WhiteDagger Mesaj tarihi: Nisan 8, 2009 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 8, 2009 Madem gezdim gördüm diyoruz .. Bunu bir seyehatname gibi dillendiren yazarlarıda unutmamak lazım. Aslolan gitmek olduğu kadar gitmeyide tatlandıran anlatımdır. Dr Aydın "angut" hocamızın tek bir kare fotoğraf koymadan olağanüstü üslubu ile anlattığı muhteşem gezi raporları; Teşekkürler (Kendisinden izin almadan kopyalıyorum diye umarım kızmaz) "Motosiklet nâm, iki tekerlek üstü oturtulmuş onlarca kuvvâ-i beygir, dehşetengiz frenk icadı makinalara düşkün serdengeçti delilerin Garbi Anadolu diyarındaki Kütahya nâm şeherde toplanacaklarını işittikte, Angut Çelebi kulunuz dahi bir dakika daha yerinde duramayıp, receb ayının üçü zebahı şafak sökerken ve dahi karga mahlukatı necasetten müteşekkil kahvaltısını henüz ziftlenmekteyken yollara düşüverdim. TAG otoyolundan torosların şimaline doğru kara donlu atımı sürerken, şedid rüzigârların beyhude esintisine aldırmaksızın manzaranın nefasetini zevkile seyreyledim. Gönül ol seyahati bir motosiklet kervanı ile yapmak isterdi elbet, lakin kulunuz ruhuna münasip bir refik, bir yoldaş bulamadı bir türlü, heyhat! İlk mola Pozantı Pelit Tesisleri nam bir kervansarayda verülüp iki bardak çay ile nefsimi bastırdıktan müteakıp yeniden rahvan oldum. Ulukışla’yı geçildükte Konya yolu sapağına dönülüp çetin ve dahi bir o kadar mukabbız Konya ovası yollarına muvasalat olundu. Şol cehennem sıcağında motosiklet ile Konya ovasını bir uçtan diğerine, hemi de cenuptan şimale katetmek büyük sahara çöllerini deve ile geçmeye benzer ki hiçbir daim Cenab-ı Allahın hiçbir motorcu kuluna tavsiye olunmaz. Konya ilinde Mevlana Hazretlerinin türbesinin yanı sıra bir gülizar içre handa etli ekmekten müteşekkil nevale ile karnımı güzelce doyurdum. Handa alkol benzeri müskirat kat’a satılmamakta olduğundan bir bakkal bulup bir kutu soğuk bira ile yanmakta olan gırtlağımı bir nebze serinleterek “Ne olursan ol, yine de gel” diyen Mevlana Hazretlerini muhabbetle yadettim. Afyon iline vasıl olduğumda öğleden sonra olmuştu. Kulunuz nihai kertede bitap düştüğünden bir mola dahi İkbal tesislerinde verildi. Gün batımında Kütahya iline varıldıkta Flowrider nâm yiğide telefon adı verilen, feleğin dahi nasıl çalıştığına aklının bir türlü ermediği bir garip cihaz ile ulaşılarak yolun kalan kısmı soruldu. Ve efendilerim, nihayet güneşin zayiine yakın bir vakitte motorcu serdengeçti delilerin müteselsil olduğu kamp yerine vasıl oldum ki gördüklerim karşısında küçük dilimi yutayazdım, felek dahi hayretten şallak mallak oldu. Ol acaiplikleri müsadenizle yarın kaleme alacağım. Kalınız sağlıcakla. 2. Bâb: Şol cennettin pınarları akar Allah deyu deyu Hakir kulunuz öyle bir diyara düşmüş idü ki cennet-ü âlâ aha burası olsa gerekti. Tuba ağaçlarından mütehassıl bir orman içre yüzlerce demirden küheylânlar ve dahi anların mütesahibi ben diyeyim yüzlerce siz buyurun binlerce huri ve dahi gılmanlar pür neş’e oradan oraya koşuşturmaktalar. Etrafta çadırlar, otağlar…Kulunuzu Flowrider nam yiğit hürmetle karşılayıp ol cennetin rıdvanlarının icabetgâhına şecere-i kütük kaydı gayesiyle buyur etti. EMOK melekleri olan rıdvanlar bendenize “Niye geldin lan? Senin ne işin var burada” dimeksizin bilakis tezahürat ile kütüğe kaydettiler. Hakire ağaçların arasında bir yer gösterildi ve çadırımın inşaına bizatihi Flowrider ve Otsukarcı yarenlerim vasıtasıyla yardım edildi. Sînen genç delikanlılar, bendeniz gibi ihtiyâr olmadıklarından iki dakikada şıppadanak çadır kuruverdiler. Ah cânım ah! Nerede bizde o kaabiliyet? Maaşallah delikanlılar çadır kurmak içün ne kuvve-i muhayyeleye ne dahi lokman hekimin kudret şerbetine (viagra) ihtiyac duymuyorlar. Mekanıma yerleştikten saniyen mazara-i umumiyeyi müşahade etmek gayesiyle ortalıkta angutça terennüm ettim. Nice yiğitlerle tanış oldum. Flowrider ve Otsukarcı yarenlerime ilaveten Mithat, Kanca, Sayat, Günay vs. onlarca sergüzeşt tanıdım. Bu Mithat ile Flowrider nâm beni ademler bir minik kutu vasıtasıyla biribirleriyle muhaberat kurmuşlar her daim muhabbet ediyorlardı. Amanin bir de bir dudağı yerde, bir dudağı gökte bir dev adem var idi ki Kenan imiş adı. Bir başka adem ise “Biri bizi müşahede ediyor” temaşaaından müsteski Eray bey biraderimiz idü. Vah efendim, gayya kuyularına düşesi zihnim az kaldı nisyan ediyordu… biri daha vardı ki bu periler perisi, huriler hurisi bir güzel ceylan misali ortalıkta dolanan Rüzgarın Kerimesi hanımefendi idi. Ne keman kaşlarını ne kiraz dudaklarını ben burada zikretmeyeceğim sizlere, ki anlatanları pek çok olacaktır şüphesiz. Lakin bendenizin en fazla nazarı dikkatini çeken uzvu alev kırmızısı elleri idi, sebebini Allah bilir. Salisen Günay nâm kaval benzeri bir nefs alâtı çalan hatun kişinin sinesindeki taze yaresini tımar etmek içün hekimlik zenaatimi tezahür ettirmem iktiza etti. Hitamında vazifesini yapmiş kulların mutlu hissiyatı içerisünde ikram edülen kevser şarabımı neş’e ile yudumladım. Hakir kulunuzu affediniz muhterem efendilerim. Bu gecelik de ancak bu kadarını ifade etmekle iktifa edeceğim. Devrisi gün inşallah sizlere seyehatnamemin 3. bâb ı olan “Av mevsimi açıldı, düşün ceylanların peşisıra” ve 4. bâb ı olan “İlk gece korkusu” başlıklı bölümlerini yazacağım. 3. Bâb: Av mevsimi Açıldı, Düşün Ceylanların Peşisıra Vakti gurubi gelende kamp cenahında bilcümle beni ademler, etrafa intizam ile iskan edilmiş yarım düzine kadar kahvehane, aşhane ve dahi meyhanede ikamet eyleyüp hemi pür neş’e taam eyledüler hemi de yarenleri ve refikleriyle mebzul muhabbet ül geyiklere garkoldular. Nabekâr kulunuz dahi ol vakitte tütün, mey ve dahi mayalı arpa suyu gibi her nevi zıkkımı demlenip türlü günahlara istikgrak oldum. Cenab-ı Allah hakiri affeyleye! Yarenlerimle yaptığımız muhabbetlerin esas mevzuu elbette ki karılar.. öhööö… hatun kişilerdi. Etraftaki dilrüba latif hanımları nice tavlayabileceğimizden bahis ederek bu mezuuda her birimiz bilâ tevazu çeşitli iddialarda bulunduk. Bendeniz mabadının kılları nicedir ağarmış bir er kişi olarak sadece gıpta ile dinlemekle iktifa eyledim. Lakin bilhassa Serkan nâm bir yiğit biraderimiz sadece lâfta kalmayıp azimli bir gayretle defaten teşebbüslerde bulundu. Öyle ki bu gayretkeş biraderimizin nâmı Serkan olmaktan çıkıp neredeyse “Sarkan” olayazdı. Maalteessüf ne kadar zorlasa, ne kadar gayret gösterse dahi bilumum huruc ve dahi hücum hareketleri ismi lâzım değil ceylan gözlü huri tarafından püskürtüldü. Velhasıl garibimin eli böğründe kalakaldı. Allahın inayeti üzerine olsun. 3,5. Bâb: Abdesthane Mes’eleleri Bahusus meydanlık, ormanlık arazilerde açık havada kamp kurarak iskan eylemenin en mühim eziyetlerinden birisi dahi abdest bozma faaliyetidir. Nitekim hakir kulunuz vasıl olduğumdan beri cümle yarenlerim günlerdir kabız olduklarından şikayetle cefalarını dile getürdiler. Hacet giderebilmek içün fitil, macun nevi melhemlerden çare arar olmuş idüler. Hakir kulunuz bunları işittikte aynı dertlerden muzdarip olmamak içün hacetim geldiğinde tehir etme yoluna gitmeyip derhal def’i hacet eylemeye karar verdim. Kendime münasip bir yer aramaya koyuldum. Hatta bir ulu pirimin “Tedbirsiz sıça oturan domala domala taş arar” lafz-ı şahanesini hatrıma getirerek mabadıma mütenasip tabak gibi, kenarları yuvarlak bir taş bulup setre pantolumun cebine dahi yerleştirdim. Lakin tam ben ıssız bir ağaç altı arama telaşındayken Ramses nâm kardaşım uzağa gitmeme lüzum olmadığını az ötede son kertede medeni abdesthanelerin müesses olduğunu söyledi. Allah devletümüzden razı olsun! Hakikaten de abdesthaneler pir-ü pak ve dahi sıhhate muvafık idü. Ezcümle bu noktada bir es koyup hekim olmam münasebetiyle yadellerde munkabız olmamak için ihtiyaç olunan tavsiyelerimi arzedeceğim. Efendim, yabancı yerde abdest bozmak motosiklet sürmeye benzer. Ne o anın gerisinde, ne de ilerisinde olacaksın. Sadece o anı yaşayacaksın. Zihnini ve dahi dimağını sair mevzulara takmayacaksın. Ab’ı çeşme akacak mı, kapıda kalabalık bekler mi, ses çıkacak mı deyu tecessüslere düşmeyeceksin. Filhakika, Frenk gavurunun deyişiyle konsantre olacaksın ve zevk-ü sefa ile çatır çatır sıçacaksın. Benim haşmetlû, devletlû ve dahi şevketlû efendilerim. Hakir kulunuz yine yazmaktan helak oldu, bitap düştü. Emir ve müsaadelerinizle 4. Bâb olan İlk Gece Korkusu ve 5. Bâb olan Bir Yaz Günü Geçtik Porsuktan Kafilelerle isimleriyle müsemla kısımları yevm-i ahirde yazacağım. 4. Bâb: İlk Gece Korkusu Gecenin zifir karanlığı arş-ü semaımızı örtende ve dahi devasa nar-ı meydan etrafında her nevi mey, kevser şarabı, arak ve mayalı ab-ı arpa nevi muskıratla ziftlenmekten iki bacağı üzre dinelemeyecek kertede esrik olmuş berduş-u bi-idrak kullar aheste aheste zıbarmak maksadile tentenelerine ricat eyleyende hakir kulunuzu taze mahbub ve mahbubelerin zifaf gecesi korkularına benzer bir ilk gece korkusu sarmış idi. Kendi çadırım içre girdiğimde gördüm ki, ol hücrem delik-ül makat kadar küçüktür. Ferah ül fegâh esvabımdan üryan olup mitilim üzre ve dahi tulumum içre girip yatmam kaabil-mümkün değildir. Lakin bir gayret yılankavi hareketlerle pantolumu fora edüp kara donumla kalıp tulumum içre kıvrıldım. Velev ki heyhat! Uykuya garkolmanın imkanı yok. Zira zannımca etraf-ı tentenemi ejderhalar sarmış, gökgürültüsü misal homurtularla çadırımı ihata altına almışlardır. Bir gayret kafamı bab-ı çadırdan çıkarıp baktığımda gördüm ki ejderha mejderha olmayıp bu gürültü ve dahi figanlar fakir kulunuzun yarenlerinin horultularıdır. Biçare vaziyette tekrardan yatarak sızmışım. Üryamda şırıl şırıl akan dereler, çağıldayan şelaleler, dalga dalga deryalar görür idim. Ve daha rüyada iken anladım ki bunca bira ve dahi mey içmekten idrarım gelmiştir. Rüyamda teşaşür etmeye çıkmışım. Cenab-ı Allaha bir densizlik eylememek içün kıbleye mi, şimale mi ne cenaha dönüp işeyeceğimi düşünürken karşıma ak saçlı ak sakallı bir pir-ü pak evliya çıkmış ve bana şöyle eymiş: “Ey angut çelebi, ey gafil, düşüne düşüne neredeyse altına yapacaksın, bilmez misün ki ne yana dönersen dön dötün arkada kalır!” Bu laf-ı muhteşem i işüttükten kelli aniden aydım ve kan ter içre uyandım. Hakikaten de mesanemde korkunç bir tazyik mevcuttu. Yılankavi hareketlerle tulumumdan taşra çıktım ve kara donum üzre kara pantolumu giydim. Çadırdan çıktıkta tepesinde bir pilli nur taşıyan Mithat yiğidimi temaşaa ettim. “Nereye?” dedi, “Teşaşür idecem” dedüm. “Aha şordaki şol koca ağaç senin helândır” dedi. Ben ol koca ağacın altına gidip siğdirirken işittüm ki suzinak makamından bir ince ses “Ben ürkek bir ceylanım bana himmet edin, yol gösterin, abdesthane nereyedir” diye ünledi. Mithat koç yiğit ise acemkürdi makamından bam telinden sesiyle “ben seni götürürüm anam” dedi. Anlaşılan bu Mithat nam yiğit ol amansız ormanın sidik meleğidir, cümle kullara ışık tutar, yol gösterir. İşim bitip çadırıma ricat edüp zıbardığımda kulağıma hala sesler gelmekteydi. “Bakın” diyordu acemkürdi bam teli sesi, “aha bu türbe yeşili çadır benimkisidir, ne zaman bir derdiniz olsa buyurup avdet edebilirsüz, her zaman beklerim.” Akabinde fakîr ve dahi hakîr kulunuz sızmış olduğumdan ol suzinak ceylanın ol çadıra bir dahi gelüp gelmediğinin farkında olamadım. Beni affeyleyin. İşte zabah oldu, şems tepeme doğdu. Artık ikinci güne başlayabiliriz. 5. Bâb. Bir Yaz Günü Geçtik Porsuktan Kafilelerle Alessabah uyandım, zira cehennemden sıcak ziya-ül şems ile dolmuştu haymemin içi. Bir büvet-i sarihde yağlı ballı simitli nefis kahve altı ile nefsimizi körelttikten kelli cümle kullar etraf-ı bi itlrafa dağıldık. Kimimiz sohbet ve muhabbet koyulaştırırken kimimüz rengahenk, pir-ü pak, ecnebi diyarlarından binbir zahmetle kervanlarla getürülen ve tacirleri tarafından sergilenen demirden küheylanlarla muayene sürüşleri yaptık. Kuşluk vakti hümayûn donanmasının zabitlerinden Reis nâm levent kampımıza avdet eyledi. Bir vakitte onunla eyleştikten sonra hep barabar atlarımıza atlayıp şehr-i Kütahya’ya doğru sürdük. Ol şeherde Ayintab usulu yemeklerle taam ettik, küheylanlarımızı gusül eylettik . Kampa döndüğümüzde akşam ezanı vaktiydi. Sabuncupınar nâm bir köye gidilecek, velüd-ül mektebin muhteşem temsilleri temaşa edülecek didiler. Cümle alem sefer esvaplarını giyip pusatlarını kuşandı. Tolgasız küheylana suvar olmak suret-i kat’iyyede men olduğundan herkes tolgasını ser ine geçirdi. Nice sipahiler içtima eyleyip rah üstü sıra sıra dizildi. Vakt-i gurup kârip olunca ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: “İlerle!” Bir yaz günü geçtik Porsuktan kafilelerle. Sabuncupınar köyünde Suzan nâm evliya gibin bir hatun kişinin köyün velüdüne nice himmet eylediğini, nice güzel şeyler tedris ettiğini gördük, pek mütehassıs olduk. Ol velüdün vadinin dibinde meş’alelerle yaptığı müthiş temsil didemizi yaşarttı. Zülümat-ı sema inende meydanda odunlar ateşe verilüp dehşetengiz bir nâr eylendi. Cümle kullar âteş-i bibeha etrafında rakseyleyip bi avaz meşk edildi, mest olundu. Kanca nâmı ile maruf yiğidin hard enduro küheylanın benzini (bu demir atlar benzin denilen kara mayii sayesinde müteharrik idi) hitama erdiğinden benzin tacirinden benzin alması icap ederdü. Sekiz süvari anca beraber Kanca beraber deyüp atlarımıza atlayıp yola rehvan olduk. Yolda benim demir atın farının (atın gözünden çıkıp yolu aydınlatan fener misali nur) yanmadığını görüp ol şeb-i müzlimde kör karanlıkta kalıp yol boyunca ışıksız sürmek zorunda kaldım. Sadece selektör tabir edilen şimşek misali çakıp kaybolan fenerim yanmaktaydı ki bu esnada yolun on arşınlık kısmını ezberime havale edip pür dikkat atımı sevk etmekteydim. Lakin 30 fersahlık yol boyu hakir korkudan bizar olup feleğin dahi mabadı yusuf yusuf eyledi. Benzin tacirine salimen vardıkta yarenlerime farımın yanmadığını söyledim. Eray nâm yiğit geldi ve bir düğmeye dokandı. Her taraf pür nur ziya ile doldu. Meğersem hakir ve dahi aklen fakir kulunuz farları açmayı nisyan etmişüm. Cenab-ı Allah kulunuza akıl fikir ihsan eyleye. Biz sekiz aklıevvel sipahi, Kanca kardaşımıza her birimiz yarımşar okka benzin verip salimen kampa geri döneceğimize hep beraber fazladan 30 fersah yol gidip, okkalarca benzin harcayıp bir de üstüne üstlük iyi bir halt etmişcesine kendimizle gurur duyup, hüşu içinde geri döndük. 6. Bâb. Gaybubete Uğredım Allahım Himmet Et Ol gece kampa dönende adet üzre mebzul câm bade-i lâal famı nuş edüp vaziyyet-i çakır keyf içre çadırıma çekilüp hâb-alûd oldum. Nim-i gece mesanem keza tazyik edip bendenizi biçar hale koymuş idü. Derhal çadırımın bâbından taşra çıkıp fener-i ser imi yakıp teşaşür içün bir gece evvel kendime tahsis olunan ağaca meylettim. Lakin ol ağacın ihtimal bir gece evvelki mezkür ve mel’un asit yağmurlarından çürüyüp mevta olduğunu gördükte (ne teşaşür etmişim demek ki), zatıma daha uzakta bir mahsus ağaç bulmak ümidiyle yürüdüm, yürüdüm. İşimi bitirip akabinde berisinberi muavedet ederken fenerimin ziyaının zayil olduğunu farkeyledim. Karanlıklara garkolmuş idüm. Feneri tamirat içün ne denli gayret ittiysem dahi beceremedim. Ol şeb-i müzlimde bastığım yeri görmeksizin kara karanlıkta çadırımı aradım. Lakin gayblara uğramıştım. Perişan vaziyette perva içre bir o cenaha bir bu cenaha koşturdum. Çadır iplerine dikenli tellere igmaz oldum. Bitab-ı bimecal yürürken bir adımda ayağımın altından derin bir ses “ah” eyledi. Meğer sarih meydanda yatan bir beni ademin üstüne basmışım. Anda acele oradan uzadım. Bir kenarda çömelip toprağın üstüne sindim. Biçare vaziyette “Allahım keşke şu fener yanıverse” deyu elimdeki alâtı defalarca kurcaladım. Lakin Alaiddinin sihirli lambası değil ki bu içinden cin çıksın beni çadırıma geri uçursun. Çaresiz çöktüğüm yerde zabahın ilk ışıklarını bekleyedurdum. Bir anda karşıdan bir nur peyda oldu. Ol nur benim cenahıma yaklaştı, yaklaştı. Zannımca Cenab_ı Allah hali pür melalime merhamet idüp hakir kuluna Hızır Aleyhisselamı yollamış idü. Nur yaklaştı ve bir dahi gördüm ki gelen ne Hızır ne 112 acildir. Gelen bizim elma yanaklı, kalem kaşlı, kiraz dudaklı dilber-i latif Rüzgârın Kızı nâm huri bin peridir. Âh efendilerim, beni ademin ömründe bazı talihler ancak bir kez tesadüf eder. Belki de bu alemde zuhreden bilcümle er kişilerin rüyasında bile göremeyecekleri bir kısmettir gecenin bir yarısı şol güzellikte bir peri kızıyla ıssız ormanda karşılaşmak. Velakin hakir kulunuz öylesine şaşkın ve korkudan ve dahi çaresizlikten öylesine şallak mallak idim ki “angut abi dile benden ne dilersen” diyen hurinin elinden lambasını kaptığım gibi onu orada öylesine terkeyleyip kendi çadırımı aramaya koyuldum. Şimdü hatırladıkça kendi yaptığıma celalleniyorum. Ah ulan ah! Bu pişmanlık ahir ömrümde beni azaplar içinde yakacaktır. Ne ki, kaçan balık büyük, kaçan fırsat muazzam olurmuş. Çadırımı bulduktan kelli feneri hurinin destine gerü verip girdim içeri, yattım, zıbardım. Gebersem evlâ idi! SONSÖZ Sevgili arkadaşlar, Yaşamımın belki de en güzel üç gününü geçirdiğim Kütahya gezisini anlatmaya çalıştım günlerdir. Daha tuşlara ilk dokunduğumda çocukken okumuş olduğum Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinden esinlenerek ve belki de Osmanlıca ve Eski Türkçeye öteden beri duyduğum ilgi ve hayranlıkla böylesi bir formatta kurgulamaya çalıştım anılarımı. Aslında başlangıçta bu şekilde yazarak hem daha eğlenceli hem de daha ilgi çekici bir anlatımı sağlayabileceğimi sanmıştım. Ancak yazı dizisi ilerledikçe gördüm ki hem sıkıp sündürmeye hem de artık kendi kendimi tekrar etmeye başlamıştım. Hele teşaşür ve def-i hacet bölümlerini kendim yeniden okuduğumda gördüm ki artık kelimenin tam anlamıyla işin bokunu çıkarmıştım. Orada tanıdığım bütün güzel dostlarıma verdiğim sözü yerine getirmek için son bölümleri acele kaleme alıp bu işi sizleri daha fazla sıkmadan sonlandırmaya karar verdim. Bazı arkadaşlarıma takıldığımı biliyorum. Ancak bunların hepsi latife. Beni bağışlayacağınızı umuyorum. Aslında kimseyi kırmak değildi maksadım. Her ne kadar sürç-ü lisan ettimse affola. Hoşçakalın. mebzul câm bade-i lâal famı nuş etmek=birçok bardak dolusu şarabı içmek hâb-alûd olmak=uyumak nim-i gece=gece yarısı teşaşür=işemek muavedet etmek=geri dönmek şeb-i müzlimde=karanlık gecede perva içre=korku içinde sarih meydan=açık alan igmaz olmak=bunu bilmiyorum, ben uydurdum dest=el alessabah=sabah erkenden ziya-ül şems=güneş ışığı hayme=çadır büvet-il sarih=açık büfe Ayintab=Antep vakt-i gurup karip olunca =akşam vakti, güneşin batış zamanı gelince gusul eyletmek=yıkatmak suvar olmak=binmek zülümat-ı sema inende=göğü karanlık basınca ol şeb-i müzlim=o karanlık gece ateş-i bibeha=paha biçilmez ateş nisyan etmek=unutmak mabadı yusuf yusuf eylemek=e bunu bilirsiniz" Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar