mck Mesaj tarihi: Ağustos 27, 2005 Paylaş Mesaj tarihi: Ağustos 27, 2005 Dünyanın en büyük, en uzun zamandır müzik yapan ve en dikkati çeken gruplarından biri olan ve ilk heavy metal yapan grup olduğuna inanan Judas Priest siz bu satırları okurken klasik kadrosuyla yıllar sonra yeniden konserler veriyor olmanın tadını çıkartmakta. Bu orjinal kadro yani vokalde Rob Halford, gitarlarda KK Downing ve Glenn Tipton (ki Glenn yakın bir geçmişte Slayer`ın Kerry King`i tarafından dünyadaki en iyi gitarist olarak gösterilmiştir) ve bassta Ian Hill ilk kez 1970`te bir araya geldi. Davuldan ise bir kaç isim gelip geçti. Bunlardan sonuncusu Scott Travis 1990`dan beri bu görevde, bir 10 yıl daha grupta çalarsa o da gerçek bir Priest elemanı olacak! Kurulduklarından beri Stained Class, Unleashed In The East, British Steel ve Screaming For Vengeance gibi sayısız klasikleşmiş metal albümüne imza atan Judas Priest, dünyayı düzinilerce kez turlayıp (Bu dünyada Türkiye yer almıyor..) British Metalin bayrağını başarıyla salladılar ve çoğu grubun ağlayarak kaçıp saklanacak yer arayacağı pek çok şanssızlık karşısında yıkılmadılar. Hem Iron Maiden hem de Motörhead`den daha yaşlı, hatta belkide onlardan daha fazla etkileyen bir grup olan Judas Priest tek kelimeyle eşsiz! Eğer bugün hayranı olduğunuz herhangi bir grup hızlı ve heavy rifflere, demirli deri ceketlere yada motorsiklet merakına, dövmelere ve tiz vokallere sahipse Judas Priest`e çok şey borçlusunuz demektir. Çünkü Judas Priest demek heavy metal demektir! Fakat biz onların başarılarla dolu geçmişlerini tartışmak için burada değiliz, öyle değil mi? 2005`in çok başında olduğumuz şu günlerde grup belki de bugüne kadar başlarına gelen en zorlayıcı görevlerden biriyle karşı karşıya : tam 14 yıl sonra yeniden birleşen eski kadroyla fanlarının istediği klasikleşecek bir başka Judas Priest albümünü verebilmek! Bu zamanda ve çağda yaşlarının toplamı 250 eden bu adamlar metal dünyasına adeta bir bomba etkisiyle geri dönebilecekler mi? Glenn Tipton sözü alıyor "Başlarda bu albüm için şarkılar yapmakta zorlanmadık değil, çünkü insanların ayrı geçirdiğimiz 14 yıl sonunda bizden neler beklediğini kestirebilmek zordu. Bu yüzden doğal olup içimizden ne geliyorsa onu yapmaya karar verdik. Sonuçta insanların bizden modern bir albüm beklediğini düşünmediğimizden ortaya klasik bir Judas Priest albümü çıktı. Albümde tonları bozulmuş gitarlar ve death metal vokalleri yok! Judas Priest fanlarının bizden beklediklerinden çok uçta şeyler de yok. Her zamanki gibi kurallara göre oynamadığımız bir albüm bu yinede; bazı şarkılar insanlara bu heavy metal mi dedirtmiyor değil." Ayrı kaldıkları süre içinde Rob kendi başına solo çalışmalar yaparken gruba vokalist olarak Tim "Ripper" Owens alınmıştı. Tekrar bir araya geldiklerinde eskisi gibi birlikte anlaşarak çalışmakta zorlandılar mı? Tipton : "Herşey mükemmeldi, bestelere başlar başlamaz pozitif elektirik oradaydı. Ripper`la iki albüm yaptık ve ikisiyle de gurur duyuyorum ama Rob`la beste yapmak gibisi yok! Üçümüzün özel bir formülü var ve bunun geri gelmesi çok hoş" Tim Owens`ın grupta olmaması başka ne gibi farklılıklar yarattı. KK Downing açıklıyor : "Ripper`la yeniliklere (Nu metal değil elbetteki) daha açıktık, hem eski hem de yeni metal fanlarını memnun etmeye çalışıyorduk. Gençlerin yeni albümümüzü de seveceklerine inanıyoruz. Rob inanılmaz bir insan. Sürekli yeni fikirlerle çıkıp geliyor ve çok iyi bir şarkı sözü yazarı. Bu yüzden hiç bir yadırgama yada zorlanma olmadı". Biraz eski ve rahat spor ayakkabıları tekrar giymeye benziyor yani ? "Yok hayır, bir çift demirli bot giymeye benzetmeyi tercih ederim!" diye gülüyor Tipton. Halford söze katılıyor : "Şarkı sözü yazarlarına ilham gelmesi gibi, üçümüz bir araya gelince yaratıcı bir güç çıkıyor ortaya. Judas Priest`e müzik yapmak zor iş. Çünkü standartlarımızı hep yüksek tutuyoruz. Şarkı yaparken sadece şimdiyi değil grubun yarattığı geleneği ve bırakacağımız mirası da düşünüyoruz." Peki Judas Priest`in başarısının sırrı bu üçlüdeyse Rob neden gruptan ayrılmıştı. Rob cevap vermeden önce bir süre düşünüyor ve kelimeleri muhtemelen özenle seçerek devam ediyor : "Painkiller turumuzun sonlarında neler olduğundan pek çok insan haberdar değil. Psikolojik olarak ta duygusal açıdan da çok sıkıntılı bir dönemdi o dönem. Aslında yapmamız gereken bir yıl ara verip, dinlenip tekrar bir araya gelmekti. Ama maalesef bunu yapmadık." Solo kariyerine odaklanmak için mi ayrıldın gruptan? "Evet, sanırım benim için en büyük neden buydu. İçinde bulunduğunuz gruptan daha farklı müzikal yönlere gitme isteği duyabiliyorsunuz bazen. Kendinizi farklı şekillerde ifade etmek istiyorsunuz. Bana ve Glenn`e olan da buydu sanırım." Halford solo kariyerine doğru yelken açarken grubun geride kalanları Judas Priest için herşeyin bittiğini düşünüyorlardı. KK bunu şöyle doğruluyor : "Rob`un ayrılışıyla bir dönem sona erdi". Glenn ekliyor : "Herşey geride kalmıştı. Önceleri Rob`u ve düşünceleri anlayış Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Rebelution Mesaj tarihi: Ağustos 27, 2005 Paylaş Mesaj tarihi: Ağustos 27, 2005 Ensiferum Grup, Dark reflections isimli cover grubunda gitar çalan Markus Toivonen'in 1995 yılında yeni bişeyler denemek amacıyla grubun davulcusuna götürdüğü Folk metal grubu kurma teklifi yapması ile kuruldu. Çok beğendiği halk şarkıları ile hayran olduğu Melodik Death müziği'nin bir sentezini oluşturacaklardı. Ardından grubun bassçısı olması için arkadaşları Sauli Savolainen'i çağırdılar. Sauli'nin kabul etmesiyle artık ilk çalışmalarını yapmaya hazırlardı. Tek sorun gruba bi isim bulmaktı. Onlara Sauli'nin evindeki latince sözlük yardımcı oldu. Ensiferum... Ensiferum çalışmalarına 1996 ocak tarihinde Helsinki'de başladı. Bi süre sonra Markus'un 95 yılında yazmaya başladığı şarkıları hazırladılar. Şarkıların ismi Knighthood, Old man ve Frost idi. Aynı yılda Markus, o sırada Immemorial adlı grupta çalan ve çok iyi bi gitarist olan Jari Mäenpää'yı Vokalist ve ikinci gitarist olması için çağırdı. Artık mükemmel bi ikinci gitarisleri vardı ve onun yetenek ve bilgilerinden bol bol yararlanacaklardı. Jari aynı zamanda çok iyi bir söz yazarı olduğunu da kanıtladı. Diğerlerine söz yazması gerekmemişti çünkü Markus Knighthood'a, Sauli de Frost'a söz yazmıştı. Ensiferum ilk konserini Aralık 96da verdi ve sadece sözlerini Jari'nin yazdığı Old Man'i çaldılar çünkü diğerlerinin tamamen bittiğini düşünmüyorlardı. Sonra da Jari öbür iki şarkının da sözlerini geliştirdi. 97'nin başlarında askeri görevinin zamanı gelen Jari askere gitti. Bu sırada yeni eserler ortaya çıkarmadılar. Jari'yi beklerken kendilerini geliştirdiler. Jari'nin 97'nin bitiminde geri dönmesiyle beraber ilk demoları için yoğun bi çalışmaya gömüldüler. Bu üç şarkıyı bulunduran demoları 300 kopya sattı. Demo'nun yayınlanmasıyla iki konser daha verdiler ve ardından Old man'in devamı olan Little Dreamer'ı bitirdiler. Fakat işler kolaylaşmıyordu. Çünkü Sauli'nin okuluna konsantre olması gerekiyordu ve Kimmo aynı anda davulcusuz kalan ArthemesiA grubunda çalmaya başladı. ArthemesiA'dan çıkan (kovulan?) Oliver Fokin ile Markus tanıştı. İşler ilerledi ve Oliver Ensiferumda çalmayı kabul etti. Böylece Kimmo ArthemesiA'da daha rahat çalabilirdi. Yani bi bakıma ArthemesiA ve Ensiferum'la davulcu değişikliği yaptı. Ardından Sauli'nin yerine Kimmo'nun küçük kardeşi Jukka-Pekka Miettinen getirildi. İşin ilginç yanı Jukka o sırada sadece 14 yaşındaydı (resimlerde 15- 16 yaşında) Artık ikinci demo'nun zamanı gelmişti. Yeni demolarını Ocak 99'da çıkardılar. Demodaki şarkılar The Dreamers Prelude, Little Dreamer, Warriors Quest ve White Storm idi. Yerli gruplar yarışmasındaki başarılarıyla deneyim kazandıktan sonra, 99 yılının Kasımında 3. ve son demolarını kaydettiler. Demodakiş şarkılar Intro, Hero In A Dream, Eternal Wait, Battle Song ve bonus track Guardians Of Fate idi. Kayıt sırasında bi konuk bayan vokal vardı. Johanna Vakkuri. Son demonun aldığı başarı büyüktü. Röportajlar, ödüller... Prodüktörlerin dikkatini çekmeyi başarmışlardı. Spinefarm adlı firmayla anlaşan grup debut albümünü 2001 yılında kaydetti. Ayrıca artık bi klavyecileri de vardı. Meiju Enho (resimler o gelmeden çekildi) . Kazandıkları büyük başarının ardından kaydına 2003'te başlanan ve 2004 yılında yayınlanan Iron adlı albüm aynı zamanda Metallica'nın Master of Puppets ve Ride the Lightning albümlerinin prodüktörü tarafından Cophenag'daki bi stüdyoda kaydedildi. Fakat çok üzücü bi olay gerçekleşti ve Vokalist - Gitarist - söz yazarı Jari Mäenpää gruptan ayrılma kararı aldı. Bu üzücü olayın ardından Norther grubunun Vokalisti Petri Lindroos gruba katıldı. Yeni çalışmalarını heyecanla bekliyoruz.. Not : Jukka da ayrılmış. Yerine Sami Hinkka alınmış.. Playlist : -Guardians of fate -Into the battle -Eternal wait -Battle Song -Lai lai hei -Old man -Hero in a dream -Slayer of light -Treacherous Gods -Little Dreamer [Bu mesaj Rebelution tarafından 28 Ağustos 2005 02:44 tarihinde değiştirilmiştir] Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Rebelution Mesaj tarihi: Ağustos 27, 2005 Paylaş Mesaj tarihi: Ağustos 27, 2005 Petri LindroosMarkus ToivonenSami HinkkaOliver FokinMeijo Enho Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Rebelution Mesaj tarihi: Ağustos 27, 2005 Paylaş Mesaj tarihi: Ağustos 27, 2005 Amon Amarth Viking mitolojisine dayanan death metal grubu Amon Amarth 1992'de İsveçte kuruldu. Melodiler ve viking, kuzey tanrıları hakkında sözler yazmaya gömüldüler.93 yazında hiç bir zaman yayılanmayan Thor Arise demosu için stüdyoya girdiler. Grup çalışmalarına devam etti ve The Arrival of the fimbul winter adlı demolarını çıkardılar. Ve demo 1000 sattı. Hypocrisy'den Peter Tagrent'in sahip olduğu Abyss stüdyolarında ikinci demolarını çıkarmaya karar verdiler. Kasım 95'te son demoları Sorrow Throught the Nine Worlds adlı demoyu kaydettiler. Bu demo iki tane yeniden kaydedilmiş, üç de yeni şarkı içeriyordu. 16 nisanda demo yayınlandı. Gelen teklifler üzerine Metal Blade ile anlaşmaya karar verdiler. 97 martında Once Sent From The Golden Hall (Son uzun şarkı ismi. Neyse ki) albümünün kaydını Abyss stüdyolarında kaydederek Metal Blade debutlerini de hazırlamış oldular. Swedish Death Metalin öncülerinden olacaklarını da kanıtlamış oldular. İlk büyük turlarından sonra grubun gitaristi Anders Hansson gruptan ayrıldı. Ardından gruba Johan Söderberg geldi , hoşgeldi. Johan'ın da katılımıyla çifte Johanlı grup tekrar Abyss stüdyolarına girdi. İkinci albümleri The Avenger'ın prodüktörleri kendileriydi. Headiner'ı Morbid Angel olan X-mas Massacre Fest ile turlarına başladılar. 2000 kasımında Abyss Stüdyolarına son kez, 3. albümleri The Crusher için girdiler. Tam da adı üstünde bi albüm oldu. En sert en brutal albümleriydi. Bu başarılarının ardından geniş bi tur yaptılar. İsimlerini duyurmuş, festivallerin headlinerı olan bi grup. Marduk'la beraber ilk Amerika turlarına çıkacaklardı fakat 11 eylül olayları turu ertelemelerine neden oldu. Tur 2002 ocakta gerçekleştirildi ve çok başarılı oldular. Tur mükemmel geçti. 2002 Ağustosunda Wacken'da Versus The World albümleri için stüdyoya girdiler. Bu albüm nispeten daha hafif olmuştu ama bu Amon Amarth fanlarının favori albümü olmasına engel değildi. Albümün ardından Avrupa turnesinde RTN'ye katılan grup Rock Station röportajında Türkiye'ye tekrar geleceklerine söz verdi ama hala bekliyoruz.. Metal Blade ile anlaşmaları bitti fakat sözleşmeyi 3 albüm daha uzattılar. Yeni sözleşmenin ardından çıkan Fate of Norns albümü çok eleştiri aldı. Ama asla kötü bi albüm olarak görülmedi. Yine de çoğu kişi Fate of Norns'un Amon Amarth'ın en soluk albümü olduğu konusunda hemfikir. Şu aralar konser falanda yok. Bekliyoruz.. Playlist : -Releasing Surtur's Fire***** -Once sealed in blood -Arson -God, his son, and hloy whore -Metalwrath -For the stabwounds in our backs -Victorious March -Masters of War -Legend of a banished man -Ride for vengenace -Without fear -Burning Creation metal.deliriyum.com/roportajlar/amonamarth.php Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Ryan Mesaj tarihi: Ekim 3, 2005 Paylaş Mesaj tarihi: Ekim 3, 2005 Dream Theater şuan ki grup üyeleri : John Petrucci - Gitar Mike Portnoy - Davul John Myung - Bass Gitar Jordan Rudess - Klavye James Labrie - Vokal grupda bulunup sonradan ayrılan üyeler : Chris Collins - Vokal Charlie Dominici - Vokal Kevin Moore - Klavye Derek Sherinian - Klavye Liseden arkadaş olan John Petrucci ile John Myung birlikte Boston'daki Berklee Music School'a girdiler. 1985 yılının sonbaharında okulda gezinirlerken bir davul sesi dikkatlerini ceker, sese doğru gittiklerinde davulun başında henüz 18 yaşındaki Mike Portnoy'u görürler ve çaldığı doğaçlama karşısında büyülenirler. Artık bir üçlü olmuşlardır, müzik zevklerinin uyumu ve çok iyi anlaşmaları sonucunda Majesty'i kurmaya karar verirler. Petrucci'nin o zamanki grubu olan Centurion elemanı olan Kevin Moore (klavye) ve vokalist Chris Collins'ide peşlerinden sürükliyerek Majesty'i kurarlar ve bu çılgın üçlü Majesty'e ağırlık vermek için Berklee gibi dünyanın sayılı müzisyenlerini yetiştiren bir okulu biranda bırakırlar. Geçimlerini verdikleri müzik dersleri ve part-time işlerle sürdürürken arta kalan zamanda da kendilerini stüdyoya kapatıp deliler gibi çalışırlar. 1986 Mart ayında 6 şarkılık ilk demo albümlerini tamamlayan grup belli bir dağıtma imkanı olmaksızın albümü elden satarlar ve albüm 6 ay içinde 1000 tane satma başarısı elde eder. (hala bu albümü piyasada bootleg olarak bulabilirsiniz.)Bu albüm sound olarak bizlere Rush'ı anımsatır. Grup genç yaşlarına rağmen Mechanic Records ile anlaşma yapar fakat Majesty adında bir jazz grubu olması sebebiyle zorunlu isim değişikliğine giderler. İsim olarak Glasser ve Mi and Magus gibi seçenekleri düşündükten sonra Mike 'ın babası Howard California 'daki bir sinema salonunun ismini tavsiye eder : Dream Theater. (bilindiği üzere ingilizcede "theater" hem tiyatro hem de sinema salonu anlamına geliyor.) İsim değişikliğinden sonra ses renginin uyumsuzluğu ve müzikal kapasitesi yetersiz kalan Chris Collins gruptan ayrılır. 1986 Kasım ayında yerine o zamanlar grupdan yaşca çok büyük olan Charlie Dominici gelir fakat Charlie'den de tam verim alamaz grup.( bunun sebebi olarak grubun o zamanlar sert bi albüm yapma aşamasında olduklarından vede charlie bu vokale pek gitmediğinden hatta kendisi billy joel ve beatles söylemekten daha keyif aldığını belirtmesi olarak gösterebiliriz) Bütün bunlara rağmen grup; Prodüktör Terry Date ile ilk albümlerini bir ay gibi kısa süre içinde (1988 Yazında) Pennsylvania 'da tamamlar ve 1989 'da "When Dream & Day Unite" çıkarmayı başarırlar. Albümün isminin altında son derece ince bir sembolizm olduğu kesin. "Düş" ün ve "gün" ün buluştuğu zaman. 24 saatlik bir zaman diliminin, sürekli tekrarlanan, son derece teknik olan fizik kurallarıyla oluşan bu nedenle DT 'nin progresif yanını temsil eden "gün" ve hayallerin saflığını, umursamazca ilericiliğini, müziğin esas gücü olan daha anlaşılır ve kalıcı olan melodiyi veya aklımıza getirmeyi çok sevdiğimiz bir fantezi gibi ağzımıza sakız ettiğimiz nakaratları,koroları ifade eden "düş" ün buluştuğu zaman ortaya çıkan bir "Düş Tiyatrosu". Bu albüm eleştrimenler tarafından çok olumlu karşılanır ki kanımca o eleştirmenler gayet haklıdır çünkü her şarkı baş yapttır bu albümde. Örneğin müzikte söylenmeyen ve "WDADU" ın ilk parçası olan "A Fortune In Lies" liriklerinin başında duran cümle ; "Uzun zamandır hayatımda ilk kez... Dünyamdaki herşey doğruydu... ve birden uyandım", düş tiyatrosunun perdelerini açar. Şarkı ; çalmayı huy edinen bir arkadaşları hakkındadır ama bu basit temadan yola çıkarak daha çok şey ifade eden şarkı sözlerine sahiptir. Albümün en baba şarkısı şüphesiz "The Killing Hand"dir. Başındaki "Intro" yu da katarsak ; "Observance" ( Farketme ), "Ancient Renewal" ( Eski Canlanma ), "The Stray Seed" ( Kayıp Tohum ), "Thorns" ( Dikenler ) ve "Exodus" ( Göç ) isimli 6 bölümden oluşan yaklaşık 9 dakikalık bu şarkı DT 'nin değişken soundunun yarattığı bir başyapıttır. Bu albümde en çok dikkat çeken parçalardan biride şüphesiz " Ytse Jam" dir. Özellikle Charlie'nin vokalinden haz almayan hayranlar için bu şarkı tam bir hittir. Bu şarkıyla ilgili bir küçük espride şarkı isminin Majesty'nin tersten yazılışı olmasıdır. WDADU bir debut albüm için çok başarılıdır ve genç bir gruptan beklenmeyecek kadar progresif, yenilikçi ve kaliteli bir albümdür. Ama albümün dört dörtlük olmasına gölge düşürebilecek 2 etken vardır. Bunlar Charlie 'nin tabiri caiz ise gay vokali ( DT sounduna yakışmayan sesi ) ve düzenlemelerinin muhteşemliğinin yanında kayıt ve prodüksiyon kalitesinin kötülüğüdür. Bunlara karşın progressive dinleyicileri için antika değerinde manevi değere sahiptir ve James LaBrie 'nin söyleyip Kevin Shirley 'in prodükte ettiği bir WDADU 'ın ne olabileceğini düşünmek bile kafayı yedirtebilir. Albüm Mechanic Records 'un klip çekecek mali desteği bile verememesi, yetersiz tanıtım yapması ve New York dışında konser ayarlayamaması yüzünden satı Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Siamon Mesaj tarihi: Ekim 14, 2005 Paylaş Mesaj tarihi: Ekim 14, 2005 said: Korax, 01 Haziran 2004 09:25 tarihinde demiş ki: Öktem doğru,yanlış yazmışım heralde.Kusura bakmayın. ------ - Laço Tayfa Neki La - Laço Tayfamı,EARK İĞREAANÇ - ZUHAHA TİPLERE BAK CİNGAN ------- Gibi diyenlere,düşünenlere bir cevap; Buadamların bazıları roman.Ama Bu adamların yaptığı müziği türkiyede herkes yapamıyor.Biliyorumda konuşuyorum,bir konservatuvarlı olarak adamların yaptığı müziğe ben hayranım çünkü.sadece ben değil,konservatuvarda kime sorsan bilir,çünkü adamlar okadar iyi çalıyorlarki,anlatılmaz yaşanır.Müzikten anlayan adam,bu adamların nasıl çaldığından anlar.Normal bir lisede Laço Tayfa desen,Dönüp bakılmaz,Bilinmez,Hatta diyen aşşağılanır falan yani. Volkan Öktem Türkiye'nin en iyilerinden biri zaten. Adamdaki groove başka kimsede yok nerdeyse.[signature][hline]Siamon @ DeviantArt Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Quivalen-soth Mesaj tarihi: Ekim 22, 2005 Paylaş Mesaj tarihi: Ekim 22, 2005 Badluck Aslında buraya açtım ama Türk Rock müziği için önemi bir gruptur.. tek albumluktur ve işin ilginç yanı GNR diye k.cını yırtan bir ortamda tutulmamıştır. Album Haziran 92 - Aralık 92 arasında kaydedilmiş, Cenk:Vokal, Geri Vokal Levent: Gitarlar, Geri Vokal Barış: Klavye Burak: Bas Gitar Arbak: Davul Albumde 9 şarkı var; Badluck/Hot Lips 4:42 Gonna Tell 5:00 Cry Your Heart Out 5:38 Jenny 4:14 Highway of Lies 5:03 Dangerous Games 2:10 It Bites 5:25 Burnin' 4:48 Love Rules, Sex Rolls 5:00 Tüm Şarkılar hakikaten çok güzel yani ne bileyim başarısız Türk imitasyon grupları gibi olmamış hakikaten hakkını vermişler parçaların. özellikle Gonna Tell, Cry Your Heart Out, Burnin', Love Rules Sex Rolls şarkıları ön plana çıkmış benim görüşümde.[signature][hline]A country that's divided Surely will not stand My past erased, no more disgrace No foolish naive stand Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Ryan Mesaj tarihi: Ekim 22, 2005 Paylaş Mesaj tarihi: Ekim 22, 2005 Opeth, doksanlarin basinda, donemin Iskandinavya' da esen black metal firtinasi ve Avrupa'ya yeni yeni gecen death metal salgininin etkisinde kalan ve o donemlerde black metal, o kult gibi konulara oldukca merakli, ayni zamanda da iflah olmaz bir metal muzik tutkunu bir genc olan Mikael Akerfeldt tarafindan 1991 civarinda Stockholm'de kuruldu. Onceleri "Eruption" adli bir grupta oldschool death metal deneyen Mike ve arkadasi Anders, sonradan bu grubu bitirip daha farkli bir muzik yapmaya karar verdiler.Donemin Norvecli black metal gruplari ve Amerikan death metal devi Morbid Angel gibi metal gruplarinin yani sira, yetmislerin progresif rock grubu Camel'dan da etkilenen ve yapmak istedigi muzigi bu gruplarin bir sentezi halinde yaratmak isteyen Mike, okudugu Wilbur Smith sahipli "The Sunbird" adli kitabinda bahsi gecen ve "Ay'in kayip sehri" anlamina gelen Opeth ismi altinda, arkadasi Anders ve Peter ile, sonradan degisecek birkac arkadasiyla birlikte muzik yapmaya basladi. Bazi kadro degisiklikleri sonucunda, davulda zenci bir Isvecli olan Anders Nordin ve bass gitarda da Johan de Farfalla ile ilk oturakli kadrosuna ulasan Opeth, ilk albumleri "Orchid'i 1994 Nisan'inda, 12 gun icerisinde Unisound Studio'da kaydedip, mixledi. Candlelight Records'dan cikan albumun produktoruyse, o zamanlar adini yavas yavas metal dunyasina duyuran ancak daha sonra metal dunyasinin en saygin isimleri arasina girecek olan Dan Swano'dan baskasi degildi.1990'dan beri yazilan metaryellerin toplami olan Orchid albumunde, ne grup logosu, ne de anlasilir bir grup fotografi vardi.Yalnizca siyah zemin uzerindeki iki adet pembe orkide cicegi, bakildiginda albumun dikkat ceken tek unsuruydu.Muzikal olarak ise album, disaridaki sadeliginin aksine son derece doluydu. Bes adet uzun parca ve iki kisa enstrumantal pasajdan olusan album, tum metal dunyasinda olmasa da, ozellikle underground Avrupa piyasasinda buyuk bir sok yaratti.Uzun parcalar, iclerindeki akustik bolumler, duygu dolu clean ve vahsi brutal vokaller, benzersiz melodiler ve siradisi sarki duzenlemeleriyle Orchid albumu, gelmis gecmis en basarili debut'lardan biri olarak nitelendirildi."In mist she was standing", klasik olmus "Forest of october" ve duygu bombardimani "Twilight is my robe" albumu ilk dinleyenleri hemen buyuleyen parcalardi.Album tema olarak da donemin pek cok albumunden farkli bir yapidaydi.Tum sozleri ve sarkilarin onemli bir kismini yazan grubun frontman'i Mikael Akerfeldt pek cok insan tarafindan gelecekte adindan sikca soz ettirecek bir muzisyen olarak gosteriliyordu. "Forest of october" da yer alan "...the forest of october sleeps silent when i depart..." gibi dizelerle, grup liriksel anlamda cok baska kapilar aciyor, hayalgucuyle beslenen sarki sozleri pek çok insana soguk ve karanlik bir dunya ciziyor, onlari ruhlar ve hayaller aleminde bir yolculuga cikariyordu. Diger bir yandan, elestirmenler albumun muzikal yonunu nitelendirmekte zorlaniyor, death metal'den,melodic metal'den,black metal'den, doom metal'den ve progressive metal'den izler tasiyan ancak soft bolumler de barindiran albumu "emo metal", "progressive melodic metal", "forest metal"; gibi tuhaf adlarla nitelendirmeye calisiyor ancak bir sonuca ulasamiyorlardi.Gercekten de album, tam anlamiyla "farkli"; bir album oldugunu tum dinleyicilere hissettiriyordu.Grup bu albumun arkasindan az sayida konserle ve oldukca az promosyonla, yalnizca underground piyasada adini duyurdu. Yil 1996 oldugunda grup, adini ilk albumdekinden daha genis kitlelere duyurmasini saglayan basyapiti "Morningrise" albumune imza atti.Produktorlugunu yine dan Swano'nun yaptigi ve Unisound Studio'da 1996 Mart'inda kaydedilen album, 1991-1996 arasi yazilan 5 adet kusursuz parcadan olusmaktaydi. Mukemmel acilis parcasi "Advent" dan soguk ve duygusal atmosferiyle "The night and the silent water" a, benzersiz melodileriyle "Nectar" dan 20 dakikadan uzun suresiyle dinleyende sok etkisi yaratan ve her saniyesi bambaska bir guzellik olan "Blackrose immortal" a ve sondaki duygu depremi "To bid you farewell" a, album gercek bir saheser niteligindeydi.Sayisiz melodi, duygu dolu vokaller ve akustik pasajlarla suslu album, grubun ilk albumundeki tum trademark'larinin yani sira, sarki duzenlemelerindeki kusursuzlukla da dikkat cekiyordu.Birbiri ardina calinan ve birbirinden bagimsiz melodi ve ritimler, o kadar uyumlu birlestirilmisti ki, 20 dakikalik bir sarki bile butunlugu bozulmadan ve hic bir saniyesi insani sikmadan dinlenebiliyordu. Aslinda bu 20 dakikalik sarki, yani "Blackrose immortal" aslinda "Orchid" albumu icin dusunuluyordu ancak daha sonra "Orchid" albumune kadar tamamlanamayinca, "Morningrise"a konmustu.Yani bu sarkinin tamamlanmasi neredeyse 5 yil surmustu. "Advent"parcasinin temelini olusturan ve grubun 1992 yilinda yazdigi "Eternal soul torture" adli parca da albumun 2000 yilinda tekrar baslacak versiyonunda bonus olarak yer aliyordu."Advent" pa Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Rebelution Mesaj tarihi: Ekim 29, 2005 Paylaş Mesaj tarihi: Ekim 29, 2005 Eline sağlık, ne denilebilir ki. Opeth yönetir.[signature][hline]AthleT, 24 Ekim 2005 13:42 tarihinde demiş ki: Bu adam suçlu olmasa yargılanmaz.! Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
ashley Mesaj tarihi: Mart 10, 2006 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 10, 2006 o kadar progresive demişsiniz, dream theater dan bahsetmemişsinz.. yoksa var da ben mi görmedim? [ Mesaj 10 Mart 2006, Cuma - 20:31 tarihinde, ashley tarafından güncellenmiştir ] Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
paparnoz Mesaj tarihi: Mart 14, 2006 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 14, 2006 4. sayfanın sonuna bir göz at ashly varmı yokmu =) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Ryan Mesaj tarihi: Mart 18, 2006 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 18, 2006 iki yazımda harf limitine takılmış. o kadar da uğraşmıştım halbuki. neyse.. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
yvz5 Mesaj tarihi: Eylül 7, 2007 Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 7, 2007 Metalcore Türün ilk zamanları esasen crossover(değişime uğratılmış – ilerleme yönünde) thrash ile başlıyor. Kayıtlara göre Dirty Rotten Imbeciles 1980’lerde aynı isimli ilk albümüyle temeli attı ve bunu Nuclear Assault ile Suicidal Tendencies takip etti. Mutlaka not edilmesi gereken bir diğer nokta ise genetik olarak crossover (thrash metal ve hardcore sentezi olarak) ve metalcore aynı yapıdalar ancak metalcore daha yavaş olmasının yanı sıra daha ağır, keskin riffleriyle hardcore kökleriyle bezenmiş, thrash ve death metal’in karşımı olarak nitelendirilebiliriz. Günümüzün öncü metalcore grupları ise Killswitch Engage (Favorim), Atreyu, Caliban, Trivium, Bleeding Trough, Darkest Hour, As I Lay Dying, All That Remains, Haste the Day, Stil Remains, It Lies Today, Demon Hunter, Zao ve Euneath. Bilindiğiyle alakasız, Norma Jean ve Botch gibi gruplar ise henüz genişlemekte ve hızlı bir biçimde Rorscach ve Deadguy gibi grupların öncü olduğu math ve noise rock türlerinin gitar rifflerine sahipler. Killswitch Engage - My Last Serenade http://www.youtube.com/watch?v=7zkxDeFRat8 Killswitch Engage - My Curse http://www.youtube.com/watch?v=iPW9AbRMwFU Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar