Llama Mesaj tarihi: Mayıs 8, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 8, 2004 bır cok seyı dıkkate alınmalı hayat ıcın saol ema abla[signature][hline]''İktidar her yerdedir,direnişte...''Michel Foucault Bir Ülkede Küçük İnsanların Gölgeleri Büyüyorsa,O Ülkenin Güneşi Batıyor Demektir... Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Pluton Mesaj tarihi: Mayıs 8, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 8, 2004 çok güzel ya :)[signature][hline]Where is Anatolia? I Hate Anatolia!... Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Mendoza Mesaj tarihi: Mayıs 8, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 8, 2004 İnsan kendi kendinin beynini yıkar. Böyle yazılar yazılıyor çünkü yıkanan beyinler kendi düşüncelerini yaymak niyetindeler. (Çok ama Çok Doğal bunun olması) Sonra daha uzun bir şekilde fikirlerimi yazarım. Kısaca; - Ben iyi bir insanım = O insan iyi bir insan olur - - Ben bunalımdayım = O insan bunalımlı bir insan olur - - Ben ilgi çekmek istiyorum = O insan kendince ilgi çekmeye çalışan biri olur - (Basit düşünürsek...) Mantıklı olabildiği sürece insan kendi beynini kendi yıkar... Not: Kapılar biraz saçma geldi...[signature][hline]horacegoesskiing, 08 December 2003 18:13 tarihinde demiş ki: yemişim mantığı. aksiyon varsa ben de varım [Bu mesaj Mendoza tarafından 08 Mayıs 2004 22:44 tarihinde değiştirilmiştir] Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
BabacumMostors Mesaj tarihi: Mayıs 10, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 10, 2004 dünyanın en sıkıcı adamı benmişim... hem zaten elimi eteğimi çekecem bu fani dünyadan âli hayat için buradayıma rtıkın[signature][hline]Tekrar ediyorum, sevişgen geometrik bir şekildir ve çok da güzeldir. Yılkı atlar oynaşırken bozkırlar sarsılırmış... ghaldszar, 29 Nisan 2004 15:41 tarihinde demiş ki: Valla şahsen ben 1 milyon dolar karşılığında BonePARTla bile evlenirim. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Eraqrest Mesaj tarihi: Temmuz 3, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 3, 2004 Hah ben de günlerdir sırf kapımla uyumlu olsun diye siyah ve lacivert giyiyordum. Yaz günü olmuyor tabii, sıcaktan pişiyor insan. Tam da ihtiyacım olan şeydi bu. İnsanın bu yazıyı okuduktan sonra çıkıp (hmmmm) .... ... Ee.. Sıkıcı olmayası geliyor.[signature][hline]Az şey ümit edip sonunda az üzülmek; çok şey ümit edip sonunda çok üzülmekten iyidir. Buna rağmen umutsuzluk hepsinden beterdir. Daha da kötüsü hayat nadiren bu kadar basittir. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
kiddo Mesaj tarihi: Temmuz 3, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 3, 2004 Yaf ama bi şekilde kalıba koyunca olmuyoki. nerden nesini seçiceksin. Herkes farklıdır. Sıkıcı olması ayrı mevzu ama sen modern hayatta zaten insanın yapma olsaılığı fazla olan şeyleri sıralamışsın. bide biraz tozlu raflardan indirdik gibime geliyo. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
berdush Mesaj tarihi: Temmuz 4, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 4, 2004 Abi şimdi benim odanın kapısının rengi beyaz. Ama öyle herşeyden tırsak biri değilim.. Ayrıca Odanın rengi mavi. Ve ayrıca felaket bunalım bi insanım :) Renleri garıştırmışsın bacım :) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Rahan Mesaj tarihi: Temmuz 7, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 7, 2004 ema sanki birilerinin sıkıcılığına kızmışsın da yazı yazaraktan onları dövüyorsun gibi geldi bana. diğer yazılarında gördüğüm yapıcılık yokki :(. hayır bu adamlarla karşılaştığımız da napçaz bu adamlardan biriysek nerde bir yanlışlık varın cevapları olsa nebleyim böle hayat daa bi güzel olurdu vapurlar felan..[signature][hline]KEDIDIR KEDI ! Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Sly-One Mesaj tarihi: Temmuz 7, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 7, 2004 renkler işin geyik kısmı tabi hepsinin karışımının beyaz olması harici pek bir anlamı olmamakla beraber yazı güzel we başkaları değil özeleştiri yapmamız konusunda yardımcı olur nitelikte, teşekkürler ema bu nedenle :p[signature][hline]abeo nihilum demonstrere quod abolesco dum te defendo Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Szasstam Mesaj tarihi: Temmuz 8, 2004 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 8, 2004 Teşekkürler Playboy ay pardon emaa :=P[signature][hline]Hiç kimse beni anlayamaz , Hiç kimse... Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Emaleth Mesaj tarihi: Mayıs 1, 2007 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 1, 2007 efenim bunu da şeyttirelim netekim: buyrunuz, "nası davranmalı 5: sıkıcı biri olmak için nası davranmalı". non serviam, 25. sayıdan... encoyunuz.. -------------------------- Bu ay bi değişiklik yapıp ters manyel verelim diye düşündüm. Malum, nası davranmalı köşesi yaşına yaş katıyor (ve biliyor musunuz, ben de...), değişiklik yapalım, yüzümüz eskimesin allah muhafaza... Bi orasından, bi burasından kemirelim hayat denen rokfor peynirini (küflü ya, o hesap... Fena halde edebiyat yapasım var ama işyerinde bu kadar oluyo)... Anlatalım ve uygulanmasını izleyelim bakalım, sıkıcı biri olmak için nası davranmalı? Valla aslında, burda oturup satır satır yazıyı döşeniyoruz ama aslında sıkıcı olmak atla deve değil. Ana kural abartmak olmak üzere, o kadar çok yolu var ki, birinden birini becerememek için dünyanın en ilginç şeyi olmak lazım. Bana düşen sıkıcı olmanın yollarına açılan çeşit çeşit kapılardan birkaçını aralamaktır. Kimler aradan nasıl süzülür, bu yolda nereye kadar, hangi hızla koşabilir, bu da artık kişisel kabiliyetlerle ilgili bir durum. Şimdi ve şu anda kapıları açıciim, renkleri karıştırmak, bir kapıdan girip öbüründen çıkmak, kapı olayını yiyip bitirmek serbest. Kara Kapı: Bunalım takılmak Halk arasında trip yapmak, depresyon geçirmek, içi kan ağlamak, hayattan tat alamamak gibi tabirlerle de anılan bu yol, en bi iflah olmaz, tahammül edilmez, maruz kalanda en bi cinayet isteği uyandıran sıkıcılıktır. Denemeden önce tespit edilmesi gereken gerçek şudur: Öyle azıcık darlanmakla sıkıcı olunmaz. İnsanlar, yaşamak zorunda oldukları hayatların genel gidişatı itibariyle, küçük sıkıntılara karşı efsunlu olmak durumundadırlar. Dolayısıyla, bunalım dediğim zaman öyle iki gözyaşı, bir ayrılma, karnede 5 kırıktan doğabilecek can sıkıntısından bahsetmiyorum. Bunlar her insanoğlunun başına gelir ve aha söylüyorum, geldiği gibi de gider. Sıkıcı olmanızı sağlayacak bunalım, genel bir ruh hali olmalıdır. Gerçek kara sıkıcı, hayattan zevk almamak ve etrafındakilere de hayatı zehir etmek için elinden geleni ardına koymaz. Bir parti mi var, içer içer, bir köşede ses çıkarmadan, yüzünde "hepimiz eriyip gidiyoruz, ölüyoruz, bu dünya kokuşmuş, her şey iğrenç" diyen bir bakışla durur, ona ilgi gösterenlere "yok bir şeyim... ben iyiyim... yani artık en iyi halim bu, hiçbir şeyden tat alamıyorum ben" gibi laflar geveler, dikkat çekemezse masanın altına girmek, kendini tuvalete kilitlemek ve hatta zaman zaman intihar söylemlerine girişmek gibi saçmalıklar yapar. İşi ileri götürenleri, korkunç varlığına rağmen eğlenmeyi ve az ya da çok mutlu olabilmeyi başaranlara bulaşır, aşağılamaya çalışır, sıçıp bokuyla kavga eder. Böylece herkesin tadını kaçırır, kendine de zerre kadar faydası olmaz. Sıkıcılığa bu yoldan ulaşmak isteyenlere son bir uyarı: Bu şekilde sıkıcı olduğunuz zaman çok az kişi cesaret edip size "ooof be, amma da baydın haa" deyip, sıkıcı olmayı ne oranda başardığınız konusunda ipucu verecektir, çünkü etraftaki birçok insan; ya kektir, bunların abartılmış ve derinliksiz davranışlar olduğunu anlayıp dalgasını geçmek yerine "vah vaah, kendisinin üstüne ne kadar çok düşüyor" diye düşünür, ya da akıllıdır, bulaşıp kendi tadını kaçırmak istemez, sizi kuyunuzda çürümeye bırakır. Dolayısıyla şöyle bağlayalım, müzmin bunalımlıysanız, sıkıcısınızdır, bir de tasdik beklemekle uğraşmayın. Sarı Kapı: Salak olmak Halk arasında enayi, kek, moron, aptaligo, vs. diye anılan sarı sıkıcılar, aslında masum insanlardır. Tek kabahatleri cenabırabbülalemin tarafından kendilerine verilen zekayı geliştirememiş olmalarıdır. Bunlar hayatı, çiçeği ve böceği, ilkokul kitaplarında verilen anlamlarıyla bellemiş ve buradan bir adım ilerisine geçme fırsatını da kaçırmışlardır. Bir şey söylediğinizde suratınıza bön bön bakmaları sıkıcılık babında çok önemli bir eylem değildir, asıl sıkıcı olan şey, sınırlı kapasitelerine aldırmadan her boka maydanoz olmaya çalışmalarıdır. Sarı sıkıcılar, hiç de üzerlerine vazife olmayan konularda fikir yürütmek, karar vermek ve hatta peşlerinden kitleleri sürüklemek söz konusu olduğunda, sanatlarının doruğuna çıkarlar ve sıkıcı nasıl olunurmuş dünya aleme gösterirler. Başarılı bir sarı sıkıcı olmanın yolu, her konuya yırtık dondan fırlar gibi atlamak ve hiç müdanası olmamaktan geçer. Fıkra anlatılan rakı masalarında ortaokul fıkralarını, üstelik de yanlış sonlarla anlatanlar, Türkiye ekonomisi, Balkanlardaki durum ve deprem gibi kasık konularda, gazetelerden sadece başlığı okuyup edindikleri bilgileri profesör edasıyla anlatanlar, hayatta dinlemediği bir grupla ilgili abuk sabuk konuşanlar, layıkıyla yaptığı tek eylem fosur fosur uyumak olduğu halde herhangi bir konuda çabalayanlara oturduğu yerden bok atanlar hep bu gruptan çıkar. Eğer iyi bir sarı sıkıcıysanız, etrafınızdakiler size "tebii tebii" tavrını sergileyecektir. Mavi Kapı: Benmerkezci olmak Mavi sıkıcılar, tanım itibariyle kendileriyle fazla ilgili kişilerdir. Bunlara başka şeylerle ilgili laf anlatmak, deveye hendek atlatmaktan zordur. Sıkıcılıkları da buradan kaynaklanır, bir şeyden bahsetmeye çalışırsınız, hemen "aaa, bak aklıma ne getirdin, sene bilmem kaç, ortaokuldayım, bilmem kim de bana şööle bööle davranmıştı ben bööle bööle yapmıştım" diye başlar anılarını anlatmaya. Mavi sıkıcılar her cümlelerinde birinci tekil şahıs zamirini en az bir kere kullanır, tekrar eden kullanımlara kaçmaktan çekinmezler. Meşgul, darlanmış, mutlu, aklı başka yerde olmanız mavi sıkıcılar için önemli faktörler değildir (zaten siz de önemli değilsinizdir), ölümüne saldırıp hayatlarıyla ve kendileriyle ilgili her türlü gerekli gereksiz ayrıntıyı acımasızca fışkırtırlar. Bir genel özellikleri de, kendileriyle ilgili anlatılacak çok şeyleri olduğu için olsa gerek, gereğinden çok konuşmalarıdır. Mavi sıkıcı dediğin, geveze olur! Sıkıcılığa bu kapıdan koşmak isteyenlerin ilk becermesi gereken hadise, kendine kafayı takmaktır. Yanlış anlaşılma olmasın, mavi kapıdan narsizme de rahatlıkla gidilebilir, ama tek yön orası değildir. Mavi sıkıcıların en kallavileri, kendisiyle derdi olanlardan çıkar. Bunlar, "ben şöyle hata yaptım", "zaten şu konuda zayıfım", "hep böyle yapıyorum" gibi cümlelerden sıklıkla faydalanıp, zavallı muhattaplarını sıkım sıkım sıkarlar. Başarılı bir mavi sıkıcı olduğunuzu, karşınızdaki ile ilgili doğru dürüst birşey bilmediğinizi fark ettiğinizde anlayabilirsiniz. Burada ikilem yaratan durum, kendiniz dışında hiçbir şeyle ilgilenmediğiniz için, karşınızdaki ile ilgili bir şey bilip bilmediğinizi sorgulamıyor olmanızdır. Siz en iyisi bir dakikalık konuşmanızda kullandığınız "ben"leri sayın (vücutta leke anlamındakiler hariç), bu yöntem yanılmaz! Beyaz Kapı: Bukalemuna özenmek Beyaz sıkıcılar akmaz, kokmaz, ne deseniz "he!" der. Hayata karşı genel tavırları, "dikkat çekmezsen, başın belaya girmez" şeklinde özetlenebilir. Beyaz sıkıcıların kişisel beğenileri, tercihleri, takıntıları, kısaca söylemek gerekirse insanı "birileri" yapan özellikleri yoktur. Beyinlerinin yerinde sünger, midelerinin yerinde çöp kutusu vardır. Bu renksiz insanlar sürüklenmeye ve sadece heyecan verici olmadıklarından dolayı sıkıcı olmaya mahkumdur. Başarılı bir beyaz sıkıcı olduğunuzu, etraftakilerin siz orada yokmuşsunuz gibi davranmasından anlayabilirsiniz. Kırmızı kapı: İki dakika durup dinlenmemek Kırmızı kapıdan geçip sıkıcılığa ulaşmak isteyenlerin yol boyunca devamlı koşacak kondisyona sahip olması gerekir. Kırmızı sıkıcılar, arpası fazla gelmiş insanlardır, hayatlarında her dakika başka bir aktivite olsun isterler ve hasbelkader etraflarında bulunan zavallıları oradan oraya sürüklerler. Rahat rahat oturup kafa dinlemek istersiniz, telefon edip oraya-buraya gitmeyi önerirler, gitmeyeceğinizi söylersiniz, bu sefer kalkıp evinize gelirler, kapıyı açmazsınız, camdan girip hebele hübele yaparlar, velhasıl kelam bunların insafı yoktur, insanın içinden bi tane çakıp yere sermek geçer. Başarılı bir kırmızı sıkıcı olduğunuzu arkadaşlarınız size "bu akşam saçımı yıkayacağım" (bir Amerikan filmi esprisi), "çok yorgunum" (genel bahane), "bacağım koptu, gelemem" (tamamen abartılı), "evde beslediğim sinek bugün yumurtlayacak" (saçmalık!) gibi bahaneleri bol bol zikretmeye başladığında anlayabilirsiniz. Mor Kapı: Lavuk olmak Mor sıkıcılar patavatsızlık, gerzeklik, boş kafalılık, gevezelik, vesaire gibi bütün güzide özellikleri bedeninde barındırabilen yaratıklardır. İpe sapa gelmez hareketler, el şakaları, "yatırdım, saldım... " gibi muhabbetler, içip içip etrafa kusmalar, bağıra çağıra laf anlatmalar, konserlerde filan taşkınlık yapmalar hep bunlardan sorulur. Mor sıkıcıların yarattığı sıkıntı, hafif darlanma ve kaçıp kendini dağa bayıra verme hislerinden ziyade, kendini asmak, mor sıkıcıya basmak isteme şeklinde vuku bulur. Bunlara maruz kalanların hayata karşı güveni kalmaz, içi nefretle dolar, yüreği büzülür, içi sıkım sıkım sıkılır. Başarılı bir mor sıkıcı olduğunuzu suratınıza okkalı bir yumruk yerleştirenlerin, gözünüzün içine tip tip bakanların, sizinle ilişki kesenlerin çoğalmasıyla anlayabilirsiniz. Turuncu kapı: Ukala dümbeleği olmak Turuncu sıkıcılar ak dediğinize bok diyen tiplerdir. Her zaman, her yerde, her konuda çok gelişmiş fikirleri vardır. Bu fikirler için ironik olarak mı yoxa gerçekten mi çok gelişmiş dediğim ise önemli bir konu değildir. Çünkü onların sıkıcı olmasını sağlayan, akılsız, olağan ya da bayat fikirlerini söylemeleri değil, bu fikirleri mutlaka söylemeleridir. Turuncu sıkıcılara bir söylenirse, bin işitilir. Bunların muhabbetinin dibi yoktur. Hiç anlamadıkları konularda bile ahkam kesmekten geri durmayıp, bildikleri (ya da bildiklerini sandıkları) konularla paralellikler kurarak bir iki kelam ederler. Tıkandıkları yerlerde çene yarıştırdıkları kurbanlarının başka konulardaki yanılgılarından dem vurarak bastırıp puan almaya çalışırlar. Bahse girerler, "olm olur mu hiç?" derler, oraya buraya telefonlar edip, konunun uzmanı olarak tanıttıkları insanlardan tasdik almaya çalışırlar. Alamazlarsa başkasını ararlar. "Haklısın abi, bilemedim" lafını duyana kadar susmak bilmezler, başka muhabbetlerin başlamasına da fırsat vermezler. Israrcı olmayan daha gıcık çeşitleri, garip bir ifadeyle "tamam, öyle diyorsan öyle olsun" deyip, ilk fırsatta konuya gönderme yaparak, karşılarındakini ezmeye çalışırlar. Kuul (!) olanları kıymetli fikirlerini ortalığa saçtıktan sonra var mı bana yan bakan der gibi uzun uzun etraftakilerin gözünün taa içine bakıp, olası tepkileri içlerine çekerler, bunlarla beslenirler. Turuncu sıkıcılarla bir kere sidik yarışına girenler, sıkılmak nasıl bir şeymiş, ebelerinin bademciklerine kadar görürler. Başarılı bir turuncu sıkıcı olduğunuzu, sohbet sırasında arkadaşlarınızı düşüp sıkıntıdan bayılmasından anlayabilirsiniz. Lacivert kapı: Uyuşuk olmak Lacivert kapıdan geçtikten sonra gidilecek yol, mantıken kısa olmalıdır, çünkü lacivert sıkıcıların şurdan şuraya gidecek hali yoktur. Bunların hayattan tek istediği sabahtan akşama kadar televizyon ya da bir bilgisayar oyunu karşısında ya da bir şeyin karşısında olmaksızın yaymaktır. "Hangi hayvan olmak isterdiniz?" sorusuna sırf kış uykusunun hatırına ayı cevabını verenler bu gruba girer. Lacivert sıkıcılar sağ yanlarından sol yanlarına dönmeden önce saatlerce iç muhakeme yapıp, karar olarak dönüş hadisesinin çok zor olduğuna karar veren insanlardır. Genelde evlerinin (yoxa inlerinin mi demeliydim?) dışında görülmezler, devamsızlıktan sınıfta kalanlar, mutfağında bakteri kolonileri besleyenler, pislikten kokanlar, burnunu evden çıkarmadığı için senelerce sevgilisiz kalanlar, bütün mankenlerin şeceresini çeşitli kuşe dergilerden öğrenip sayabilenler hep bunlardır. Başarılı bir lacivert sıkıcı olduğunuzu, ayda gördüğünüz toplam insan sayısı (aynı evde yaşadıklarınız dahil) 5’i geçmemeye başlayınca anlayabilirsiniz. Yeşil kapı: Çalışmak! Bunlar eskiden neşeli, belki de ilginç ve kesinlikle tahammül edilir insanlarken, birden bire tufaya gelip çalışmaya başlayan insanlardır. Bir kere iş dünyasına giren, bir daha iflah olmaz. Aktüaliteyi takip etmek yerine işleriyle ilgilendikleri için, bunlardan alınacak bütün haberler (iş dünyası dışında) bayattır. Bütün etkinliklerden en son onların haberi olur. Zamanla espri yapmayı, eğlenmeyi filan da unutup, hallerine acıyan zavallılar haline gelirler. Devamlı yorgunluktan, stresten, iş dünyasının berbatlığından dem vurup dururlar. İki tanesi bir araya geldiğinde, tek muhabbetleri iştir, bu da etraftakilerde aşırı sıkılma yaratır. Aralarında hala hayatta olduğunu ispatlamaya çalışarak dergilere yazı yazanlar da vardır (mühü). Başarılı bir yeşil sıkıcı olduğunuzu, yorgunluktan gözleriniz kapanan akşamlarda, dışarıda millet eğlenip gülerken elinizden evde salya akıtarak uyumaktan başka bir şey gelmediğinde, sabahları maymun gibi uykulu serviste giderken eskiden yaşadığınız hayatınızı özlemle hatırladığınızda anlayabilirsiniz. Eveeet, kapılar tanımlandı, yollar tarif edildi. Gerisi size kalmış... yazıya bakın, aynaya bakın, kapıları gözden geçirin, birinden girmiş misiniz, başarılı mısınız anlayın, çabalayın, uğraşın. Güzel insanlar olmaya çalışın, yaşayın bi kenarda... Fazla da konuşmayın bakiim, uykum var zaten... Öptüm yanaklardan... Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar