Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Şeytanı uyandırmak (nefreti tetiklemek) -Prolog


BabacumMostors

Öne çıkan mesajlar

Güneşin geçemeyeceği kadar sık bulutlarla kaplı bir günde geldi ölümün sesi yukarıdan yavaşça. İnançları öldürürcesine boğuk ve ağır bir hava hakimdi platoya. Sessizlik artık erdemi değil bilinmezin gelişi anlamıyla yüklüydü ve katledilmeyi bekliyordu insanlar. Derken seslerin ardından tepenin eteklerine demirden yusufçukların gölgeleri tırmandı. İnsanın ruhunu karartan sesleriyle tırmalıyordu kulakları katliam melekleri. İçinde askerleriyle geliyordu yanlış inancın kuşları, ölümün habercisi bir güvercin olmuşlar gökte, taşıyorlar mesajları. Bıraktılar bitlerini platoya daha çok kan çıkartmak için insanlardan, daha çok acı çektirmek için zavallı ruhlara.

Ağır ağır indiler uçan yusufçuklardan. Ayaklarının altında ezildi kanla sulanmış toprak, rüzgarda savrulan otlar ve cansız bedenlerle bezenmiş etten halılar. Kurşun nefretlerini kustular, çeliğin soğukkanlı çocuklarından. Silahlar bağırdıkça; platoyu kaplayan anlamsız bakışlar birer birer indirdiler kanla kaplı kirpiklerini. Silahların çığlıkları arasında bir çocuk kahkahasıydı dökülen pirinç kovanların tınısı, saklambaçta arkadaşını yakalamış bir ebenin şevkle haykırışı; "Sen öldün.. sobe!". Kimse saklanamadı platoda; "Hepiniz sobe!". Ta ki yalnız O ayakta kalana kadar. Tek başına dim dik ayakta, beyazlar içinde üstünde bir damla kan, bir parça pislik barındırmadan. Huzurun mendireği olmuşcasına cansız bedenlerin üstünde yükseliyordu, düşünceli bakışlarıyla yıkıyordu havadaki son umut kırıntılarını. Bir hayli uzun bembeyaz sakalı ve saçları rüzgarda uçuşuyordu ve elindeki ucu yere hafif saplı kılıcının kabzasında buluşmuştu elleri. Bir hayli yorgun görünen derin kırışıklar ve yarıklar içerisindeki suratını yalancı çıkarırcasına canlıydı gözleri. Askerler onu görmemiş gibi indirdiler tüten namlularını donuk bakışlarla izlediler çizdikleri manzarayı. Yanından geçtiler hiç bir şey demeden. Sanki o yokmuş gibi, orada hiç varolmamış gibi. Askerler artık canlı kalmış ama hareket edemeyecek durumda olanlarada son kurşunları sıkıyorlar öldüklerine emin oluyorlardı. Kazanılmış bir zaferin veya bir yenilginin ardından gelen garip hislerle yürüyorlardı cansız bedenlerin arasından. Sessizliği bozan leş kargalarının cırlamasıydı ve telsizle konuşan kumandanın baskıdan titreyen sesi.

"Merkez durum kontrol altında, salgından etkilenen siviller ve askerlerlerin hepsi etkisiz hale getirildi cesetlerin imhası için onay bekliyoruz tamam.

Kumandanın gözüne yerde yatan sivillerin arasında üniformalı olanlar takıldı. Kesik kesik öksürdü, içini çekti. Aklında tek geçen şey "Yazık." olabilmişti. Ne kadar yazık insanları kurtarmak içi gelmişlerdi ama getirdikleri tek şey ölünüm sessizliği olmuştu platoya. Elinin bir hareketiyle benzinin tenkid edici kokusu yayılmıştı etrafa. Bir yandan da künyeleri toplanıyordu kanlar içindeki bedenlerin. Ne acı, ne yazık.

Ve bütün bu olanların ortasında, farkedilmeyi umudetmeden, öylece duruyordu beyazlarının içinde. Etrafına yıkıcı bakışlarını atmayı ihmal etmeden, zihinlerin en karanlık köşelerinde saklı kalmış korkutucu gerçekleri ayıklayarak öylece dikiliyordu.

"Attıkları adıma dikkat etmeyi unutmadılar, bitecek kurşunun yerine yenisini koymayı unutmadılar, silah arkadaşlarını öldürmeyi unutmadılar, ruhunu teslim etmeyen son bedeni de katletmeyi unutmadılar. Ama bir şeyi hatta en önemli şeyi unuttular; beni öldürmeyi unuttular, içlerinde yaşattıkları nefreti öldürmeden beni öldüremeyeceklerini unuttular. Efendime karşı duydukları hislerle büyüdüğümü unuttular. Nefret ediyorum senden insanoğlu, sen yaşatmaktan ne anlarsın sadece öldürmeye hazırlanmışsın. Geçmişimi öldürdüğün gibi, insan beni öldürdüğün gibi ve efendime beni kavuşturduğun gibi. Şimdi sen geber."

Topraktan yavaşça sıyırdığı kılıcını iki eliyle diklemesine başının üstüne kaldırdı ve azından dökülmeye başladı unutulmuş bir lisanın isteklerle dolu duaları. Platoda garip bir rüzgar esti ve kargalar korkuyla kalktılar yağmaladıkları leş ganimetlerinin arasından, çıldırmışcasına uçtuları platodan uzağa. Bütün askerler aynı anda kulak kesildiler sebepsiz rüzgarın uğultusuna, kaldırdılar kafalarını, anlamsız bakışlarını birer şamar gibi attılar birbirlerinin suratına en sonunda korku dolu gözler ne yapacaklarını bilmemenin verdiği korkuyla çevrildi kumandana. Biçare şekilde etrafından şöylece bir döndükten sonra umutsuzca bir can simidine sarılır gibi atıldı silahına parmağı tetikle hiç bu kadar hızlı buluşmamıştı ve bir manyaklıkla başladı çığlıklar arasında gökyüzüne kurşunlarını saydırmaya. Sıcak kurşun öpüşürken soğuk namluyla, kalkan bedenleri gördü yerden; göz bebekleri sapmış, gözakları belirgin şekilde ortada. Artık bir hedefinin varolmasıyla beraber döndü namlular tekrardan boşalttılar kurşunları bu sefer daha önce ölmüş bedenlere. İki kere ölür müydü insan? Yoksa iki kere yaşarmıydı beden? Yada her ne ise.

Bir ağacın arkasından çıkar gibi başının üstünde kaldırdığı kılıçla meydana çıktı, bir paratoner gibi çekiyordu çılgınlıkla yoğrulmuş korkunun alame
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

destansı..atmosfer yaratmakta tartışılmaz bir yeteneğin var. konu olarak alakası yok ama biraz stephen king'i çağrıştırdı, olağanüstü olayların anlatılması babında sanırım. tabii benim anlayamadığım fantastik kitap göndermeleri de mevcut sanırsam. biraz fazla benzetme ve şatafat var, tabi aslında hikaye de onu gerektirdiği için; ama gerçekten insanı şaşırtan bir orjinalliğe sahip cümlelerin. oldukça etkilendim, eski yazılarına da bi göz atmaya gidiyorum :) tebrikler.[signature][hline]Mnye etoh nadoh kahk zoobee v zadnetze.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

bir film sahnesi gibi gözümün önüne geldi yazdıkların... o son sahne özellikle: Strahd'ın Baal ile anlaştığı sahne film olsa o da aşşa yukarı böle olurdu heralde. hikaye gotik ve modern öğelerin karışımı olarak, ağızda osmanlı saray aşçısının elinden çıkma yemeği, bugün yemişsin gibi tat bırakıyor... ne bilim hiç yedin mi desen yemedim ama :) bilemedim nası anlatacağımı :utaniem:[signature][hline]söylediklerimin yarısı anlamsızdır, ancak bunu diğer yarısı sana ulaşabilsin diye söylüyorum.[Halil Cibran]
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

İşte böyle bir giriş insanı gerçekten mest ediyor.

Benzetmeler çok gösterişli, göndermeler çok güzel, ögelerin bireşimi falan harika. Birçok bilinsik kavram özgünleştirilerek hikayeye yedirilmiş. Büyük ve değişik bir dünyaymış hisse veriyor yazı, o dolgunluk anlaşılıyor.

Yalnız cümleler fazla şatafatlı gibi hakikaten sadeleştirilmiş anlatımlar daha çok konulsa ikisi arasında bir orta yol bulunsa daha güzel olabilir ama bu haline de söyleyecek bir sözüm yok.

Karakterlerin ağzından şiirlerde bekliyoruz. :p[signature][hline]Follower Of Cyric,Prince Of Lies;Blog
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

evet gerçekten de fazla şatafatlı olmuş biraz daha sadeleştirmek lazım ama bu sadeleştirme işini daha sorna düşünürüm :)

O fortuan dinlerken böle oluyor napalım.. devamını da yazacağım yavaş yavaş kurgu yerine oturmaya başladı..

bu arda itiraf edeyim çizerliğim yazımımdan daha iyi olsaydı bunu çizgi roman yapacaktım ama böyle de hoş oldu kısmet belki ileride çizgi romana da dönüştürebilirim[signature][hline]HeadShot Studios
S.D.N.

Türkler Orta-Asya'dayken günlük ihtiyaçları için savaşırlarmış;
"-Ulan kaşık düşmanı, baltamı getir. Ekmek almaya gidiyorum"
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...