Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

4 eş kanunu


Bone

Öne çıkan mesajlar

Başka bir forumda bu konuyla ilgili yazılmış yazı (eminim daha beterleri de vardır), yazının özelliği isterlerse nasıl kılıfına uydurabileceklerini göstermesi.

said:
Konuya giriş açısından bazı kavramlardan bahsedeceğim. Öncelikle diyebilirim ki; olaylara yer ve zaman merhalesi tarafından bakamıyoruz. Yani bu ve benzeri olaylarda olayın geçtiği mekânı detaylıca bilmediğimizden bir kere duruma bakarken hata ile başlıyoruz. Durumun geçtiği coğrafi bölge ve buna bağlı olarak halkın yaşam biçimini bilmek gerçekten çok önemli. Ayrıca yorum yapanlar arasında olayın geçtiği bölgeden hatta o halktan birisinin görüşlerine ulaşmamız mümkün değilse yine hatalı değerlendirme yapmış oluruz.

İkinci olarak "Kültürel görelilik" kavramını yine değerlendirmelerimizde hesap dışı bırakıyor olmamız. Efendim nedir bu kültürel görelilik? Kültürel görelilik: İncelediğimiz kültürü o kültürün bir parçasıymışız gibi incelememiz ve tüm maddi ve manevi kültür öğelerini o kültüre bakarak anlamlandırmamızdır. Eğer bunu yapmazsak o kültür bizim karşımızda ilkel yahut modern bir kültür olarak çıkar ki bu da bizi "evrimci kültürel değişim" anlayışına götürür. Bu anlayış, biyolojik evrim kökenli bir anlayıştır ve artık günümüz modern antropolojisinde kabul görmeyen, çok kez çürütülmüş (Franz Boas) olan bir anlayıştır.

Şimdi bunlara ek olarak konunun en sevdiğin yerine geldik. Toprağı bol olsun, antropolog ve sosyolog Bronislaw Malinowski'nin "Fonksyonalizm" (İşlevselcilik - Fonksyonalizm) olarak adlandırdığı bir kuram vardır ki bence üzerinde derinlemesine düşünülmesi gereken bir kuramdır. Kısa ve güzel bir örnekle açıklayayım ki daha net anlaşılsın demek istediklerim.

"Efendim 50-60 sene önce bir köy varmış, köyün suyu yokmuş. Köyün hanımları su temini için köy meydanındaki çeşmeden evlerine su taşırlarmış. Gel zaman git sonra köye su şebekesi çekilmiş ve her eve su götürülmüş. Ne güzel değil mi her şey daha güzel olacak. Fakat öyle olmamış. Bir süre sonra köyün hanımları arasında bir huzursuzluk başlamış. Hepsinin ortak şikâyeti evlerinde akan çeşme suyunun güzel olmadığıymış. Hâlbuki eve kadar gelen sular ile köy meydanındaki suyun kaynağı ile aynıymış. Köyün kadınları evde su akmasına rağmen köyün çeşmesinin başına tekrardan toplanmaya başlamışlar ve sularını köyün ortak meydanından getirmeye devam etmişler. Şimdi efendim bu hikâyede bir tuhaflık var değil mi? Kimse sanmasın ki eve gelen sular hakikaten yeterince güzel değil ya da çok su faturası geliyor da ondan kullanmıyorlar. Olayın çok açık bir nedeni var aslında ki bu da işte bahsettiğim işlevselcilik kuramını açıklar nitelikte. Merak edenler için hikâyenin sonunu anlatayım da konu pekişsin. Efendim bu köyü kafanızda canlandırdığınızda göreceksiniz ki köy kadınları arasındaki samimi iletişim sadece ama sadece çeşme başında geçirdikleri birkaç saatten ibarettir. Bu hikâyeyi babaanneme (Yaş 81. Allah uzun ömür versin) anlattığımda bana direkt olarak dedi ki; "bende genç kızlığımda ve gelin olduğum dönemde aynısını yapardım. Çeşme başına inmek için günde 2-3 kez evdeki suyu boş boş harcardım." Şimdi arkadaşlar demem o ki her yenilik, her pratik çözüm her zaman tam bir çözüm olmamaktadır. Bu hikâyedeki gibi eve gelen şebeke suyu köy kadınlarının hayatını neredeyse cehenneme çevirmiştir. Çünkü artık diğer kadınlarla olan iletişimlerini kaybetmişlerdir. Zaten sabahın köründen akşamın ilk saatlerine kadar çalışan kadınların iki çift laflayabileceği, köyde olan biteni öğrenebileceği hiçbir fırsatı kalmamıştır. Hem hatırlayınız Türk filmlerinde bu birçok kez işlenmiştir. Köyün delikanlıları, köyün kızlarını çeşme harici başka nerede görebilecekler ki? vs. vs. vs. örnekler çoğaltılabilir Dolayısıyla köy meydanındaki çeşme işlevini yitirmemiş ve kullanılmaya devam edilmiştir. Haa.! bu çeşmede iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla işlevselliğini yitirmiştir. Şimdilerde birini çeşmeye gönderinde bir görün hemen burun kıvıracaktır.

Şimdi gelelim sonuca (emin olun yazacak o kadar çok şey var ki bu konu hakkında anca bu kadar kısa tutabildim);

Efendim kuma almayı da bu yukarıda yazdığım kuramlar dâhilince ele alacak olursak; "Rezalet, ahlak dolu yaşantımıza çok ters, azgın, çağdışı (ve hukuk dışı), Arabistan benzetmeleri, kadınları aşağılayan zihniyet, cehalet" vs. gibi kavramların yersiz suçlamalar olduğunu görebiliriz.

Şimdi her toplumu geçmişten gelen kültür birikimine göre değerlendirmeliyiz. Şurada daha 100 yaşını(2 nesil bile değil) bile görmemiş hukuk düzenimiz, alışkanlıklarımız yahut geleneklerimizle çatışabilir. Bu çatışmalar son derece doğal süreçtir. Olması gerekende budur. Bizlerde bunu göze alarak durumları değerlendirirsek daha doğru sonuçlara ulaşabiliriz. Kolay olan bu gibi durumlara "Rezalet, ahlak dolu yaşantımıza çok ters, azgın, çağdışı (ve hukuk dışı), Arabistan benzetmeleri, kadınları aşağılayan zihniyet, cehalet" vs. gibi sıfatlar takmaktır fakat doğru olan daha çok değişkeni içine alan bir görüştür.

Şimdi madem yakın zamanda kuma olgusu konuşulmuş bende ona göre bir olasılıklar portresi çizmeye çalışacağım; geleneğin hakim olduğu, yerel halkın yaşadığı bir yerde dul bir kadını ele alalım. Bu kadının çocuğu yok ve fiziksel ve manevi olarak anne olmak istiyor , ki bence bu fiziksel bir ihtiyaçtır. Bulunduğu yörede de bu isteklerine cevap verecek uygun kişiler olmasına rağmen geleneğin buna pekte iyi baktığı söylenemez. Şimdi burada hali vakti yerinde, hanımından çocuğu olmayan ama onu da bu kusuru yüzünden terk etmeyen er kişi bu diğer hanımı ikinci eşi olarak alsa, hanımefendiler de buna razı olsa. Kim buna itiraz edebilir ki? Alan razı, veren razı bin yıllık gelenek razı ama yasa razı değil. Bu durumda bilinmelidir ki yasa burada yeterince esnek değildir. Fonksyonalist akıma göre insanın metabolizma, üreme, bedensel rahatlık, güvenlik, hareket, büyüme ve sağlık konularında temel ihtiyaçları vardır ,ki bunlar tatmin edilmezse insan sapabilir. Sapabilir kelimesini sapık olarak algılamayınız lütfen, bahsettiği şey sapmadır. (Bkz: Sosyolojik olarak sapma) Eğer bireyin/bireylerin yukarıda saydığım temel ihtiyaçları doğrultusunda belli niyetleri varsa ve bunu engelleyecek kurumlarda (sosyal kurumlar, gelenekler, gizli antlaşmalar birliği) yoksa bireyin istekleri çağdışı olarak nitelendirilemez. Bu verdiğim örnek ataerkil bir toplum içindi. Aynı şekilde anaerkil bir toplumda(günümüzde hala var mı bilmiyorum) da kadın içinde olası benzer koşullar geçerlidir. Hoş gerçi bu ataerkil toplumda eğer kurulu düzen kadın için de aynı durumu kaldırabilecek yapıdaysa aynı yahut benzeri koşullar o toplum içinde geçerlidir.

Bakınız ben burada yorumlarımı değil, Halkbilimi, Antropoloji ve Sosyoloji'nin temel edindiği kuramlardan bahsediyorum. Bunlar adı üzerinde kuramdan ibaret olmaları gereğince elbette üzerinde tartışılabilir, çürütülebilir konulardır ,ki orası bir başka mevzudur.

Ez cümle; bireyin/bireylerin ihtiyaçları varsa, kurumlar buna ruhsat veriyorsa en tuhaf istek bile çağdışı karşılanamaz.

Efendim yasalar buna karşı çıkıyor! Çıkabilir tabiî ki ama uygulanabilirliği konusunda şüpheler varsa yasa esnetilebilmelidir. Ben burada demiyorum herkes 2. hanımı alsın! Demek istediğim eğer şartlar bunu gerektiriyorsa bu ihtiyaçlar giderilmelidir.

Efendim giderilmezse ne olur peki? Giderilmezse yeni takıntılı vakalara hoş geldin diyebiliriz. İhtiyacını gideremeyen birey bunu giderebilecek yasal yollar yoksa kanunsuz yollara pek tabi bulaşabilir. Kanunsuz yolları da geçtim toplumca hoş karşılanmayan durumların içinde kendini bulabilir diyeyim. (Bkz: Zina, fuhuş.. vb.) Hangisi daha az zararlı gözüküyor sizce? Zina yapan dul bir kadın ve gayr-ı meşru bir çocuk mu yoksa birinin 2. hanımı olarak tüm eşit haklara sahip bir hanım mı? Olmaz demeyiniz büyük bir toplumda yaşıyoruz ve neler neler oluyor. Bu söylediklerim ihtimal dâhilinde oluşabilecek şartlardır.

Sapan insan ne yapar? Toplumu kendince nasıl etkiler? Geniş açıdan bakacak olursak sonuçları neler olabilir?...vs. birçok değişken var ve sonu iyi değilken neden bu durumları tü kaka şekillinde bakarız ki? Bunlar pratik yoldan çözülmesi gereken meselelerdir ve gelenekte çözümü vardır. Binlerce yıldır uygulana gelmiştir. Son 80 küsur yıldır mı kötü oldular!

Şimdi elbette bu durumları kendi çıkarlarına kullanabilecek olan tonla insanda vardır. Kültür bu olaya ne kadar ciddi bir şekilde bakarsa ve önemserse bu durumu da çıkarları için kullanan kimseler o kadar azalır. Bunun yanında iyi bir devlet denetimi ile çıkarı insanları önüne geçilebilir.

Bilmem bilir misiniz, Türkiye'de çok ilginç iki evlenme biçimi vardır. Kepir ve Dezmal kaçırması. Şimdi bunlara ne diyelim? Bunlar yaşanmıştır. Şehirdeki adam internette porno manyağı olur ve orada burada evliyim_ama_musaitim.com gibi sitelere saldırır, köydeki adam kız kardeşinin namusunu eli ile teslim eder! Bu ihtiyaçlar olduğu giderilmediği sürece toplum sapacaktır. Sapıklık ya da sapma toplumun izin verdiği ölçüler içinde medeni bir hayat yaşamak değil, işte birkaç satır yukarıda saydıklarımdır.

Kuma örneğini sadece ama sadece kilitlenen konudaki bir örnek olduğu için kısaca ele aldım. Amacım olayı değerlendirmek değil olguya genel bir bakış atmaktır. Yaptığım yorumlarda kendi fikrimdir o yüzden konunun bilimselliği ile alakası yoktur. Konunun geneli kesinlikle ama kesinlikle kuma almak ile ilgili değildir. Gerekli şartlar oluştuğunda olayların son derece masumane bir istek olduğuna dair bir örnektir.

Kuma konusunu geçecek olursak aynı şekilde birçok töreye de bu gözle bakılıyor. Biliyor musunuz töre aslında kadını korumaktadır. Fakat yansıtılan gazete manşetleri sayesinde birçoğumuz bunu bilmemektedir. Tüm bu söylediklerimi bilimsel kuramlar eşliğinde düşünürseniz sizde bunu göreceksiniz.

Şahsım adına inanıyorum ki; bir şeyleri tartışırken duygularımızı ve ahlaki değerlerimizi taban alarak sonuca ulaşmaya çalışırsak yanılırız. Genel geçer bilgileri değerlendirmelerimize katmalıyız. Yazımda mümkün mertebe yorum yapmamaya çalıştım ama elbet hatalı olduğum ya da yanıldığım yerler olabilir. Elimden geldiğince terimsel konuşma gayretinde bulundum. Umarım ilginizi çekebilmişi
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

İnanıp, inanmamak gönül işidir. Kimse inanmak zorunda değil. Ama insani ve ahlaki olan saygılı olmak. İnanan ne bilirse bilsin, kim olursa olsun aptal ve cahil görmek yanlış ve sapkın bir düşünce. Buna Hristiyanı Budisti vb. dahil. Adam ineğin kutsal olduğuna inanıyor diye aptal olmak zorunda değil. Sizden çok daha akıllı ve başarılı bir bilim adamıda olabilir pekala.

Üniversite yıllarında da vardı bazı arkadaşlarım. Eğitimi, soyut ve somut bilimlerdeki bilgisi benden az olmasına rağmen sadece inanıyorum diye beni cahil kendisini erdemli ve bilgili sayardı.

Rica ediyorum kin ve nefreti beslememek için saygıyı elden bırakmayın.

Ayrıca bir konu üstünde yorum yaparken sallamamak, mümkünse kaynak göstermek önemli. Yani İslamla terörü bağdaştırıp müslümanların çoğu bu ölçüde derseniz ben size sorarım elinizde bir anket, bir araştırma sonucu var mı? Televizyonda izlediklerinizin dışında genelleme yapabilmek için geçerli kaynağınız var mı? İddia ettiğiniz gibi müslümanların çoğunluğu terörist mi?

Kaynağınız yoksa yada Cem Yılmaz'la aynı kaynaktan besleniyorsanız inanan ve inandığı biçimde efendice yaşayan insanların hepsini kıçında bomba saklayan azılı katillere dönüştürmeye hakkınız yok.

Bu hareketiniz ile sapkın ve kıçları bombalı olan insanların aptal hareketlerini onlar açısından haklı çıkartırsınız.

Saygısızlık ve nefret ancak bu işe yarar.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

mesajın ilk kısmını gormezde gelip yalanlaman hoş olmadı, bildiklerimi (bu okumuş arkadaşımızın bana aktardıklarını) wiki kaynaklarından surelerle desteklemiştim halbuki. neyse, bu sefer saglam geldim. kuranın diyanet meallerinden:

Tevbe Suresi
(73) Ey peygamber! Kafirlere ve münafıklara karşı cihad et ve onlara karşı çetin ol. Onların varacakları yer cehennemdir. Ne kötü bir varış yeridir orası!

Bakara Suresi
(231) Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri zaman, ya onları iyilikle tutun yahut iyilikle bırakın.

Bakara Suresi
(236) Kendilerine el sürmeden ya da mehir belirlemeden kadınları boşarsanız size bir günah yoktur.

nedense boşayanlar hep erkekler, kuran boyunca erkeklere seslenilmiş, erkekler kadınlardan mesul.

Maide Suresi
(38) Yaptıklarına bir karşılık ve Allah'tan caydırıcı bir müeyyide olmak üzere hırsız erkek ile hırsız kadının ellerini kesin. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.

hani inanmazsın diye bir kaç mealden daha koyayım

Maide
(38) Hırsızlık eden erkek ve hırsızlık eden kadın, suçları sabitleşince, yaptıklarının karşılığı ve Allah tarafından kelepçek (caydırıcı bir ceza olmak üzere) ellerini kesin. Allah, güçlüdür, hikmet sahibidir.

MAİDE
(38) HIRSIZLIK eden erkeğe ve hırsızlık eden kadına gelince, işlemiş oldukları fiillere karşılık, Allah'tan (gelen) caydırıcı bir müeyyide olarak her ikisinin ellerini kesin: (48) zira Allah kudretlidir, hikmet sahibidir.

bir de eklemek istiyorum ki aramada eşcinsel yazınca aramak yerine namaza yonlendiriyor, ilginç.

naif arkadaşım haploya;
benim cehennemde yanacagıma inanan birini sevgiyle karşılamak.

[ Mesaj 28 Temmuz 2007, Cumartesi - 15:56 tarihinde, Delirium tarafından güncellenmiştir ]
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

:) Delirium inancımıza göre kimsenin cenntette yeri garanti olmadığı gibi cehennemde de yeri garanti değil. Yani sana sen yanacaksın bende seni izleyeceğim demem mümkün değil. Allah korusun ama pekala beraber yanabiliriz. :D

Ayrıca cennet sadece birilerinin tekelinde değildir. Sadece inandım demekle iş bitip yer cennet olsaydı keşke ama kişinin bütün bir hayatı söz konusu. Bu açıdan bu inanmıyor yeri cehennem, bu hristiyan bu budist cehennem diyemeyiz. Tekrar hatırlatayım Cennet hiç kimsenin tekelinde değildir.

Ayrıca inancıma göre sonun ve gidişhatın iyi değilse yapmam gereken bırak yansın demek değil. Senin yanmaman için elimden geleni yapmam ve sevgi göstermem. Bu yüzden aynı inanç birisinin inanmasını sağlamanın mümkünse onun cehennemden kurtuluşuna vesile olmanın herşeyden değerli olduğunu söyler..

Kısaca söylemeye çalıştığım inancımızda cennetin kontejanının olmadığı ve başkalarına yardım edemiyorsam benim sonumunda hayırlı olmayacağıdır.

Bu yüzden ben senle benim gayet beraber ve iyi bir şekilde yaşayabileceğimizi ifade ediyorum. Zaten başka forumlarda değil burda karşılaşmamız benzer insanlar olduğumuzun göstergesi...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Ablam mısırda çalışıyor ve bu 4 eş kanununun orda olduğunu ama kimsenin 2. yi istemediğini ve ilk eşin onayı olmadan 2. nin olmadığını söylüyor. Eski zamanlar da da kadın fazlalığından dolayı bu 4 eş in kabul görüldüğünü söylüyor.
Ülkemizde ne kadar saptırılmış bir din istismarı olduğunu bir kez daha anladım.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Arkadaşlar olay zaten kadınların hakkını korumaya çalışmaktır. Yani bayanların sosyal hayata bir erkek kadar aktif katılması zor bir olay. Hele yüzyıllar öncesi dünyasının tüm toplumları için çok daha zor. Tek başına veya çocuklarıyla beraber yanlız bir kadının tüm hayatanı tek başına götüremeyebileceği bu yüzden başka bir erkeğin onunla evlenebileceği söz konusu burda. O zamanlar ölümlerin (savaş, hastalık vb. nedenlerle) çok olduğunu ve kadınların sıkıntı çekmesini engellemek niyetli olduğunu anlamak lazım.

Yani illaki her erkek 4 bayanla evlenmeli diye bir kural yok. 300 bin kişiye yakın şehit verilen Çanakkale'yi düşünün.

Yani bu bir zorunluluk veya istismar meselesi değil. Zaten Peygamber bu durumun istenmeyen bir şey olduğunu mümküse tek eşle olmanın daha iyi olduğunu söyler.

Ayrıca doğal yapımızda bir bayanın birden fazla erkekle olmasına müsade etmesi mümkün değil. Doğan çocuğun kimden olduğunun bilinmemesi, soyun karışması, miras vb. konularda hukuğun işleyememesi vb. bir sürü karışıklık olması gibi bir durum var ortada.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

said:
Bu tabloda da görüldüğü gibi, Denizli’deki toplam nüfus 243.760’tır. Yukarıda da belirtildiği
gibi, Denizli nüfusunun 1923 yılında 275.402 olarak gösterilmesinin bir yanlışlıktan kaynaklandığı
ortaya çıkmıştır. Bu çelişkili bilgi ve sonuçların sebebinin ölenlerin sicillerden silinmemesinin yol
açtığı ifade edilebilir. Yukarıdaki bilgilerin ışığında, Denizli’nin genelindeki kadın nüfusunun, erkek
nüfustan daha fazla olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü, Denizli ve çevresindeki 114.904 erkeğe
karşılık, 128.564 kadın vardır. Bu yıllarda Denizli ve çevresindeki erkek nüfusun az olması, erkek
nüfusun hem I. Dünya Savaşı'na, hem de Kurtuluş Savaşı'na katılmasına bağlanabilir. Hatta, nüfus
çelişkilerine sebep olan 38.553 kişinin erkek nüfus olduğunu ve daha çok savaş nedeniyle hayatlarını
kaybettiklerini söylemek mümkündür.


Mesela yukardaki örnek. Bayan nüfusu erkek nüfusundan %10'nun üstünde bir şekilde fazla. Nedeni de belli. Savaşta erkeklerin kayıbı. 1923 Türkiye'sinde eşleri ölen bu bayan topluluğun kendi başlarına hayatını idame ettirebilmesi çok zor.

Yani eğer böyle bir eşitsizlik olursa toplumun nüfusunda ve ortamda kadınlar ciddi sıkıntı çekecekse başvurulacak bir yöntem bu.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

sorun insanın ukalalığıdır.

zaman makinası icad olmuş olsa, gelecekten bi adam gelse, sonra lan nie elbise giyiniyosunuz ne kadar gerisiniz. çıkarın onların hepsini. filan diyebilir. bunun gibi örnekler çok geliştirilebilir. bu adamın kendini haklı görmesi, sırf tarih çizelgesinde daha sağda olduğu için, haklı ve doğru, ve üstün olduğunu iddia etmesi insanın genel salaklığıdır. tarih veya sosyoloji veya benzeri bişi okuyan arkadaşsa bilir bunu.

mesela eskiden hippiler vardı, bugün yoklar. hippileri salak olarak nitelendirmek, genele yayılmış, karşı çıkılmayan bişi. zamannında halbuki onlar kendilerini en doğru olarak görmekteydiler.

neyse, meseleye gelirsek. bugün kadının çalışıyor olması, kadının "özgür" olması çok doğru geliyor olabilir. kadınların otomobil fuarlarında modellik yapması, kliplerde göt göstermesi kadına harika değer verildiğini düşündürüyor olabilir. fakat unutulmaması gereken bunun bi bakış açısı olduğudur.

kadın ve erkek eşit değildir. erkekler kadınları döver mesela.
eşitsizlik doğamızda var. kadın ile erkek arasında olabilecek en iyi şey adalettir. bu da islami kurallarda mevcuttur ve uygulanır.

kadınlar niye böyle, kızlar niye böyle diye soran biz insanlar bunu bilmeliyiz.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Abi 1923 yılı Türkiyesi. Kadının var 4 çocuğu. O zamanlar bu kadının kendi başının çaresine bakabilmesi mümkün mü sence? Rica ederim biraz insaflı olun.

Bugün bile böyle bir kadının başının çaresine bakması çok zor. Yıl 1923 artık hesaplayın.

Mesela benim eşim ile aynı meslekteniz. Pekala ben ölsem kendi başının çaresine bakar ama herkes aynı değil. Hayatında evden çıkmamış tipler var. Keşke olmasa. Keşke kadınlar hayata %100 katılsa ama olmuyor. Nedenler ayrıca tartışılır ama sonuçlar önemli. Mesele böye bir sorun olduğunda bunu çözebilmek.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

bu mantıkla hareket eden biri olarka aynı salaklıktan dolayı kendin de bir süre sonra gelecekte yaşanacak olan değişimlere gard alabiliyorsun. yani demem odur ki, zaman makinesiyle geçmişe giden adamın 1000 yıl sonraki düzeni uygulayamamasının sebebi bulundugu yerin 1000 yıl öncesine ait olmasıdır. uygarlık yaşayan insan için bugunden ibarettir, bu bir moda degil gelişim sürecidir, ve her zaman için ileriye doğru gider.

kadın ve erkek konusuna gelince; değil kadın ve erkek, erkek ve erkek veya kadın ve kadın bile eşit değildir. sorun, eşit sosyal ve ekonomik haklara sahip olabilme sorunudur. fiziksel üstünlükle bastırılan zeka üstünlügü de kişiseldir, kadının canına tak eder isyan eder bu baskıya sonra da tecavuz edilip oldurulur. o kadar da zeki olmayan bir kadın bunu kabullenme sürecine gidebilir, ama bu da yine kişisel bir yenilgidir, genele yayılmamalıdır. ama sorun şu ki erkeklerin bu kişisel zaferleri toplanarak yayılıyor ve kadınların üzerinde sosyal bir baskı alanı oluşturuyor. insanlar eşit olmaması gerekir, herkesi bir eşik değere indirgersek bir arpa boyu yol gidemeyiz. onemli olan insanlara eşit fırsatları tanıma yetisidir.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

said:
mesajın ilk kısmını gormezde gelip yalanlaman hoş olmadı, bildiklerimi (bu okumuş arkadaşımızın bana aktardıklarını) wiki kaynaklarından surelerle desteklemiştim halbuki. neyse, bu sefer saglam geldim. kuranın diyanet meallerinden:

Tevbe Suresi
(73) Ey peygamber! Kafirlere ve münafıklara karşı cihad et ve onlara karşı çetin ol. Onların varacakları yer cehennemdir. Ne kötü bir varış yeridir orası!



Delirium, 9-73 un gecerli olabilmesi icin zaten yaziyor orada, cihad olmasi gerekir. Cihad olabilmesi icinde gerekli olan sartlari zaten vermis ben de yazdim. Karisik geldiyse "hangi sartlar altinda savasabiliriz seklinde" yazmistim. O sartlar yok ise cihad yapamassin zaten. O sartlar var ise de kendini korursun, cetin olursun, azginliga kacmadan savunmani yaparsin. Cihad saldiri uzerine degil defans uzerine kuruludur kabaca.

said:


Bakara Suresi
(231) Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri zaman, ya onları iyilikle tutun yahut iyilikle bırakın.


Kadini rahat birak diyor. Eger bosandiysan ya iyilik ile tut ( Kuran'da eger kadinin tasinabilme durumu yok ise ayni evde kalabilirsin, kovalama kadincagizi o durum olusuna kadar der), ya da Kadinin ozgurlugu var ise iyilik ile birak gitsin.

Hangi kismi acik gelmedi sana?

said:

Bakara Suresi
(236) Kendilerine el sürmeden ya da mehir belirlemeden kadınları boşarsanız size bir günah yoktur.


Burada anlatilan su, gittin evlendin, aranizda kari koca munasebeti olusmadan bosanmak isterseniz gunaha girerim diye korkmayin.

Bu ksimdada soru nedir gene anlamadim ozur?

I$e gitmem lbir yarim saat icinde, aksam bakarim artik, gercek anlamda var ise merak ile sorulan, benim icin mutluluk bilgi paylasimi.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

@Haplo :
İslamı zamanla değişmesi gerektiğine mi inanıyorsun ?

Benim duyduğum , öğrendiğim mutlak ve değişmez ve sonsuza kadar geçerli olduğudur.

Yani aslen inanan bir insanın zamanında şu şartlar için bu şekilde gelmiştir diyememesi gerekmektedir.

Çünkü Kuranda mutlak ve tektir.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Kuran'i kerimi ogreten Islam'a gore Allah'tir. Yani Kuranin ogretmeni Allah'tir. Kelime anlamlari cikarirken Kuran'a bakar hangi anlamlarda kullanildigini anlamaya calisirsin.

El kesme babinda gecen kelimenin anlami 5-38'de kesip koparmak olarak cevirilmistir. Ayni kelime 12-31 dede gecmekte, ayni fiil ve kullanimini mevcut yani.

"Kadın onların oyunlarını işitince, onlara haber gönderdi. Kendilerine, yaslanarak yiyebilecekleri bir sofra hazırladı ve her birine bir bıçak verdi. Yûsuf'a: "Karşılarına çık!" dedi. Nihayet Yûsuf'u görünce onu öylesine yücelttiler ki, kendilerinin ellerini kestiler. Şöyle dediler: "Aman Allahım! Bu bir insan değil; asil bir melek bu!"
[12-31]

Simdi buna gore o kelimenin anlami kesip koparmak degil. Fakat ayni kelime soz konusu hirsiz olunca kesip koparmak oluyor ne hikmetse.

Daha once bahsettigim isartlemek anlamida buradan cikiyor zaten. Konu uzerinde ogrenimli insanlarin itiraz ettikleri cevirilerdeki ciftte standard. Kullandiklari method ise dedigim gibi ayni kelimeleri Kuran icinde bulup , anlamlarini cozmek.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...