlışlar ayırmak mümkün müdür sorusu.
Çok basitleştirilmiş haliyle yanıtlayacak olursak idealistlerin vereceği cevap "evet" olacaktır. Hakikat (veritas, fransızca verité falan işte) senden, benden, dünyadan soyut bir şekilde var olan bir şeydir. Halkın %90'ı yanlış bir şeye inanıyor, yanlış bir şeyi takip ediyor olabilir, ancak bu objektif anlamda var olan hakikatı etkilemez. Durum buysa ihtiyacımız olan gerçekten de art niyetten arınmış (ya da arındırılmış), hakikati bulabilecek yetiye sahip bir zümreyi yönetime atamak, onlar bizim için neyin doğru neyin yanlış olduğunu saptarlar zaten.
Ancak tüm bu yapının önkoşulu elbette ki bu adamların pratik ettiği şeylerin gerçekten de hakikat olduğuna dair bir inançtan geçiyor. Yani birileri de sunulan tüm bu ahlak yapısının aslında bir etikten ibaret olduğunu ve objektif anlamda bir anlamı olmadığını da iddia edebilir. Mesela insan kurban etmenin meşru olduğu bir kabilenin içerisinde olduğumuz sürece, insan kurban etmenin yanlışlığından ne kadar bahsedebiliriz? O toplumdaki tüm bireyler insan kurban etmenin "doğru" olduğu yönünde bir kanıya sahipse, bu önermeyi bizim yanlış olduğu yönündeki önermemizden daha az geçerli kılan şey nedir? gibi önemli sorular var tabii.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Misafir
Bu konu yeni mesajlara artık kapalıdır.
×
×
  • Yeni Oluştur...