Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Siyah Tüllü Kız


geffen

Öne çıkan mesajlar

Kristal bardağın içinde titreşen mum ışığını seyretti bir süre. Hiçbir şeye aldırmadan dans ediyordu küçük alev parıltıları. Boşalmış bardağı masaya geri bıraktı ve tekrar doldurmak için içki şişesine uzandı. Ucuz şarap, şişeden bardağa sakince akarken yüzünü buruşturdu. Yayılan koku, o iğrenç tadı getirmişti beraberinde. Ama ne olursa olsun bu bardağı da bitirecekti. Ve sonra bir bardak daha dolduracaktı. Kusana ya da -ki böyle olmasını tercih ederdi- sızana kadar durmayacaktı.

Sabah, isyan eden bir mideyle uyandığında, duvarlara tutunarak baş dönmesinin etkisini azaltmaya çalışırken, tuvaletin kapısını araladığında; en azından, kafasının içinde dönüp duran o kahrolası düşüncelerden kısa bir süreliğine arınmış olacaktı.

Peki gerçekten kendine acı çektirmesi gerekiyor muydu, başka bir tanesini unutmak için? Yoksa sadece kendini mi kandırıyordu? Belki de o hep orada duruyordu ve bilinçaltı onu yoğun bir şekilde gizliden gizliye hissettirmeye devam ediyordu.

Kendisinden korkmaya başlamıştı. İyice dengesizleşmişti; özellikle de içtiği zamanlarda -son zamanlarda içmediği pek olmuyordu- bütün kontrolü içindeki acı çeken hayvana devrediyordu. Acısını dindirmek için hiçbir şeyden çekinmeyecek olan o ilkel hayvan; yoğun karanlık...

Saatinden gelen uyarı ile dağıldı düşünceleri. Hayatının bir saatini daha tüketmişti. Acımasızca harcanan değerli bir hazine... Peki bu gece için daha ne kadar vakti kalmıştı? Saat bir de olabilirdi, dört de... Gecenin ilk saatlerinden beri zaman kavramı onu terk etmişti.

Ne hoş, diye düşündü. "Biri gitti, geriye kaldı üç..." Zaman ve mekan, insanoğlunun başlangıçtan beri tutsak olduğu canavarların sadece iki tanesi, mahşerin dört atlısı... Yüksek sesle güldü ve mırıldandı: "Hepimiz acınası köleleriz..."

Yeni doldurduğu bardağı da yarıladı bir nefeste ve acı acı öksürdü. Son bardak midesini bulandırmaya başlamıştı. Sandalyeden sendeleyerek kalktı ve sallana sallana tuvalete gitti. Henüz kusmak için çok erkendi; ama saatlerdir içtiklerinin fazlasını o pis deliğe akıtmak ona iyi gelecekti. Temizlik gibi -o an hiçbir anlam ifade etmeyen- kavramları gözardı ederek işini bitirdikten sonra lavaboya eğildi ve yüzüne iki defa soğuk su çarptı. Tabii ki bu hiçbir şeyi değiştirmedi. Ne biraz olsun ayılmasını sağladı ne de baş dönmesini hafifletti.

Korkunç mide bulantısı ve karıncalanan beyninin tarifsiz sızısı teslimiyet öncesi son mücadeleye karıştı. Haftalardır kesilmemiş tırnaklarını içinden yükselen ani bir dürtüyle kendi boynuna geçiriverdi. Mide bulantısına getireceği bir çözümün olmaması, onu başka acılarla süslemeye yönlendirdiği için tırnaklarını boynuna bastırdıkça bastırıyor, deri parçalarının tırnaklarının içine dolduğunu hissediyordu.

Boynundaki kan damlaları, sıcak bedenine doğru süzülürken, yeni acısının eskisini örteceğini düşünmüştü; fakat düşünceleri bile onu yalnız bırakmak ister gibiydi.

Her şeyden yoksundu, kendi canını bile istediği kadar acıtamamıştı. Ölümün sıcak kanı bile istediği gibi akamamıştı boynundan. Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını fısıldadığında, kendi canını acıtmak için kullandığı tüm dolambaçlı yolların ona zevk vermediğini anlaması, hiç de yeni olmamasına rağmen bir tokat gibi çarptı yüzüne.

Ağzı alaycı bir gülüşün etkisiyle çarpılmıştı. Gözleri; kendisine acımasıyla, nefretinin akmayan gözyaşına özlemiyle kavrulduğunu haykırır gibiydi oysa.

Kan bulaşmış eliyle içki kadehini tutarken diğer elini lavaboya dayamıştı. Derin derin nefes alıyor, son gücüyle dişlerini sıkıyordu. Şakağındaki damar, karların erimesiyle canlanan ırmağın coşkusunu yaşıyor gibiydi. Öyle kırmızı bir ırmak ki kan çağıldayan, deliler gibi dans eden yatağında, taşmaya hazır... Çevresini kızıla boyamaya hevesli...

Başı döndü aniden, gözleri kapalıyken ileri geri sallandı cılız bedeni. Boynundan akan bir damla kan, kristal kadehteki kırmızı şarapla buluştuğunda gecenin lânet olası sessizliğinde yankılandı sanki bir küçücük "şıp" sesi...

Lavabo taşından destek alarak doğruldu. Aynaya bakmak bile korkutuyordu onu. Çiçekleri solmuş ruhu, atamadığı solmuş çiçekleriyle çürütüyordu sanki yüzünü. Musluğu açtı, su akarken o aynadaki çökmüş, kırılgan yüze baktı. Gerçekten berbat bir yüzdü; hastalıklıydı. Kederli bir şekilde gülümsedi ve kendinden iğrenerek yüzünü kuruladı.

Aynaya daha da yaklaştı. Hayatında yeni bir şeyler öğrenen ufaklığın keşfetmeye hazır meraklı gözleri misali açtı gözlerini kendini incelerken. Sessiz sessiz başladı aynadaki aksiyle konuşmaya. "Hayır Zell, bu..." derken duraksadı ve bir damlacık kanıyla sevişen şarabından ufacık bir yudumla ıslattı kurumuş dudaklarını. Sesini yükselterek devam etti: "Bu kahrolası yorgun yüz senin değil, değil mi? Bunun sadece gölgelerin oyunundan ibaret olan bir yanılsama olduğunu söyle!" Sesi gittikçe yükseliyor ve tonu sertleşiyordu.

Aynadaki Zell ile konuşurken lavaboya dayadığı elini kaldırdığında dengesini kaybeder gibi oldu. Parmaklarını bakımsız teninde gezdirdi. Acınası köle
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Tek kelime ile muhteşem...[signature][hline]Adalet neden geç gelir diyenlere sözüm;Tanrı Ve Şeytan aynı bütündür ve terk eylemiştir divani.Bu yüzden melekler için işler daha zorlaşmıştır...Jahenné Maé ''In the name of god!The ones who have turned ınto the lıvıng dead wıthout a wıll eternal Nıght!Shall be ...Hellsıng)*
§Bounty Hunter§
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
  • Yeni Oluştur...