sg-1 Mesaj tarihi: Eylül 9, 2008 Mesaj tarihi: Eylül 9, 2008 Tayyip’le Aydın Doğan kapışmış! Türk medyasında en son komediyi izliyoruz. Karşılıklı birbirlerine posta koyuyorlar. İşin içinde milyarlarca dolarlık bir çıkar kavgası var. Rantı kimler nasıl paylaşacak? Büyük pastadan Aydın Doğan’a ne kadar pay düşecek, Tayyip’in ekibi ne alacak? Bay medya patronu bir de rafineri kuracakmış, Tayyip’i ziyaret etmiş. Patrona göre Hilton pastası o görüşmede gündeme gelmiş ama, Tayyip sorduğu için gelmiş. Patron İstanbul’un göbeğindeki Hilton arazisine binalar, rezidanslar falan yapacak, onları satıp durduğu yerde iki milyar dolar kazanacak. Patron Tayyip’e demiş ki, ‘Ben o kadar parayı Hilton’a boşuna mı yatırdım. İnşaata izin verin.’ Ötekine, Tayyip’e göre ise patron kendisine Hilton için gelmiş. Koskoca iki adam, beş yaşında çocuklar gibi kavga ediyor. Birinin dediği öbürünü tutmuyor. Biz şimdi hangisine inanacağız? Hangisi doğru, hangisi yalan söylüyor? Birisi çıkıp ‘Sen açıklamazsan ben bir hafta sonra her şeyi açıklayacağım’ diyor, öteki gazetelerini ve televizyonlarını kullanıp yanıt veriyor: “Biz zaten hep baskı altındaydık. Basın özgürlüğü diye bir şey var. Biz biat etmeyiz, eğilmeyiz. Başbakan basını susturmak istiyor. Şimdiye kadar ellerinden gelen baskıyı yapıyorlardı. Demek ki baskıları daha da ağırlaşacak.” "İŞTE BU DOĞRU" İşte burada işin en can alıcı noktasına geliyoruz. Bay Patron, basın özgürlüğü açısından da kendilerine hükümet tarafından baskı yapıldığını itiraf etmek zorunda kalıyor. İşte bu söylediği doğrudur… Ve bu aşamada hadise benim olayıma geliyor. Peki beni niçin susturdu? Beni niçin Hürriyet’ten kovmak zorunda kaldı? Tayyip ve AKP iktidarının baskısı nedeniyle. Doğan Grubu, Tayyip iktidarına yıllar boyu en büyük desteği verdi. Hürriyet’te yazarken bunu bana açık seçik, yüzlerce defa söylediler: ‘Başbakanı, Maliye Bakanını, TMSF’yi fazla eleştirme. Bizim onlarla önemli işlerimiz var.’ Bunların bütün ayrıntılarını ve kovulma olayımı ‘Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi’ isimli kitabımda anlatmıştım. Hürriyet’te çalışan muhabir arkadaşlarımın tamamı tanıktır. İktidarın hoşuna gitmeyecek dört dörtlük belgeli haberler gazetede kullanılmaz, çöpe atılırdı. Korku dağları bürümüştü. Gazeteci arkadaşlarımız sinirden kahrolur, bazısı çıkmayan haberlerini ‘Abi bari bunu sen yaz’ diye bana getirirdi. Patronun emektar kalfası Ertuğrul Özkök yazılarımı sansür ederdi. Biz Hürriyet’te yıllarca bu koşullarda gazetecilik yaptık. Bay patron şimdi kalkmış, ‘Üzerimizde baskı vardı. Bu baskı daha da ağırlaşacak’ diyebiliyor. Günaydın bayım! "O ZAMAN BENİ NİYE KOVDUNUZ ?" Şimdi göstermelik kapıştılar. Bunun adına kayıkçı kavgası derler. Bugün kavga eder gibi görünürler, yarın yine barışırlar. Barışmaya elleri mahkumdur, çünkü iki tarafın da çıkarları bunu gerektirir. Çünkü Aydın Doğan’ın milyarlarca dolarlık parasal çıkarları Tayyip’in elindedir. Öte yanda ise Tayyip, Aydın Doğan medyasına muhtaçtır. Düşünün ki, yedi adet gazetesi ile yazılı basınının yaklaşık yüzde 40’ı bu patronun elindedir. (Hürriyet, Milliyet, Vatan, Radikal, Referans, Posta ve Fanatik.) Buna aynı patrona ait televizyon kanallarını ekleyin. (CNN Türk, Star, Kanal D.) Tayyip bu gücü karşısına alabilir mi? Burada bütün hikaye şudur: Bir medya patronu bir sürü işe girişmişse, devletle ve hele bir tek parti iktidarı ile POAŞ’tan rafinerilere, enerji ihalelerinden özelleştirmelere, Hilton arazisinden bilmem neye kadar binbir işi varsa, ortalıkta milyarlarca dolarlık çıkar ilişkileri mevcutsa, o patron iktidar partisinin güdümünden çıkamaz. Aleyhte birkaç yayın yaptığı anda yaygara kopar ve ona geri adım attırırlar. Patron da zaten haddini bilir ve geri çekilir. Ben bunları Hürriyet’te iken bire bir yaşamış bir gazeteciyim. Baskılara direndiğim ve ödün vermediğim için kovulma olayını yaşamış biriyim. Şimdi Aydın Doğan itiraf ediyor. Diyor ki ‘Bize hep baskı yaptılar. Bu baskılar daha da artacak!’ Ancak, benim kitabımı mahkemeye verdi. Dava dilekçesinde ‘Bize baskı yapılmamıştır. Emin Çölaşan’ı biz iktidar baskısıyla kovmadık’ diyordu! Şimdi soruyorum kendisine: “O halde niçin kovdunuz? Hırsızlık, ahlaksızlık mı yapmıştım? Kalemimi mi satmıştım? İş mi bitirmiştim? Kendi çıkarlarım doğrultusunda yazılar mı yazmıştım, ne yapmıştım?” Şimdi basın özgürlüğünden, basının susturulmak istenmesinden dem vuranlar, ‘O halde Emin Çölaşan’ı niçin susturdunuz?’ sorusuna yanıt vermekle yükümlüdür. Ancak hiçbir zaman veremeyeceklerdir. Tayyip yatsın kalksın, iktidarı süresince kendisine en büyük desteği veren Doğan Grubuna dua etsin. Aydın Doğan da hiç endişe etmesin. Tayyip onsuz yapamaz. "ASLINDA KAYIKÇI KAVGASI" Bay Aydın Doğan’ın milyarlarca dolarlık çıkarları, Tayyip’in iki dudağının arasındadır. Birkaç günden beri izlediğimiz kayıkçı kavgası geçici bir buhrandır! Tayyip susacak ve Aydın Doğan en kısa zamanda biat edecektir. Bekleyin ve görün. Bu göstermelik olay en kısa zamanda sessizliğe bürünecek ve iş bitecektir. Kayıkçı kavgası da unutulup gidecektir. 2002 yılından bu yana Aydın Doğan Grubu, AKP döneminin bütün yolsuzluklarına, vurgunlarına seyirci kaldı. Sadece seyirci kalmadı, birkaç onurlu köşe yazarı dışında AKP iktidarına en büyük desteği verdi. Slogan hep aynıydı: “Aman iktidarımıza yardımcı olalım. Döviz düşük, maliyetlerimiz artmıyor. Özelleştirmeler devam etsin, biz de payımızı alalım. AB yolunda ilerleyelim, bizim de yolumuz açılsın.” Büyük kitleler Cumhuriyet mitinglerinde ‘Tayyip alana Aydın Doğan bedava’ diye boşuna slogan atmıyordu. Aman çocuklar yapmayın etmeyin, sizin ciğerinizin içini bilen milyonlarca insanımızı güldürmeyin. İkiniz de aynı yolun yolcususunuz. Kapışmayın, birbirinizi kırmayın, ayıp etmeyin, oynamakta olduğunuz bu komediye, bu horoz dövüşüne bir son verin!.. Çünkü ikiniz de aynısınız. Ne demiş atalarımız! ‘Al birini, vur öbürüne.’ http://www.gazeteport.com.tr/YAZARLAR/NEWS/GP_281262
sir Mesaj tarihi: Eylül 9, 2008 Mesaj tarihi: Eylül 9, 2008 güzel yazmış doğrusu, çoğunlukla da haklı. ama madem hürriyette durum bu kadar vahimdi neden kovulana kadar orada yazmaya devam etti? istifa etmiş olsa daha "uygun" olurdu bence emin çölaşan için. bütün bunları bilmesine, yazılarının sansüre uğramasına rağmen hürriyet bünyesinde kalmayı tercih etmesine şaşırıyorum doğrusu. ama tabi hergün yüzbinlerce insana ulaşıyodu bu sayede, çok da yadırgamamak lazım. bu arada merak ediyorum doğan medyası mensubu köşe yazarlarından, her türlü yolsuzluğun üzerine "cesurca" giden, iktidar yalakası olmayan "muhalif" kişiler, aydın doğan-poaş-vergi kaçakçılığı veya diğer ihalelerle ilgili tek satır yazabilmişler midir? buyrun size basın özgürlüğü =)
SeLDoM Mesaj tarihi: Eylül 9, 2008 Mesaj tarihi: Eylül 9, 2008 Yahu birşeyi çok merak ediyorum, Biz halk olarak gençler olarak gerek şehir belediyelerinde olsun gerek hükümette olsun her yünetim biriminde olsun bu yolsuzlukları, rüşvetleri,rüşvetçileri,vereni,alanı bilimum her türlü yolsuzluk yapanı biliyoruz,görüyoruz,tartışıyoruz ama sonuçta ne oluyo? Hiçbirşey olmuyor.Geçen otobüste iki bayan bak melih gökçek kaçırdığı paralarla fln fln bla bla. diye konuşuyolardı, e ne güzel hepimiz konuşuyoruz peki ne oluyo napıyoruz sadece izliyoruz yok mu bu densizlerden kurtulma yolu. Adam ülkenin topraklarını satıyo kime soruyo millet emi.Peki bu topraklar kendinin mi halka sorulması gerekmezmi o bir sürü devlet arazisini mülklerini satarken.Biz sadece haberlerde gaztelerde okuyup bakıyoruz peki bu nereye kadar böyle gidicek? Cidden arkadaşlar bunun sonu ne?her dönem aynı şeyleri mi izlicez.Ki hepimiz belli şeyler için rüşvet bile vermemişmiyizdir?Veya işimiz hallolsun diye memuru görmemişmiyizdir.Demek burda suçlu devlet mi onu oluşturan birey mi bu nasıl bir kısır döngüdür bunu bana açıklayabilirmisiniz.Adamlar 60 lardan 70 lerden beri politakının içinde çocukları şileplerde, ankaranın her türlü altyapı üstyapı modernleştirme projesi içinde, kadroları bütün devlet birimlerinde; rüşvet alınıyor veriliyor sayılıyor dağıtılıyor, ülkenin toprakları satılıyor,içinde kutuplaşmalar oluyor,bazı ülkelere el açılıyor peşkeş çekiliyor peki bu bariz İŞGAL olmuyormu. İşgal ediliyoruz şu an bu açık değil mi peki biz napıyoruz aynı şu an benim yaptığım gibi yazıyoruz okuyoruz vede bakıyoruz. İŞGAL EDİLİYORUZ ARKADAŞLAR işgal ediliyoruz. Bunun Atatürk'le Dinle imanla hiçbişile alakası yok sadece toprak la alakası var.Sadece aklımız karıştırılmıyormu.500 ytl ye eli mahkum edilip enflasyon düştü diye panayırlarda oğlunun şilebinde ne kadar mutlu yaşadığını düşünen; Türkiye'nin olan tüm şehir belediyelerinde bize gösterildiği kadar yolsuzlukları okurken biz Şu an ne yapıyoruz.Ben 30 yaşıma Kasım'da basıyorum, hala çalışmayan annelerinin babalarının yanında oturanlar var benim jenerasyonumda sorun bu değilmidir. Peki şöyle sorıyım son sözümde Sorun olmayan birşey varmıdır? Bazen gözlerim doluyor inanın kısaca şöyle söyliyim "Ne Mutlu Türküm Diyene" çümkü tek avuntum bu...
Öne çıkan mesajlar