Meabbics Mesaj tarihi: Temmuz 31, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 31, 2009 bi iki şarkı hariç bu grubun bu kadar büyütülcek neyi var merak ettim.. vokal olarak tanıdığım herkes inanılmaz tapıyo bu gruba ama ben hiç bi şekilde ısınamadım kaçırdığım birşey mi var? Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
kimlandracula Mesaj tarihi: Temmuz 31, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 31, 2009 kaçırdığın şey tapan insanlarla farklı müzikal beğenilere sahip olman olabilir mi? ya da Müzik beğenisinin göreceli olduğu? Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Meabbics Mesaj tarihi: Temmuz 31, 2009 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 31, 2009 tabiki haklısın ama benim merak ettiğim şu pek açık belirtememişim. o grubun özellikle de o vokalin özelliğini anlayabilmiş değilim yoksa ben sevmiyorum diye bok atma yada başkalarını kötüleme amacım kesinlikle yok sadece anlamaya çalışıyorum o insanda /larda ne bulduğunu bulan insanın tanıma amaçlı yani.. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
kimlandracula Mesaj tarihi: Temmuz 31, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 31, 2009 hemencecik ekşisözlük'ten bir c/p yapayım sana o halde: aslında gruptan ziyade tek bir kişilik müzik projesi (yıllar sonra dönüp bakınca nine inch nails bir tür konseptmiş gibi geliyor)... c/p grubun kurucusu (tek adamı)* trent reznor müzik hayatına cover gruplarda keyboard çalarak başlamıştır. daha sonra stüdyolarda teknisyen olarak çalışmış, nine inch nails'i kurup endüstriyel müziğin (daha doğrusu industrial rock'ın) nerdeyse zirvesine çıkmış, bir sürü gruba yol açmıştır. tabii endüstriyel * müzik diyince the young gods'ı ya da skinny puppy gibi grupları unutmamak lazım. trent -şahsi kanaatimce- bu iki gruptan da hayli esinlenmiştir. hatta nine inch nails daha tam anlamıyla ortalıklarda yokken, 80'lerde amerika'da konserler veren ama pek tutulmayan isviçreli the young gods'ın trent üzerinde bayağı bir etkisi olduğunu tahmin ediyorum (ama kuru tahmin benimkisi. müzik dünyasıyla haşır neşir olan trent'in o zamanlar mutlaka the young gods'ı duyduğuna eminim). aslında reznor nine inch nails'i pek endüstriyel grup olarak tanımlamaz. endüstriyel müzik deyince einstürzende neubauten, throbbing gristle gibi isimler akla gelirken trent nin'i bu gruplarla aynı kefeye koymaz. tek ortak noktalarının elektronik seslerle deneysellik aramaları olduğun söylemiştir röportajlarında. neyse, 80'lerin sonuna gelen bu dönem industrial muziğin popüler olmaya başladığı, rock etkilerinin arttığı bir dönemdir. bir cok grup kendi yolunu bulmaya başlamıştır bu tur içersinde, mesela ministry'de bu dönem ortaya çıkıp rock, metal ve industrial akımlarını harmanlayan bir tür oluşturmuştur. (itiraf edeyim, ben 1990'da nine inch nails'in head like a hole şarkısını ilk duyduğumda grubu bir kefeye koyamamış, o zaman daha sert türler dinleyen biri olarak bir halt anlamamıştım). nine inch nails hem müzik hem de konsept olarak çok başarılı bir gruptur, müziğin yanında görsel özelliklere de önem veren bir kişidir trent. kızgın, depresif ve de dark bir imaj yaratmıştır nine inch nails ile. nine inch nails ismi ve logosu da grubun konseptine uygun olarak oluşturulmuştur. ikinci n harfi tersdir mesela, rahatsızlık verici, bir şeylerin tam yerine oturmadığı bir duygu bırakır insan üzerinde (bkz: nin). bu 9 inçlik çiviler isminin isa'nın çarmıha gerildiği çiviler olduğundan gruba ilham verdiği söylense de trent bu ismi kazara bulduklarını, bir hafta boyunca akıllarına gelen her ismi kağıda döküp tartıştıklarını, sonunda hem kısaltması kolay, hem akılda kalıcı, hem kulağa hoş geliyor, hem de direkt bir manası yok diye nine inch nails ismini seçtiklerini söylemiştir. müzisyenliğinin yanında trent'in kendisi çok iyi bir produktördür aslında, yarattığı sound ve produksiyon teknikleri nedeniyle onu dahi diye niteleyenler çok olmuştur (nine inch nails'den muzikal olarak tamamiyle ayrı bir noktada olan steve vai bunlardan biridir. vai'in konser ekipmanlarının bir coğunda nin logolari, çıkartmalari göze çarpar, kendisi de trent'i dahi olarak adlandırmıştır - 90'larin ortalarından bahsediyorum, the downward spiral ertesi okuduğum bir steve vai röportajında rastlamıştım). trent'in müzik produksiyonu ve sampling alanına kattıklarına daha sonraki bir çok muzik türünde de rastlanır açıkcası. zaten trent reznor'un album produksiyonlarında beraber çalıştığı isimlerde, müzik dünyasında adı çok geçen, bir suru rock ve industriyel müzik grubunun çalışmalarında, kayıtlarında, düzenlemelerinde isimlerine rastlayacağınız kişilerdir (charlie clouser, chris vrenna, sean beaven gibi). trent yeni teknolojileri sıkı sıkı takip eden biridir ayrıca. ünlenip para sahibi olduktan sonra satın aldığı malikane (charles manson'ın sharon tate cinayetini işlediği binadır ilginç bir şekilde), ses ekipmanlarının dolu olduğu son modern bir stüdyodur (nothing studios). nine inch nails'in en onemli özelliklerinden biri her albümden sonra, o albümdeki şarkıların remixlerinin, ya da deneysel produksiyonlarinin olduğu extra albumler çıkarmasıdır. bazen bu çalışmalar nerdeyse orjinal albümlerden daha ilginçtir. gerci bunlar daha çok ses teknisyenliği, kayıt teknikleri veya müzik prodüksiyonu ile ilgilenen müzisyenlere ya da grubun die hard fanlarına ilginç gelebilir (edit: geçen yıl the slip ve ghost albümleri ertesi rastladığım bir röportajında trent, genelde müzisyenlerin çıkardığı bu remix albümlerinin çoğu zaman ipe sapa gelmez, kuru gürültü çöplüğü gibi bir şey olduğunu, kendisinin de bu tür işlerde hatırı sayılır bir payı olduğunu söylemişti. kendi kendini mi eleştiriyordu yoksa müzik dünyasına getirdiği bir eleştiri miydi tam anlamadım. trent'in nin adı altında çıkardığı remix albümlerini gayet başarılı bulurum ben). nine inch nails'in belli başlı bazı albumleri şöyle: pretty hate machine (1989) : grubun ilk albümü. sound olarak diğer albümlerine göre çok yumuşaktır ama şarkıların sözleri, albümün produksiyonu itibariyle nin adını daha çok duyacağımızı ispatlar. head like a hole, sin, terrible lie, sanctified albumun gozde parçalarıdır. bu albümden sonra grup acaip ünlenir ve hemen tura çıkarlar. broken (1992) : ilk albümü çıkaran plak şirketiyle takışır trent reznor, nothing records'u kurar. kendi şahsi problemleri de depreşir bu arada, kızgınlığı had safhadadır. sonra 6 şarkılık broken ep'sini çıkarır. müzik olarak bayağı serttir ve gitarin ağırlık kazandığı bir albüm olur. wish, happiness in slavery, gave up, suck sıkı parçalardır. mazoşist bir performans artistinin (bob flanagan) bir makine tarafından işkence edildiği happiness in slavery'nin videosu yasaklanır (daha sonra broken movie filminde görülebilir bu video. gerçi broken movie'de bayağı sıradışı, snuff film özellikleri taşıyan bir filmdir. şimdi internet sağolsun, videoyu kolayca bulmak mümkün). fixed (1992) : bu 6 şarkılık ep, broken albümündeki şarkıların, değisik sanatçılar tarafından yapılan remixlerini icerir. (nirvana'yi keşfeden prodüktor, şimdiki garbage 'in davulcusu butch vig bunlardan biridir). the downward spiral (1994) : evet, işte masterpiece. grup tam olarak olgunlaşmıştır ve en iyi albümleri diye bilinen the downward spiral yapılır, hurt, march of the pigs, closer, mr. self destruct gibi hitlerle kendine haklı bir yer edinir. fan kitlesi de acaip büyümüştür, artık nine inch nails müzik dunyasinin bir fenomenidir ve trent reznor tanrı seviyesine ulaşır. closer (1994) : closer şarkısının değişik versiyonlarının olduğu iki albümlük cd seti çıkar. bu şarkının videosu'da mtv'de sansüre uğramaktan geri kalmaz. further down the spiral (1995) : oraya buraya haber salınır, konuk prodüktörler, sanatçılar, dj ler gelir ve gene bir önceki albüm şarkılarının remixlerinin oldugu bu albüm yapılır. uzun bir sessizlik donemi olur the downward spiral'dan sonra. trent'in kişisel problemlerinin, uyuşturucu bağımlığının vs'nin gemi azıya aldığı bir dönem olsa da bir çok projeyle ugraşmaktan geri kalmaz kendisi. film müzikleri yapar (bkz: natural born killers), toplama albümler çıkarır, marilyn manson'u keşfeder falan... daha marilyn manson marilyn manson and spooky kids adıyla müzik yapan bir çömezken turda tanışmışlardır. bir arkadaşlık doğar trent ile aralarında ve yıllar sonra antichrist superstar çıkar. trent reznor'un prodüktör olarak hatırı sayılır derecede payı vardır albümde. marilyn manson çok ünlenir tabii ama sonra trent ile araları açılır (sanırım twiggy ramirez ile yapılan bir röportajda okumuştum, antichrist superstar kayıtlarının psikolojik olarak çok ağır geçtiğini, uğraşan herkes üzerinde çok büyük etkisi olduğunu söylemişti. hem trent hem de marilyn manson entellektüel, akıllı ve ego sahibi insanlar olsa gerek. bu kadar dolu karakterlerin bir süre sonra zıtlaşması kaçınılmaz herhalde, özellikle ün, para, şöhret, uyuşturucu vs işin içine girince. dedikodu servisi gibi yazı girdim ama neyse). "the perfect drug" versions (1997) : gruptan hiç ses seda çıkmaz ama trent reznor hayvan gibi meşguldür. bir sürü projeye dalar, sanatçılarla beraber çalışır (bkz: i am afraid of americans), lost highway filminin müzikleriyle uğraşır ve the perfect drug şarkısını yapar film için. grubun ilk drum & bass denemesi olur bu şarkı. ayrıca nin'in ölmediğini, tam gaz yoluna devam ettiğini gösterir. sonra bu şarkının remixlerinin olduğu "the perfect drug versions" cikarilir. the fragile (1999) : fragile öncesi trent için bir tür dönüm noktası gibidir. hayatında önemli bir yeri olan büyükannesini kaybedince malikanesine çekilir, bir hayat sorgulamasına girercesine kişisel problemlerini, uyuşturucu sorunlarını çözmeye yoğunlaşır. yani bu problemlerin üstesinden gelmenin en iyi yolu olan müzikle uğraşır. dediğine göre bütün gün sadece piyano çalıp bu albümü hazırlar. sonra arkadaşlarını alıp stüdyoya girer ve uzun bir aradan sonra yeni albümünü çıkarır. albümün akıcılığını sağlamasi icin pink floyd'un the wall albümünde çalışan prodüktor bob ezrin'in de yardımı alınır. iki cd'lik bu double album fanlarının yüreğine su serper. trent röportajlarinda bütün albümün gitar ağırlıklı olduğunu söyler, grup hala deneyselliginden hic bir sey kaybetmemiştir ve en iyilerden biridir. ama müzik ve rock piyasası rezalettir, müzik endüstrisinin de desteğiyle piyasaya pompalanmış hiç bir şey ifade etmeyen binlerce grup ortalıkta hüküm sürmektedir**. trent "alın, işte müzik böyle yapılır, kendinize gelin" dercesine herkese cevabını verir. sıkı bir albüm olmuştur the fragile ama plak şirketinin salak pazarlama taktiği nedeniyle fazla satış yapamaz ne yazık ki. things falling apart (2000) : grup geleneğini sürdürerek gene bir remix albüm çıkarır. ayrıca dünya turnesi düzenlenir. all that could have been adlı live dvd/vhs/cd çıkarılır. trent nonstop çalışmaktadır. son albümlerini merakla bekliyoruz. fragile'dan sonra nasil bir sound ve konseptle karşımıza çikacağini bilemem ama gene aynı deneysellikte bir albüm üreteceğinden eminim. [further down the edits:] with teeth: aradan 6 yıl geçtikten sonra yeni albümü with teeth ile tekrar geri dönüş yapar trent. albüm sound açısından bakılırsa the downward spiral'in devamı tarzi bir sey olur. genel olarak hayranları biraz hayal kırıklığına ugramış gibidir (internet'de biraz dolaşıp album hakkında yazılanları okuyunca bu sonuca vardım) ama bu haksızlık olur bence. her ne kadar the fragile albümünün ertesine daha "dişli" ve de vahşi bir albüm beklense de with teeth son yıllarda piyasaya çıkan en iyi albümlerden biridir. albüm hakkındaki eleştirilere en iyi yanıt albümün ikinci şarkısı you know what you are olsa gerek bence! (don't you fucking know what you are!..) (bkz: with teeth) year zero (2007): genelde albümleri arasında uzun yıllar bekleyen trent pek kimsenin ısınamadığı bir albüm olan with teeth'den sonra yeni bir şeyler yapma ihtiyacı duymuş olsa gerek ki 2 yıl sonra bir konsept albümle aramıza döner. aslında bence gayet olgun bir album sayılabilecek with teeth tarzında bir melodik doygunluk iceren year zero, onceki albumden farklı olarak trent'in [muzikal] kaygıları geride bırakıp kafasındakileri laptopa dökerek ortaya çıkardığı bir serbestlik havasına sahiptir. albümün fikir ve konsept olarak arkasında yatan politik yanı da göz önüne alınırsa, artık 40'ına gelmiş trent'in dünyadaki sosyal politik gelişmelerden dolayı duyduğu rahatsızlığa karşı gösterdiği müzikal bir tepkidir bu album bana gore. (son iki albüm arasındaki muzikal benzerliklerden yola çıkarak, aslında with teeth'in year zero öncesi bir tür geçis albümü olduğunu düşünmüşümdür nedense. ayrıca year zero viral marketing tekniğiyle piyasaya sürülmüş ilk müzik albümüdür). (bkz: year zero) ghost i-iv (2008): trent arkadaşlarını alır, stüdyoya kapanır ve bir tür ambient, soundscape denemesi olan 4 cd lik ghost serisini yapar. hayatının en verimli dönemindedir, dur durak bilmemektedir çünkü... the slip (2008): daha viral marketing tekniğiyle piyasaya çıkan year zero'nun yılı dolmadan hayranlarına teşekkür niyetine sitesi üzerinden bedavaya sunduğu the slip ortaya çıkar. (bkz: the slip) (bkz: #14097471) yıl gelir 2009'a, nine inch nails ardı ardına konserler verir, beside you in time, light in the sky turları derken, jane's addiction ile beraber ninja isimli bir tur düzenleyip çeşitli festivallere çıkar. derken önümüzdeki yıllarda bir süre konser vermeyeceğini duyuran trent reznor wave goodbye turnesini düzenler. grup müzikten elini eteğini çekecek midir yoksa sadece canlı turnelere mi dur diyecektir zaman gösterecek ama trent'in yaratıcılığını düşünürsek ben stüdyoya kapanıp daha çok deneysel, müzik ağırlıklı işlerle uğraşacağını düşünüyorum... (üç nokta koydum ki entry nin geleceği açık olsun) Trent Reznor'ı müzikal bir dahi kabul ederler genelde.Hatta bir otorite olsam ben de kabul ederdim muhtemelen :) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Bathory Mesaj tarihi: Temmuz 31, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 31, 2009 God is dead. Trent is superior. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Meabbics Mesaj tarihi: Temmuz 31, 2009 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 31, 2009 şimdi oldu Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar