Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Ahlaklılık Dili


Ardeth

Öne çıkan mesajlar

Hazır sunum için yazmışken, buraya da koyayım dedim. Belki ilgilenen çıkar. Katkılarından dolayı Türkçesini düzelten arkadaşlara da teşekkür ediyorum :)

AHLAKLILIK DİLİ

Felsefe tarihinde, antik çağlardan günümüze kadar, ahlak konusu en çok tartışılan ve en çok görüş ayrılıklarına sebep olan konulardan biri olmuştur. Birçok filozof ahlak denen şeyi tanımlamaya çalışmış; bazıları neredeyse kural niteliğinde kesinlikler getirirken, bazıları ise çok genel tanımlamalara gitmiştir.

Kişisel bakış açıma göre ahlak genel geçer bir doğru değildir. Daha çok toplulukların uzlaşması sonucu ortaya çıkan, her toplumda ve hatta her kişide farklı bir bakış açısıyla yeni yeni şekiller alan bir kavramdır. Belki, ahlak kavramını antik çağ felsefecilerinin yapmaya çalıştıkları gibi yeterince genelleştirebilirsek, herkes için doğru olan genel geçer bir kavram elde edebiliriz; ama bu tanım, içinde bulunduğu hayatlarda, bireylere tek tek uygulanamayacak kadar genel bir kavram olur ve onların diğer insanlarla aralarındaki ilişkileri anlamamıza yardımcı olamaz. Fakat görecelilik kavramından yola çıkıp, antik çağlardan bugüne kadar bu kavram üzerinde düşünmüş filozofların düşüncelerini ele alırsak, ahlak için bir sınırsızlık; tanımı çizebilir ve neden bir dil olduğu gösterilebiliriz.

Görecelilik kavramını incelerken, dikkate almak isteyeceğimiz mihenk taşlarından biri Friedrich Nietzsche ve kendisinin İyinin ve Kötünü Ötesinde(Beyond Good and Evil) adlı kitabıdır. Nietzche hem ahlak konusu üzerine hem de bu konuyu inceleyen diğer filozoflar üzerine düşünmüştür. Özellikle Ahlak Bilimi denen kavramdan rahatsız olan Nietzche, bu bilimi biraz da ukalalık olarak tanımlar. Nedenini ise; bu bilimi ortaya atan filozofların çoğunun diğer kültürlerden, insanlardan, toplumlardan ve tarihten uzak bir şekilde kendi ahlaklarını birer doğru olarak yansıtmaya çalışması olarak gösterir. Kant ın ödev ahlakı bu konuya dair gösterdiği örneklerden biridir. Çünkü Kant’ın kendi ahlakını tanımladıktan sonra, diğer insanların da az çok öyle olduğunu düşündüğünü söylemektedir. Ahlak Biliminin aksamaya başladığı nokta ise; birçok farklı ahlakın karşılaştırılmaya başlandığı noktadır, çünkü Nietzche de çeşitli ahlakların olabileceğini ve hatta ahlakın her insanın hayatında farklı yerlere sahip olabileceğini söylemiştir. Ona göre bazı insanlar ahlakları ile kendilerini, bazıları başkalarını yargılar, bazılarıysa ahlaklarını kullanarak bir akım yaratmak ve bundan güç kazanmak ister. Buna iyi bir örnek ise Aydınlanma Çağıdır. O zamanların sevilen ve saygı duyulan grubu olan bilim adamlarının sürekli çalışma ve devleti geliştirme ahlakını alıp, tüm topluma yansıtarak insanları makine gibi çalıştırmaya ve duygusuzlaştırmaya çalışan yönetici grupları bu örneği temsil eder. Kısacası Nietzche nin ahlaka bakış açısı görecelilik üzerine kuruludur ve öyle olmayanların ise sadece kendi içlerinde kısıtlı kaldıklarını söylemektedir.

Ahlakta görecelilik kavramı üzerine sağlıklı yorumlar yapabilmek için önkoşullardan biri ise ahlakın mantık ve akıldan değil, duygulardan geldiğini kavramaktır. Bunun üzerine düşünen filozoflardan biri olan David Hume İnsan Doğasının Bir Tezi (A Treatise of Human Nature) kitabında bu konunun üzerine düşmüştür. David Hume ahlakın akıldan değil de, duygulardan geldiğini söyler. Eğer ahlak, duygularımızın otomatik olarak harekete geçirdiği bir itici kuvvet değil de sadece akıl yoluyla ulaşılan bir kural dizisi olsaydı, ahlak insan hayatında tamamen verimsiz, uygulaması ve hatırlaması zor bir kavram olurdu ve de matematik, geometri gibi ele alınabilir bir bilim dalı olarak gelişebilirdi. Bunun böyle olmadığını, toplum ahlakına benzeyen ve benzemeyen devlet yasaları ile toplum ahlakını karşılaştırarak görebiliriz. Devlet yasalarını ele alırsak; hem bir dizi mantık çerçevesinde olan ve ezberlenmesi gereken kurallar olduğu gibi, hem de birçok kimsenin duyguları ile doğrulayabildiği yasalar olduğunun farkına varırız. Mesela anayasadaki imar, emlak yasaları ve iş kurulması ile ilgili yasaların hepsi akıl yoluyla ulaşılmış, çeşitli hesaplamalar sonucu ortaya çıkmış ve işin uzmanları dışında nerdeyse kimse tarafından bütünüyle bilinmeyen yasalardır. Bunlar akıl yoluyla ortaya çıkarılmışlardır. Eğer anayasa içindeki adam öldürme, hırsızlık yapma gibi toplumun genel ahlakında da bulunan kavramlar da yukarda bulunan yasalar gibi duyguların harekete geçirmediği ve insanların ezberlemesi gereken bir dizi kural olsaydı, ahlak yasalarının insan hayatı üzerinde bu kadar verimli ve uyarıcı bir yeri olmazdı. Göründüğü üzre bir insanın ahlak kurallarından etkilenmesi için, onları ezberlemesi gerekmez; ahlak kuralları, duygularla ve insanın içine toplum ve kendi yorum gücü tarafından yerleştirilmiş olan ahlak anlayışı ile etkileşim içindedir.

Ahlak denen kavramın duygulardan gelmesi ise, ahlaki bir durum içeren bir davranışın doğru ya da yanlış (mantıklı ya da mantıksız) olarak değerlendirilmesinin hatal
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

oldukça açıklayıcı bir yazı, çok beğendim. "ahlaklılık" kelimesini başlıkta görünce bu yazıda nietchze geçicek kesin dedim :) yüzüklerin efendisi'ni görünce de şaşırdım, ama gerçekten çok mantıklı bi bağlantı kurmuşsun. vicdan hakkında da bişeyler söylemek gerekir miydi diye düşündüm yazıyı okurken, birisinin ahlak dışına çıkmasına engel olan, veya sonrasında onu pişmanlığa iten güç, duygusal mıdır, mantıksal mıdır? ama o apayrı bi yazının konusu sanırım. nerede ve ne okuduğunu da merak ettim ayrıca.[signature][hline]parce que moi je rêve, moi je ne le suis pas..
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Şuanda İTÜ'de inşaat mühendisliğindeyim ama sene sonunda yatay geçiş yapacağım büyük ihtimal. İTÜ genetik ya da Boğaziçi Genetik. İstediğim bölüm de zaten genetikti ama öss kurbanı oldum :)[signature][hline]Beş Hececiler
''Özünün farkında olup bunu gölgelemek farklı, bu gölgelemenin farkında olmayıp kendini başka türlü nitelendirmek farklıdır.'' - S
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Gerçekten çok güzel ve bilgilendirici bir yazıydı.

Yalnız bir şeyi merak ediyorum. Türkçede bildiğim kadarıyla görecelilik diye bir kelime yok. Göreli veya görece aynı anlama geliyor, görelilik kullanımda. Diğeri anlam yanlışına sebebiyet veriyor. Acaba bu böyle mi ? Tartışabiliriz.

Bir de Ardeth sen acaba felsefeyi yan dal olarak mu okumuştun ?[signature][hline]Follower Of Cyric,Prince Of Lies;Blog
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Hayır bu daha çok merak,zaten Türkçe dersi için hazırlanmış bir sunum. Görecelilik kavramını aslında ben relativismden çevirdin, Türkçe sunumu olduğu için relativism şeklinde kullanmadım. Anlamından çok da emin değilim açıkçası bir TDKya bakayım.

Edit baktım: Görece diye bir kelime var ve anlamı
Bir şeye göre olan, varlığı başka bir şeyin varlığına bağlı olan, kesin olmayıp kişiden kişiye, zamandan zamana, yerden yere değişebilen, bağıl.

Ama dediğin gibi göreceLİLİK yok, fakat göreceLİK var ki, benim demek istediğimde oymuş. Ona da baktım nitekim.

Görecelik: Bağıntıclık, rölativism, izafiye

[Bu mesaj Ardeth tarafından 28 Temmuz 2005 17:32 tarihinde değiştirilmiştir]
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Ya ben de ITB(insan ve toplum bilimleri) seçmeli dersi olarak felsefe alacaktım bu sene ama hocanın kendi fikirlerini zorla kabul ettiren, felsefeyle alakasız biri olduğunu söylediler, o yüzden hocanın değişmesini bekliyorum. Yoksa sosyoloji ya da psikoloji alacağım sanırım heh.[signature][hline]Beş Hececiler
''Özünün farkında olup bunu gölgelemek farklı, bu gölgelemenin farkında olmayıp kendini başka türlü nitelendirmek farklıdır.'' - S
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...