Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

yazmışım bi ara bakın bakalım...


utopia

Öne çıkan mesajlar

EVVEL ZAMAN İÇİNDE...

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken, annem benim beşiğimi tıngır mıngır sallar iken, uzak ülkelerin birinde, dünyanın en iyi mimarı yaşarmış. Bu mimar daha küçücükken, dünyanın gelmiş geçmiş en güzel eserini yaratacağını biliyormuş. Oyunları, sözleri, yazıp çizdikleri hep ileride böyle müthiş bir eseri yaratacağına dair bir ipucuymuş...

Ama onun çocukken bir rüyası da asker olmakmış... İçinde asıl mesleğine giden yolun askerlikten geçtiğine dair garip bir his varmış. Annesinden gizli harp okulu sınavlarına girmiş, kazanmış. Onun harp okuluna başladığı dönemde, ülkesi çok kötü günler geçiriyormuş. Yabancı ülkelerden alınan borçların geri ödenemeyişi, zaten ülkesinin topraklarında gözü olan yabancıların eline büyük bir koz vermiş. Mimar, bütün bunları içi acıya acıya izliyormuş. İleride herkesin hayranlıkla izleyeceği eserini yapmak için çalışmalarına başlamış.

O eserinin harcını kararken, yabancı ülkeler de boş durmamışlar. Ülkesinin topraklarına sahip olmak için harekete geçmişler ve ilk yaptıkları şey Birinci Dünya Savaşı’nı başlatıp ülkesine ilk darbeyi bu yolla vurmak olmuş. Mimarın ülkesinde bu yabancı ülkelere hayran olan ve onların boyunduruğu altında yaşamak isteyenler varmış. Ülkenin yönetimi de o sıra onların elindeymiş. Yabancı ülkelerden aldıkları talimatlara uymayı kendine görev edinmiş olan bu insanlar, savaşa sokmuşlar zaten zor durumda olan ülkeyi.

Mimarımızın askeri dehası sayesinde, ülke bu savaşta galip gelebilmiş. Fakat savaşa birlikte girdiği yabancı ülkeler, karşı taraftaki ülkelere yenilince, mimarın ülkesi de yenik sayılmış.

Mimar, ülkesini bu durumdan kurtarmaya kararlıymış. Savaştan sonra yabancı ülkeler, mimarın ülkesini nasıl paylaşacaklarını hesaplarken, o eserini tamamlamak için büyük bir özveriyle çalışmaya başlamış. Onu durdurmaya çalışa yabancı ülkelerin yıkım ekiplerini, ona yardım eden insanlarla birlikte, üzerlerine akıl, mantık, beceri silahlarını doğrultarak geri püskürtmeyi başarmış.

Bütün bu zorlukları geride bırakınca, 29 Ekim 1923’te eserini tamamlamayı başarmış mimar. Görenler parmaklarını ısırmış genç mimarın vücuda getirdiği eser karşısında...

Unutmadan, bu büyük mimarın adı, Mustafa Kemal Atatürk’müş. Eserinin adıysa Cumhuriyet’miş.

Yok olan ülkesindeki tüm yurttaşlarını, harcına demokrasi, laiklik, devrimler kattığı bu eserin ışığı altında yaşamaya davet etmiş. Yönetimi de onların eline vermiş. Bütün Cumhuriyetliler, bir arada mutlu yaşamaya başlamışlar. Çektikleri sıkıntıları da yavaş yavaş unutmaya başlamışlar.

Mustafa Kemal de eserini en güzel hale getirmek için gece gündüz demeden çalışmaya başlamış. Önce, eski ülkesinden arta kalmış, Cumhuriyet’in güzelliğini bozan her şeyi kaldırmakla başlamış işe. Tekkeleri, zaviyeleri, aşiretleri, sarıkları, fesleri, medreseleri, çarıkları, çarşafları, ezanın Arapça’sını, hepsini, hepsini kapının önüne koymuş ve içeri girmelerini yasaklamış. Yerine çağdaşlığı sunmuş Cumhuriyetlilere.

İtirazlar olmamış mı? Tabi ki olmuş. Ama o, önceden, her şeyi en ince ayrıntısına kadar hesaplamayı kendine amaç edindiğinden, bu itirazlara da yanıtı önceden hazırmış. Harcında laiklik olan bir binada bunların olmaması gerektiğini, bunların hepsinin Cumhuriyet’e zarar vereceğini anlatmış. Cumhuriyet’in, halkın egemenliği ile, laiklik çerçevesi içinde, dine kitaba dayanmadan yönetilmesi gerektiğini söylemiş.

Herkes ikna olunca, eserini en mükemmel hale getirmek için yapılması gereken en son uygulamaya gelmiş sıra. Cumhuriyet’in mükemmel hale gelmesi için asıl gerekenin eğitim olması gerektiğini biliyormuş Mustafa Kemal. Tamam, zaten eğitim varmış, harf devrimi yapılalı, çocuklar okul sıralarına oturalı çok olmuş ama, henüz Cumhuriyet’in her köşesine ulaştırılamıyormuş. Onu şehir çocuklarının tekelinden kurtarıp, ülkenin her kesimine yaymak için, dehasına yakışan bir fikir gelmiş aklına: Köy Enstitüleri.

Sonradan yalnız bir efsane olarak, sadece araştırmacılar tarafından bilinecek, ama ayakta kaldığı dönemde çok büyük işler yapmış olan bu eserin, Cumhuriyet’e eğitimde nasıl çağ atlattığını, o akılsız bilinen köy çocuklarının arasından nasıl aydınların yetiştiğini, dünyanın dört bir yanından bu uygulamadan dolayı nasıl tebrikler ve övgüler yağdığını görememiş Mustafa Kemal. Çünkü Cumhuriyet’in yapımı biteli sadece on beş yıl olmuşken, daha onu koruma altına almak ve muasır medeniyetler seviyesine yükseltmek için yapılacaklar bitmemişken, 10 Kasım 1938 sabahı çok kötü bir şey olmuş. Cumhuriyet’te yaşayan herkes, gözyaşlarına boğulmuş olanları duyunca. Çünkü büyük mimar, eserini gençlere emanet olduktan sonra aralarından ayrılmış...

Cumhuriyet’i kıskananlar, Mustafa Kemal’in başarısını çekemeyenler, laiklikten uzakta, çok daha başka yollarla yönetilmek isteyenler için bulunmaz fırsatmış bu. Hemen harekete geçmişler ve Cumhuriyet’i yok etme
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...