Keyzar Mesaj tarihi: Şubat 3, 2005 Mesaj tarihi: Şubat 3, 2005 Olaya biraz RP katmak, birazda gösterişli, havalı ve şöhretli ama ne olduğu, nerden geldiği ve nereye gittiği belli olmayan karakterlerimize biraz renk katmak, canlandırmak için herkesin karakter özgeçmişlerini bekliyorum. Vakit bulduğum bir ara bende yazıcam. Niye seninki yok demeyin;). Kalıplaşmış süper kahraman hikayelerinin dışında, yaratıcı hikâyeler çıkaracağınıza eminim...
_Carmella_ Mesaj tarihi: Şubat 3, 2005 Mesaj tarihi: Şubat 3, 2005 Selamlar Ben PITX Bu isim bana Benim gibi mutant olan x-men ailesinden geldim Ailem yoktu onlari ailem olarak benimsemiştim ve beni yetiştirdiler egittiler şuanki yaşami onlara borcluyum yoksa bende kötü emeller icin calışan biri olabilirdim dogrulugun ve iyiligin yolundan sapmamayi ögretiler Herşeyde öncü oldum Lakabim PIT oldu sonra ailemi bir deney sonucunda kaybettim yani ben başka bi gezegene gelmis oldum ve ismim PITX olarak anilmaya başlandi mutant bir Scrapter olarak Paragon city de yaşamaya başladim sonra arkadaslar edindim Çok güçlü ve küdretli kişilerdi bana savaşmayi ögrettiler bana hayatta kalmayi ve yaşamayi ögrettiler ama PITX olarak anilmak istedim eski dostlarimin bir parcasini taşiyarak PITX lakabini benimsedim paragon city de ne kadar mutlu olursam olayim eski ailemi özlüyorum Ama burdaki dostluklariminda ayri bi yeri ve P.A.T.I supergroub ta benimle ayni düşünceleri benimsemiş kişilerle beraber olmak cok keyif verici ve kötülüklere karşı savaşmak bizim birinci görevimiz ve irk ayrimi yapmaksizin kötülüklere beraberce gögüs geriyoruz benim icin önemli olan Paragon city nin huzurlu bi yer olmasi bütün dostlarima burdan selamlarimi saygilarimi gönderiyorum Şuan hala egitimime devam etmekteyim ve ilerki zamanlarda PITX kötülerin herzaman oldugu gibi baş düşmani olacaktir Saygilarimla PITX Mutation Scrapter[signature][hline]TL den 000000 (alti sıfır) atildi ama tarihten hiç bir zaman 6-0 atilamaz 100 yüzüncü yili 10-0 gibi bir hediye ile gibi kutlamak istiyoruz Republic of Fenerbahçe [Bu mesaj _Carmella_ tarafından 03 Şubat 2005 17:06 tarihinde değiştirilmiştir]
sostizm Mesaj tarihi: Şubat 4, 2005 Mesaj tarihi: Şubat 4, 2005 AdaSu. Çocukluğumda da kendimi farklı hissederdim. Sınıfımdaki tüm öğrencilerden uzundum. Kuvvetliydim. Hızlı koşabilir, tebeşir attığım zaman attığımı vurabilirdim. Ancak asıl farkım dersler konusundaydı. Az emek harcayarak çok yüksek notlar alırdım sürekli. Bir süre sonra Fizik hocam Saynur hanımın dikkatini çektim ve bana sınıftan ayrı olarak ilgi göstermeye ve özel ödevler çalışmalar vermeye başladı. İlgi görmeye alışık olmadığım için bu durum çok hoşuma gitmişti. Saynur hanım, bir süre sonra beni arkadaşlarıyla(!) tanıştırmaya başladı. Onlardan da alışık olmadığım kadar yüksek ilgi görüyordum. Verdikleri ödevlerde projelerde elde ettiğim başarı övgü ve iltifatlarla ödüllendiriliyordu. Okul bittikten sonra onlarla beraber çalışmaya, ve inanın bana çok çalışıyordum, başladım. Bana bir laboratuar verdiler ve her seferinde bir öncekinden daha zor projeleri üstlenmem için beni övgü ve iltifatlara boğuyorlardı.Çok gençtim. Yaptıklarımın Saynur hanımın da üyesi olduğu bir, suç örgütü taşeronu tarafından kullanıldığını öğrendikten sonra da işime en iyi şekilde devam ettim, o kadar yalnızdım ki.... Ta ki o lanetli geceye kadar. Sabaha karşı, bir paralizör silah üzerinde çalışmalarıma devam ederken, Saynur Hocam laboratuara geldi. Sabrının kalmadığını söyledi ancak, paralizor sadece fare gibi küçük hayvanlar üzerinde etkili olabailecek kadar güçlendirilebilmişti. Tüm israrıma rağmen güç girdisini açmam için baskı yaptı. Paralizör ellerimdeyken de..... Evet gözlerime bakarak voltajı elleri ile açtı, açtı, ellerim yanıyordu ama o açmaya devam etti. Ani bir patlama ile heryer karardı. Duyabiliyor ama kıpırdayamıyordum. Göremiyor ama hissedebiliyordum. Tüm vücudum titriyor ama kontrol edemiyordum. Saynur telefonu açıp birileri ile konuşmaya başladı: - AdaSu öldü ama sorun yok..... Evet evet hazır. hayır AdaSu'dan başka bilen yok merak etmeyin.... Emredersiniz.... Siz ne zaman isterseniz.... Kendime geldiğimde siyah naylon bir poşetin içindeydim. Aldığım ilk nefes ciğerlerimi yakmıştı. Haykırmak istedim ama sesim çıkmadı.Vücudumu garip bir titreme aldı ve ne olduğunu anlayamadan üzerimdeki ceset torbasının erimeye başladığını hissettim. Nerede olduğumu bilmiyordum ama korkuyordum ve çırıl çıplaktım. Ellerimi başıma götürdüğümde kafatasımın çıplak olduğunu hissedip korkuyla ellerimi başımdan geri çektim. Saçlarım yoktu... Oradan süratle uzaklaşmalıydım ama bacaklarım beni taşıyabilecek miydi? ********* Aradan altı uzun yıl geçti. Altı yıl önce, Paragon muhafızlarından birinden aldığım tüfeğim hala yanımda ve benim en büyük dostum olmaya devam ediyor. Kendi küçük laboratuarımda ufak değişiklikler de yaptım tüfeğime. Alev püskürtebiliyor, küçük bombalar atabiliyor ve aramızda kalsın ama henüz kimsenin bilmediği bikaç küçük iş de yapabilyor... O öldüğüm ve yeniden doğduğum geceden tam bir sene sonra Saynur Hocamı ziyerete gittim. Elini öpmek için değil elbette... Ama korkarım Sayın Hocam ziyaretimi kimseye anlatamayacak. Hatta taşeron firmanın tüm üyelerini teker teker evlerinde ziyaret ettim :) Pek misafirperver davranmadılar bana. Ben de kendi kendimi ağırlamak zorunda kaldım ve çok da keyif aldım. AhhHAHahHahHAhAhhHAHAHAhaa Suç örgütü taşeronunu, hizmet ettiğimiz suç örgütleri izledi. Yeteneklerim günden güne gelişiyor. Pek çok kaderdaşım ile birlikte suça savaşımı sürdürüyorum. Ve biliyor musunuz, artık saçlarımı özlemiyorum.[signature][hline]COH: AdaSu Science Balster AR/Elec.Manup. L45 Usta Science Scraper Dark Melee/Regen L34 TRT 3 Natural Tanker invul/Mace L18
sirplayA Mesaj tarihi: Şubat 6, 2005 Mesaj tarihi: Şubat 6, 2005 Adim Kamyon Cocukluktan beri ezik yetistim,her zaman diger insanlardan uzak yasadim,daha fazla bir sey yazamiycam benden bu kadar.[signature][hline]Mrt
DA2019 Mesaj tarihi: Şubat 6, 2005 Mesaj tarihi: Şubat 6, 2005 Yani iki dakka isleri bok ediyosun ya bu yetenegine hayranim. :D[signature][hline]"You have no cause to bar me, brothers. I wish to take nothing from the tower that you have been sworn to guard, but I will destroy you if you delay me." Lord Soth, Knight of the Black Rose
DA2019 Mesaj tarihi: Şubat 6, 2005 Mesaj tarihi: Şubat 6, 2005 Serim, abi Saynur Hanimi cok merak ettim desem? :-P[signature][hline]"You have no cause to bar me, brothers. I wish to take nothing from the tower that you have been sworn to guard, but I will destroy you if you delay me." Lord Soth, Knight of the Black Rose
to5un_II Mesaj tarihi: Şubat 7, 2005 Mesaj tarihi: Şubat 7, 2005 Alex Spence daha doğuştan lanetlenmişti, bir çocuk hastalığı olan pleurosis (gelişim bozukluğu) yüzünden kolları olması gerekenden çok daha kısaydı, ve zar zor kullanabiliyordu. Diğer çocuklar onu biçimsiz kolları yüzünden asla aralarına almadılar. Her zaman yalnız kaldı. Bu yüzden çok üzgündü. Ama öğretmenleri onu asla kollarının şekilsizliği ile yargılamadılar. O da bu sayede derslerine yöneldi, çalıştı, çalıştı... 26 yaşına geldiğinde üniversite tarafından kendi labarotuarı sağlanmıştı. Biyoloji, sinir sistemi ve radyasyon konularında doktora yapmış, pek çok hastalığa çareler üretmeye çalışır olmuştu. En büyük projeside da hücre çekirdeklerine zayıf radyasyonlar yollamak, bu sayede onları tekrar bölünmeleri için uyarıp insan vücudundaki ve sinir sistemindeki deformasyonları iyileştirmekti. Bu sayede çoğuştan kendinden alınan şeye kavuşabilecekti. Ama deneyleri beklediği gibi gitmedi. Bulduğu tedavi yöntemini ilk kendi üzerinde denedi, ve bir radyasyon taşması sonucu iki kolunu da kaybetti. Hastanede sayıklıyodu. Hasta bakıcı ona adını sorduğunda ancak "Pleurosis... kollarım..." diyebildi. Hasta bakıcının komik gününe gelmiş olacak, kadın kimlik kağıdına Alex'in adını "Pleurosis" olarak yazmıştı. Alex'in artık hayattan beklediği hiçbirşey kalmamıştı, asla normal bir insan gibi iki ön uzuva sahip olamayacaktı. Bilime ve üniversiteye 1 yıl ara verdikten ve bu süre boyunca bir serseri gibi yaşadıktan sonra bir gece bir sokakta sarhoş yürüyordu. Gözünün önünde Bir adam bir kadını bıçaklayarak öldürdü. Sonra Alex'e baktı, göz göze geldiler. Alex kaçmaya çalıştı, ama adam kolaylıka yakaladı. Alex'i yere düşürdü, yüzünü tutup kendine çevirdi. Alex onu kendinden uzaklaştırmaya çalıştı, ama bunu kolları olmayan bir insan ne kadar becerebilirse ancak o kadar becerebildi. Katil sırıttı, tanık bırakmak istemiyordu. Alex havadaki bıçağın ay ışığında parıldamasını izledi. Sonra bir anda ne olduğunu anlayamadan iki metal kol Alex'in üstündeki katili kavradı, duvara fırlattı. Kendinden geçen katil yere düştü. Alex karşısındakini algılamaya çalışıyordu, en az 2 metre boyunda, gümüş bir zırh içinde bir şovalye duruyordu karşısında. Şovale zırhının koluna monte edilmiş bir telsize konuştu: "... sokağında bir cinayet bir de tartaklama olayı ve cinayete teşebbüs suçu işlendi. Kayda geçilsin. Olayı ben hallettim, sadece toplama ekibini yollayın." Ve sonra şovalye ordan uçarak uzaklaştı. Alex onun botlarındaki jetlerin sesini kulaklarında duyuyordu, ve gördüğü teknolojiye hayran kalmıştı. Bir Güç Zırhı (power armor)... Ertesi gün tekrar üniversiteye başvurdu. Biyoloji konusundaki çalışmalarını biyonik doğrultusunda ilerletti. Asistanlarının da yardımıya kendine yeni kollar yapması 4 yılını almıştı. Ama artık çalışmalarını asistanları olmadan da sürdürebilirdi, protezleri kendi kolu gibi çalışıyordu. Daha çok çalıştı, çalıştı ve çalıştı. Kendi zırhını üretti. Radyasyon çalışmalarına da geri döndü. Protez kollarına radyasyon yayıcı ve kontrol edici cihazlar ekledi. Sonunda yıllarca özlemini duyduğu şeye sahip olabilmek için bir fırsat geçmişti eline, bir kahraman olacak, insanların saygısını ve sevgisini kazanacaktı. Zırhı vücudunu koruyacak, aklı ise doğuştan eksik kollarını avantaja dönüştürecekti. Zırhının ilk prototipini giydiğinde bir hastanenin yaralı liderlerini oradan kaçırmak isteyen çete üyelerince işgal edildiği haberini aldı. Hemen oraya gitti. Sıradan sokak serserileri ve çete üyeleri onun odaklanmış X ışınlarına ya da nötron patlamalarına karşı hiçbirşey yapamamışlardı. Olaya müdahalesi kısa ve serseriler için acı verici olmuştu. Ama hastanede baya zarar vardı. Yerde yaralı bir hemşire gördü. Yanına gitti, ona iyileşmesi için yaralı bölgenin metobolizmasını hızlandıracak az miktarda radyasyon verdi. Hemşire gözleri önünde yavaş yavaş kapanan yaraya baktı, ve "Sen kimsin?" diyebildi. Alex suratındaki vizörü çıkardı. Kadın yıllar önce ilgilendiği adamı tanımıştı, şaşkınca "Pleurosis!" dedi, ve bayıldı. Alex kadını yavaşça yere bıraktı. Oradan uzaklaştı. Ertesi gün gazeteler "Pleurosis" isimli yeni bir kahramandan bahsedeceklerdi. Alex ise bilimsel deneylerine savaş alanında devam etmeyi planlıyordu.[signature][hline]Pleurosis, Level 25 Rad/Rad Defender To5uN, Level 23 Elec/Elec Blaster [Bu mesaj to5un_II tarafından 07 Şubat 2005 19:45 tarihinde değiştirilmiştir]
BoaCh Mesaj tarihi: Şubat 10, 2005 Mesaj tarihi: Şubat 10, 2005 Adasunun hikayesine ilave .... + ÇOOOOOK CİRKİN olduuumm için aynaları hiç sevmemm Huhueahuhasuhdaushda
Zorba Mesaj tarihi: Şubat 10, 2005 Mesaj tarihi: Şubat 10, 2005 Savas yillarinin basinda ailem bir gemiyle simdiki Paragon sehri topraklarindaki herseylerini birakip uzaklasmislar. Buyuk bir tankermis bindikleri gemi. Yakitlari onlari oldukca uzaklara goturmeye yetecek kadarmis ve gittikleri yerde malesef yasam alani bulamamislar. Ne eski dunyanin kuzeyinde ne guneyinde. Ama gittikleri her yerde kendilerine katilanlar olmus. Oyle ki artik gemiye sigamaz duruma gelmisler. Mutlak bir care bulunmasi gereken bu soruna Atlantik denizinin buyuk patlamadan olabildigince az zarar gormus, su ve yiyecek ihtiyaclarini giderebilecek bir ada da yasamaya baslayarak cozum bulmuslar. Annem babasi ve kardesimle birlikte katildigi bu seruvende kendilerine cok sonra eski Akdenizin dogusundaki topraklardan katilan babama asik olmus ve yeni yasam yerlerinde evlenmisler. Yagmurlu ve berbat sekilde simseklerin caktigi yagmurun yildirimlarla birlikte inanilmaz bir hizla duserek adanin neredeyse yarisini alip okyanusa surukledigi bir gecede dogmusum. Annem hep o gunu anlatirken "ben sen doguyorsun diye acimdan baska seyi hissetmedim ama babanin seni bir kere bile gorememesinden cok buyuk uzuntu duyuyorum" derdi. Evet o gece yitip giden halkimin bir kismi icinde babam da varmis. Onun anisina bana onun dilinde gok gurultusu ve simsek anlamlarina da gelen Yildirim adini vermisler. Bu ada benim dogup buyudugum ve savasmayi ogrendigim simdilerde cok uzaklarda oldugundan cok ozledigim vatanim benim icin. Babamin kurdugu ve adada yasayanlarin guvenligini saglayan GH (Guards of the Homeland)nin adadaki girisine babamin anisina sikca soyledigi bir sozu yazdiklarini hatirliyorum. "Topraklari toprak yapan ustunde ki kandir, Vatan ugrunda olen varsa vatandir" Adada yasayanlar ara sira da olsa devriyeler tarafindan rahatsiz edildiklerinden bu soruna GH ile cozum uretmislerdi. GH nin ana kurallarindan biri gelen disariya cikmamaliydi ama bunun icin gelen devriyelerin tamamen ortadan kaldirilmasi gerekiyordu. Tahmin edersiniz ki bu da oldukca iyi bir savas egitimi ve donanimi gerektiriyordu. Eski topraklardan aramiza katilanlar arasinda eski uzak dogu sporlarini cok iyi bilen, yakin dogus uzmanlari kadar, kendini bilime ve deneylere adamis ogretmenlerimden dersler alarak buyutuldum. Her nedense her devriye akininda guzelligimden olacak kimse benim savasmami istemiyordu. Bu nedenle beni yakin dogus yerine onlara uzaktan atis destegi verebilecegim sekilde silahlarla donattilar. Bu sayede hem onlari koruyabiliyor hem de uyarabiliyordum. Uzun yillar gecti ama hala adadaki son gunumu unutamiyorum. Devriyelerden biri son anda yerlerini bildiren bir mesaji ussune iletmisti. Bizse yine yasamimiza eskisi gibi devam edecegimizi dusunuyorduk. Sonra o gece... Ansizin bastiran dusman akiniyla neye ugradigimizi sasirmistik. Sabaha dek savasmis ama en sonunda su ve yiyecek kaynaklarimizi ele gecirmislerdi. Halkimin cogu gibi ailemin geri kalanini da o gece kaybettim. Biz bir avuc genc savunucu ise elimizdekileri en iyi sekilde degerlendirip gerekirse carpisarak olmeyi goze almistik. Daracik bir alanda gecirdigimiz 12 saatlik savasin ardindan uzun suren bir sessizlige burunmustu her yer. Orada olduklarini duyuyorduk ama ustumuze gelmiyorlardi. Kusatma altinda ve silah sesi olmadan daracik bir alanda gecen 5 koca gunun ardindan bazilarimiz psikolojik baskiya dayanamamis ve teslim olmaya karar vermisti. Saklandigimiz yerden ciktik. Tam karsimizda Rikti ve Crey lerin olusturdugu buyuk bir grup vardi. Arkalarinda sonradan adini ogrendigim Praetorianslarin liderlerinden biri Tyran duruyordu. Bizi oldurmediler, aksine Tyran insan irkindaki dayanilmaz azmin gucunu kesfetmeleri icin bizi bir araca bindirip FireBaseZulu daki bir usse goturmeleri icin emir verdi. FBZye vardigimizda ise inanilmaz bir teknoloji ile donatilan usle karsilasmistik. Simdi dusunuyorum da halkim hayatta kalabilmek icin ilkel silahlari ile ne buyuk bir caba sarfetmisti. Varisimizdan 2 gun sonra ki deneyler henuz baslamisti, us icerisindeki kosusturmacalari buyuk patlamalari duyduk. Ussun doktarlarindan Ally bizim hayatta kalmamamiz icin yogun bir isini ustumuze cevirdi. Son hatirladigim oldukca donanimli bir kadinin kollarinda iken "yazik cok da guzelmis ama yasatacagiz seni" sozleriydi. Ondan sonraki gunler boyunca beni kollarinda usten cikartan ve sonradan defender oldugunu ogrendigim kadinin evinde iyileserek ve kesinlikle halkimin ve ailemin yasadigi katliamin acisiyla kinlenerek gelistim. Yeni arkadaslarim oldu ve onlardan gercekten cok sey ogrendim. Bir sure sonra Paragon Koruma Birligi tarafindan gizli gorevlerde onemli roller ustlenmeye basladim. Simdilerde ise kendi bildiklerimi yeni nesillere aktarmaya calisiyorum. Sanirim uvey kizim -ki keske gercekten kizim olsaydi- Zalim beni en iyi anlayip ogrettiklerimi en iyi sekilde uygulayacak bir kahraman olarak yetisiyor. Hala keske o guzel adada gecirdigim bol gunesli ve neseli gunlerime donebilmenin yolu olsa diyorum. Bunun hayalini yasiyorum, gerceklesmeyecegin
Keyzar Mesaj tarihi: Şubat 11, 2005 Konuyu açan Mesaj tarihi: Şubat 11, 2005 Konu ile ilgili mesajlar atmanızı ve tartışılacak birşey varsada özel mesaj yada olmadı, daha farklı yollarla çözmenizi istiycem. Yazılan biyografiler hakkındaki yorumlara karışmıyorum, aşırı geyik boyutuna ulaşmadığı sürece. *!P.S: Noyan(Boach), yazdıklarında art niyet amaçlı değil, belirttiği gibi Adasu ile olan münasebetinden dolayı öyle bir ibare eklemiş. Verilen tepkide haklı sayılır çünkü herkesin bunuda bilmesi mümkün değil (tıpkı Akinoku Sita'ya lezbiyen ninja demek gibi bişey sanırım:)). Sonuç itibariyle yanlış bir anlaşılma var ortada, hepsi bu kadar.*[signature][hline]Aa kanashimi ni somaranai shirosa de orenji no hanabira yureteta natsu no kage ni Yawarakana hitai wo nakushite mo Akaku someta suna haruka koete yuku Sayonara no rizumu.
FireTiger Mesaj tarihi: Şubat 11, 2005 Mesaj tarihi: Şubat 11, 2005 Golden Claw kaplanlar ülkesinin kralıydı. Paragon City'nin yardım çağrısı üzerine geçici olarak krallığını terk etti ve geldi ama onun niyeti başka. O Paragon Şehrini ele geçirmek istiyor ama emekli oldu maalesef :)[signature][hline]Golden Claw = lvl 35 scrapper(claws-dark armor) History = lvl 8 scrapper(spines-regeneration) Tonzang = lvl 9 blaster(assault rifle-devices)
Öne çıkan mesajlar