DungeonsAndDragons Mesaj tarihi: Ağustos 8, 2012 Paylaş Mesaj tarihi: Ağustos 8, 2012 Vorgua nin guneyine dogru inildiginde ilk akla gelen toprak beyligi nerden bir anda bile bittikleri belli olmayan boluk porcuk yari duzensiz derebeyliklerinin oldugu Gurguma kentiydi. Gurgumalilar en eski dehsetengiz ifadeleri birbirine kenetleyip yuzune maske etmis ve bir o kadarda gunahlarla yorgunluga itilmis ve her turlu pisligin topragina islemis bir kentti. Kentte yasayanlar ya bataklik zurka avcilari ( Zurka bir tur boynuzlu kertenkele turudur. Bunyesinde bulunan agir pullardan gosterisli eldivenler yapilmasi ile halen avciligi surmektedir.) Gurguma kentinin girisine dogru hizla dort atli atini yaklastirmaktayken zurka avcilari yari bandajli suratlarinin arasindan pis bir siritisla bu atlilari suruyorlardi.Bunlar olup biterken hemen yikik ve yosun tutmuslugun hatri sayilir sekilde goze carptigi eski tanrilara ait kalan yikintilarla birlesmis sur cikintisinin ardindaki golgede bir dilenci essenlere ait bir agit soylemekteydi. Karanlıkta bir beden Sere serpe rüzgar Islak bir yagmur damlası Yalnız bır peri gibi Toz tutmuş göz yuvaları Işığı sönmüş lamba misali Elleri kadranlaşmış Usulca bir mabet gibi Geçmeye korkulan Dar bir geçite e benzer ağzı İki dudağı eski bir köprü Usulca bir mabet gibi... Dilenci duraksayip atlilarin kentin girisindeki derme catmadan kurulmus citlerinin onunde hareketsizce durup ona bakmasina anlam veremez sekilde toparlandi oturdugu yerinden. Sessizce gozlerini ovalayip bu yabancilarin yanina dogru yurumeye basladi.Bir sure sonra yabanci atlilardan en onde olani atinin kosumlarindan tutup yere sakince ayaklarini basip dilenciye seslendi. -Yaklasmana gerek yok! Sadece onlar nerede oradan soyle?! Dilenci bu yaklasima onlari basvurduran ne oldugunu cozemedi ya iceride kente sinmis pisligin ve korkunun hali mi yoksa kendisimi bunu cozumlemeye calisir sekilde atlilari suzmek yerine atlilarin ardindan gelen isigin ne oldugunu anlamaya calisiyordu. Bataklik Zurka Avi Sana hep soyluyorum diye gecirdi aklindan Helth. Ne olursa olsun 10 tane zurka avlarsa bu gece cok rahat bir fahisenin koynunda sabahi sabah edecegini dusunen bir hulyali bakisla bataklikta tek basina yurumeyi surdurdu. Batakligin karanlik kisiminin Inida yikik harabeleri ve bir o kadar korkutucu olan hanlarina vardigini dusundukce icini iyice bir urperti kapliyordu. (Inida yikik harabeleri ilk cag da Tanrilarin ve Tanricalarin dogduguna ve orada yasadigina inanildigi alan ve kutsal merkezdi. Taa ki kutsal karanlik ve yikim gelene dek. Ardindan sadece karanlik ve bir o kadar pislikle orulmus kalplerin meskeni olmayi surduren bir yer olmustu.) Aklindan bu tip korkunc hikayelerle bezeli Inaida yikik harabeleri konusunu silmeye calisir halde ilerlerken basini kaldirdiginda harabelerin yikik gecitine yaklastigini farkettiginde artik birazda gec oldugunu anlamisti. Etrafina dogru baktiginda hemen yaninda bir hafif zirhlar icinde bir bayanin hizla yikik gecitlerden gecip o korkulan ve bir o kadarda uzak durulan alana korkusuzca girdigini gordugune inanmamis bir halde olan biteni izliyordu. Inada Oval Tas Kuyusu (Inida nin iclerinde kalan bolgenin adi ) Inidanin iclerine dogru eski Tanri ve Tanricilara ait oldugu var sayilan oval biciminde oyulmus kapkara tasin yanina siralanmis ve bir o kadar karanlik yikik harabelerin iclerinde birer hamambocegi yuvasini andiran hanlarda fahiselerin cigliklari ve sarhosluktan kudurmus ayyaslarin eski pisliklerle orulu sarkilari tum meydani inletiyordu. Gece ile gündüzün savaşında gecenin kazandığı o siyah örtünün güneşin üzerine örtülmesiyle oval tas daha bir karanlik sekilde gecede sinsice saklaniyordu.Hafif zirhlarinin sesi ile meydandaki kokusmus duzenin sesine ahenkli bu sesle basa cikarmiscasina ruzgarda bu ses cumbusune eslik etmeye basladigi vakitler elleri ile yogun menteseleri agrimis ve parca pincik olmus kapiyi asilip iki yone dogru acti yabanci.Sürgülü kapı açıldığında içeride oturan bir kaç kişi kafalarını çevirip baktılar bir süre.Yavaşça içeri geçip loş ışıkların oynaştığı bir köşeye oturdu.Yanına ilişen o yörenin giysileri ile bezenmiş bir genç kız soruyu tokat çarparcasına yöneltti yabancıya. ''Ne alırdınız?'' Yabancı kafasını kaldırmadan narin ve tonsuz tonda... ''Yılan çayı...'' Genç kız bir an irkildi ve titreyerek konuştu. ''O ot biteli buralarda çok oluyor başka bir isteğiniz?'' Yabancı deri kahverengilerle bezenmiş bir cepkenin den siyah ve yeşilin müthiş uyumu olan bir ot destesi çıkardı.Genç kıza uzattı.Genç kız titreyen tonlarda mırıldandı.''Essen''İçeride oturanlar neye uğradıklarının şaşkınlığını üzerlerinden atmaya çalışırken bir kaçı yabancıya doğru adımlamaya başlamışlardı bile. Yabancı hareketsizce giysinin verdiği rahatlık ile bir köşeye yaslanmış duruyordu.İçeridekilerin bir kaçı da daha önce ona yaklaşanlara arkadan yürüyüp katılmaya başlamışlardı. Yabancı başındaki deri migferi düzeltirken hanın içindeki kişiler yaklaştığında yabancı halen öylece oturuyordu.Yaklaşan kalabalıktan öne ince yapılı kirli sakallı uzun boylu birisi seslendi.''Sen ve senin gibilerin yeri yok burada!''Yabancı istifini bozmadan öylece duruyordu.Seslenen kişiye diğerleride hep bir ağızdan tekrarlıyorlardı aynı lafları.Yabancı halen sessizce duruyordu.Bir kişi yaklaşip kafasina dokunmak için hamle yaptığında yabancı nazikçe kolunu yakaladı.Tek bir söz söyledi.''Gidiyorum''Toplanan kişiler yavaşça yana açıldı.O sırada yeşil dumanları tüten bir kabı genç kız yavaş adımlarla getiriyordu.Yabancı ayağa kalktı.Herkesin ona baktığı anda kıza yaklaşti kabi aldi ve bir gümüş birakti yere.Hanın kapısını sürgüsünden çekti.Dışarı çıkıp arkasından örttü.Yavaş yavaş hanın dışındaki rüzgar saclarini dalgalandırırken etrafını süzdü.İçeriden ise çığlıklar yükseliyordu.Şapkasını düzeltti ve hızla bir ara sokağa yöneldi.İçeriye hızla ''Inada lejyonlari'' veyahut kutsal eski adi ile korucuları girdiğinde manzara iğrenç bir şekildeydi.Bir kız çığlıklar içinde ağlarken handaki yolcuların hepsinin belinin üst tarafından alt tarafı bir jilet niteliğinde kesilmiş bir manzaraya suratlarını dönerek karşılık verdiler.İçerisi kan gölünü andırıyordu.''Inada lejyonlari'' korucuları dışarılara kusuyorlardı.Bu olaylar olurken hanın bir yastığının altından;Üzerinde siyah bir pelerin ve siyah bol giysiler olan beyaz saçlı ela gözlü bir adam etrafi süzerek çıktı dışarı. Korucuları kendilerine geldiğinde adamı farkettiler.Bir korucu adamin önüne geçip ince uzun mızrağını doğrultup sertçe konuştu.''Neler oldu burada!''Adam gözlerini hafifçe açarak sakince konuşmaya başladı.''Bilmiyorum bayım sadece bir hanim geldi ve su kosede oturdu bir sure.Sonra bir şekilde içerideki yolcular ayaklanıp üzerine yürüdüler burdan gitmesini söylediler.O yabancıda ayağa kalktı ve gitti ama dışarı çıktığında tüm o yolcular bir anda ortadan ıkıye ayrıldılar.Gördüklerim bunlar.''Korucu şöyle bir baktı sertçe konuştu.''Kılıcınızı verin!Şimdi Efendi Gilgamara( Gilgamara isim olarak ne kadar ahenkli olsa da kisilik olarak buna zit sisman mi sisman bir lejyon komutaniydi) a anlatıcaksınız bunları.''Korucu ince ve uzun kılıcı kınından tuttu ve yabancı ile sokakta yürümeye başladılar. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
kavurma Mesaj tarihi: Ağustos 9, 2012 Paylaş Mesaj tarihi: Ağustos 9, 2012 güzel Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar