Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

İnançsızın Buluşu (Öykü - Anı)


burcc

Öne çıkan mesajlar

Doğduğum anı hatırlamam ancak bilirim ki, güzeldir.
Annem öyle anlatmıştı ki, sanki bir mucizeden öte üstün insanmışım gibi. Tabi ki, onu kınayamam. Düşünün, sevdiğiniz bir şeyi nasıl koruduğunuzu, hele canlı ise, onun için neler düşünebileceğinizi. Her neyse, çocukluğum garip şekilde geçti, ailem modern düşüncelere sahip güzel insanlardan oluşuyordu. Ancak din de bizim için çok önemliydi. Çünkü, sahip olduğumuz din bağlılığı ve özellikle bir takım olağanüstü şeyleri benimsememiz gerektiğini, az ama öz olduğumuzu anlatmakla meşguldu. Sanki, din kitabı gibi değil de, siyasi tarihimizi öğreten ulusal bir belge gibiydi. O zamanlar, tabi bunu anlayamıyordum, ancak mutluydum, inançlı olmak çok güzeldi. Harikaydı. Çünkü ilerisi düşünmüyordum, sığındığım bir şey vardı benden üstün olan ve onun elçileri tabi. Daha ne olabilirdi ki? Çok güçlü hissediyordum kendimi, arkamda duran gücü hisseder haldeydim sürekli. Bana acı yaşatanlara, beni küçük görenler hakkında hemen kötü dileklerde bulunuyordum ve gerçekleşiyordu. Birisi ayağını kırıyordu, diğeri sınıfta kalıyordu, başkasına başka bir şey oluyordu ama oluyordu mutlaka.
Ergenliğe girmeden hemen önce çok değişmiştim, biraz soğuklaşmıştım. İnsanlarla arama mesafe koyuyordum istemeden de olsa. Çünkü onların ayağına gitmek küçük düşürür sanıyordum ve bir köşeye çekilmiştim. Neyse ki, geçmişimde sağlam dostluklar kurmuştum, bana katılanlar oldu ve tabi benden ayrılanlar da. Onlarla artık sadece selamlaşır hale gelmiştim. Kim bilir hakkımda neler diyorlardı? Belki, neydi ne hale geldi diyorlardı, belki de çıldırdı demişlerdir, bilemem. Fakat değişmiştim ve değişecektim de.
Ergenlik dediğimiz hadisenin sonlarına doğru başka başka arkadaşlıklar edinmiştim, çok farklı insanlar tanımıştım. Gerçekten, o dönem şaşkınlık içerisindeydim. 5 6 kişi toplanıp, müthiş muhabbetler ediliyordu, herkes gülüyordu ve halinden çok memnundu. İşin ilginç yanı bu kadar ilginç insanların birbirlerinde bir şeyler bulabilmeleri daha da muazzamdı. Bazısı katı dindarken, bazısı ateistti, bazısı arabesk dediğimiz müziği dinlerken, bazısı metal denilen hanguru hunguru şeyleri dinliyordu ve en önemlisi hepsinin karakteri çok ama çok zıttı. Ancak, hepsi mutluydu ve dost görünümündeydi. Ben de onlara katıldım ve onların dostluklarının gerçek olduğunu gördüm, mutluydum.
Yıllar geçti, bu sefer yanımda başkaları vardı, diğerleri silinmişti. Silinen sadece ben değildim aralarında, hepsi birbirini unutmuştu, unutmak yasa olmuştu. Üzülmedim açıkçası, ancak nedense ateistlere karşı dinimi saklayarak, sadece ve sadece Tanrı'yı savunuşlarım da gitti birden. Tek başıma hissettim kendimi. Her şey kötüye gider bir hal aldı. Kişiliğimdeki değişimler arttı, insanlardan kaçar oldum ve bundan zevk duydum. Sanki, insanlar olmamalı idi, öyle hissettim işte, neden bilmiyorum. Bunda sanırım dindar annemin etkisi de oldu. Metafiziğe saplanmıştı yıllar içerisinde. Onu gene kınayamam. Çünkü, çok zor günler geçirdik ve sarılacak bir şeyler gerekliydi. Annem, dinine sarıldı, bense boşluğa ve sıradanlığa. Okumaya başladım, durmadan günlerce durmadan okudum. Okuduklarım hep aynıydı, ardından yazdıklarımda: Din, din, din ve insan. Derslerde notlar alıyordum, aklıma yeni fikirler geldikçe onları yoğuruyordum, açıkçası, müthiş bir duyguydu, bir şeyler keşfetmek demek böyle bir his ve kibir sağlıyor diyordum. Ancak, keşfettiklerimin hep bulunduğunu görüyor ve üzülüyordum. Düşüncelerim, çalıntıydı, bilmeden çalmıştım, onları yine de kullanmak zorundaydım ve kullandım da, farklı yerlere ulaştım tabi.
Birkaç sene daha geçti, bu sefer tam anlamıyla değiştim, saçlarım dökülmüştü, göbeklenmiş ve tam olmak istediğim şeye dönüşmüştüm: sıradan adam. Sıradanlığım ise göbeğimden, kel kafamdan gelmiyordu, geldiği yer vicdanımdı, içerisinde tek bir sevgi kalmamıştı. Bende yaşayan tek şey saygı ve vicdan idi. Onlarda olmasa sanırım, suç işlerdim, çünkü muhtaçtım.
Bir gün bağırmak üzereydim, neyse ki yapmadım ve yapmadığım için çok memnun oldum. Çünkü, eğer öyle bir şey yapsaydım, sahip olduğum yeni şeyi, tam anlamıyla inançsızlığı başkalarına yaymış olabilirdim. O an hissettiklerimi hayal edemezsiniz, her tarafta o dini motifler ve sözler yayıldıkça kendimi bilmez sarhoş hale düştüm ve öyle zeki insanların dahi neden bu tip şeylere bu kadar değer verdiğini çözemedim. Onlara kaç kez içimden "salaklar" dedim, tahmin bile edemezsiniz. Günde 10 kez dedim, evet, belki daha fazla. Emindim, haklı olan bendim. Çünkü elimde kalan tek şey bu idi, bir de ailem tabi, ama benden uzak olan.
Otuzlarıma vardığımda yeni yeni şeyler deniyordum, mekik şinav çekiyor, top oynuyor, ilginç belgeseller izliyor, bazen de kendi başıma bireysel alanda yapabileceğim başka sporlara yöneliyordum. Bahis oynuyordum, hatırlıyorum da gitar bile çalmıştım. Bu yaptıklarımın hepsinin ortak amacı var idi: Profesyonel olmak. Hiç birinde olamadım, çünkü sahip olduğum yapı kötüydü. Çabuk vazgeçendim ben, evde bile sürekli yürüyordum sağa sola, dışarı çıktığımda bir ortamda 2 saatten fazla duramıyordum. O gün aklıma geldi; acaba dindarlıktan, inançtan vazgeçme sebebimde bu his miydi? Başlangıç böyle mi gelmişti? Kibirimin eseri bu muydu?
Evet, benim sıkıldığım şey ortamlar değildi, insanlardı. Onlardan uzak duruyordum. Hergün aynı yüzlerle oyunlar oynamak, onlara karşı gitar çalmak, onlarla konuşmak, onları görmek beni yıldırmıştı. İstediğim bu değildi. O gün bir şey anlamıştım ki; sahip olduğum tek doğru insanları esir alan yanlışların ne olduğunu bilmemdi. Fakat onlar mutluydu, huzurluydu da. Bir çocuk gördüm geçen, odun kırıyordu. Gerçekten, büyük amcalarına toz yuttururdu. Yanına gittim ve sordum nasıl bu kadar güçlüsün diye. Çünkü, çocuk, ruhende ayaktaydı, emindi, yaptığı iş ona bir şey getirecekti. Cevabı basit oldu: "geleceğim için." Peki ya olmazsa dedim, peki ya bu para bir şey getirmezse, ya annen ölürse, baban ölürse, ya okula gidemezsen, ya yalnız ölürsen dedim. Hepsine bir cevap verdi, çıldırmıştım. Sorularım onun yıkılmasını beklemek üzerine kurulmuştu. Birinin bu kadar güçlü görünmesi gözüme benim ne kadar yok olmuş olduğumun kanıtıydı, olamazdı ve dedim ki; "ya bir çukur içinde 100 yıl sakat halde yaşasan?" Düşündü biraz, aklına geldi o berbat an, ama durmadı, "öteki dünyada ödül var." dedi. Bunu, içinden söyledi. Evet duydum, annemin söylediği mucize belki de gerçekti. Sadece duydum. O anda sessizlik kaplasa da etrafı, çocuk bildiği şeyden dolayı içinden bana çok kez "salak" dedi. Gene de onu takdir ettim, İlk sorumdan itibaren beklediğim cevabı vicdanında gizledi.

Evde çok düşündüm, durmadan saatlerce anlamaya çalıştım, doğru yapan ben miydim, yoksa çocuk mu, annem mi?
Annem haklı değildi, çünkü, düşündükleri saplantı olmuştu, hayatına yön verir haldeydi. Zaman zaman onun mutlu olmasını engelleyecek boyuttaydı.
Çocuk haklıydı. Çünkü, didinmeyi çalışmayı seviyordu ve umudunu önce kendinde görüyordu. Başaramazsa da yukarıda ona güzel bir yer hazırlanıyordu.
Ben.. Benden fazla bahsetmeye gerek yok. Ben, sadece teoride doğruydum, geri kalan her şeyim yanlıştı. Bu sebeple, hiçbir gence kendi düşüncelerimi aşılamadım, çünkü, o hali kaldıramamıştım. Kim bilir, kimler daha benim yaşadıklarımı yaşayacaktı, kimler bulanık düşüncede hapsolacaktı, en sonunda dayanamayıp, o çukurun içinde kendilerini bulacaktı?

Şimdi yaşlandığımı hissettiğim günlerdeyim ve hala o çocuğu takdir ediyorum. Keşke insanlar onun zihnine çalışsa, inancını yada inançsızlıklarını araştırmadan ona bağlansa ve o birikim vicdandan öteye çıkmasa, başka seslerle karışmasa...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...