fedaykin Mesaj tarihi: Mayıs 5, 2007 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 5, 2007 Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı bir bildiri yayınlayarak irticai faaliyetlerin kaygı verici boyutlara ulaştığını, ilgili makamların gereğini yapmadığını, cumhurbaşkanı seçiminde laiklikte odaklandığını,Türk ordusunun bu konuda taraf olduğunu, gerekirse yasalarla verilen görevin açık ve net olarak yapılacağını duyurarak hükümeti uyardı'. Bilindiği gibi, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Türkiye'de devrim- karşıdevrim çatışması sürüp gitmektedir. 1924'te Terakkiperver Fırka'da, 1930'da Serbest Fırka'da Türk devriminin karşısına çıkan emperyalist güdümlü siyasal İslamcılık 1950'de Demokrat partide, 1960'larda Adalet partisinde ve 1980'lerde de ANAP'içinde yer alarak siyasete ortak olmayı başarmıştı. İslamcılığı ''milli görüş'' olarak ifade eden siyasi parti 1991 seçimlerinde kurduğu ittifakla büyüyerek 1996'da koalisyonun büyük ortağı olmayı başardı. Devlet kurumlarını ele geçirerek, islamcı akımları destekleyerek, dış ilişkileri rejimin temelinden koparmaya çalışarak büyük bir tehdit oluşturdu. 28 Şubat 1997 gün'ü Milli Güvenlik Kurulunda alınan kararlar bir süreç içerisinde uygulamaya konuldu. Hükümet istifa etti. Yeni hükümet gerici odakları izledi.. Önlemler aldı. İlköğretim 8 yıla çıkarıldı. Tehlikenin odağı olan Refah partisi kapatıldı. Ancak alınan önlemler aradan iki yıl geçmeden eleştirilmeye başlandı. 28 Şubat sürecini engelleme çabaları arttı... Refah'ın yerine Fazilet partisi kuruldu. Kendilerine ''yenilikçiler'' denilen bir grup, iş çevrelerinden, dış çevrelerden ve tabanı oluşturan en güçlü tarikatlerden aldıkları destekle Fazilet partisinden de ayrılarak 2001 yılında AKP'yi kurdu. Bir yıl sonra yapılan 2002 seçimlerinde, seçim sisteminin sağladığı adaletsizlik sayesinde parlamentoda büyük bir çoğunluk oluşturarak iktidarı eline geçirdi. Ne var ki; demokrasiden, özgürlükten ve liberallikten söz etmeleri; parti programlarına yazmaları, değiştik demeleri sadece takiyye idi. Gerçek niyetlerini engellemedi. Çünkü, onlar için Türkiye bir ''dar-ül harp'' alanıydı. Bu bağlamda, ABD ve AB'yi içerdeki iktidarlarını güçlendirmekte kullanırken, dış politikada tam bir teslimiyetle AB ve ABD'nin her istediğini ulusa dayatarak kendi amaçlarına da ulaşacaklarını düşündüler. Türkiye için bir yüzkarası olan dokuz maddelik Powel - Gül mutabakatı bunun en çarpıcı örneğidir. Bu arada Türkiye'nin yarattığı en büyük değerler yok pahasına ''babalar gibi'' satılmaya başlandı. Bu bir ihanet değil midir?... Bütün bunlar için kutsal dinin alet edilmesi işin en kötü yanıdır. Çünkü, Kuran, ''din adına riyakarlık dinsizliğin kendisidir'' diyor' Dışa açılma ve demokrasi konusunda çıkar gruplarının ve AB'nin kalemşorluğunu yaparak hükümetin her yaptığına övgü düzenler, bilmediklerinden değil, onursuzlukları ve kapılanmışlıkları yüzünden ihanetlere ortaktırlar. Dışa açılma, yapılanlara bakıldığı zaman tam anlamıyla Türkiye'nin dış güçlerce soyulmasına hizmet anlamına gelmektedir. AKP'nin demokrat olması ise gizli gündemini örtmek için kullanılan bir kara mizahtır. ''Cumhuriyet döneminin sonu geldi. Kesinlikle laik sistemi değiştirmek istiyoruz' Bu millet istedikten sonra laiklik tabi ki elden gidecek' Türkiye Cezayir olur mu diyorlar. Biz hazmettire hazmettire geleceğiz. Bu düzenin koruyucusu olamayız... Demokrasi bir tramvaydır, zamanı gelince inerim' Bir buçuk milyar islam kıyama kalkacak' Ben İstanbul'un imamıyım' '' diyenlerin demokrasi ile ilişkisi yoktur. Cumhurbaşkanlığı seçiminde toplantıya katılmayan milletvekillerine muhalefetin baskı yaptığını, dikte ettiğini, bunu demokratik olmadığını söyleyen başbakan, içinde bulunduğu üç kişilik troykanın bütün Türkiye'yi karşısına alıp cumhurbaşkanını kendisinin atamak istemesini demokrasiye uygun görüyor. Birçok yalaka yorumcu da alkışlıyor. Onu demokrat olarak övüyor. Dengir Mir Fırat , oylamaya katılmayan milletvekillerinin meclis üyeliğinin düşürülmesini öneriyor.. Bunun neresi demokrasiye benziyor? Buna demokrasi değil troyka ya da mollalar diktası denir' 12 Eylül faşizminin Kemalist, laik, sol ve demokrat kesimi ezip dağıtması; yerine dinciliği ikame etmesiyle önü açılan siyasal dincilik, Nakşibendi Özal döneminde resmen iktidar olmuştur. 1990 da başlayan tek kutuplu dünya ve küreselleşme sürecinde başta Ankara ve İstanbul belediyeleri olmak üzere Anadolu'nun birçok il ve ilçesinde yerel yönetimler ya etnik milliyetçiler, ya da siyasal dinciler tarafından işgal edilmiştir. İşgaller üç seçim dönemi sonunda neredeyse kalıcı duruma gelmiştir. Bu işgallere bencillik ve aymazlık ve hırslarıyla neden olan, rejimin yanında görünen siyaset kesimi ise yaşananlardan ders almayı öğrenememiştir. Sahte demokrat ve işbirlikçi kesimin eleştirdiği 28 Şubat süreci gerektiği gibi ilerlememiş, gerçek demokrat ve laik kesim güvenilir kadro yaratamamış, siyaset üretememiş, program yapamamış, ülkenin geleceği için birlik oluşturamamıştır. Türkiye karşıdevrime böyle teslim edilmiştir. Bu utanılacak bir durumdur' Yaşananlardan iktidar kadar sorumludurlar' Refah partisi büyürken Hizbullah gibi terörist yuvalar, sahte şeyhler çoğalmıştı. AKP döneminde de El Kaide ve Hizb-ut tahrir gibi gruplar da aynı ortamdan beslenmektedir. Son yıllarda hükümet ve bürokrasinin desteğiyle sapkın dincilik yine azıtmıştır. Milli eğitimimizin dinci kadroların elinde amaç değiştirdiği açıktır.Ardı ardına meydana gelen cinayetler, suikastlar Türkiye'nin nereye gittiğini gösteriyor' Demokrasi bu mudur?... Bugün; sırf borsadaki yabancı paraya, iç-dış borçlanmaya, ülkemizin onlarca yılda yarattığı kaynakların yok pahasına satılmasına dayanan bir kumar ekonomisi ile emperyalizmin emrinde yaşamaktayız.Enflasyon ve kur düşük tutularak, yabancı parayla borsanın canlı kalması sağlanarak sanal bir görüntü yaratılmaktadır. Ekonominin görüntüsü, ölmekte olan insanın yüzündeki bir gülümsemeden farksızdır. Halk sürekli yoksullaşırken yabancı sermaye kedi-fare oyunu oynayarak hükümete de hükmetmektedirler. Demokrasi kılıfı altında siyasal dinciliğin egemen olması demek, Türkiye'nin yok olması demektir. O zaman elsiz-ayaksız, kolsuz-bacaksız bir kadavra olarak kesilip biçilerek emperyalizme yem olacaktır. Bütün bunlar bir araya getirildiğinde Türk ordusunun duyarlılığı yerindedir. Her dönemde rejim tehlikeye girdiği zaman yaptığı neyse, bugün de onu yapmaktadır. Olabilecek felaketler düşünüldüğünde ordunun yasayla kendisine verilmiş bir görevi yerine getirdiğini söylemek gerekir. Bundan yakınanların ve demokrasi adına saldırı nedeni yapanların olan bitenleri iyi değerlendirmeleri gerekir. Darbeler her zaman eleştirilecektir. Ancak, darbeye neden olanların eleştirilip uyarılmaması, tersine arkalarına geçilerek kışkırtılmaları demokrasiye yapılan bir başka suikasttır. Ülkeyi ele geçirip yağmalayanlara; laik, demokratik, ulusal,sosyal hukuk devletine ihanet edenlere karşı tavır almak aydın olmanın, demokrat olmanın, insan olmanın koşuludur. İktidarlar rejime ve yasalara bağlı olarak dürüstçe hizmet vermezlerse, halkın sesine sırf parlamento çoğunluğuna dayanarak kulak vermezlerse, siyasal rejimi yok etmeye girişirlerse devletin savunma mekanizmaları bir gün olur harekete geçer. Bunu önlemenin yolu yoktur. 27 Nisan 2007 günü silahlı kuvvetler görevinin gereğini yaptı. Umarız daha kötü günler yaşamadan iktidar, muhalefet ve toplum kesimleri üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirirler. Bu arada siyasal partiler ve seçim yasası demokratikleştirilir, muhalefet partileri kısır çekişmeleri bırakarak Türkiye'nin geleceği için bir araya gelirler. Bunlardan sonra en kısa sürede yapılacak bir erken seçimle ülkemiz güzel bir geleceğe doğru yönelebilir. Cumhuriyetin temel değerleri korunarak' Aklın, bilimin, vicdanın, gerçek yurt ve ulusseverliğin yolu budur' Türkiye Cumhuriyeti karşıdevrime kurban edilemez. Silahlı kuvvetlerin uyarısını bu devrim- karşıdevrim hesaplaşmasını bitirmek için büyük bir fırsat olarak ''bütün ulusalcı ve cumhuriyetçi güçlerin bir tarafta toplanmaları '' açısından çok iyi değerlendirmek gerekir' [email protected] Not: Bu yazı kendini Atatürkçü olarak tanımlayan, fakat gerici ve emperyalist propagandayla koşullanan insanlara yanlış gelebilir. Öylelerine önerim Ataürk'ü ve Büyük Türk devrim hareketini en baştan ve yeniden okumalarıdır' (a.a) [ Mesaj 05 Mayıs 2007, Cumartesi - 13:17 tarihinde, fedaykin tarafından güncellenmiştir ] Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
huun Mesaj tarihi: Mayıs 5, 2007 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 5, 2007 Ne ki bu ulusalcılık? Ordu üzerinden siyaset yapmak mı? Özal'ı bile dinci olmakla suçmayı zaten anlamadım. Ülkeyi, dünyaya entegre eden adam da mı takkiyeci? Gerçi olabilir evet, ulusalcılığın önde gidenleri Alexander Dugin gibilerine kardeşim, dostum diye hitap ederken takkiyenin ne olduğu konusunda kafam karıştı benim biraz. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
A-R-E-S Mesaj tarihi: Mayıs 5, 2007 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 5, 2007 said: Ülkeyi, dünyaya entegre eden adam da mı takkiyeci? Dünyaya entegre mi?Nerdeydik biz mars'ta mı özal gelene kadar,1.körfez savaşı zamanında adana'da toplanan amerikalı ve Türk generallerini dinlemek için oraya giden ve sadece Amerikalı generallerle bir odaya girip,Türk generalleri içeri almayan,çıkışta kendisiyle görüşmek isteyen Kemal Yavuz adlı Genreralimizi kaale almayan,herşey tamam diye geçiştiren Turgut Özal'dan bahsediyorsan,evet takiyyecinin,amerikan uşaklığın en önde gidenidir derim bende... Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Laurelin Mesaj tarihi: Mayıs 5, 2007 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 5, 2007 vaaah vaaaah bir zamanin buyuk turkcusu turkculugun bas dusmani ozal i savunuyor neyse herkese su topicleri tavsiye ediyorum http://forum.paticik.com/konu.php?id=105736 http://forum.paticik.com/konu.php?id=130703 http://forum.paticik.com/konu.php?id=130744 http://forum.paticik.com/konu.php?id=130749 Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
DraculaVigorous Mesaj tarihi: Mayıs 5, 2007 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 5, 2007 said: Ülkeyi, dünyaya entegre eden adam da mı takkiyeci? Bu kısmı ben de anlamadım? Kim neyi neye entegre etti? Uşak etti diyoruz biz ona. IMF den borç para alıp savurması kolaydı. Borç para ile mi bizi entegre etti. Ahahaha hiç güleceğim yoktu. Evet takkiyeci. Araştırınız: Özal' ın devlet dairesinde çalışırken takunyalarını yerlerde takırdata takırdata mesai saatleri içinde herkese abdest aldığını göstermeye çalışma gayretleri. Din, kutsal kitapta da yazdığı üzere Tanrı ile kul arasındadır. Reklam yapmaya çalışmanın alemi yok. Ha bi de unutmadan bişi daha ekliyim. Terörün adı ne zaman demokrasi oldu yahu? =) [ Mesaj 05 Mayıs 2007, Cumartesi - 20:55 tarihinde, DraculaVigorous tarafından güncellenmiştir ] Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar