Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

35 Yaşında Bir Çocuk


MaUWw

Öne çıkan mesajlar

İki orospu oturdu yanıma, sigara ve ucuz parfüm kokuyorlardı. Uzak bir yerlerden gelmiş gibi, rüzgarları esti binerlerken, serin esti ama hastane sıcağı gibi bulaşıcı. Nefeslerimizden buğulu cama dayadım başımı, karlar temizdi dışarıda, beyaz kaldırımlar geçtik...
Sıcak bir ev, huzurlu bir kediydi istediğim. Hani kalabalık bir ev ve neşeli bir yemek değil. O kadarı bile değil yani. Radyoda neşeli bir şarkı çaldı durdu. İnerken, takıldım, karlı bir çamura düştüm, bileğim morardı, dizim kanadı. Pantalonumu sıyırıp da bakmadım ama biliyordum acısından. Biraz sekiyordu ayağım, yokuş aşağı inerken. Ağzımdan duman çıkıyordu.
35 yaşında bir adamdım üstelik! Yokuş aşağı inerken ayağı aksayan, pantalonu çamurlu, sümüklü bir çocuktum aslında, yaşım 14. Biraz sonra eve gidip azar işiteceğim annemden. Yine üstümdekileri yamamak zorunda kalacak, iki gün önce de yırtılmışlardı aynı yerlerinden. Biliyorum zor olduğunu... Babam çok çalışıyor para için, hep para için çalışıyor. Başka bir şey için çalıştığını görmedim. Ben olsam müzik için çalışırdım, kızlar müzik sever. Sanat mesela, sanat için çalışırdım zaten öyle yapacağım. Ama para için çalışmayacağım. Para için yaşamayacağım. Belki de yaşamak için çalışıyordu babam, para için değil. Ama ne de olsa aynı şeylerdi ikisi. Kardeşim yeni doğdu, soğukta donar dedi doktor. Ayrılmadı annem başından biran olsun, hep kucağında tuttu onu, uyurken bile. Arkada Ahmet Usta’nın böcekli bir lokantası var. Annem aslında kızıyordu, hasta olacağımdan korkuyordu ama ben de biliyordum ağzımın tadını. Böcekli halk ekmeğinden güzel, böcekli Ahmet Usta tavuğu.
Eve geldim kapı tek kilit çevirilişinde açıldı. Bir omuzda kırılırdı ama soğuktan koruyordu biraz. Üstüme sinmişti o kadınların kokusu. Islak tahta kokusuna karıştım... Bomboş ev… Ne huzurlu bir kedi, ne de güneş aydınlığı... ıslaklık ve soğuk. Kendi kendine bile konuşmaz insan. İnler cinler varmış gibi boğuk boğuk yankılanıyor sesler… Tahtaların duvarla buluştuğu yerlerdeki karanlık boşluklardan kahverengi böcekler fışkıracak sanki,,,
Yukarı çıktım merdivenlerden, en tepeden bakmak için dışarı. Galata kulesinden bir başka görünür İstanbul. Olduğundan daha temiz, daha güzel...
Şu vapurun içinde olmak isterdim. Kadıköy’de eski bir bahar kokusunda dolaşmayı. Bahariyeden modaya yürüken, insanları seyretmeyi… Sadece nefes almalı insan, dondurmayı damlatırken üstüne. Basit yaşayıp, hayat dolu olmayı...
Mavi bir deniz parçası görünüyordu penceremden. Öğretmenimin kızdığı oluyordu, büyük denizlerde, büyük fırtınalara karşı direnmeme. Sonra aç avcunu, gözünü kapa... Gözüm kapalıyken de ya annemin kurabiyesi ya müzik hocamız Ayşe girerdi hayallerime. Farkında olmadan çapkın bir gülümseme çizerdim. Sonra bir daha aç avcunu, ağlayana kadar. Yani diyeceğim güzel hayallerdi onlar, acılı zamanlarda gördüğüm. Zamanla yok oldular, ağlamakla savaştılar…
Şimdi o vapurda olsaydım. Kılıksız adamların bakışlarına sinirlenmez, kendimi Kızkulesi’ne kapatırdım. İçimde eski zaman şarkılarının en sevileni, aklımda bir kaç satır mısra... Ellerim soğuk, beyaz, temiz; küçük bir kızım. Henüz selpak satan teyzelere, tinerci çocuklara, aç köpeklere acımaktan vazgeçmemişim. Keman çalıyorum, gözlerim kapalı… Açtığımda her şey duyduğum ezgi kadar güzel, berrak olacak... Şimdi o vapurda olsaydım, sigara kokusundan yıkardım saçlarımı rüzgarda.
Bu vapur, Beşiktaş’ta duracak birazdan. Demirleri pis tutunmuyorum. Çok yavaş çalışıyor geç kalıyorum. Bu şehir gitgide yaşlanıyor. Ben ölünce ölecek mi bu şehir? Elli dokuz yaşındayım…. Bakınca daha yaşlı... Darmadağınık saçlarım... Her şeyi eskide bıraktım. Dolmasını beklerken dolmuşun… Yapmam gerekeni düşünüyorum. Yüzüne tükürsem olmayacak, yerden çamur alıp fırlatsam? Ya da sen ne alçak sen ne pisliksin diye bağırsam avaz avaz.
Bak Ahmet efendi bak. Sana çürüttüm dirseklerimi. Senin için yapardım taze fasülyeyi. Seni severdim Ahmet efendi.. Kimin bu çocuklar diye sorsalar, göğüs gerersin. Temizleyecek ev arasam, utancından sokağa çıkmazsın. Eve getirdiğin üç kuruşu, beş kuruş olarak geri alırsın Ahmet bey. Beyi batasıca, efendiliği yıkılasıca pis hamam böceği. Bulduğum gibi o antenlerini koparmazsam. Seni öyle kıskıvrak yakalayınca böcek ilacını doğrultmazsam yüzüne. Bana da perihan... ahh Ahmet efendi ahh. Güzel kızdım ben ya. Şöyle bir çıksam bakkala, babam tutardı elimden, arkamızdan bakarlardı... Ah Ahmet efendi, geliyorum. Geliyorum bak. Kelime işadet getir de çocuklar babasız kalsın, bu kocakarı da tımaraneyi boylasın. Trafik var.... insem, koşsam… Yarın öldü diye yazacak gazeteler… En kötüsünden koyacaklar bir vesikalık fotografımı. Kalbim çarpıyor Ahmet bey. Ellerim titriyor. Üşüdüm. Soğuk.... Çok kar yağmış kar. Yanımdaki adam kılığıma bakıyor. Kim bilir neler düşünüyor...
Boş ev… Kapı çalıyor. Çalıyor. Çalıyor. nasıl çaldığını unuttuğum bu tanıdık zil sesi, ardı ardına basılınca farklı bir ritimle rahatsız edici olmaya başlıyor. Bir süre sanki çalan yokmuş da kendi çalıyormuş gibi, zile takılıyorum. Bir anda aklıma kapının ardında biri olduğu geliyor.
Uzun siyah saçlı bir kadın kapıyı açıyor, ahh düşündüğümden çirkin Ahmet Bey!
Gecelikli.
Çekil. Ahlaksız! Utanmaz kadın! Çekil!
Nerede! Nerede Ahmet Bey! Çekil diyorum, çekil!
Kapıyorum, artık biliyorum; hiçbir zaman sen çalmayacaksın bu kapıyı. Faturaymış. Sadece… Su faturası. Kapatmaya gelmişler.

……Öldü. Elli dokuz yaşındaki iki çocuk annesi Perihan Aktan’ın kalp krizi geçirmiş olabileceğini söyleyen doktorlar, cinayet iddalarını çürütüyor. Genç sevgilisiyle yakalanan Ahmet Aktan zinadan yargılacanak.
Gitgide alışıyorum. 24 saat geçti hala soğuk . Bu ev yaşanır hale gelir mi? Bu eski televizyon yine de çalışıyor. Bana bıraktığın tek şey… 24 saat geçti, hala yalnızım sevgilim, ben hala; 35 yaşında dizi kanayan bir adam 14 yaşında bir çocuk…
Bu o dolmuştaki orospu değil mi?
Yürüyorum!
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

biraz dağınık gibi, belki daha temiz geçişlerle yoğrulabilir. ama beğendim baya, tebrikler. özellikle de şu satırlarda zarif bir yusuf atılgan havası sezdim:

"Yarın öldü diye yazacak gazeteler… En kötüsünden koyacaklar bir vesikalık fotografımı."
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...