Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Kürt sorunundaki gelişmeler üzerine 2 köşe yazısı.


Giovanni

Öne çıkan mesajlar

Ahmet Altan - Taraf - Barışa alışmak

Yirmi beş yıl savaşan bir ülke, uyuşturucuya alışır gibi alışır savaşa.

Bir tür savaş bağımlısı olur.

Çünkü o halkı savaşa ikna etmek, yirmi beş yıl süren bir savaşı meşru göstermek için yoğun bir propaganda bombardımanı yapılır.

“Düşmanın” kötülükleri sıralanır, düşman aşağılanır, düşmanın her konuda haksız olduğu yazılır.

İnsanlar, bunları okudukça, televizyonlarda bunları gördükçe öfke dolarlar, kinlenirler.

Sonra barış vakti gelir.

İşte sorun o zaman başlar.

Çünkü “barışı” destekleyecek olanlar, barışı övecek olanlar, yıllarca savaşı övmüş olanlardır.

Bir “kokain tüccarı” gibi sattıkları “malı” kendileri de kullanmaya alışmışlar, onlar da zehirlenmişlerdir.

Savaştan barışa dönmekte çok zorlanırlar.

Bugün bunu açıkça görüyoruz.

Medyanın önemli bir kısmı, yakın tarihimizin en büyük olayı yaşanırken sessiz kalıyor.

Olup biteni anlamakta zorlandıkları gibi “barışı” kendi içlerine sindirmekte de zorlanıyorlar.

Şu son iki günkü gazetelere bakarsanız ne demek istediğimi daha rahat görürsünüz.

Şimdi kendi yöneticileri ve medyası tarafından zehirlenmiş olan insanları yeniden barışa alıştıracağız.

Bu sadece Türk tarafı için değil, Kürt tarafı için de geçerli.

Türkler yıllarca kendi televizyonlarında “şehit” cenazelerini izledikleri gibi Kürtler de kendi televizyonlarında kendi “şehitlerinin” cenazelerini izlediler.

Türk tarafı kendi çocuklarını nasıl “şehit” gördüyse Kürtler de kendi çocuklarını “şehit” gördü.

İki taraf da diğer tarafın ölüsünü aşağıladı.

İki taraf da kendi haklılığına inandı.

Şimdi iki taraf da yeni bir hayatı, yeni bir barışı kabullenirken zorlanacak.

İki taraf da barış kapımıza geldiğinde “biz kazandık” diye bağırmak istiyor.

Ama barış, savaş değil.

Savaşı sadece tek taraf kazanabilirken, barışı iki taraf da kazanabiliyor.

Ya iki taraf yan yana gelecek ve hep birlikte “biz kazandık” diye bağıracağız ya da ayrı ayrı durup “biz kaybettik” diye bağıracağız.

Bu savaşın kazananı yok çünkü.

Bu barışın kazananı var.

Bu barışın kazananı Türkiye, yetmiş milyon insan.

Barış geldiğinde, sadece Kürtlerin hayatı değişmeyecek.

Kürtleri “eşit vatandaş” olarak hayata kabul ederken bütün bozukluklarımızı da düzeltmek zorunda kalacağız, dindarlarımız da kazanacak, Kürtlere özgürlüğünü ve eşitliğini verecek olan demokratik düzenlemeler dindarlara da eşitliklerini ve özgürlüklerini verecek, solculara da verecek, Alevilere de verecek.

Kürtlerle birlikte dindarlar da, Aleviler de, solcular da kazanacak.

Ulusalcı gençler de kazanacak.

“En büyük Türkiye” diye bağırıp ondan sonra mahalle karakolunda “en büyük Türkiye’nin polisinden dayak yiyen” ulusalcı genç de barışın şemsiyesi altında korunacak.

Bugün kıyı şeritlerinde “işlerimizi Kürtlere kaptıracağız” diye korkup “ırkçı” inanışların esiri haline gelenler, barış sayesinde zenginleşmeye başladığımızda, savaşa giden para hayata dönmeye koyulduğunda, ticaret canlandığında, turizm patladığında, “bu ülkenin herkese yeteceğini” kazandığı paranın arttığını görerek anlayacak.

Hayatın asıl amacının “düşmanın” burnunu sürtmek olmadığını, asıl amacın iyi, dürüst, zengin ve mutlu yaşamak olduğunu kavrayacağız.

Şimdi kullandığımız dili, içimize sinen düşmanlığı, ölme ve öldürme tutkusunu, ırkçılığı, “en büyük ırkın kendi ırkımız” olduğuna inanma saflığını, öfkenin çekiciliğini bir kenara bırakma zamanı.

İç barışla birlikte gelişecek olan “dış barış” da hayatımıza yeni değerler katacak.

Boru hatları, ticaret anlaşmaları, yeni yatırımlar bambaşka bir hayat biçimi oluşturacak.

Bu, bizim bilmediğimiz, huzurlu ve zengin bir hayat.

Bu ülke büyük bir dönüşümden geçiyor.

Dün en büyük dönemeçlerinden birini döndü.

Kürt meselesinde atılan olumlu bir adım bütün ülkeyi kısa zamanda etkileyecek.

Öfkeye alışmış ruhumuz, düşmanlığa alışmış zihnimiz, kısa süreliğine de olsa bir sarsıntı geçirecek.

Bu sarsıntıyı, olan ve olacak iyi şeyleri görerek, anlayarak, hissederek aşacağız.

Uyuşturucu tedavisi gören bir hasta gibi öfke tutkunluğumuzu tatmin edecek öfke kaynağını bulamadığımızda inlesek de, tedavi sonucunda ulaşacağımız hayatı hayal etmek bize güç verecek.

Barışa alışacağız ve barış müptelası olacağız.





Oral Çalışlar - Radikal - Mahmur'dan Kandil'den gelenlerin kimler olduğu üzerine.

Mahmur'dan, Kandil'den, Avrupa'dan gelenler
Haber aynen şöyle: “PKK lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine Mahmur Mülteci Kampı’ndan gelecek olan barış grubu belli oldu... Grubun kimlerden oluşacağı konusunda Mahmur Demokratik Halk Meclisi, olağanüstü toplandı... Tüm önerilerin tekrardan değerlendirilmesinden sonra dokuz kadın ve dört çocuk ve Selahaddin Üniversitesi öğrencilerinin de aralarında bulunduğu 22 kişiden oluşan ‘Mahmur Demokratik Çözüm ve Barış Grubu’ belirlendi.”
Haber, Dicle Haber Ajansı muhabirleri tarafından Mahmur Kampı’ndan gönderildi. Mahmur Kampı nedir diye sorarsanız, bir Birleşmiş Milletler Mülteciler Kampı. Bu kamp, 1990’lı yılların başında Türkiye’de ‘terörle mücadele’ adı altında yürütülen köylerin boşaltılmasına, faili meçhullerin ve yargısız infazların yaygınlaşmasına neden olan devlet uygulamalarından Kuzey Irak’a yani Kürdistan’a kaçan insanların oluşturduğu bir kamp.
Birleşmiş Milletler yetkililerinin bildirdiğine göre, kampın toplam nüfusu 11 bin 930. Bunun 5 bin 885’i çocuk. Bu çocukların çoğu göç ettikten sonra doğmuş. UNHCR Türkiye sözcüsü Metin Çorabatır, kampın sivil kimliğiyle çelişen iddialar üzerine şu açıklamayı yapmıştı: “Mahmur’un bir BM mülteci kampı olduğunu unutmamak gerek. Oradaki insanlar sivil ve bizim için mülteciler. Bu yıl başındaki nüfus sayımına göre yüzde 49’u çocuk, yüzde 51’i kadın. Zaten terörist olana mülteci statüsü verilemez.”
***
Burayı gezen, oradan izlenimler yazan gazeteciler de burasının Türkiye’den kaçan insanların oluşturduğu bir kamp olduğunu vurguluyorlar. Dicle Haber Ajansı’nın bildirdiğinden anladığımız kadarıya 12 bin nüfusu olan, bir anlamda koca bir kasaba büyüklüğünde olan bu kamptaki insanlar Demokratik Halk Meclisi adlı bir yerel yönetim konseyine sahipler.
Bu yerel yönetim konseyi anlaşıldığı kadarıyla Türkiye’deki ‘Kürt Açılımı’nı dikkatle, duyarlıkla izliyor. Gözleri kendi ülkelerinde yani Türkiye’de. Belli ki Abdullah Öcalan’ın çağrısı onlar için bir anlam ifade ediyor. Onun çağrısına uyarak konseylerini topluyorlar, dönenlerin aralarında ‘Kürdistan’ üniversitelerinde okuyan öğrenciler de yer alıyor.
Bu haberi okurken ve dönenlerin kimliklerini tek tek merakla incelerken ilginç bazı noktalar dikkatimi çekti. Orada örgütlü bir topluluk yaşıyor. Bu örgütlü topluluk Kürt kimliği konusunda son derece duyarlı ve siyasi bakımdan tavır alacak kadar da kendilerini sürecin içinde görüyorlar. Öcalan’ın çağrısına cevap olarak Mahmur Kampı’ndan 400 gönüllü başvurmuş. Bunlardan 22’sinin gelmesi kararlaştırılmış.
***
Bu haberin ne önemi var: Bu haberin önemi şurada Kürtler, örgütlü ve bilinçli şekilde haklarını talep ediyorlar, demokratik çözüm istiyorlar. Bunun için her türlü fedakârlığı toplu olarak yapmaya hazırlar. Kandil, İmralı ve Mahmur arasındaki örgütlü bağın ne olduğunu bilmiyorum. Siyasi ve duygusal bağın çok kuvvetli olduğu bu haberden bile rahatlıkla görülebiliyor.
Deniz Baykal’ın dağdan iniş ve silahsızlanma konusunda atılan adımlarla ilgili yorumundaki bir cümle nedeniyle bütün bunları söylemek gereğini hissettim. Baykal, gelişlere olumlu yaklaşan değerlendirmelerde bulunuyor. Gelenlere yardımcı olacaklarını da ifade ediyor. Ancak şu değerlendirmesini oldukça riskli görüyorum? “‘PKK artık iniyor, o zaman biz de bir şeyler yapalım’ diyerek de, ayrışmaya yol açacak adımlar atmaya kalkarlarsa bu da kabul edilemez.”
Baykal ne demek istiyor: “Tamam artık iniyorlar, silahları da bırakıyorlar, o zaman bir şey yapmaya gerek yok.” Her ne kadar ‘ayrışmaya yol açacak’ gibi bir gerekçe öne sürse de hükümet neden ayrışmaya yol açacak bir girişimde bulunsun ki. Belli ki hükümet PKK’yı dağdan inmeye ‘ikna edecek’ formüller geliştirmeye çalışıyor. Bu formüller Baykal’ın ısrar ettiği gibi yalnızca askeri önlemler değil. Aynı zamanda onların normal gündelik
yaşama katılması, siyaset yapabilmeleri için de bazı çözümler üretilmesi gerekiyor. Kürt kimliğinin kabulüne yönelik kültürel ve sosyal hakların verilmesi için de bir şeylerin yapılması gerekiyor.
‘Bak zaten inmek zorundaydılar. İniyorlar da, biz eski usül devam edelim’ mi diyor Baykal? Ben eğer böyle diyorsa bu süreci hiç anlamıyor diye düşünüyorum. Kürtler, bu kez çok daha örgütlü, çok daha netice almaya yönelik bir şekilde sahneye çıkıyorlar ve çözüme katkıda bulunmak için bir deneme yapıyorlar.
Baykal’ın sürece olumlu bakan açıklamalarıyla, son söyledikleri birbiriyle çelişiyor. Kürtleri doğru anlamalı, bu girişimlere doğru karşılık verilmeli.
Mahmur’dan, Kandil’den, Avrupa’dan gelenler dünyanın gözü önünde geliyorlar. Kürtlerin bir anlamda umudunu yeşertiyorlar. Çözüm isteyen Türkiye’nin beklentilerine cevap veriyorlar. Bu gelişler, doğru karşılıklar ve cesur çözüm önerileriyle bir anlam kazanır.
‘Yoksa!..’ demek istemiyorum.

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

nazli ilicak var bide

bide vakit yazalarinin tumu ama poponu silemessin gazetenin ayrisinda allah yaziyor (iyi taktik harbi, ilkokulda resim ogretmenimi cadi gibi cizip sayfanin arkasian turk bayragi cizmistim, yirtarsan suc olur dedim yirtamamisti o ofkeyle babami cagirmis ben boyle basbelasi ogrenci gormedim meslek hayatimda, ilkokul 2 ogrencisi nerden akil ediyor bole seyleri diye)
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Viktor said:

nazli ilicak var bide

bide vakit yazalarinin tumu ama poponu silemessin gazetenin ayrisinda allah yaziyor (iyi taktik harbi, ilkokulda resim ogretmenimi cadi gibi cizip sayfanin arkasian turk bayragi cizmistim, yirtarsan suc olur dedim yirtamamisti o ofkeyle babami cagirmis ben boyle basbelasi ogrenci gormedim meslek hayatimda, ilkokul 2 ogrencisi nerden akil ediyor bole seyleri diye)


AHAHAHA :D nazlı ılıcaktan nefret ettiğim kadar saurondan nefret etmiyorum
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

ahah ahmet altana klasik libos / satilmis edebiyati bir yere kadar eyvallahta, oral calislara ayni muhabbeti yapan adamin aklina sasarim

ya da niye sasayim, ezbere konusuyorsunuz iste, gayet standart. begenmediniz mi fikri, kesin satilmis

iki yaziyi da begendim bu arada ben, ucreti kimden aliyoruz?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Nefr said:

ahah ahmet altana klasik libos / satilmis edebiyati bir yere kadar eyvallahta, oral calislara ayni muhabbeti yapan adamin aklina sasarim

ya da niye sasayim, ezbere konusuyorsunuz iste, gayet standart. begenmediniz mi fikri, kesin satilmis

iki yaziyi da begendim bu arada ben, ucreti kimden aliyoruz?


pwned. B)-
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Misafir
Bu konu yeni mesajlara artık kapalıdır.
×
×
  • Yeni Oluştur...