Chaotic Mesaj tarihi: Kasım 4, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Kasım 4, 2009 konu ile ilgili genel açıklamayı direk cp yapıyorum üşenenler için.. hepimizin hayatında farkında olduğu bir bilim dalı aslında.. göstergeler içinde yaşayan insanlarız. düşüncelerinizi merak ettim. aslında konu dışına açıcaktım ama konu akp ve tayyibe kaysın istemiyorum yine =) [c/p) GÖSTERGEBİLİM Toplumlarınkullandıkları göstergelerin incelenmesi uzun süre dil incelemesiyle karıştırıldı. Bir başka deyişle, göstergelerin incelenmesi kimi kez dil felsefesi kimi kez de ileride dilbilim diye adlandırılacak olan dillerin genel kuramı içinde değerlendirildi. Göstergelerin genel bilimi olarak tasarlanan ve Türkçe'de göstergebilim terimiyle karşılanan semiyoloji (Fransızca semiologie, İngilizce semiology) veya semiyotik (Fransızca semiotoique, İngilizce semiotics) ise, bazen dildışı göstergelerin incelenmesiyle sınırlı tutulsa da, Avrupa'da ve ABD'de XIX. yy'ın sonlarında eşzamanlı olarak ortaya çıktı. Batı kültür geleneğinde, gösterge sorunu ilkin MÖ III. yy'da Stoacılarda tartışma konusu yapıldı: Stoacılar mantık alanında sürdürdükleri araştırmalar sonucunda tasımdaki öğelerin geçerliliğini bir anlam kuramı içinde belirlemek zorunda kaldılar. Bu sorun uzun süre felsefecilerin tekelinde kaldı ve Ortaçağ'da gerçekçilerle adcıların tartışmalarına konu oldu. Daha sonra ise, Port-Royal Mantığı (Logique de Port-Royal) Leibniz'in göstergeleri bütünüyle matematikleştirme tasarısı, Locke'un «İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme»yi (An Essay Concerning Human Understanding) ve Condillac'ın dil konusundaki çalışmalarıyla “laikleştirildi”. Ama yine de bütün bu sistemlerde, anlam sorunu, epistemoloji veya metafizik açısından değerlendiriliyordu. Charles Sanders Peirce: üç öğeli gösterge Genel bir göstergeler kuramı oluşturmaya çalışan ilk kişi, John Locke'un semiyotik terimini alarak kullanan ABD'li Charles Sanders Peirce (1839-1914) oldu. Ancak ölümünden sonra bir araya getirilebilmiş yazılarında, Peirce göstergeyi üç öğeli bir bütün olarak değerlendiriyordu: representamen, nesne ve yorumlayan. Bu üçlü ilişki içinde representamen, yorumlayana sunulmuş bir işaret, bir simgedir; yorumlayan onunla bir nesne arasında bağlantı kurar. Peirce'ün önerileri ve kullandığı terimler bir yazısından öbürüne değişiklikler içerdiğinden, görüşlerinin tam ve tutarlı bir özetini vermek oldukça güçtür. Ama günümüzde konuyla ilgili hemen herkes tarafından benimsenmiş ayrımlardan biri de Peirce'ün önerdiği şu üç ayrı gösterge kategorisidir: görüntüsel gösterge (veya ikon), benzerliğe dayalı olârak işlev görür (ağacı temsil eden bir ağaç deseni onun görüntüsel göstergesidir); belirti (veya endis), olguların bitişikliğine göre işlev görür (ağacın gölgesi ağacın belirtisi, duman da ateşin belirtisidir); simge (veya sembol), itibarî olarak işlev görür (Lübnan bayrağındaki sedir ağacı bu ülke simgesidir). Peirce'ün araştırmaları felsefeci Ernst Cassirer «Simgeler Felsefesi» (Philosophie der Symbolischen Fomıen, 192 felsefeci ve mantıkçı Bertrand Russell «Anlam ve Doğrulu Soruşturma» (An Inquiry into Meaning and Truth, 1940), çı Rudolf Carnap «DilinMantıksa! Sözdizimi» (Logische S Sprache, 1934) ve özellikle de mantıkçı Charles Morris « Göstergeler Kuramının Temelleri» (Foundations of the Theory o 1938) tarafından geliştirildi. Ferdinand de Saussure ve iki yüzü olan gösterge Türkçe'de göstergebilim olarak karşıladığımız iki terimi olan «semiyoloji» (Yunanca'da «gösterge» anlamına gelen semaion ile «söz» ve «bilgi» anlamına gelen logos'tan) İsviçreli ci Ferdinand de Saussure (1857-1913) tarafından önerildi (ölümünden sonra ders notları öğrencileri tarafından yayınlandı) Genel Dilbilim Dersleri (Cours de linguistique generale, 1916) Saussure bu terimle «toplum içindeki göstergelerin yaşamını inceleyecek bilim» diye tanımladığı alanı belirtmek istiyordu. Bu tasarının özünde de iki yüzü olan bir bütünlük biçiminde düşünülmüş gösterge kavramı yer alıyordu: bir işitim imgesine indirgenebilecek gösteren ile kavramı veya gerçekliği belirten gösterge iki öğe (yüz) arasındaki bağıntının temel özelliğiyse nedensiz keyfi olmasıydı. Dilsel göstergeler üstüne geliştirilmiş bir düşünce sisteminden kaynaklanan ve yapısal dilbilimin temelini oluşturan bu tanımlamalar sonradan daha geniş bir alan olan göstergebilimde de sık sık kullanıldı. Beçikalı dilbilimci Eric Buyssens'e «Diller ve Söylem» (lesges et de Discours, 1943) göre, göstergebilim yalnızca bildirişim olgusuna dayalı gösterge sistemlerini, yani göstergelerin iletmek isteğiyle kullanıldıkları sistemleri inceler. Danimarkalı Louis Hjelmslev ise «Dil Kuramının Temel İlkeleri» (Omkring soriens Grundlaeggelse, 1943) adlı Danca eserinde (bu 1953'te İngilizce'ye, 1968'de de Fransızca'ya çevrildikte daha çok tanınmıştır) modern göstergebilimi kuramsal bir temele oturtmaya çalıştı: bu amaçla da düzanlamlı dilleryananlamlı diller(göstereni bir dil oluşturan diller) ve üstdiller (gösterileni bir dil oluşturan diller) ayrımım yaptı. Fransız göstergebilimcisi Roland Barthes da bu üçlü ayrımı bazı küçük değişikliklerle işledi ve göstergebilim çözümlemelerinde önemli bir yer tutmasını sağladı Roland Barthes: bir anlamlama göstergebilimi Roland Barthes (1915-1980) göstergebilimsel araştırmasında betimlemeden hareket ederek kuramlaştırmaya ulaştı. Nitekim “Mitolojiler” (Mythologies, 1957) adlı kitabında toplumu, yine toplumun kullandığı görüntüler, mitler, söylemler gibi göstergelere dayanarak eleştirmeye çalışırken, sözde doğal olanın, doğuştan var olanın gerisinde gizlenen kültürel olanın, edinilmiş olanın peşine düştü. 1964'te gerçekleştirdiği “Göstergebilimin Öğeleri” (Element; e Semiologie) adli incelemesindeyse betimlemelerini kuramsal bir çerçeveye oturtmak için Hjelmslev'in kavramlarına başvurdu. Yananlam düzleminden, yani bir gösteren (kısalt. Gen) ile bir gösterilen (kısalt. Gilen) arasındaki ilişkiden hareket ederek, bu yananlam düzlemini, göstereni bir düzanlam gösterileninden oluşmuş göstergesel sistem olarak tanımladı; üstdilin tanımıysa, gösterileni bir "anlam göstergesi tarafından oluşturulmuş bir sistem olarak verdi '. Daha sonra bu söylediklerini şu şemayla belirtmeye çalıştı. Roland Barthes bu yaklaşımının en eksiksiz uygulamasını Moda sistemi (Systeme de la mode, 1967) adlı eseriyle verdi. Bu kitabın doğrudan doğruya giysiyi değil de giysi üstüne söylenmiş olan- (giysi üstüne söylemi), özellikle de moda fotoğraflarıyla ilgili resim altı yazılarını ve açıklamaları, bir başka deyişle “yazılı giysi”yi inceledi. Barthes'a göre, nasıl ki giysinin sistemini modanın söylemi üstleniyorsa, dildışı göstergeler sisteminden de ancak dilsel göstergeler aracılığıyla söz edilebilir. İşte sorunun böylesine önemli bir noktasına parmak basan Barthes, bu görüşüne dayanarak Saussure'ün göstergebilimle ilgili tanımım ters yüz etmeyi önerdi: Saussure'e göre dilbilim göstergebilimin bir bölümüyken, Barthes'a göre, göstergebilim dilbilimin bir bölümü olacaktır. Çünkü, Barthes, her gösterge dizgesinin altında dilin (dilyetisinin) bulunacağına inanır . Hem bu tutumu hem de yananlam ve düzanlam kavramlarıyla ilgili karşıt yorumları nedeniyle Barthes ile işlevsel dilbilimin (işlevsel göstergebilimin) temsilcilerinden Andre Martinet ve Geores Mounin arasında kuramsal bir çatışma, bir kopukluk oldu. Gerçi Barthes başlangıçta işlevsel dilbilimin Fransa'daki kurucusu olan ve Buyssens'in bu alandaki önerileriyle yetinen Andre Martinet'nin (Georges Mounin de Buyssens'den esinlenmiştir) çalışmalarından esinlendi ama işlevselcilerin «bildirişim göstergebilimi»ne karşıt olarak ileri sürdükleri ve «anlamlama göstergebilimi» terimiyle belirttikleri şeye de karşı çıktı. Barthes sonraki yıllarda daha az biçimsel özellikler taşıyan ve söylem çözümlemesine daha yakın olan bir edebiyat göstergebilimine yöneldi: ”Göstergeler İmparatorluğu” , (I'Empire des signes, 1970); «Metnin Verdiği Haz» (le Plaisir du texte, 1973). Barthes'ın incelemeleriyle, toplumun bütünü göstergebilimin inceleme konusu yapıldı: bu nedenle Mounin de, Barthes'ın bir «toplumsal psikanaliz» uyguladığını ileri sürdü. Hızla yayılan bir göstergebilim Göstergebilimsel çözümleme kısa sürede çok değişik alanlara uygulanmaya başladı. Dilbilimciler de «dilin göstergebilimi»ne yöneldiler: sözgelimi Fransız Emile Benveniste ve Rus asıllı Amerikan dilbilimcisi Roman Jakobson bu türden çalışmalar yaptılar. Roman Jakobson (1896-1982) slogan ve şiir üstüne çalıştı: Fransız etnolog ve antropoloğu Claude Levi-Strauss ile birlikte Baudelaire'in “Kediten” (les Chats) adlı şiirini çözümledi. (1962). İkinci Dünya Savaşı sırasında New York'ta Roman Jakobson'un derslerini izleyen ve böylece sesbilim yöntemini tanıyan Levi-Strauss, dilbilimin yapısal modelini çok geçmeden akrabalik sistemleri ile totemcilik konusunda yaptığı çalışmalara uyguladı: “Nambikuara Yerlilerinin Aile ve Toplum Yaşamı” (la vie Familiale et sociale des Indiens Nambikwara, 1948); «Akrabalığın Temel Yapıları» (Structures elementaires de la parente, 1949). Bu eserlerinde toplumların derinde yatan temel yapılarını aydınlatmaya çalıştı ve bu temel yapıların, bilinçlice olmasa da, incelenen bütün olguların açıklayabilecek durumda olduğunu ileri sürdü. Öte yandan, daha 1928 yılında, Rus halkbilimcisi Vladimir Propp (1895-1970) “Masalın Biçimbilimi” (Morfologiya Skazki, 1928) adli incelemesinde, çözümlemiş olduğu Rus halk masalları bütününde birbiriyle ilişkiye giren belirli sayıda işlevin (otuz bir işlev) bulunduğunu oraya koymuştu. Levi-Strauss da çok sonraki yıllarda mitli ele aldığında, göstergebilimin yöntemlerini aynı biçde kendi çözümlemelerine uyguladı. Bu yaklaşımını özellikle “Mitolojj” (Mythologiques) genel başlığı altında topladığı şu dört kitabında ortaya koydu: «Çiğ ve Pişmiş» (le Cru et le Cuit, 1964); «Baldan Küle» (Du miel aux cendres 1967); «Sofra Adabının Kökeni» (les Origines des manières de table, 1968); «Çıplak İnsan» (1'Homme Nu, 1971). METNİN GÖSTERGEBİLİMI Ancak göstergebilim Saussure'den bu yana özellikle de Fransa'da Tel Quel dergisi (Roland Barthes, Julia Kristeva, Philippe Sollers) çevresinde uygulanan metin incelemesi aracılığıyla değişik yönde de evrim geçirdi. Bu evrimde daha çok gösterge sistemleri üstünde değil de, bu sistemlerin üretimi üstünde durulmasıyla gerçekleşti. Metnin özellikle üretkenlik olarak ele alınması nedeniyle, göstergebilim anlam üretiminin, yani anlamlılığının çözümlenmesine yöneldi. Bulgar asıllı Fransız Julia Kristeva «Göstergebilim. Bir Göstergeçözüm İçin Araştırmalar” (Semeiotiké. Recherches Pour une Sémanalyse 1969) adlı eserinde bu düşünce anlayışım belirtmek için anlambirimcik çözümlemesi (Fransızca sémanalyse) terimini önerdi. Büyük ölçüde üretici dilbilgisinden esinlenen bu yaklaşım, bir derin metin (üreten metin) ile bir yüzey metin (üretilmiş metin veya olgu metin) arasındaki geçişi anlamaya çalışır. Öte yandan Litvanya asıllı Fransız göstergebilimcisi Algirdas Julien Greimas da sözcükbilim alanında çalıştıktan ve «Yapısal Anlambilim»i (Sémantique structurale, 1966) yayımladıktan sonra göstergebilime «Anlam Üzerine» (Dusens, 1970), özellikle de edebiyat göstergebilimine yöneldi. Vladimir Propp'un başlangıçta sözlü olarak yayılmış halk masallarının anlatı yapısına uyguladığı yöntemi geliştiren Greimas, ortaya attığı yeni ve tutarlı çözümleme modelini yazılı anlatılara uyguladı. GÖSTERGEBILİMDE BUNALIM Göstergebilim günümüzde kendi kuramlarını ve yöntemlerini gözden geçirme ve tartışma aşamasına girdi. Kuramların bir bütün halinde birleştirilmemesi ve çok sayıda farklı okulların ortaya çıkması görüş ayrılıklarına yol açtı. Bu arada bazı yaklaşımların hâlâ yapısal dilbilimin etkisi altında kaldığı ve insan dilinin bir başka gösterge sisteminden söz etmeye yarayan tek gösterge sistemi olduğu gerçeğini benimsemeyi sürdürdüğü görüldü. Ama aynı zamanda dilbilimin göstergebilime doğrudan katkısıyla ilgili hayaller de uçtu gitti ve farklı gösterge kuramlarının özellikle Peırce'ünve Saussure’ un kuramları incelenen değişik sistemler arasında bir birlik sağlamak için yeterli olmadığı ortaya çıktı. Göstergebilimcilerin bir bölümü sistemler üstünde çalışırken ve bu sistemleri oluşturan öğeler arasındaki ilişkileri incelerken, öğelerin kendisini incelemeyi bıraktılar. İster göstergelerin bilimi, ister anlamlama bilimi olmayı amaçlasın, göstergebilim bugün belli ölçüde paradoksal bir konumdadır: ne göstergelerden kaçabilir, ne de elinde henüz eksiksiz bir gösterge kuramı vardır. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
tinkibinki Mesaj tarihi: Kasım 4, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Kasım 4, 2009 Abi tanımı yok direk tarihçeden başlamış. Şöyle bir tanım buldum; "1. Göstergebilimin genel bir tanımı. İnsanların birbirleriyle anlaşmak için kullandıkları doğal diller (söz gelimi, Türkçe), davranışlar, görüntüler, trafik belirtkeleri, bir kentin uzamsal düzenlenişi, bir müzik yapıtı, bir resim, bir tiyatro gösterisi, bir film, reklam afişleri, moda, sağır-dilsiz abecesi, yazınsal yapıtlar, çeşitli bilim dilleri, tutkuların düzeni, bir ülkedeki ulaşım yollarının yapısı, kısacası bildirişim amacı taşısın taşımasın her anlamlı bütün çeşitli birimlerden oluşan bir dizgedir. Gerçekleşme düzlemleri değişik olan bu dizgelerin birimleri de genelde, gösterge olarak adlandırılır. Yine çok genel olarak belirtecek olursak, anlamlı bütünleri, bir başka deyişle gösterge dizgelerini betimlemek, göstergelerin birbirleriyle kurdukları bağıntıları saptamak, anlamların eklemleniş biçimlerini bulmak, göstergeleri ve gösterge dizgelerini sınıflandırmak, dolayısıyla, insanla insan, insanla doğa arasındaki etkileşimi açıklamak, bu amaçla da bilgikuramsal, yöntembilimsel ve betimsel açıdan tümü kapsayıcı, tutarlı ve yalın bir kuram oluşturmak, göstergebilim diye adlandırılan bir bilim dalının alanına girer." said: şurdan: http://www.felsefeekibi.com/site/default.asp?PG=1263 Biraz kola içeyim de öyle okuyayım, uzunmuş baya. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Chaotic Mesaj tarihi: Kasım 5, 2009 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Kasım 5, 2009 göstergelerin davranışlar üzerine etkisi reklamcıların özellikle ilgi duyduğu bir konu. konu ile ilgili umberto eco nun kitaplarını da okuyabilirsiniz Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
BarLOA Mesaj tarihi: Nisan 6, 2017 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 6, 2017 "faşizm konuşma yasağı değil, söyleme mecburiyetidir." Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar