umutweb Mesaj tarihi: Ağustos 27, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Ağustos 27, 2004 UMUTSUZLUK Her şey o Perşembe başladı. Yağmurlu bir günde, ağaçların canlarını kurtarmak için birbirine sarıldığı bir rüzgarda, durmadan koşuyor, koşuyordu. Nereye gittiği önemli değildi. Durmadan koşuyordu. Sola döndü. Her iki tarafında da bol bol ışıkları olan bir caddedeydi. İki yüz metre ileride, solda, bir sokak gördü. Oraya saptı. Etraf tamamen sessizdi. Yağmurun altında iki adım daha attı. Ayak sesleri ortalığı anlık bir sese boğdu. Rüzgar hızlanmadan önce derin bir nefes aldı ve koşmaya kaldığı yerden devam etti. Koşmanın bir kovalamayla alakası yoktu. O, kendisinden kaçıyordu. Kendi benliğinden... Zaman aşımına uğramış düşüncelerinden... Her şeyden. Belki kendisini yenilemek istediği için, belki de sona ulaştığına inandığı için koşuyordu. Hızlandıkça, yağmur suratına daha sert vurdukça, kendini çok daha rahat hissediyordu. Ama içinde bir fısıltı, fısıltıdan öte, bir içgüdü şunu diyordu: “Sen sadece gerçeklerden kaçıyorsun.” Ona göre hayat sadece yaşamak değildir. Ona göre yaşamak, eksiksiz, bütün duyguları ayrı ayrı insanlarla paylaşmaktır. Kin, nefret, kardeşlik, arkadaşlık, dostluk, sevgi bağı, kıskanma, tutku; daha güçlü ve özel sevgi bağları ile bağlanma... Ona göre hayat bu ve buna benzeyen bütün duyguları tatmak değildir; aynı zamanda bunları paylaşmaktır. Mutsuzdu, hüzünlüydü., dalgındı. Ama kesinlikle aynı zamanda neşeliydi, yeterince hüzünsüz ve dikkatliydi. Hayatta bir duygu diğerinin yerini ancak çok kısa bir süreliğine alabilir, sürekli olamaz. Bir hüznü; anlık bir espri veya anlık bir diyalog, ancak anlık olarak dindirebilir ve kahkaha atmamızı sağlar. Sonra her şey yeniden başlar. O halde her duygunun ayrı ve vazgeçilmez bir yeri vardır. Kin ve nefretin bile... Koşuyordu, çünkü onun duygularından birini çalmışlardı. Kalbinden geçen, kanının her damlasında hissettiği bir duyguyu... Onun kalbini çalmışlardı! Ve beklide “hırsızı” yakalayabileceğini sandığı için koşuyordu. Her kalp hırsızının insanın kalbinde büyük bir yeri olmuştur. Zamanla, uyumlu bir kalp bulununca ve kalp nakli gerçekleştirince bu yer küçülür. Yeni bir hırsız eskisini iter, kendine kral köşeyi yer edinir. Ama asla bir kalp hırsızı unutulamaz. Sicili asla silinmez, orada hep kalır. Akşam olmuştu. Üstü başı sırılsıklamdı. T-Mac’inin içi su doluydu. Nike eşofmanı çamur ve su karşımı bir balçıkla yıkanmıştı. Kırmızı kafası sudan bir ton koyulaşmıştı. Birden görüşünün bulanıklaştığını hissetti. “Gözlüklerden” diye düşündü, çıkardı, sildi. Yağmur gözlüğünü sürekli ıslatsa da görüşünün biraz daha netleştiğini hissetti. Dışarıda kimse yoktu; yalnızca yağmurun sesi ve kafasında “O”. Bir bank gördü, oturdu. Öylesine dalgındı ki dükkanların kepenklerini çoktan indirmiş olduğunu görmedi. Kafasını eğdi ve derin düşüncelere daldı. Her zaman hayalini kurduğu sessiz, huzurlu ve romantik ortamı bulmuştu. Ama yanında “O” yoktu. Ve belki de “O”’nun için çok geç kalmıştı. “Hiçbir şey için geç değildir.” Bir dostunun kendisine söylediği bu sözü fısıltı ile tekrarladı ama buna kendisi bile inan(a)madı. Karşı kaldırımdan bir gurup alkolik geçti. Onu fark etmediler. Ay, bulutlardan görünmüyordu. Oysa bu gün dolunay olmalıydı. Önce saatine sonra da çevresine bakma ihtiyacı hissetti: Saat çoktan gece yarısını geçmişti: O halde 13’ünden 14’üne atlamışlardı. 14 Şubat işte böyle başlamıştı! Çevresine baktı; Lara’ya kadar koşmuş olduğunu gördü. Başladığı yerden çok uzaklardaydı... (Makan isimleri Antalya'ya aittir, Antalya'yı bilenler yabancılık çekmeyeceklerdir, yorumlarınızı bekliyorum...) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar