Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

İşe gitmesi gerekiyordu


Solkirans

Öne çıkan mesajlar

İşe gitmesi gerekiyordu.
Bunun için her zamanki gibi sabahın köründe kalkmış, tıraş olmuş, ağzına bir iki lokma atmış ve üstünü değiştirip koşarak servise yetişmeye çalışmıştı. Her zamanki gibi servise son saniyede binmişti.
Yol boyunca, gece alamadığı uykusunu almak için boşuna çabalayıp durmuştu. Koltuklar ne kadar rahat olursa olsun hiçbir şey yatağın yerini tutamazdı.
Herkes gibi o da işe gitmeyi ve çalışmayı sevmiyordu. Erkenden kalkıp curcunaya katılmanın, akşama kadar eşek gibi çalışmanın, yorgun argın eve dönüp kendini zar zor koltuğa atmanın ve ertesi günün mesaisini düşünerek çıldırmanın ne anlamı vardı ki? Senelerdir bu böyle sürüyordu ve daha pek çok çalışma yılı Formula 1 pisti gibi uzayıp gidiyordu önünde. Ne arabası ne de kendine ait bir evi vardı. Belki hiçbir zaman da olmayacaktı. Şirketler için çalışıp kendini yıpratmanın, gözü kapalı yaşayıp ruhunu köreltmenin, beyninin her gün binlerce kez tecavüze uğramasına izin vermenin sonu neredeydi? Hayır. Bunun sonu yoktu.
Viski şişesini bitirip elinde birayla çatıya çıktığında saat gece yarısını çoktan geçmişti bile. Çatının kenarına oturup ayaklarının altındaki şehri izledi. Karanlıkta her şey daha güzel gözüküyordu ona. Robotlaşmış insan ırkı programlandığı gibi uykuya yatıyordu geceleri. Ne kadar çok şey kaçırdıklarının farkında değillerdi. Evden işe, işten eve tipik iğrenç hayatı yaşamamak için gözkapaklarını zorluyor, sisteme ayak uydurmamak ve kişiliğini korumak için büyük çaba sarf ediyordu. Ama her şey bir yere kadardı. Elinde tuttuğu bira şişesinden büyük bir yudum aldı ve boş şişeyi aşağı doğru salladı. Sonra da parmaklarını açarak aşağı düşüp kırılmasını izledi. Beş katlı bir apartmanın tepesinden düşen şişe yere çarpıp tuzla buz oldu. Kendisinin nasıl düşeceğini düşündü uzun uzun. Ve yere çarpınca neler olacağını.
Ayağa kalktı, kollarını iki yana açtı ve kendini boşluğa bıraktı. Berbat hayatının gözlerinin önünden geçmesini beklerken kulaklarında bir alarm sesi duydu.
Ve uyandı.
Saate baktı. Altı kırk beşti. Homurdanarak saati susturdu. Biraz daha uyumak için neler vermezdi! Saat yediyi çeyrek geçe servise binmesi gerekiyordu. Yani hazırlanıp servise yetişmek için sadece yarım saati vardı.
Rüyasını hatırladı. Ne kadar iğrenç ve monoton bir hayatı olduğunu. Böyle devam ederse delireceğini, sonunun rüyadaki gibi olacağını biliyordu.
Birden içini büyük bir mutluluk kapladı. Gülümseyerek yataktan kalktı. Tıraş olmadan, yemek yemeden ve üstüne takım elbisesini giymeden dışarı çıktı. Servise bindiği yerin uzağında bir yere oturdu. Onunla servise binen iki kişinin yan yana ama konuşmadan hareketsizce duruşunu izledi. Sonra etraftaki diğer insanları inceledi. İfadesiz suratlar, donuk hareketler. Hepsi bir yalana inanmış, günün birinde rahata kavuşacaklarını umdukları emeklilik günlerini bekliyorlardı. İdam mangasının karşısına çıkarılmayı bekleyen kurbanlardan hiçbir farkları yoktu onun gözünde.
Ama o artık onlardan biri değildi. Bu sistemi yenecekti. Onu altına alacaktı, sistem onu altına almadan önce. Artık buna izin veremezdi. Gözü açılmıştı. Sistemi değiştiremezdin. Ya ona uyacak, ya ezilip gidecek, yada çekip gidecektin. O da son şıkkı seçmişti.
Sonunda servisi geldi. Arkadaşları ağır hareketlerle bindi. İçindekilerin etrafına bakınıp onu aradıklarını gördü. Ama servis bekleyemezdi. Katı kuralları vardı iş dünyasının. Ya uyardın, yada uydurulurdun. Acımasız servis şoförü gaza basıp gitti. O, servisin arkasından el salladı ama kimse fark etmedi. Artık özgürlüğüne kavuşmuştu.
Bir pastaneye gidip kahvaltı yapmaya karar verdi. Sıcak bir çay ve sıcak çöreklerle karnını doyurup keyif sigarasıyla beraber çayını yudumladı. Boğaz’ın tadına doyulmaz güzelliğini seyre daldı. Rüzgar hafifçe yanaklarını okşarken gözlerini kapatıp temiz havayı ciğerlerine çekti.
Ve uyandı.
Saate baktı. Sekizdi. Saat altı kırk beşte alarm çalmış, kalkıp kapatmış ve tekrar uykuya dalmış olmalıydı. Telaşla yataktan fırladı. Servisi kaçırmıştı. İş yeri de hiçbir minibüsün ve otobüsün uğramadığı sapa bir yerdeydi. Bu yüzden taksiye sürüyle para vermek zorunda kalacaktı. Asıl önemli olan bu değildi elbette. Patronuna ne cevap verecekti? Bir ton azar işitecek ve belki de hak ettiğini düşündüğü terfiyi alamayacaktı. Senelerdir aynı yerde çalışıyordu ama iş dünyasında af yoktu.
Hemen banyoya koştu. Tıraş oldu. O kadar paniklemişti ki kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu. Yanağından küçük bir parçayı lavaboda bıraktı. Kanamayı durdurmaya çalıştı. Sonunda başardı. Ağzına birkaç lokma bile atmadan üstünü değiştirip dışarı fırladı. Otobüs duraklarına doğru yollanan diğer ruhsuz insan topluluğuna karışıp bir taksiye atladı.
Gördüğü rüyaların hiçbirisini hatırlamadı, hatırlayamadı.
İşe gitmesi gerekiyordu.

Ben okudum çok beğendim arkadaşlar.Metropol insanının hayatını sorgulayan, ciddi anlamda hoş bir yazı...[signature][hline]www.60yil.k12.tr
Pati radyoda pandomim gösterisi yapıyorum beklerim
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

ya bilmiorum beni anlatmış yani haftanın 7 günü evden 7 de çıkıp 6 da dönüorum gitmeme gibi bie seçeneğim yok senelerdir bu böyle neymiş efendim öss de derecer yaparmışız madem mühendislik istiyormuşum o zaman illaki ODTÜ olcakmış kardeşim ben belki tornacı olmak istiom sanane pff yarış atımıyım ben ya içimi dktüm valla snrim şuan aileme[signature][hline]www.60yil.k12.tr
Pati radyoda pandomim gösterisi yapıyorum beklerim......
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...