Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Bir Delinin Günlüğü (Son Hali)


ghost_boo

Öne çıkan mesajlar

Part I Melek



durumum neydi bilmezken çıkan bir güneş ışığı..asla bitmemiştiki umutlarım..karınca deliğindeki bir ekmek parçası kadar bile olsa...benim bir umudum vardı..gerçi o ekmek parçası karıncanın heryıl taşıdığı umut kadardı ama...olmaz..karınca değilim ben..düşüncelerini tutamıyormusun? ...ortak noktalarımız fazla öyle değilmi? kanatların bana çarpıyor meleğim...evet ...meleksin bana göre....

evet bir melek...herkes kendisininkine öyle der değil mi? ... ne kadar mükemmel olduğunu ya da neden mükemmel olduğunu anlatacak durumda değilim...sadece duygularımı esir aldı desem yeter ....

bakışlar...bakışları....havada uçuşan sözcükleri...benim zindanım...sadece yanıma gelip elimi tut..herşey daha güzel olucak demesi...benim zindanım....hayat melodimin üstüne yazılan şarkı sözleri...zindanımı neşelendiren kayıplar...hayatın tadı..tuzu...

motosikletle giden mutlu çiftin ölümü..üstüne söylenen söz...adalet herşey için....hayatın yazdığı prologlar... sinirler... sözcükler... gözyaşları.. hayaller.. kararlar.. kararsızlıklar... ve melodimin devamı...

giden bir gemi.. arkasından el sallayan ben... hoşçakalın..kendinize iyi bakın..
arkama döndüm.. boş... boş bir kağıt.. boş bir ...boş bir "ben"...


duraksıyorum... tavana bakıyorum ... sonra çeviriyorum kafamı ..aynaya bakıyorum..
çirkin...oldukça çirkin ben... hayır.. aslında güzel olduğumu düşünenler yok değil..
ama dıştan bahsetmiyorum ben ...düşüncelerim.. hayallerim çirkin benim.. onlar benim..
onlar benim katillerim. .. benliklerim..

düşünen bir bitki..ağlayıp konuşan bir hayvan...yeri koklayan insan...terbiyesiz papa..
buz tutmuş ateş.. bütün gün ses çıkarmayan cami ...garip çelişkiler...benim çelişkilerimin denklemleri..

noel baba mesela...bacadan sığacak mı die düşünüp matematiksel açıdan düşünüyorum...
noel baba = (x.y) ise noel baba nasıl sığacak bacadan... x baca ise ve noel baba da.....

devam etmeyeceğim...hayır konuşmaya değil..düşünmeye...düşünmeden konuşacağım...yüzsüz bir biçimde...yüzsüzce...dudaklarımı ıslatıp konuştuğumda çok kişi dinliyor mu? ordamısınız ?
kimle konuşuyorum? bunu okuyan olacak mı yoksa sadece kendi benliğime sığdırdığım laflar mı bunlar? benim kişiliğim...o benim...bu benim...

parmakları buz tutmuş yazamayan yazarım ben...düşünmeden yüzsüzce yazan..kendini beğenmiş kibirli ve kaybeden...

beni kurtarmaya uraşan var mı? söz veriyorum teşekkür bile etmiycem...hadi kurtarsın beni bu kibirimden...olmayacak...meleğim..nerdesin?...yüzsüzce dolanıyorum burda...hadi kurtar beni? olmayacak değilmi...meleksin ama öyle deilmi?

o..işte herşey bunun hakkında diye bağırırken insanların tıkış tıkış doldurduğu meydanda...
sen ne düşünüyordun o sıra? beni mi? hayatın anlamsızlığı mı? onun gevelediği sözler..insanların evet...bu..die bağırışları mı? ülkenin ne durumda olduğunu mu?
nasıl kurtulacağını mı? yüzsüzlüğün anlamınımı...

konuşmayacakmısın meleğim...biricik sevgilim..konuşmayacaksın öyle değilmi? hatta okumayacaksın bile bu sözlerimi..öyle değilmi...

uzun bir bir binanın en tepesinden atlayacak bir deli..benim arkadaşım... yıllanmış kardeşlik...yıllanmış bir şarap kadar tatlı ve değerli..paha biçilemez biri... inthar etti.. yıldızım şimdi.... deli bir yıldız..kayıyor..sonra duruyor..ve yok oluyor.. kayan yıldızlar kadar uçkun bir beynim... insanların suratına bile bakamayacak kadar yüzsüz düşüncelerim...şımarık benliğim... meleğim...ben bir deliyim...


Part II An

Güneş Doğuyor.Bedenim yeni sevişmiş çiftlerin yaşadığı yorgun ve tatminlik düzeyindeki bir yorgunluk ve acının yarattığı tatminlikle kıvrılmış bir biçimde ve ben , yüzyıllarca çekilmiş acının yarattığı berraklıkla oturuyorum. Bazen elim yüzüme gidiyor. Aradığım ancak bulamadığım şefkatı gösteriyorum kendime. Sonra kapatıyorum gözlerimi , kısa bir süre önce .. ne kadar güzeldi.

Dışarı da ağaçların hışırtılarını duyuyorum , bir kaç saat önce çağırmışlardı karanlığı . Yıldızların altında dans etmişti ağaçların ruhları. Şimdi saklanma vakti. Güneş doğuyor , kaçıyor ağaç ruhları.Bu görüntüleri izlemek büyük bir zevk cam kenarında. Arka bahçemde yapılan gecenin dans festivali , rüzgarın yarattığı müzikle şenlenmiş gece coşkusunu yaşıyor.Ancak şimdi güneş doğuyor. Herkes saklanma yerine dönüyor. Bitti..

Bugün çikolata yedim.Tam tamına 3 saniye mutlu oldum onun ardından. Sonra geçti.O da bitti.Bana hasta diyorlar , bana neden hasta diyorlar? Beni kapatıyorlar.. neden kapatıyorlar? Tavanımın rengi ilginç , duvarlarımdaki posterleri seviyorum , ilaçları sevmiyorum..yalnızlığı sevmiyorum.Ateşi seviyorum. Suyu sevmiyorum..Sevip sevmediğim o kadar çok şey var ki. Düşünüyorum da yaşıyorum sanırım.

Herkes hasta ben normalim , bir şey olursa herkes bana rezil olur , dünyanın merkezi benim , güneş benim etrafımda dönüyor tüm gezegenler benim etrafımda dönüyor ve ben sırt ağrılarımla uğraşıyorum.

Çok güzel resim çizerim , ne çizdiğimi kimse anlamaz ama ben bilirim neyi çizdiğimi .. Çok güzel hikaye de yazarım . Muhtemelen konuyu kimse anlamaz ama ben bilirim o hikayeyi , geçmişini .. geleceğini.. hikaye benim değil mi? ne gerek var başkasının bilmesine.

İlginç olan şey şu , eğer ceset isen yürümenin ne anlamı var? Düşüncesi olmayan adam nedir ? Niye insanlar ne için , neden ve nasıl yaşadıklarını anlamaz. Ehh banane diyorum sonra.. Ben zevklerimin emirlerini yerine getirmek zorunda olan bir köleyim. İşte kendini sevmek ve kendinden nefret etmenin yarattığı karışım.

Şimdi ayaklarımı uzatı;p meyva suyumu içicem ve sonra da uyicam. Hayat böyle bir şey...

Part III İnsan

Saat 05.30 civarları.. Kargaların her sabah yaptığı kontrol sistemini dinlemekteyim aslında. Her alanda 4 kez gaklıyor hayvancıklar. İnsanlar gibi biraz. Ama onlarınki kesinlikle daha kusursuz. Çünkü onlarda bir şey olduğunda tüm kargalar harekete geçip problemi çözüyor. Ancak insanlar umursamadan devam ediyor.Yani bilgi manyakları biraz.. Bilgi alayım yeter..

Eh ben de öyle değil miyim? Şurda burda şu bu sorunlar varmış. eee? yani? banane? Ayaklarımı uzatabileceğim çöp kutum bilgisayar masamın altında dursun yeter. Ben ekranıma aptal aptal bakıp gözlerimi bozmak istiyorum. Benim işim problem çözmek değil çıkartmak. Çoğu insan çözümün bir parçası olmak isterken problemin bir parçası olurlar. Ben ise üşengeç olmak istiyorum. Tembelliğimin payını problem çıkarmaya çalışmamaktan problem çıkarmayla ödemek istiyorum. O derece tembelim.

Ama çalışkan olsam ne yazar ki öyle değil mi? Sonuçta bir gün ölücez hepimiz. Amaç hatırlanmak değil miydi? Anıların yaşadığı süre senin ruhunun hatırlandığı süre varolmaya devam ettiğin süre değil miydi? İntahar edenler ise yaşamı sonlandırmak istemiyorlar mıydı? Çıkaracağımız sonuç Bir hiç değil miydi? Boşversene o zaman ben ayaklarımı uzatmak istiyorum..

Belki ara sıra zevk verici etmenler yapmak güzel evet.Yemek yemek , kavga etmek , barışmak , sonra yine kavga etmek , incelemek , tuvalete gitmek falan. Güzel şeyler bunlar. Başka? Arkadaşlardı dostlardı aileydi... Başka?abi ne başkası ya hayatı saydın daha ne istiyorsun?

Bizim denklemimiz bu değilse zaten ne diye kasıyoruz ki? Daha iyi yaşamışsın daha kötü yaşamışsın ne farkeder?(iyi kötü görecelidir o zaman neye göre kime göre iyi veya kötü?)

Anlamadınızsa? Mesela bana göre timsahlar çok cici varlıklar. Ama oralardan geçen antiloplara göre çok kötü varlıklar. yiyolar seni falan. e yesin nolcakki nasıl olsa ölüyosun günün birinde falan..

İçim kıpır kıpır oluyor bu yiyor lafını duyunca. Birilerini yemek , kuzu yemek.. kanlı kanlı yiyin madem çok güzelse.. En doğalı da bu değil midir? Eskiden fırın mı varmış peeh.. ocak mı? o da neymiş.. Kanlı kanlı yiyeceksin bir insanı Doğada da böyle yapmıyor mu o hayvancıklar?

Eh demek ki insan yemek güzel bir şey demekki iyi. Ama normal açıdan (normal açı? kime göre normal neye göre normal di mi?) kötü bir şey elbette.

Neyse insan yemek konusunu da çözdüysek şimdi klavye tıkırtısı konusuna gelelim. Tıkır Tıkır. Bir şey ifade ediyor mu? Hayır. O zaman bunu da çözdük. Bakın ben sadece problem yaratmıyorum çözüyorum da..
iyice saçmalamaya başladı bu demeyin bi okuyun

hayatta çok şey olabilir. Amaç onları çözerken kendini kaptırmamak ve bir yandan eğlenmeye bakmak. ben de salak değilim sorunlarım var çözüyorum ama eğlenmesini de bilmek gerek ki hayat sıkıcı olmasın.. Hadi i kiss you.


Part IV Çift (Kişilik)

O kadar üzgünüm ki..O kadar üzgünüm ki...Yaşanılan anılar.. Yaşadığımız anılar.. Olanlar .. Hissettiklerimiz... Gerisi bomboş bir hikayenin başlangıcı gibi. Yani yaşam gibi... Üzgünüm.. Öyle üzgünüm ki..

Yaşadığımız onca anı , yaşanılan bütün saniyeler ve gözyaşları .. Uyum içinde olan müzik armonileri gibi bilinmez ve sonsuz. Hislerim belirsiz belki , çünkü isimlendirilmemiş , bir kalıba sokulmamış .. Sonsuz derinlikle .. Sonsuz büyüklükte..

Umutsuzum.. O kadar umutsuzum ki yaşamın gelecek olan her bir anısının bende yaratacağı o deprem hissi , o sarsıntısı zedeliyor beynimi her an .. O kadar hızlı koşuyorum ki bilinmezliğe , o kadar görünmez kılıyorum ki kendimi kendimden göremiyorum duygularımı.. Umutsuzum kendime.. Kayıbım. Ben kalbimde kayıbım kendime.. O kadar umutsuzum ki bulutların renksizliğine bile ağlıyorum..

Mehtaplar unutulmazdır derler . Mükemmel aşığın gülümseyişi kadar unutulmazdır.Denizin üstünde dans eden ay yakamozu gibi , sonsuz sevginin kalbe yaptığı etki gibi ... Ancak ben unutkan oldum zamanla.. Solmuş bir gül gibi , son yapraklarını dökmüş bir meşe gibi.. Gökyüzüne bakıp durur oldum...

Kim kimdir bilinmez dünyada , kayboldum. Evimin , semtimin , kalbimin nerede olduğunu bulamaz oldum. Ruhumun derinliklerinde bir labirentte kaybolur durur oldum. Gelen her darbenin verdiği yok olma duygusunun kendisi oldum. Ruhum , beynim ve kalbim ... Kendimden bambaşka bir ayrı oldum..Ben ; kayboldum

Çocukları hatırlarım oyun oynarken , saf temiz ve düşüncesiz çocukları. Çocukluğum , mutluluğum .. geride kaldı saflığımla. Masumluk benden uzak , masumluk bana kızgın.. Masum kişi uzakta..Kendimden bir ayrı oldum. Düşüncesiz bir serserinin iç dünyası kadar kara , zalim oldum. Açık ve acımasız oldum. Ciddiliğin dalga boyutunda gezinir oldum. Alay ettim hayatla , kendimde.. Ben herşeyi kayıp ; yalnızca varolan biri oldum.

Ancak ;

Gülümsedim . İnsanlara , varolan her yaratığa gülümsedim . Tıpkı 4 yaşında küçük bir kızın yavru bir kedi gördüğünde gülümsediği gibi gülümsedim hayata. Kayboldum , umutsuzdum mutsuzdum belki de bilmiyordum hayatı ancak ; gülümsedim daima.. İster ölümün karası olsun ister karanlığın efendisi .. karşımdaki her kim ise gülümser oldum.

Kahkahalar kulaklarımda çınlanır , kahkahalar beynimde çınlanır , kahkahalar işler içime . Kahkahalar ve altındaki göz yaşları.. Ben buna kendimi sabitlemiş oldum. Baktım karşımdakilere , baktım gözlerine.. Her birine gülümser oldum...


Part V Kralların Yorgunluğu

Yorgunluk. En sonunda yorgunluk. Hizmet ettiğim onca insan ve onca durumdan sonra , kendime kaldığım , başkalarına harcadığım yorgunluk. Gülümsemek zor oldu artık , eskisi gibi değil.Verdiğim savaşı bir ben , bir de ruhum bilir. Artık , günü yaşamanın vaktidir dediğim her an geçmişime döndüğümde bana harcattığı enerji , bilinmeyenin korkusundan da zor bir korku , madencinin yaşadığından büyük bir yorgunluk.

Ne şanslıdır unutkanlar , zamanın tehlikesini bilmezler. Ve ne şanslıdır unutkanlar , zamanın çizgilerini görmezler.

Ancak Krallar tahtta oturabilirmiş , çünkü ancak onların tembel götleri sığarmış tahta. Ya da onun gibi bir şey... Tahtın yüzünü görmek isteyen de yok sanırım. Bu gidişle ne kendi hayatımın , ne de krallığımın tahtına oturabilirim zaten.

Uzun bir yolculuk , ardından uzun bir hikaye . Bitmeden , yeni bir yolculuk , yine bitmeden , yeni bir hikaye. Geçmişe döndüğünde , her zaman korkunç son ile karşılaşırsın. İşte o zaman , yanında yatan kişi hayatının aşkı da olsa , arkana aldığın kardeşin de olsa , dünyadaki en yalnız kişi sensindir. Bunu biliyorum , bunu yaşıyorum. Ve iki yüzlülüğün geldiğinde , yanında yatan insanı uyurken bıçakladığında , hissettiğin tek duygu yorgunluk olur. Bıkmışsındır zaten artık.

Çekip gitmek istersin , geride bıraktığın insanlara üzülürsün. Kalmak , düzen kurmak istersin , gözün ormanlarda olur. Kalbini bırakıp gitmek istersen .. bahsetmek bile istemiyorum. İnsanlara karşı hem melek , hem şeytan olmak gerekir. Buna gücün yetmez artık. Aynaya baktığında , tanrı çakması küçük kurban görmek istemezsin. İpin ucunda sallanan bir kuklaya benzetmek istersin kendini (herkes gibi) ; tabi ki , gururun yetmez. Artık , ironilerin karanlığı , seni sürüklemeye başlamıştır.

Bazen , düşünüyorum da , keşke hayat , basit te güzel olsa.

Olmaz.Gururun yetmez buna . Beynini çalıştırıp zorlaştırırsın herşeyi. İnsanın doğal hali ; ego , izin vermez buna. Kendini kanıtlamak , zeka parıltısını saçmak ve kendini beğenmek için saçma sapan şeyler bulmak ister. İnsan deyince artık zaten , kimin midesi bulanmıyor ki.

Artık , hayal kurmuyorum. Gülümsemiyorum .Dostlarımı , görmüyorum. Ailemi , parçaladım bile. Bağlı olduğum herşeyi ; artık görmek istemiyorum. Uzaklaşmak , istemiyorum.Öğrenmek , istemiyorum. Yaşamak istemiyorum ; Ölmek te istemiyorum. İster istemez ölümün yaşamı siktiği bir dünyada , tembel dahi olmak istemiyorum. Ben , bir kedi olmak istiyorum. Yemeği önünde , yorganı üstünde.

Part VI ÖFKE

Gördüğüm halisülasyonların hayalini dahi kuramazsın , evet , sana konuşuyorum.Korkunun korkusunu , yaraların acısını , asla benim gibi taşıyamayacaksın kalbinde. Ve göz yaşların , asla toprakta bitmeyecek , çünkü sen , odasında yatağının üzerine kapanıp kendine ağlayanlardansın.

ÖFKELİYİM! bunu , keşke sen de dahil dünyaya gösterebilsem. Ve evet , öfkemin altında saklanan bir de yorgunluğum var ki , hiç sorma. Yorgunluğumun boyutunu tahmin edemiyorken , öfkemin boyutunu düşünmeye bile çalışamazsın. Eğer denersen , kendini bulacağın yer yastıklı/iğneli hapishane köşesi olur. Ellerinden , boynundan ve ayaklarından kelepçelerler seni , işte bu , benim ruhumun bulunduğu durum.Ancak sen , bunu anlayamayacak kadar cılız bir ruha sahipsin. Sen , bunu anlayamayacak kadar küçük bir beyne sahipsin. Nefesin dahi , derimi hızlıca çürütmeye yetecek kadar korkunç...

Kime mi konuşuyorum ? İnsan . İnsana konuşuyorum. Dünyanın yönetimini ele geçirmiş küçük beyaz , düşüncesiz , ruhsuz , beyinsiz , zekasız , maddiyatçı , sevgiden uzak olan insana. Geçmişine her gün bakar ancak , şimdiki zamanında tek bir iz bile yoktur. Her gün yeni bir sayfa açar hayatında , defterin ne kadar kısa olduğunun farkında olmayarak. İnsan , o pis , pasaklı , bencil ve umursamaz yaratık. İşte ona konuşuyorum.

Onbeşbin sene önce dünyada yaşayan ırkları hatırlar gibiyim , geçmişi dünyanın. Bilmez senin kalleş soyun. Orman ırklarının , deniz ırkıyla barış içinde yaşadığı , ejderhaların bölgelerini ilan ettileri , karanlık yaratıkların toprak altına çekildiği , tek kıta zamanları. Bunları bilmezsin sanıyorum ki. En fazla gider , kalıntılarını bulup ve çöpe atarsın. Yaptığın tek araştırma , senin işine yarayacak olandır. Hoş , senin işine yarayacak olan nedir onu bile bilmez senin alçak ırkın. Düşüncesizce , kullanıp atarsın kendini. Hayallerinde yalnızca senin zaafların vardır. Geleceğin yalnızca sana aittir , Sen , kendi kendini bitirmeyi başaran bir tür yaratığa dönüşmüşsün belli ki , geçmişten bir ruhun sana diyecek tek lafı ; "öl" olurdu sanırım.Ve bilmeden , görmeden , kendini bu dünyanın hakimi sandığın sürece "insan!" , sana olan öfkem dinmeyecek.

Part VII Aşk

O , yanımda yatıyor. Bütün güzelliği , bütün çirkinliğiyle aşk. Uykusunda , her kusurlu aşık gibi , uykusunda horluyor , dönüyor , osuruyor , bazen konuşuyor.Bir önceki aşklarını sayıklıyor. Son kavgasını haykırıyor.Ancak baktığında surat ifadesine , gördüğün tek şey masumluk oluyor.

Bir kişinin bilinçaltı bu kadar pislik dolu olurken surat ifadesi nasıl bu kadar masumiyet içerisinde olur. Kimin yalanı , kime gider zaman içerisinde. Ve birbirimizi kandırdığımız yalanlarımız ne kadar süre idare eder mutluluğumuzu. Eninde sonunda , kapanan yaralarımız bize kendilerini hatırlatmazlar mı? O Karanlığın içinde , nefreti görmez miyiz bir daha? İhanet , Nefret , Kin? Gölgelerini hissetmez miyiz en "masum" anımızda bile?

O , yanımda yattığı sürece içimde oluşan huzur , terkettiğinde yerini umutsuzluğa bırakmaz mı? Ve hayat , yeniden , olduğu yerden devam etmez mi umarsızca. Zaman , diyorum , yavaşlamaz mı eski monotonluğuna? Ve sen , bir gün eline alıp birayı , düşünmez misin , ne için varım , ne için yaşıyorum diye? Çünkü düşünmüyorsan , gerçekten yokum. Yanında olmam , sana söylüyorum diğer kişiliğim, öfkeyi aşkla tadamadın diye , olmadığına nereden varıyorsun?

Çünkü , o hep yanındadır , çünkü o hep masum bakıyordur. En çıplak hali bile güzel gelir sana, Yere düştüğünde bile , güçlüdür gözünde. Bu , duygusal bir insanın kafasında yarattığı yalanlar . Ve yine , öfkenin seni ele geçirmesi kadar cazip bir şey kalmaz geriye , o gittiğinde. Ruhunun bütün pislikleriyle bir olur , bir süre nefret eder , sonra yine içine atarsın sessizce.

Ve aşk biter.

Part IIX Kral'ın doğuşu

Bilmediğin bir evde , bilmediğin birinin yanında yaşamaktasın , büyük ruh , büyük efendi. Saldırı altındasın.

Kendi hayatının özellerine , kendi prensiplerine , kendi düşüncelerine saldırıyorsun hiç durmadan. Bilmediğin şey , neden yapıyor olduğun. Saldırgansın, öfkelisin, yorgunsun. Bilmediğin bir ruh hali , içini kaplamış durumda. Sen , bilinmeyenlerin korkusunda değil , bilinmeyenlerin yorgunluğundasın. Ve bu , geçmeyecek bir yorgunluk türü. İnsanların etrafında , onlara ışık saçmak isterken , ruhunun gri çevresi ile onları pisletiyorsun. Hastalık , içini yiyip bitiriyor. Kaslarını yemekte olan küçük kurtların her birine isim verme zamanı gelecek. Ve o gün , yaşadığın en büyük kafa karışıklığını yaşayacaksın. Sen , buna mahkum bir kralsın.

Bilmediğin bir yaşamda , bilmediğin bir dünyada yaşıyorsun. Yüce kral , kendini tanımıyorsun. İhtiyarlık , bütün kemiklerine işlemiş , titremekten nefes alamayacak hale geldiğinde kendini yerin dibinde bulacaksın. Ölümden değil , kendine olan utancından. Hayat , seni çoktan yemiş olacak.

Ben kim miyim? İster kahin de , ister medyum. İstersen geleceğini tahmin etmeye çalışan bir soytarı. Günü geldiğinde , sen de benim gibi olacaksın. Yorgun , halsiz , aşksız , duygusuz , yalnız etrafına saçtığın düşünceleri düşünmeye çalışan , parasız , fakir , kafir , aşağılık bir soytarı olacaksın. İşte o zaman , başladığın yere geri dönecek , tanımadığın bir evde , bilmediğin birinin yanında yaşamakta olacaksın . Büyük ruh , büyük efendi , yok olacak.

Düşüncesizliğinin bedelini ödeyecek , hayatla tanışacaksın. Şu an henüz doğmamış bedeninden nefret edeceksin. Sen şu an tanrısın. Göklerin kralısın. Gelecekte ise , ismin solucan olacak. İşte bu , zamanın , ölüme ödediği payın , hayatı nasıl siktiğinin öyküsü. İşte bu , gereksizliğin küçük bir örneği.

Hayat , gereksiz , saçma , ama...

Yaşamaya değer bir zaman parçası.

Part IX Birinci Şahıs

İzmir'e gelmem gerekti. Dostluklarımı gözden geçirmem , yeni çevre yaratmam. Eskini unutmam..Geldim de. Ancak işler gerektiği gibi yürümedi. Varolduğum her saniye damarlarım yabancı kan arıyordu. Düşüncesizliğimin bedelini yalnızlıkla ödedim. Tanımadığım insanlarla kaynaştım, eskilerini unuttum. Zor bir döneme girmek üzereyim. Yükselişin ardındaki düşüş dönemine...

İçimdeki çocuğu öldürmenin geleceği zaman , hızla geliyor.

Aile , dostlar , iş , okul.. Sorumlulukları bir güzel silkeleyip kendi yolculuğuma çıkacağım gün gelecek. Ruhumun bana emrettiği yasaları gerçeğe geçirmem gerekecek.Hayatımın diktatörü olmalıyım.Ancak bu şekilde varolabilirim ve olacağım.

Kaç yüz kişiyle birlikte olduğun önemli bile değil , Yalnızca bir tanesi için kalbim çarpabilir biliyorsun. Bunu gördün ve yaşadın. Tecrübelerinle onu anlaman imkansız olan bir kişi karşına çıktığı zaman sadece heyecanlanabilirsin.Yoksa yakışıklı , zeki , zevkli olması farketmez. Ancak uçan zamanın içinde seni dondurabilicek biriyle mutlu olabilirsin.

Ve kalbin çarptığında , ellerin ve ayakların önce yanmaya sonra uyuşmaya başladığında , suratına dokunmaya bile korktuğunda -kızacak diye değil , sadece o anın bitmesi korkusuyla- anlayacaksın. O, aşık olduğun kişiden de öte , merak ettiğin insandır. Ve aşk geçer , sevgi unutulur ancak bu kişiyi asla anlamayacağından dolayı , merakını asla gideremeyeceksin.

Bu ölümden bile beter bir meraktır.

Part X Hatıralar..

Anılar geri geldikçe , an yok oluyor. Hatıralar beyini doldurdukça , beyin gereksiz ve gerekli bilgilerle zaman kaybediyor. An , uçup gidiyor. Neden unuttuğumu hatırladığım anılar , neden unuttuğumu bilmediğim anılarla iç içe. Sanırım aklımı kaçımak üzereyim. Ups , yoktu zaten o öyle değil mi? O , beni terkedeli uzun zaman olmuştu. Unutmuşum..

Yalnızlık öyle bir şey ki tabi , tek bir konu beyine takıldığında , geçmiş te , gelecek te yok olup gidiyor. Geri kalan tek şey , anın içine saklanmış gözyaşları , takılabilecek maskeler , anlık göz göze gelmeler ve yalandan bir yaşam kalıyor.

Bana o yüzüğü taktığı günleri hatırlıyorum mesela , bana ihanet ettiği günleri de. Benim koruyucum olduğu , ardından arkamı yasladığım o günlerden birinde beni vurduğu.. O kıvırcık saçlı , çenesi düşük basit yaratık için. Yüzsüz insanlar , akılsız boş yuvarlak kafalı insanlar için. Ya da , beraber kılıç şaklattığım insanları hatırlıyorum. Şimdi ismimi bile hatırlamayan. Yalnızca gölgemi ruhunda taşıyan.

İyi ki hatırladım bak şimdi , bir zamanlar benim de bir gölgem vardı. Ne yazık ki ben kendimden geçtiğimde terketti beni . Geride bıraktığım insanların ruhuna kazıdı kendisini. Onu gördüğümde tanıyayım diye. Ve gerçekten de tanıdım , zeki gölge! Şimdi senin sayende , almam gereken intikamların her birini tek tek söküp çıkaracağım o insanların kalbinden. Ruhsuz , ihtişamsız , onursuz , akılsız , inançsız , sevgi bilmez insanların kalbi varsa tabi!

Kırgınım tabi , geçmişimi hatırlıyorum. Meleğimi hatırladım mesela , seni pis küçük şeytan ruhlu , güzel kokusuyla herkesi kandıran pis melek. Bir gün o parlak camın arkasından çıkartıp öldüreceğim seni. Sevmiyorum. Seni gerçekten de sevmiyorum. O kahverengi gözlerini alıp karnında açtığım kanlı küçük deliğe sokacağım. Belki hiç olmayan kalbinin yerine geçebilir bir gün. Ve o suratından hiç çıkarmadığın melek maskeni de alıp yakacağım. Çıkarttığım gözlerin karnında olduğundan , hiçbir şey göremeyeceksin tabi ki.Yazıklar olsun. O güzel beyaz kanatlarının , güzel melek tüylerinin altında kırmızı yanmış bir deri olduğunu tahmin etmeliydim ..

Giden dostlar , dost değildir , biliyorum. Peki ya yeni gelenleri de giderse? Onlara şimdiden nasıl dost diyebilirim ki? Eğer demezsem ileride onların gidip gitmeyeceklerini nasıl anlarım peki?

En iyisi bir maske daha takıp gizlice sevmek , sessizce ilerlemek arkalarından. İnsanların bana saldırmadan önce yaptıkları gibi , ancak amacı ters olarak. Belki bu sefer .. Belki bu sefer hatıralarımı kaybetmeden , anımı da kaybetmeden , güzel bir şekilde yaşayabilirim.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Parça parça okumaya karar verdim, hatta ilk parçayı okumayı başardım bile. Okudukça yorum yapacağım, ilk kısmı okuduğumdan onun hakkındaki düşüncelerim;

Bir kere hiç özenmemişsin yazıya. Herhangi bir dilde 2/3/4 noktanın joker olarak virgül, ünlem, soru işareti yerine kullanıldığını henüz görmedim, kaldı ki Türkçe'de kullanılmadığını gayet iyi biliyorum. "Çok mistik olsun, sanki altında süper anlamlar varmışcasına her yüklemsiz cümlenin sonuna bol bol nokta koyayım" mantalitesi zaten başlı başına cinnet geçirtme potansiyeline sahipken, HER kelimenin sonuna kelimenin içerdiği harften çok nokta koymak yazıyı basitleştiriyor, insanın zor bastırdığı duygulara kapılmasına yol açıyor. Büyük/küçük harf kullanımıydı, eklerin doğru yazılmasıydı falan zaten hak getire. Yaptığım şu son yorumu da muhtemelen ilkokuldan falan hatırlarsınız, anlayın artık yazının vehametini.

Konuya gelirsek yine üç noktalar katletmiş. Önce bir derdini anlatıverseydin, ondan sonra geçerdin bol nokta kullanımına, biz de derdik "Haa çok acı şeyler gelmiş bu kızın başına, vah vah". Bu haliyle anca "Bacım sen ne diyon ya?" diyebiliyorum konu hakkında. Son olarak da 'intihar' gördüm (20 tane falan noktayı kaldırınca tek cümle olan bir sürü harf yumağı arasında) ama o da Kişisel'in konusu, burada tartışmayalım.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Şimdi de Part II'yi okudum, ona yorum yapayım.

Bu biraz daha eli düzgün bir yazı olmuş, aradan çekip yorum yapılabilecek kısımlar var en azından.

Ben şahsen yazıyı 4 kısma ayırdım, belirgin bir tarz değişikliği var yazının içinde.

said:
Güneş Doğuyor.Bedenim yeni sevişmiş çiftlerin yaşadığı yorgun ve tatminlik düzeyindeki bir yorgunluk ve acının yarattığı tatminlikle kıvrılmış bir biçimde ve ben , yüzyıllarca çekilmiş acının yarattığı berraklıkla oturuyorum. Bazen elim yüzüme gidiyor. Aradığım ancak bulamadığım şefkatı gösteriyorum kendime. Sonra kapatıyorum gözlerimi , kısa bir süre önce .. ne kadar güzeldi.


Bu "Giriş" kısmı. Burayı özetlersek, "Ayrıldığı sevgilisini düşünüp masturbasyon yapan genç" diyebiliriz sanırım.

said:
Dışarı da ağaçların hışırtılarını duyuyorum , bir kaç saat önce çağırmışlardı karanlığı . Yıldızların altında dans etmişti ağaçların ruhları. Şimdi saklanma vakti. Güneş doğuyor , kaçıyor ağaç ruhları.Bu görüntüleri izlemek büyük bir zevk cam kenarında. Arka bahçemde yapılan gecenin dans festivali , rüzgarın yarattığı müzikle şenlenmiş gece coşkusunu yaşıyor.Ancak şimdi güneş doğuyor. Herkes saklanma yerine dönüyor. Bitti..


Bu kısımda ilk kez herhangi bir yazında herhangi bir kısmı beğendim, o da ilk cümle. Hakikaten beğendim o cümleyi yani, paragrafa çok güzel bir giriş olmuş. AMA, direkt sıçmış sonra, paragraf da "UUuuUuUUuu" ile "Ay ne romantik" arasında bir şekle girmiş. Karanlığın çöküşünden sabaha kadar geçen vakti büyülü bir şekilde anlatmak istiyorsan araya bir şeyler serpmen gerekir, biraz yayman gerekir diye düşünüyorum. Kıytırık bir cümle koymuşsun araya geçiştirmişsin. Olmamış yani.

said:
Bugün çikolata yedim.Tam tamına 3 saniye mutlu oldum onun ardından. Sonra geçti.O da bitti.Bana hasta diyorlar , bana neden hasta diyorlar? Beni kapatıyorlar.. neden kapatıyorlar? Tavanımın rengi ilginç , duvarlarımdaki posterleri seviyorum , ilaçları sevmiyorum..yalnızlığı sevmiyorum.Ateşi seviyorum. Suyu sevmiyorum..Sevip sevmediğim o kadar çok şey var ki. Düşünüyorum da yaşıyorum sanırım.

Herkes hasta ben normalim , bir şey olursa herkes bana rezil olur , dünyanın merkezi benim , güneş benim etrafımda dönüyor tüm gezegenler benim etrafımda dönüyor ve ben sırt ağrılarımla uğraşıyorum.

Çok güzel resim çizerim , ne çizdiğimi kimse anlamaz ama ben bilirim neyi çizdiğimi .. Çok güzel hikaye de yazarım . Muhtemelen konuyu kimse anlamaz ama ben bilirim o hikayeyi , geçmişini .. geleceğini.. hikaye benim değil mi? ne gerek var başkasının bilmesine.


Burada yazı Yiğit Özgür karikatürlerindeki "Bokunu yiyen deli" tarafından yazılmış gibi. Biraz da BoneC'in açtığı konuları andırdı bana, bayağı kötü bir geçiş olmuş kısacası.

said:
İlginç olan şey şu , eğer ceset isen yürümenin ne anlamı var? Düşüncesi olmayan adam nedir ? Niye insanlar ne için , neden ve nasıl yaşadıklarını anlamaz. Ehh banane diyorum sonra.. Ben zevklerimin emirlerini yerine getirmek zorunda olan bir köleyim. İşte kendini sevmek ve kendinden nefret etmenin yarattığı karışım.

Şimdi ayaklarımı uzatı;p meyva suyumu içicem ve sonra da uyicam. Hayat böyle bir şey...


Bu son kısımda da Ekmek Teknesi'ndeki Herodot Cevdet'in çakması bir filozof olmuşsun, yine olmamış.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Gel gelelim üçüncü kısma.

İlk kısımdaki korkunç yazı tarzı bu bölümlerde olmadığından çok rahat anlaşılıyor yazı. İlla ki yazacaksan böyle yaz.

Şimdi, yorumlayalım;

said:
Saat 05.30 civarları.. Kargaların her sabah yaptığı kontrol sistemini dinlemekteyim aslında. Her alanda 4 kez gaklıyor hayvancıklar. İnsanlar gibi biraz. Ama onlarınki kesinlikle daha kusursuz. Çünkü onlarda bir şey olduğunda tüm kargalar harekete geçip problemi çözüyor. Ancak insanlar umursamadan devam ediyor.Yani bilgi manyakları biraz.. Bilgi alayım yeter..


Bu paragrafı okumak kolay; I <3 Karga = "Pek Gotiğim"

said:
Eh ben de öyle değil miyim? Şurda burda şu bu sorunlar varmış. eee? yani? banane? Ayaklarımı uzatabileceğim çöp kutum bilgisayar masamın altında dursun yeter. Ben ekranıma aptal aptal bakıp gözlerimi bozmak istiyorum. Benim işim problem çözmek değil çıkartmak. Çoğu insan çözümün bir parçası olmak isterken problemin bir parçası olurlar. Ben ise üşengeç olmak istiyorum. Tembelliğimin payını problem çıkarmaya çalışmamaktan problem çıkarmayla ödemek istiyorum. O derece tembelim.


Bu da bayağı kolay; Benim işim problem çıkartmak = "Çok marjinalim, asiyim"

said:
Ama çalışkan olsam ne yazar ki öyle değil mi? Sonuçta bir gün ölücez hepimiz. Amaç hatırlanmak değil miydi? Anıların yaşadığı süre senin ruhunun hatırlandığı süre varolmaya devam ettiğin süre değil miydi? İntahar edenler ise yaşamı sonlandırmak istemiyorlar mıydı? Çıkaracağımız sonuç Bir hiç değil miydi? Boşversene o zaman ben ayaklarımı uzatmak istiyorum..


Bu kısım süper, mezarlıktaki yazılar gibi olmuş "Her insan ölümü tadacaktır" tadında, sonra hoop dönüyor "Yalan dünya/Her şey bomboş/Hancı sarhoş/Yolcu sarhoş" oluyor. Çok da güzel şarkıdır, neyse.

said:
Belki ara sıra zevk verici etmenler yapmak güzel evet.Yemek yemek , kavga etmek , barışmak , sonra yine kavga etmek , incelemek , tuvalete gitmek falan. Güzel şeyler bunlar. Başka? Arkadaşlardı dostlardı aileydi... Başka?abi ne başkası ya hayatı saydın daha ne istiyorsun?


Bu kısmın özeti; "(İlişkide) kavga çıkarmaktan zevk alan (sevgili) model(iy)im, kafama odunla vurulsa yeridir".

said:
Bizim denklemimiz bu değilse zaten ne diye kasıyoruz ki? Daha iyi yaşamışsın daha kötü yaşamışsın ne farkeder?(iyi kötü görecelidir o zaman neye göre kime göre iyi veya kötü?)


Bu kısmın hiçbir anlamı yok.

said:
Anlamadınızsa? Mesela bana göre timsahlar çok cici varlıklar. Ama oralardan geçen antiloplara göre çok kötü varlıklar. yiyolar seni falan. e yesin nolcakki nasıl olsa ölüyosun günün birinde falan..

İçim kıpır kıpır oluyor bu yiyor lafını duyunca. Birilerini yemek , kuzu yemek.. kanlı kanlı yiyin madem çok güzelse.. En doğalı da bu değil midir? Eskiden fırın mı varmış peeh.. ocak mı? o da neymiş.. Kanlı kanlı yiyeceksin bir insanı Doğada da böyle yapmıyor mu o hayvancıklar?

Eh demek ki insan yemek güzel bir şey demekki iyi. Ama normal açıdan (normal açı? kime göre normal neye göre normal di mi?) kötü bir şey elbette.

Neyse insan yemek konusunu da çözdüysek şimdi klavye tıkırtısı konusuna gelelim. Tıkır Tıkır. Bir şey ifade ediyor mu? Hayır. O zaman bunu da çözdük. Bakın ben sadece problem yaratmıyorum çözüyorum da..
iyice saçmalamaya başladı bu demeyin bi okuyun


Bak burda yine Yiğit Özgür'ün kendi bokunu yiyen deli modeline dönmüş, kendi tarzını oturtmaya başlamışsın.

said:
hayatta çok şey olabilir. Amaç onları çözerken kendini kaptırmamak ve bir yandan eğlenmeye bakmak. ben de salak değilim sorunlarım var çözüyorum ama eğlenmesini de bilmek gerek ki hayat sıkıcı olmasın.. Hadi i kiss you.


(bkz: yazıyı herodot cevdet çakması tribiyle bitirme modeli)
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...