GM-Newbie Mesaj tarihi: Mayıs 24, 2003 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 24, 2003 Muhtelif fikir çevrelerinde Yavuz’un Kürtleri katliama tabi tuttuğu ve hatta onlar hakkında ağza alınmayacak ifadelerle dolu olan bir dörtlüğü olduğu ileri sürülmektedir. Bu doğru mudur? Elbetteki bu iddianın tam tersi doğrudur. Bunu şöyle açıklayabiliriz. Şöyleki, Yavuz olmasaydı, bugün Doğu Anadolu’daki ehl-i sünnet olan Kürtler, Şî’a’nın tasallutu altında olurlardı. Osmanlı Devleti'nin Doğu Anadolu ile alakası, XV. yüzyıla kadar uzanır. Ancak bölgenin Osmanlı Devleti’ne ilhakı veya daha doğru bir tabirle iltihakı, 1514'de kazanılan Çaldıran Zaferi’nden sonradır. Bilindiği gibi, Şah İsmail, İran'da kısa bir zamanda Safevî Devletini kurmuş ve Doğuda hem Osmanlı Devleti için ve hem de âlem-i İslâm'ın birlik ve beraberliği için, hem siyasî ve hem de dinî açıdan tehlike arz eder hale gelmiştir. Şehzâde Selim, bu iki yönlü tehlikeyi henüz Trabzon Sancakbeyi iken fark etmiş ve babasını İstanbul'da ikaz dahi eylemişti. Fakat, II. Bâyezid, tedbir alamamanın yanında, Şi’îlerin tahrikiyle çıkarılan Şah Kulı isyanını da önleyememişti. Anadolu'yu Şiîleştirme hedefini güden ve her geçen gün bu hedefine daha da yaklaşan Şah İsmail, bir türlü durdurulamıyordu. Nihâyet Yavuz Sultân Selim Padişah olunca, şuurlu âlim İbn-i Kemal'in de yerinde ikazlarıyla, hem İslâm birliğini bozan ve hem de Doğudaki Sünnî Kürt ve Türkmen aşiretlerini rahatsız eden Safevî tehlikesini bertaraf etmeye azmetti. Allah'ın yardımıyla 1514 tarihinde kazanılan Çaldıran Zaferi ile, Şah İsmail'in Anadolu üzerindeki siyasî ve dinî emellerine son verildi. Bu mühim zaferin kazanılmasında tamamen Sünnî olan ve gazada Yavuz Selim'in yanında yer alan Sünnî Kürt ve Türkmen aşiret beylerinin de büyük rolü vardı. Anadolu'nun ve hatta Musul ve Kerkük civarının da Osmanlı Devleti’ne katılması gerekiyordu. Bu iş nasıl yapılmalıydı? Kılıçla ve savaş yoluyla bu mümkün değildi. Zira bunlar da hem Müslüman ve hem de ehl-i sünnet vel-cemaat idiler. Bununla beraber, bu bölgenin kendi başına kalması, hem mahallî halkın güvenliği açısından tehlikeli ve hem de Osmanlı Devleti'nin de Müslüman bir ülke olması; İslâm'ın kahramanca müdafaasını yapan böyle bir devlete itaat etmenin siyasî ve hukukî açıdan bir farklılık meydana getirmeyeceği ve hem de İslâm birliğinin teşekkülü gibi gayelerle münferiden hareket edilemeyeceği ortadadır. İşte bu hakikatı idrâk eden Kürt ve Türkmen Beyleri, istimâlet ile yani kendi meyil ve arzuları ile, Osmanlı Devleti'ne itaat etmenin zaruretini anlamışlardır. Büyük âlim İdris-i Bitlisî tarafından Padişah'a yapılan telkinler neticesinde, Doğu ve Güneydoğu bölgesinin tamamı, bir iki ay içinde Osmanlı Devleti’ne iltihâk etmişti. Osmanlı Devleti'nin değişmeyen siyâsetinin kaynağı ve dayandığı hukukî temeli, İslâmiyetin getirdiği hükümlerdi. Osmanlı Devleti, Kur’ân, sünnet, icmâ’ ve kıyas yoluyla vaz’ edilen hukukî hükümler yanında, İslâm hukukunun müsaade ettiği ölçüde her mahallin örf ve âdetlerine de hürmet gösteriyordu. Bu sebeple, Osmanlı Devleti’ne tâbi’ olan bir Müslüman beylik, dâhilde ve hâriçte, farklı bir sistemle karşılaşmıyordu. Mesela, Doğudaki Kürt ve Türkmen Aşiretleri, Osmanlı Devleti’ne iltihak etmekle bir şey kaybetmemişlerdi; belki kazanmışlardı. İşte Osmanlıya bağlılığın sırrı burada yatıyordu. Daha önce de izah ettiğimiz gibi, Osmanlı Devleti sahip olduğu topraklar üzerinde, ırka ve maddî sömürüye dayanan bir ayırıma gitmiyordu. Zira topraklarının dahilinde bulunan her yer dâr’ül-İslâm sayılıyor ve bütün Müslüman ahali de bu ülkenin aslî vatandaşı kabul ediliyordu. Zaten Osmanlıyı Avrupa'dan ayıran en önemli hususiyet de buydu. Osmanlı topraklarında yaşayan insanların arasında düşünülebilecek en önemli farklılıklar, bazı örf âdetlere münhasırdı. Rengi ve şekli farklı olsa da, bütün Müslüman Osmanlı ahalisi, yemede, içmede ve hatta giymede dahi aynı dinin esaslarına tabi’ oldukları için, aralarında ihtilafa vesile olacak ciddî bir şey mevcut değildi. Mesela, Müslüman Türklerle Kürtler arasında mevcut olan bazı ufak ve önemsiz farklılıklar dışında, aralarında dinî, ahlakî, kültürel ve coğrafî çok büyük azamî müşterekler vardı. Bu sebeple de, Doğu Anadolu'nun siyasî, dinî, kültürel ve idarî bütünlüğünü bozmak ve parçalamak maksadıyla içerde ve dışarıda yapılan faaliyetlerin, bölge halkı arasında müessir olması çok zordu. Çaldıran Zaferini takip eden 1516 yılında, Yavuz Sultân Selim, kendisine Doğu Anadolu'nun fethedilmesini tavsiye eden meşhur âlim ve tarihçi İdris-i Bitlisî'ye, Doğu ve Güneydoğu bölgelerinin Osmanlı Devleti'ne ilhâkı için vazife veriyordu. Böylesine ehemmiyetli bir zamanda İslâm birliğinin zaruretine inanan başta Bitlis Hâkimi Şerefüddin Bey, Hizan Meliki Emir Davud, Hısn-ı Keyfâ Emiri Eyyubîlerden II. Halil, İmâdiye Hâkimi Sultân Hüseyin olmak üzere 25-30 tane Kürt beyi (ümerây-ı ekrâd), Osmanlı Devleti'ne itaat arzularını padişaha iletmişlerdi. Şah İsmail'in Diyarbakır muhasarası için gön Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Can_adami Mesaj tarihi: Mayıs 24, 2003 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 24, 2003 Bazı şahsiyetler tarafından kürt ve alevi kardşlerimizde Osmanlı'ya karşı bir antipati yaratmak amacıyla propoganda malzemesi edilen bu konuya çok güzel parmak basmışsınız. Teşekkürler Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
paristr Mesaj tarihi: Mayıs 27, 2003 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 27, 2003 Osmanlı ve Safevi hakkında genel bir bilgi sahibi olmadan yazılacak tarihi bilgi ancak bu kadar olabilir. Böyle bir konuya girmeden önce Osmanlı Devleti nedir ne değildir, neden Fatih'ten sonra Sadrazam dahil olmak üzere devlet görevlerinde ezici olarak gayrımüslimler görev almışlardır, neden düzenli ordu kabul edilebilecek ordunun devşirmelerden oluşturulduğu vs. bilinmeden yani Osmanlı devletinin ne olup ne olmadığı bilinmeden bu konuya girmek sakıncalıdır. Ama kısaca yazıda es geçilmiş bir kaç konuya değinmek istiyorum. - Şah İsmail adıyla geçen kişi bir Türktür ve Safevi Devleti bir Türk Devletidir. - Yazıda Türkmen ve Kürt beyleri tabiri sıkça kullanılmış ve Yavuz Sultan Selimle ilişkilendirilmiştir ancak Anadoludaki Türkmenlerin çoğu Şah İsmailin tarafında yer almışlar ve bu sebeple yüzbinlercesi Yavuz Sultan Selim tarafından öldürülmüşlerdir. - Yavuz Sultan Selimin babası Sultan Bayezid bir bektaşidir ve Şah İsmail ile aralarındaki mektuplar "Sevgili Babacığım" ve " Oğlum" şeklinde sıkı fıkı içten mektuplaşmalardır. - Yavuz Sultan Selim babasını zorla tahttan indirmiştir ve kardeşiyle yapılan savaşıda kaybetmesine rağmen yeniçeriler tarafından padişahlığa getirilmiştir. - Yeniçeriler dahi bektaşi oldukları için " Er'e kılıç çalınmaz" diyerek Çaldıran savaşında savaşmak istememişlerdir. Buna rağmen Yavuz Sultan Selim Şah İsmaile bağlı göçebe Türkmenleri Osmanlı Devleti için tehlikeli gördüğünden yüzbinlerce Türkü kızılbaştır rafizidir diyerek öldürmüştür. - Konuyla ilgili Kuyucu Murat Paşa kimdir neler yapmıştır incelenebilir. Neden Kuyucu diye anılmaktadır? Vaktim olursa daha detaylı birşeyler karalamaya çalışacağım. [Bu mesaj paristr tarafından 27 May 2003 10:02 tarihinde değiştirilmiştir] Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
wanderer Mesaj tarihi: Mayıs 27, 2003 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 27, 2003 oehg saka yapiyosun di mi? yapmiyo olma ihtimalini dusunmek bile istemiyorum.[hline]W.A.N.D.E.R.E.R.: Wireless Artificial Neohuman Designed for Efficient Repair and Efficient Reasoning Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Sly-One Mesaj tarihi: Mayıs 27, 2003 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 27, 2003 abi okuyamadım favorites e atırorum eheh[hline][i]Güçlü ve şanslı olanlar genellikle yalnız olanlardır... -Xar Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Karakurt Mesaj tarihi: Mayıs 27, 2003 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 27, 2003 Şaka yapmıyorum, eğer bana dediysen.[hline]Est solarus oth mithas! Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Dragonutopia Mesaj tarihi: Mayıs 27, 2003 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 27, 2003 Turkiyede yasayip ben X im (kurt,ermeni,yunan,papuayenigineli) ama Turkiye vatandasiyım dıyorsa basımın ustunde yerı vardır.Gerı kalanı parazıttır yok edılmelıdır.Ya sev ya terk et ...[hline]A little less conversation a little more action please Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Nefr Mesaj tarihi: Mayıs 27, 2003 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 27, 2003 said: Karakurt, 27 May 2003 20:55 tarihinde demiş ki: Şaka yapmıyorum, eğer bana dediysen.[hline]Est solarus oth mithas! O zaman ben sana gayet ciddi başka birşey söyleyeyim; bu forumun üye olurken kabul etmiş olduğun kuralları var ve eğer bir daha bu tür bir mesaj atmayı planlıyorsan sana burayı öneririm, çünkü bu forumda bu tür mesajlar atamazsın; en azından iki kez atamazsın. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Karakurt Mesaj tarihi: Mayıs 27, 2003 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 27, 2003 . [Bu mesaj Karakurt tarafından 27 May 2003 21:37 tarihinde değiştirilmiştir] Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
TheSilver Mesaj tarihi: Mayıs 28, 2003 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 28, 2003 Yanlış olabilir ama insan bu kürtleri gördüğünde istemesede hafiften bu fikre katılıyor davranışları hareketleri falan bunlar insanmı? dedirtiyor insana Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar