Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Esir Düşünceler ( Bölüm 7 )


kavurma

Öne çıkan mesajlar

Fırtına öncesi

Almanya uzun yıllar unutulmayacak insan cinayetlerine ve felaket tellalları gibi ortada dolaşan gazeteci çocukların bağrışmalarına şahit olmaktaydı. Profesör, uzun saatler süren tren yolculuğu sonucu Berlin'e ulaşmayı başarmıştı. Kış tüm ülkede etkisini sürdürmeye devam ederken, insanlar açlıktan neredeyse birbirini yiyecek vaziyete gelmişlerdi. Özellikle oluşturulan Getto (profesörün deyimiyle ölüm) mahallelerinde yoksul yahudiler çoğu günleri öğünsüz tamamlıyorlardı.

Elindeki kağıdı kontrol ederek gitmesi gereken adresi taksiciye söyledi. Yorgunluktan olsa gerek ulaşacağı yere kadar biraz olsun kestirmişti. Taksicinin ücretini istemesinden dolayı gözlerini araladı, ücreti takdim etti. Bastonunu soğuk Berlin caddelerinin herhangi bir taşına sapladı. Hava soğuktu, paltosunun önünü daha sıkı kapatarak gideceği adrese doğru yürümeye başladı. Berlin'in ışıltılı caddeleri profesörün adeta başını döndürmüştü. Dans partileri ve müzikli gösteriler neredeyse her eğlence mekanında mevcuttu. İnsanlar çok garip yaratıklardı, burunlarının diplerinde dönen savaşa rağmen eğlenceden mahrum kalmamayı iyi beceriyorlardı.

Elli üçüncü caddenin sonuna geldiğinde köşede duran siyah fötr şapkalı adamı fark etti. Ziyaretine gelenlerle aynı giyim ve iriliğe sahipti. "Afedersiniz, numara kırk sekizi bulmakta zorlanıyorum acaba yardımcı olur musunuz?" Fötr şapkalı adam profesörün yüzüne dahi bakmadı. Profesör tam cümlesini tekrarlayacakken boğuk bir sesle "beni takip et" cevabını duydu. Berlin'in kan kokan caddelerinde yürümeye başladılar. Bir hotelden içeriye girdiler. Mimarisi çok eski olan bu yapı tahminen 1800lerin ortalarında inşa edilmişti. Fötr şapkalı adam, profesöre bir anahtar vererek kalacağı odayı söyledi ve yanından ayrıldı. Profesör kim olduğu hakkında bir bilgisi olmadığı bu adamın sözüne harfiyen itaat ediyordu.

Ona ayrılan odasına gidip yerleşti. Oda hotelin en geniş ve lüks imkanlarına sahipti. Profesör biraz oturup dinlenmeyi tercih etti, o sırada kapı çaldı. Zengin giyimli, düzgün taranmış saçları ve temiz ayakkabılarıyla adeta gösteriş yapan bu adam profesörün tam karşısında dikiliyordu. "İçeri davet etmeyecek misiniz profesör?" diyerek içeriye bir adım attı. "Bu küstahça ziyaretimi bağışlayın ama sizinle tanışmak için Amerika tatilimi kesmiş bulunmaktayım." Arkadan iki adam daha içeriye girdi, bunlar ziyaretine gelen adamlardı. "Arkadaşlarımla daha önceden tanıştınız bu yüzden yalnızca kendimi tanıtacağım profesör, ben Patrick Luis Thionville"

Herbert bir yandan sükunetini koruyor diğer yandan karşısında dağ gibi egosuyla öylece duran Luis'i inceliyordu. Pahalı takım elbisesi, boyalı ayakkabıları ve taranmış saçlarıyla delikanlı bir görünümü olsa da yaşı profesöre yakındı. Zengin bir aileden gelmiş olmanın verdiği rahatlıkla ticaret hayatına atılan Luis, döneminin en büyük silah tüccarlarından biriydi. Onun için savaş; yeni müşteriler ve durmadan talep edilen mermi ve silahlar demekti. Aynı zamanda yahudi olmasına rağmen hiç bir sınırlamaya maruz kalmıyor aksine girdiği her iş bürokratik olarak yolunda gidiyordu. Herbert bu koca adamı gördüğüne nedense hiç şaşırmadı.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...