zydar Mesaj tarihi: Ekim 18, 2007 Mesaj tarihi: Ekim 18, 2007 bi toparlasak fena olmaz. Şöyle başlıklar altında herkez fikrini yazarsa iyi olur ama uzun olmasın atıyorum 10 cümle kafi. Irklar: Kıtalar: Sınıflar: Artifact / plot itemlar: Bitki örtüsü / doğal yaşam: Tarihe genel bakış: Myth ler: Günümüz ve gelcek: Teknoloji: aklıma gelenler bunlar kendi fikirlerinizi ve önerilirnizi bu başlıklar altında ayrı ayrı yazarsanız sanırım herkez kendi fikirlerinide belirtebilir. arada seçmeler yapar bazılarını birleştiririz. yok sa böyle bir yere gitmicek her kafadan ses çıkıyor.
zydar Mesaj tarihi: Ekim 18, 2007 Mesaj tarihi: Ekim 18, 2007 Alt başlıklara 1-2-3 gibi numara verirsiniz. Mesela ırklarda: Irklar: 1- dwarflar olsun kanatlı uçan türleri dfgdfg 2- insanlar olsun ama tamamen gay olsunlar, herkez korksun onlardan.. dfgfd gibi
Dev Mesaj tarihi: Ekim 21, 2007 Mesaj tarihi: Ekim 21, 2007 Her kafadan bi ses çıksın ya birleştiririz sonra. Kaos taşının kazandırdıklarına yenilerini ekledim. Eskiden reaksiyonlarda madde varmış gibi tamamlanmalarını sağlıyordu. Odunu yakıyor, yemeği bozuyor, demiri paslandırıyorduk. Şimdi buna başka şeyler de ekledim. Birincisi bir arkadaşın full metal alchemistteki gibi olabilir dediği zaman geliştirdiğim bir fikir. Mesela bizim derimiz çok katlı epitel dokudan oluşuyor ve üstünde keratin dediğimiz sertleşmiş bir madde bulunuyor. Bu taş sayesinde keratini lignine yani odun özüne dönüştürüp deriyi odunlaştırabilecekler. Bir nevi kimyasal dönüşüm. Simyacılık yani. Alchemy. Bunu yapan bunu da yaptı tadında, altını demire , demiri altına çeviren, hatta suyu bile demire çevirenler çıkacaktır. Bunu da engellemek için kendi bedeni dışında başka hiçbir şeyi transforme edememesi kuralını koydum. Yani gidip arkadaşının kulağını altın kaplayamayacak. Buradaki diğer sınır noktası akıl sağlığı. Reaksiyonlar x kadar akıl sağlığına etki ediyorsa , transformasyonlar da 3x kadar etki ediyor. Baya sakat yani. Bununla da birlikte character sheetlerde akıl sağlığının inte bağlı olarak bir değer çıkmasını öneriyorum. Kalıcı ve geçici zararlar olarak ayrıştırılabilir bunlar. Diğer fikir ise; necromancy hakkında. Daha doğrusu necromancy i açıyorum biraz. Geçen sefer ölü hücrelerin canlanmasından bahsetmiştim ama pek üzerinde durmamıştım. Açıkçası ölü hücreleri canlandırmakla bu iş olmaz. Vücudun kendini tamir etmesi lazım ki ayağa kalkıp yürüyebilsin. Veya possesion gibi bir güç olacak ki bunları ayağa kaldıracak. Ruh gibi yani. Ki ben buna karşı olduğum için necromancy konusunda başka bir şekilde düşündüm. Ölünün beyni canlandırılmalı ve ondan sonra vücudunun içine basit bir kemik doku örülmeli. Beyin organlara ihtiyaç duymaksızın çalışsın diye gerekli bağlantılar yapılıp yarı robot yarı insan bir undead yaratılmalı. Bu kemik doku da beyne direk bağlı olup çalışmalı. (Evet , konsept geliyor , çiziyorum) Bir nevi frankenstein gibi ama onun mekaniği eheh.
Dev Mesaj tarihi: Ekim 21, 2007 Mesaj tarihi: Ekim 21, 2007 Uhuhu, bu baya steam machine oldu eheah. İdare edicez artık
sturmbrightblade Mesaj tarihi: Ekim 21, 2007 Mesaj tarihi: Ekim 21, 2007 Oha sen izmirdeydin di mi.Ya şey bende ufaktan karakalem çalışması yapıyorum da bi ara senin yanına gelsem beraber çizsek falan plx?
sturmbrightblade Mesaj tarihi: Ekim 21, 2007 Mesaj tarihi: Ekim 21, 2007 Sende bize gelir dota yaparsın *gözlüklü lavuk gülümsemesi*
Farinal Mesaj tarihi: Kasım 30, 2007 Mesaj tarihi: Kasım 30, 2007 Eh bende yazın şöyle birşey yapmıştım sıkıntıdan fena olmadığını düşünüyorum(?) ama pek yorum alamadım başka sitelerden burayada koyayım bare... yeni dünya campaign setting :P Şimdi bu başlıkta kendimce bir dünya hazırlayacağım. Tepeden tırnağa yepyeni birşey olacak ve sizlerinde düşüncelerinize göre şekillendireceğim. Umarım düzgün birşeyler çıkar ortaya Şimdi ilk olarak yeni bir dünya yaratmak için var olan klasik konsepte bir bakmak lazım. Klasik bir fantastik dünyada olaylar şu şekilde: 1- İnsanlar dominant ırk. 2- Büyü gerçek ve kullanmayı öğrenenler tarafından kullanılabilinir. 3- İnsanlar dışında yüzlerce akıllı canlı var. 4- İyi - Kötü savaşı. 5- Tanrılar gerçek ve dünyadaki olaylarda önemli rolleri var. 6- Büyü yaptıktan sonra sadece günlük bir büyünüzü harcamış oluyorsunuz, büyük bir bedel ödemek zorunda değilsiniz. Evet aşağı yukarı böyle. Bunlardan bazıları bizim dünyamızdada aynı şekilde kalıcak ancak bazıları elbette değişik bir dünya olması gerektiği için gidecek. Mesela insanların dominant ırk olmasından memnunum. Ancak yüzlerce akıllı canlı olmasını istemiyorum. Epik bir iyi - kötü savaşıda istemiyorum. Tanrılarda biraz ellerini dünyadan çekecekler... Tanrılar fazla etkili olmayacaklar belki ama elbette önemli bir yerleri olacak. Böyle büyük bir panteon istemiyorum. Bir iki tane tanrı yeter. Tanrılarında farklı hatta bazen karşıt şeyleri temsil etmeleri gerekiyor. Bunlar mesela: 1- Yer - Gök 2- Yaşam - Ölüm 3- Ay - Güneş 4- Deniz - Kara Gibi şeyler olabilir. Birbirine zıt ancak biri diğerinden üstün değil. Biraz da değişik birşeyler olması için Deniz - Kara yada Ay - Güneş tanrıları dünyamıza uygun olabilir. Ancak Ay - Güneş daha önce kullanıldığı için Deniz - Kara'yı seçiyorum. Deniz tanrısı aynı denizin kendisi gibi dalgalı, gelgitli bir kişiliğe sahip olabilir. Bir anı diğerini tutmayan, değişken ve belki de biraz sinsi. Kara tanrısı ise daha sabit fikirli, onurlu ve cesur bir kişiliğe sahip olabilir. Cinsiyet olarak da Deniz Tanrısı, gelgitli, hareketli ve sinsiliğinden dolayı bir tanrıça olabilir. Elbette dişiler sinsidir demiyorum ama deniz kızlarından olabilir tanrıça fikri daha uygun gibi. Kara ise tipik bir onurlu şovalye gibi erkek olmalı. Ancak bir o kadarda sabit fikirli ve inananlarıda sorgulamaktan çok itaat eden insanlar olabilir... Zaman ve teknoloji olarak ise bildiğimiz Orta Çağ'dan biraz daha gerisi uygun olur. Orta Çağ zamanı büyülü, tanrılı bir dünya yaratmamıza gerek yok çünkü zaten var: Unutulmuş Diyarlar. Bunun yerine daha geriye gidelim ve insanların oldukça cahil olduğu ve yaşam standartlarının çok kötü olduğu bir zaman seçelim. Evet birşeyler ortaya çıkıyor. Şimdi küçük bir özet geçelim ve bu sırada aklıma gelen yeni fikirleride yazayım: İnsanlar dünyadaki en kalabalık ve yaygın ırk. Diğer ırklara ise ileride karar vereceğim. Deniz Tanrıçası ve Kara Tanrısı diye iki tane ilahımız var. Deniz tanrıçası daha çok sinsi, değişken ve tehlikeliyken, Kara Tanrısı daha çok onurlu, sabit fikirli ve şovalye tarzı. Teknoloji oldukça geri. Dönemin en büyük medeniyet göstergeleri büyük kaleler ve toprak sahiplerinin şovalyelerinin zırhları ile silahları. Gelişmiş şehirler yok. Kaleler ve etrafında yaşayan halk. Halk geçimini genel olarak tarım ve ormancılıkla sağlıyor. Tanrılar birbirlerine düşman değiller ancak inananları karşı tarafa şüpheyle bakıyor. Yukarıda bahsettiğim normal köylüler Kara Tanrısı'na inanıyorlar. Hepsi sanki Kara Tanrısının bir avatarı olan toprak sahiplerine bağlılar ve sadıklar. Deniz Tanrıçası ve (işte burda bir deniz halkına ihtiyacımız var. Evet henüz özelliklerini belirlememize gerek yok ve Aquatic elflerin kopyası olmalarınada gerek yok. Bunları sonraya bırakalım.) deniz halkına şüpheyle bakıyorlar. Onların yollarını sinsi ve şeytani görüyorlar. Zaten cahil olan halk aynı zamanda büyü ve büyücülerden de korkuyor. Bir dahaki yazıda Deniz Halkı'nı inceleyeceğim, büyünün kaça ayrıldığına karar vereceğim. (Arcane - divine vs.) Büyü konusunda belki Kara'ya birkaç okul, Deniz'e birkaç okul verebilirim ama Kara halkının büyüden pek hoşlanmadığını unutmayalım. Aynı şekilde büyüler yanlarında daha büyük sonuçlar ile gelecekler. Buda sanırım karanlık çağlar konseptine uyuyor. Ve dünyamızın daha çok kılıç kalkana dayalı ve az büyülü bir dünya olacağını şimdiden anlıyoruz. Ancak Deniz ve Kara'yı birbirinden bu kadar ayrımak istememiştim. Şimdi Deniz halkı direk olarak Deniz'in dibinde yaşayacak ve Kara Tanrısına inanan köylülerde bildiğimiz şekilde karada yaşayacaklar. Belki insanların dominant ırk olduğu gibi Kara Tanrısı'da (daha güzel bir ismi olacak merak etmeyin) dominant tanrı olabilir. Hatta insanlar arasında tek tanrılı bir din bile olabilir. Deniz halkı ise aynı o zamandaki insanların cinler, perilerden korktuğu gibi uzakta yaşayan, Deniz Tanrıçası denen zalim, sinsi ve kötülük dolu bir tanrıya inanan şeytani bir halk zannedebilirler. Evet bu daha çok hoşuma gitti açıkçası. Öyleyse Deniz halkını bir efsane şeklinde tutup, az detay verip karadaki insanların yanına yeni ırk eklenecekse ne olmalı ve karadaki insanların ülkeleri, milletlerine karar verilmeli. *** Şimdi bir kıta düşünün. Etrafı su ile çevrili tabii. Avustralya gibi ancak daha büyük. Kara İnsanları kıtanın ortasında yaşıyorlar. Bir iki tanede liman şehirleri var ancak bu şehirler çok sıkı korunuyor ve sürekli içleri asker dolu. Çünkü deniz halkına karşı çok tedirginler. Şimdi insanları bi köşeye bırakalım ve gelelim ikinci ırkımıza. Cüceler! Evet Cüceler bu dünyada varlar. Ancak alıştığımız tarzda değil. Elfler ise kesinlikle yok. Buçukluklar yada gnomlarda yoklar. Cüceler kuzey batıdaki dağlarda yaşıyorlar. Kara Tanrısına inanılmaz bir şekilde bağlılar. Ve inanışları insanlarla aynı değil. Bir mezhep farkı var aralarında. Cüceler çok daha katı ve inatçılar. Şöyle bir örnek olabilir mesela düşünün ki cüceler katolikler ve insanlar ise protestan. Tabii protestanın çok daha katı bir versiyonu Herneyse. Cüceler insanlardan pek hoşlanmıyorlar. Tanrının ismini lekelediklerini düşünüyorlar. Yeterince ibadet etmediklerini ve günahkar olduklarını. Bu yüzden cüceler dış dünyadan soyutlanmış bir şekilde dağlarda sürekli kazıyorlar. Dağların içinde olunca, kazılar yaparken kendilerini Kara Tanrısına daha yakın hissediyorlar. Ancak bu cüceleri aynı deniz halkı gibi efsane olsunlar diye koymadım dünyaya. Burada devreye Mul giriyor. Mul yarı cüce yarı insan olan bir ırk. Bir nevi Half Elf'in cüceli versiyonu. Cüceler bu kadar katılaşmadan önce insanlar ile birlikte yaşıyorlarmış. Bu sırada tabii bir sürü Mul dünyaya gelmiş. Daha sonra Büyük Ayrılık döneminde (cücelerin dağlara gidişine artis bir isim koydum) bu Mullar insanlar ile birlikte kalıyorlar. Tabii yanlarında cüce anneleri yada cüce babaları da kalıyor ve insanlar ile birlikte yaşıyorlar. Bu yüzden nüfus olarak insanlar bir şehirde yüzde 90, cüceler yüzde 3, mullar yüzde 7 gibi birşey. Şimdi dünyanın taslağı şu şekilde: Dağları düz çizgiler ile şehirleride noktalarla göstereceğim. Ancak haritaya devam etmeden biraz tarih anlatmalıyım. Yıllar önce Erick the Conquerer isimli bir hükümdarımız var. Elbette Erick bu fatih ünvanını fetihlerinden alıyor. Kuzeydoğuda ki yarım adanın biraz daha güneyindeki bir şehir devletinin kralı olan Erick kısa zamanda düzenli ve gelişmiş bir ordu kurarak çevre devletleri fethediyor. Erick on yıllar içinde inanılmaz bir şekilde krallığını büyütüyor ve haritada gördüğünüz gri bölge Erick'in fethettiği bölgeler. Yani koca bir krallık. Erick'in şehri ise krallığın başkenti olan kırmızı kare ile gösterilen yer. Batıda dağların arasında ki kırmızı nokta ise Mul ve Cüce nüfusunun en fazla olduğu kent. Zaten güneye indikçe Mullarda ortadan kayboluyorlar. Erick'in fathettiği bölge birbirinden ayrı şehir devletleriydi. Aynı tanrıya inanıyorlardı ancak aralarında bir bütünlük yoktu. Erick tüm devletleri birleştirdi ve koca bir krallık kurdu. Ancak güneydeki Yeşil noktalı bölge bu şekilde değil. Güneyde zaten çok önceden beri siyasi birlik sağlanmış ve güçlü bir krallık var. Ancak bu insanlar Erick'in halkının gözünde kafirler. Bu insanlar için Galyalı tarzı bir kültür düşünüyorum. Kadın, erkek savaşçıları var, genelde uzun saçlı ve kaslılar. Druidisme inanıyorlar. Tüm ülke boyunca yayılmış sayı gören bir Druid Kilisesi var. Kral ise baş Druid. Bu yüzden güneydeki bu krallıkta Druidler en çok saygı gören sınıf. Mavi noktalı bölge ise hem Erick'in krallığından hemde Druid krallığından çok daha farklı. Bir kere dağlar ile izole edilmiş durumda. Bu yüzden zaten fetih meraklısı olmayan Druidlere karşı korunuyor ancak Erick'in de Druid Krallığı gibi güçlü bir rakip yerine bu küçük yere saldırması kaçınılmazdı. Ve saldırdı da. Ancak Erick'in ordusu bu dağlık bölgede sayısal üstünlüğünü kaybetti ve Mavi Nokta'nın insanları (yer isimleri gelicek sonra) başarıyla Erick'i püskürttüler. Bu küçük krallık için düşündüğüm kültür ise Uzak Doğu. Dağlar arasında yaşayan bu halk çıkılması çok zor zirvelere birbirinden büyük manastırlar inşa ediyor ve Keşişler (monk) halk arasında çok saygı görüyor. Ordularındada bir sürü keşiş var. Keşişlerin felsefeleri dışında halk aynı zamanda Deniz Tanrısı'na inanıyor. Burası önemli. Dağlarla çevrilmiş bu krallık tüm geçimini denizden sağlıyor. Ve karada dışarı çıkamasada denizde açılabilir. Bu yüzden bu halkın Deniz Halkıyla ilişkileri iyi. Onlar için Deniz Halkı gene çok fazla bilinmeyen ancak orada bir yerde bulunan dost bir halk. Erick'in insanları içinse sinsi, zalim ve şeytani bir tanrıçaya inanan kötülük dolu bir halk. Herneyse. Bu Monk Krallığı her yıl çeşitli törenlerle Deniz Tanrıçasına dualar ediyorlar. Balıkların bol olması, sellerin olmaması için vs. Bu şekilde yaşıyorlar. Cüceler içinde kuzey batıdaki dağlar demiştim ancak onlar Erick'in sınırları içindeki kırmızı nokta olan yerdeki dağlarda yaşıyorlar. Kesinlikle insanlarla görüşmüyorlar ve sürekli kazılar yapıyorlar. Yılda bir iki kere kendi aralarında yaşayan Mullardan birkaçını kırmızı noktalı şehire ticaret için yolluyorlar o kadar. Sınır dışındaki kuzeydeki dağlar ise bir sonraki yazıda... Bir dahaki yazıda Erick'in ölümünden sonra krallığın parçalanması, Kuzeydeki dağlarda yaşayanlar (dwarf subracei olan arctic dwarf düşünüyorum), krallık isimleri ve Seatouched ırkı hakkında bilgi vereceğim. Bu biraz uzun bir yazı olacak sanırım... Başlamadan bir not: yazıda dnd ile ilgili şeyler olacak elbette ki ancak bunlar sadece daha iyi anlamanızı sağlamak için yazılan şeyler yani direk her Toprak Tanrısı rahibi Earth domainli cleric gibi geziyor diye algılamayın. Büyüler oldukça sınırlı olacak. Büyü, Tanrılar, Mezhepler, Toplumlar ve Ülkeler ile İsimler Öncelikle büyüden başlıyorum. Büyü ikiye ayrılıyor. Arcane ve Divine. Arcane büyüyü kullananlar sadece Seatouchedlar. Onlara daha sonra değineceğim. Şimdi Divine'a gelelim. Meşhur iki tanrımız Kara ve Deniz burada önemli bir rol oynuyor elbette ama gizli bir şekilde tapınılan Mefitis'i de unutmamalıyım. Mefitis kötü niyetli bir tanrı. Aslında tam olarak bir tanrı değil. Mefitis bir ruh. Doğa Ana ve Kuzey'in Ruhu gibi ve daha birçok bilinmeyen ruhlar gibi bir ruhtu. Ancak insanlar dünya üzerinde çoğalmaya ve gelişmeye başladıkça, içlerinde büyüyen hırs, nefret ve öfkeyi serbest bıraktılar. Çağlar boyunca sürekli birbiriyle savaşan ve bu savaşlarda düşmanları yok etmek için ateşi kullanan insanlar Ateş Ruhu Mefitis'i beslediler. Mefitis'in ruhu öfkelidir, yıkıcıdır, kincidir ve merhametsizdir. Toprak Tanrısı Geb'in inananları onu yasaklamıştır. Mefitis'e tapınan birisini bulurlarsa eğer ironik bir şekilde yakarak şehir meydanında öldürürler. Bu yüzden Mefitis'in takipçileri kendilerini gizleyerek ateşe taparlar. Şimdi gelelim bunun büyü kısmına... Mefitis'in belli bir kilisesi olmadığı için rahibide yoktur. Ancak eğer kendisinin değerli olduğunu ona kanıtlayabilirlerse inananları bir takım güçler elde edebilir. Bu güçler elbette çok uçuk şeyler değiller, birkaç levellık bir cleric gibi güçleri vardır. Bu büyülerde genel olarak Fire, Trickery gibi domainlerin büyülerine benzer şeylerdir. Peki niye Mefitis yasak bir ilah diye soruyorsanız eğer cevabı Mefitis'den güç almak için uğraşan inananlardır. Bu inananlar Mefitis'den güç alabilmek için onun gibi davranırlar, yani yıkarlar ve yok ederler. Bir sürü seri katil yakalandıktan sonra zaten Erick daha doğmadan önce tüm krallıklarda Mefitis yasaklanmıştır. Kara Tanrısı Geb'e gelelim. Geb anakaramızda Druid ve Monk ülkeleri dışında ki tüm krallıklarda yaygın bir şekilde tapınılan bir tanrıydı. Zaten sonraları Erick the Conquerer'da tüm krallıkları tek bir elde toplayınca Geb resmi din ilan edildi. Ancak kendi başına dağlarda yaşayan cücelerde Geb'e inanıyordu ve işte Geb'in iki mezhebi böyle oluştu... Devam etmeden önce birkaç isim daha yazmalıyım. Erick'in ülkesinin ismi Meretsegerya. Başkent ise (haritadaki kırmızı nokta) Nekhabet. Dağların içindeki cüce şehrinin (kırmızı nokta) ismi ise Fenrir. Bu iki mezhep arasında ki fark en basit olarak Fenrir daha katı, Nekhabet ise insanların günlük yaşantısına çok fazla karışmıyor. Aynı Mefitis'de olduğu gibi burda da sadece bir rahip olmak yada inanan olmak yetmiyor. Geb'in de sizi bu güçlere layık bulması lazım. Bu yüzden büyü yapabilenler oldukça az sayıdalar ve büyüleride şu domainlerin büyülerine benzer şeyler: Nekhabet mezhebi Earth, Law. Fenrir mezhebi ise Earth, Metal, Law, Family gibi. Ve son tanrımız Tanrıça Ancanma. Ancanma'nın dini belki de en çok mezhebe sahip olan inanç. Bir kere deniz halkı var. Nerede yaşadıkları ve kim oldukları fazla bilinmeyen deniz halkının nasıl bir inancada sahip olduğunu bilmiyoruz ama kendilerini Ancanma'nın seçilmiş ırkı olarak gördükleri kesin. Daha yakından tanıdığımız ama gene hakkında fazla şey bilinmeyen iki halkımız daha var Ancanma takipçisi olan: Funan (Monk ülkesi) ve haritaya yeni eklenen kuzey batıda ki anakaradan uzakta bulunan adalarda yaşayan İstilacılar. Funan'da büyük kaleler yada kalabalık şehirler yok. Deniz kıyısında birkaç köy ve dağlarda bulunan manastırlardan ibaret olan Funan aslında şaşılacak bir tarihe sahip. Zamanında Erick'in ordusunu dağlarda kıstırıp yok eden Funanlılar aynı zamanda belki de deniz halkıyla en içli dışlı olan halk. Geçmişte deniz halkının Funan'a uğradığını ve iki halkın birbirlerinden alış-veriş yaptığına dair hikayeler var ancak uzun yıllardır deniz halkı ortalıkta görünmedi. Ancanma konusuna dönersek eğer, Funan'ın inandığı Ancanma insanı sınırlandırmıyor ve günlük hayata karışmıyor. Funan Ancanması insanlara sadece yalan söylememelerini, hırsızlık yapmamalarını ve haksız yere savaşmamalarını öğütlüyor. Ancak Ancanma bu kadar gündelik hayata karışmazken neden manastırlar ve manastırlara kapanan keşişler var diye merak ediyorsanız cevap geçmişte gizli. Funan'ın Ancanma öncesi bir tarihi var ve o zamanlardan kalan inançlara göre bir insan kendisinin tamamen farkında olup, hayatı tüm duyularıyla berrak bir şekilde görmek istiyorsa manastırlarda zaman geçirip keşişlerin hayatını yaşamalıdır. Gelelim İstilacılara... Elbette bu halkın ismi İstilacılar değil ancak anakaradaki halklar bu insanları cesur savaşçılar olarak değil, geceleri köyleri, kasabaları basan, insanları kılıçtan geçiren ve heryeri talan edip kaçan istilacılar olarak görüyorlar ve eh pekte yanılmıyorlar. Kuzeydeki adalardan (mor kare) gelen bu insanlar zaman zaman anakarada ki kasabalara akınlar düzenliyorlar ve çalıp çırpıp yurtlarına gemileri ile geri dönüyorlar. Viking benzeri bu halk aynı zamanda Ancanma'ya inanıyor. Geb'i katı ve düşman olarak gören İstilacılar Ancanma'nın kendilerine ihtiyaç duydukları özgürlüğü verdiğini düşünüyorlar ve onun adına denizler üzerinde ilerleyerek saldırıyor ve ele geçiriyorlar. Ancak bu insanlar büyük ihtimalle deniz halkıyla karşılaşmış olmalarına karşın deniz tanrısını Ancanma diye çağırmıyorlar ve deniz halkı gibi ibadet etmiyorlar. Onlara göre tanrı Heimdallr akıncılar yokken Yurt'u koruyor. Düşman gemileri gelirse denizi dalgalandırıp onları durduruyor ve her yıl balıkçılara bol balık vererek yardım ediyor. Funan ve İstilacılar'ın büyüyle bir işleri yok. Bu yüzden büyücüleri ve rahipleri de yok. Ancak Funan'da yol gösterici manastır baş keşişleri ve İstilacılarında savaşa çıkmadan önce tanrılarına dua eden kabile reisleri var. Şimdi hem Geb'i hem Ancanma'yı hemde Mefitis'i gördük. Mefitis'in neden yasaklandığını ve kötücül bir tanrı olduğunu anlıyoruz ama neden Ancanma'yı Erick'in insanları şeytani ve sinsi buluyor? İstilacılar ile savaşmış olsalar bile istilacılar tam olarak Ancanma'ya inanmıyorlar, sadece ona benzer bir tanrıları var. Funan ile savaşmış olsalar bile Funan'ın Ancanma'sının da şeytani bir yönü yok. Deniz halkının da bir saldırısı bilinmiyor. Öyleyse bu Geb rahipleri tarafından yaratılmış birşey olmalı. Hem zamanın düşmanı Funan'ı kötülemek hemde krallıkta ki tek tanrı inancını koruyup rahip sınıfını güçlü tutmak için uydurulmuş birşey olsa gerek... Şimdi gelelim son ülkemize: Damara, Druid Krallığı. Damara'nın başkentinin ismi (yeşil kare) Lludd. Damara krallığında kral aynı zamanda baş druiddir. En yukarıda bahsetmiş olduğum Doğa Ana yada Doğa'nın Ruhu bu ülkede büyük saygı görür. Damara mimarisi doğa ile iç içedir. Büyük yeşil ormanlar ile kaplı olan bu ülkede neredeyse her kasabada onlarca druid vardır ancak çok azı doğaüstü güce sahiptir. Damara Druidizmi insanlara hırsızlık yapmamayı, doğayı kirletmemeyi ve bozmamayı, boş yere avlanmamayı, yalan söylememeyi ve haksız yere insan öldürmemeyi öğütler. Doğa Ana'nın layık bulduğu druidler birkaç levellık druid gibi büyü yapabilir. Kral ise seçildiği andan itibaren büyü yapmaya başlar ancak eğer taç giydikten sonra ki törende Doğa Ana ona güç bahşetmez ise tahtdan indirilir ve yerine daha uygun birisi çıkartılır. Bu kural yüzünden tarihten bir çok kez Damara iç savaşın eşiğine gelmiştir... Bir diğer ruh ise Kuzey'in Ruhu'dur. Kuzey'in Ruhu kuzeyde, medeniyetden uzak dağlarda yaşayan buz (arctic) cüceleri tarafından tapınılan bir ilahtır. Buz cüceleri sayıları oldukça az olan kendi halinde yaşayan bir kabiledir. Kuzey'in Ruhu sadece klan liderine büyü gücü verir ve liderde bu gücü kullanarak soğuk dağlarda ve buzullarda halkının yaşam mücadelesine yardımcı olur. Belki de sadece liderin güç alabilmesi Kuzey'in Ruhu'nun sadece bir kişiye güç verebilmesinden kaynaklanıyor olabilir. Çünkü ruhlar ve tanrılar inananları kadar güçlülerdir. Son olarak gelelim Seatouched denen kişilere. Seatouched denen bu kişiler hiçbir tanrıdan güç almadan büyü yapabilen kişilerdir. Eğer Ancanma'nın domainleri Water ve Magic olsaydı Seatouched Magic'i almış olurdu. Bir bakıma bunlar Sorcerer benzeri kişilerdir. Doğuştan büyü yapabilirler ve büyülerinin gücü birkaç levellık bir wizard kadardır. İsimlerinin kaynağı ise birçok efsanede şeytani ve sinsi büyüler yapan deniz halkıdır. Bu kişiler hakkında iki fikir vardır. Birincisi bu insanların atalarının bir şekilde deniz halkından birisiyle birleştikleri ve nesiller sonra deniz halkının büyü güçlerinin bazılarının torunlarında ortaya çıkmasıdır. Bu teorideki büyü gücünün neden bir yada iki değilde birçok nesil sonra ortaya çıkmasının sebebi Seatouchedların tıpatıp insana benzemeleri ve hiçbir insanlık dışı görünüşlerinin olmamasıdır. Teoriye göre deniz halkı görünüşü aradaki bir sürü nesilde kaybolup gitmiş, geriye sadece bu özel büyü gücü miras kalmıştır. Bu pek mantıklı gibi gözükmesede imkansız bir teori değil. Bir diğer teori ise ilk teori kadar "bilimsel" değil. İkinci teorimizin kaynağı da zaten Geb rahipleri. Rahiplere göre Seatouched denilen insanların deniz halkıyla alakası yok. Bu insanlar doğmadan önce kaderleri Mefitis tarafından çalınan insanlar. Mefitis bu insanların kaderlerini çalar ve onlara bunu hiç istemedikleri ve bunun için hiç uğraşmadıkları halde büyü gücü verir. Böylece kaderleri çalınan bu insanlar öldükten sonra iyi bir yere gidebilmek için Mefitis adına çalışacak ve büyüyü kullanarak yakıp yok edeceklerdir. Bu teori malesef Erick krallığında dini bir kural gibi kabul gördüğü için Seatouchedlar kendilerini gizlemek zorundadırlar. Büyü yaptıkları görülürse bir Mefitis takipçisi gibi yakalanıp öldürülürler. Geb'in takipçileri tek büyü kullanan olmalıdır. Çünkü tanrı bunu ister! Evet biraz Geb'in rahiplerinin dini sömürmeleri ve güçlenmek için herşeyi yapmalarını okuduktan sonra şöyle bir özet halinde toparlayalım. Büyü ikiye ayrılıyor. Arcane Divine. Arcane Seatouchedlar yapıyor ama nedeni belli değil. Divine tanrılar ve ruhlar sayesinde yapılıyor. Geb, Mefitis, Ancanma, Doğa Ana ve Kuzey'in Ruhu seçtikleri inananlarına büyü gücü veriyorlar. Geb takipçilerinin ahiret inancıda ikiye ayrılıyor. Cüceler dağların altında altından yapılma bir kenti gidecekleri cennet olarak görürken insanlar cenneti kocaman duvarları olan içinde düzenin hakim olduğu zenginlik içindeki bir şehir olarak düşünüyorlar. Cehennem ise cücelere göre yerin altında ki sıcak alevlerin her tarafı kavurduğu bir mağara iken insanlara göre katillerin, tecavüzcülerin ve hırsızların kol gezdiği her an zehirli bir hava soluduğunuz yıkık dökük bir kent. Funanlılar reenkarnasyon'a inanırlarken Damaralılar öldüklerinde Doğa Ana'nın ormanlarına gideceklerine inanıyorlar. İstilacılar ise iyi-kötü herkesin buna benzer bir dünyada bebek olarak dünyaya geleceğini ve hiçbirşey hatırlamadan yeniden yaşamaya başlayacağına inanıyorlar. Ne bir cehennem nede rezil bir varlık olarak dünyaya yeniden gelme korkuları olmadığı için de zaten suç oranını düşük tutmak için çok katı toplum içi kuralları var. İlahi bir ceza yerine hırsızların elini kesme, katilleri işkence ile öldürme gibi cezaları var. Evet sanırım şimdilik bu kadar. Bir dahaki yazıda Erick sonrası Meretsegerya, Mefitis'in Damara Komplosu ve haritamızda bir kısmı gözüken koyu grili toprakların az bilinen halkı ile Damaralıların karşılaşmasını anlatacağım. Ben okuduğum dünyalardaki isimlerin (yer, ülke, tanrı) çok sallamasyon olmasını pek sevmem. Hatta böyle Zart ülkesinin Zurt şehrinin Xulman mahallesi gibi bir sürü ismi bir arada görmeyi hiç sevmem. Eğer sizde böyleyseniz isimeler konusunda bir açıklama yapayım sizde rahatlayın Mefitis: Roma Tanrıçasıdır. Zehirli ve volkanik gazlarla ilişkilendirilir. Ancanma: Roma tanrıları ile Galya'nın bir karışımı olan kültürün bir ürünü olan Su tanrıçası Ancamna'dan gelmektedir. Geb: Güldüğü zaman depremler olan Mısır'ın dünya-kara-toprak ile ilişkilendirilen ilahı. Nekhabet: Nekheb şehrinin lokal tanrısı olan sonradan büyük tanrılardan biri haline gelmiş olan Nekhbet'den gelmektedir. Meretsegerya: Mısır'ın kobra-tanrıçası Meretseger'den gelmektedir. Fenrir: Loki'nin oğlu. Kun Peng: Funan Ancanma'sı. Heimdallr: Asgard'ın koruyucularından. Damara: Hamilelik ve Mayıs ayı ile ilişkilendirilen Britanya tanrıçasından gelmektedir. Lludd: Lludd Llaw Eraint. not: içimden gene yorum alamayacağım geçiyor... not2: postlar halinde bir foruma atıldığı için birden okumak garip olabilir ve ilk postta tamamen Giant'ın new world'ünden gaza gelinildiğinin izleri görülebilir ama sonra yollarımızı ayırdık.
LasT_SuRviVoR Mesaj tarihi: Ocak 1, 2008 Mesaj tarihi: Ocak 1, 2008 şimdi okumaya başlasam yarın ki vizeye geç kalırım.
ghost_boo Mesaj tarihi: Ocak 7, 2008 Mesaj tarihi: Ocak 7, 2008 o.O çok uzun bu be.. Bir geleyim okuldan antrenmandan önce okur yorum yaparım..
LasT_SuRviVoR Mesaj tarihi: Ocak 13, 2008 Mesaj tarihi: Ocak 13, 2008 kardeş üstteki hikayeyi renklendirip kısımlara ayırıp okumamızı kolaylaştırsan daha rahat okuruz böyle dümdüz yazı okunmuyo ya...
Farinal Mesaj tarihi: Ocak 23, 2008 Mesaj tarihi: Ocak 23, 2008 Düzenleyip atarım dedim ama bir gazla oturunca baya birşey yaptım şimdi nereden birisine anlatmak için başlamam lazım bilemiyorum ve hepsinide koyarsam elimde ne varsa saçma birşey çıkacak ortaya sanırım çünkü çoğu olaylar arası bağlantı kafamda henüz... O bakımdan yukarıdakini okuyupta sevdiyseniz pm atın daha detaylı bir şekilde yollarım sizde fikirlerinizi söylersiniz.
Farinal Mesaj tarihi: Ocak 24, 2008 Mesaj tarihi: Ocak 24, 2008 Edit nereye kayboldu? Neyse, şu linkten devam edebilirsiniz okumaya. http://www.frpnet.net/Inn-Of-FrpNet/viewtopic.php?t=2258
Dev Mesaj tarihi: Mayıs 24, 2008 Mesaj tarihi: Mayıs 24, 2008 @farinal said: 4- İyi - Kötü savaşı. :/
Öne çıkan mesajlar