Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Terbiyeli Şekspir


PiNg

Öne çıkan mesajlar

15 Temmuz 2003, saat 23 00

-Sezai
-Efendim Orhan
-Seni seviyorum biliyor musun?
-Biliyorum kardeşim
Taze biçilmiş otların üzerine uzanmış yıldızları seyrediyorlardı. Belki de, kendilerine yıldızlı gökyüzü olarak görünen ruhlarını. Orhan ne zaman başını çevirse, karanlıkta iki yıldız gibi parlayan gözleri, çocuk, masum, güleç bakışlarıyla Sezai, dikkat kesiliyordu. Gözleri karşılaşınca da gülüyor gülüyorlardı.
Yarım saat önce birer bira bitirmişlerdi. Ama sadece biradan değildi bu hoşlukları. Biraları getirip, onlarla bir tane de kendisi deviren Ömer'den de sayılmasa olurdu.

Aynı günün sabah 7'si

Nimet, Orhan'ın dışında hepsinin evlenip gittiği bu evde, çocukların okul zamanından kalma bir alışkanlıkla, ses çıkarmadan sofra kuruyordu. Bir tek, ilk göz ağrısı kalmıştı ona. Aslında kalmamıştı da dokuz ay önce ansızın çıkıp gelerek dünyaları bağışlamıştı. Suskunluğu ve uzaklığıyla, bağışlananın bir kısmı uçup gitmişti. Tam bunu kabullenmişken, başına açtığı televizyon işinin, bakışlarına düşürdüğü keder, anne yüreğini biraz daha paralamıştı. Yine de yanındaydı güzel oğlu. Buna da şükür. Kara Dayı, inip masaya oturduğunda, Nimet de cezveyi ocaktan alıyordu. Kocası kahveyle suyunu içti. Kendi kendine çalıp söyleyen televizyondan biraz haberlere baktı, biraz oyalandı, kalkarken dayanamadı -Bugün son muymuş?
-Son son. Sen de damatlar da rahat edersiniz artık.
-Damatlara ne oluyormuş? Herkes kendi işine baksın.
Kara Dayı'nın kükremesiyle, Nimet nasıl bir laf ettiğini anlamış oldu. Bugüne kadar ne bir söz söylemiş ne de oğlanı yüzlemişti.
-Ben gidiyorum.
-Hadi, güle güle.
Kocasını bahçe kapısına kadar geçirdi.
Döndüğünde Orhan salondaydı. Babasının gittiğini görüp, öyle çıkmıştı odasından. Dalgın, masaya bakıyordu. Nimet bir umut,
-Hadi, otur da bir şeyler ye.
Orhan başını salladı, neredeyse ürkmüş uçup gidecek bir kuş. Ilıttığı sütü uzattı. Birkaç yudum alıp bırakan oğlunun başını usulca okşadı. Orhan, umutsuzluk sinmiş bir gülümseme çabasıyla uzaklaştı. O da gitti.
Nimet, kimsenin el sürmediği masaya bakıp,
-Ben bu sofrayı niye kuruyorum ki?
diye söylenerek, toplamaya girişti.

Saat, 08 05

İmamoğulları'nın torunu Şükran, giyinmiş, süslenmiş, tül gerisinden sokağı gözlüyordu. Başka tüllerin arkasında başka kızların olduğunu düşünmek onu sinirlendiriyordu. Sokaklarından rüyadaymış gibi geçip giden Orhan'ın, onun farkına varmamasına kızıyordu.
İşte, sokağın başındaydı, geliyordu. Geldi ve her zamanki gibi geçip gitti. Şükran hırsla perdeyi çekip, gidip salona kuruldu.
Annesi,
-Ne o, bugün Nevin'e gitmiyor musun?
-Gitmiyorum. Nevin Abla'ya da, başkasına da gitmiyorum işte.

08 15

Hadiye,bir türlü kahvaltısını bitiremeyen kocasının gözünün içine bakıyordu. Git be adam. Git artık be. Hayatta böyle tembel, böyle aldırmaz bir adam daha görmedi. Herkes dükkanının başındadır şimdi çarşıda. Bu hala homini gırtlak tıkınıyor. Sabredemeyip boşalan tabakları toplamaya başladı.
-Ne acelen var kız? Bırak da doyunca yiyelim. Düşman malı değil kendi malımız.
-Hadi, kalk kalk, iki saattir yiyorsun yeter.
Kocası istemeye istemeye, yarım yumurtayla son peynir dilimini ağzına tıkıştırarak kalktı. Oh nihayet be. Git de işimize bakalım biraz. Bir dakikasını bile kaçırmak istemiyordu programın. İlkokuldan sınıf arkadaşı, sıra arkadaşının programıydı. Geçenlerde bir cesaret o da aramıştı. Tanımıştı onu Orhan. Kocasını çocuklarını sormuştu. Burnu büyümemişti, eski kibarlığıyla yerinde duruyordu arkadaşı. Hadiye hem çok memnun kalmıştı hem de altın günlerinde acayip havası artmıştı.

08 30
Orhan kostümünü giyinmiş, makyözün işini bitirmesini bekliyordu.
Karşısında kocaman bir ayna. O, bu aynada yüzünü değil, hafızasındaki bir zaman dilimini izliyordu.
Ömer'i. Bir kara komedi repliğinden oluşan sahneyi.
"Gülme Orhan. Şerefsizim işler çok kötü. Eğer bu televizyon biterse ben de biterim. İtibarım gider. Atılım yapmamız gerek. Her şeyi ayarladık. Bir sabah kuşağı kaldı. Ne koyduysak izlemiyor bu kadınlar. Gel oyna şunu. Bir küçük rolü arkadaşına çok görme... Vermiyorlar işte. Oylarını vermeyen adamlar, otellerinin aşçılarını niye versinler. Burası da Bolu değil ki kardeşim, her önüne gelen aşçı çıksın. Hacer yemeği pişirir, Necati de görüntüyü kurtarır. Sen sadece yaparmış gibi yapacaksın. Onca yıllık tiyatrocusun oğlum niye korkuyorsun? Bir küçük rolle,ne paralar kazanacaksın aslanım." Ömer; Yenilginin beteri de varmış, o da böyle bir şey oluyormuş diye geçirmişti aklından. O kadar çalış, diret. Mücadele demiyordu artık. Direttiği şeyin adı mücadele olmaktan çıkmıştı. Hiçbir objektif koşul yokken, boş hayallerin peşinde kendini parçala, bu kasabadan farksız şehre tüm yenilmişliğinle geri dön. Kimseyle iletişim kurmaya gücün olmasın. Bu yaşta, harçlığını annenin vermesini hazmetmeye çalış. Şimdi de Ömer, her şeye tuz biber eken bu teklifle karşına çıksın. Sen bu teklifi çoktan hak ettin Orhan. Dibe batmanın sonu yokmuş anlaşılan. Ömer'e gülmüş, dışarı çıkınca, krize , tiyatroların kapanışı
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...