Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Densiz Anayasa Mahkemesi !!!


sg-1

Öne çıkan mesajlar

Anayasa Mahkemesi, telefon dinlemelerinde yasal sınırların aşıldığı iddiasıyla açılan iptal davasını esastan karara bağladı. Yüksek Mahkeme, İletişim Yüksek Kurulu Başkanı’nın Başbakan tarafından atanmasını iptal etti.

http://www.ntvmsnbc.com/news/473307.asp
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Elbette ki Anayasa Mahkemesi gereklidir.
Ancak, görev ve yetkileri açıkça belli olan, bu sınırları aşmayan bir mekanizma olarak gereklidir.
Anayasa Mahkemesi'nin ne olup ne olmadığını anlayabilmek için önce Kelsen'in "Normlar Hiyerarşisi"ni anlamak gerekir.
Nedir bu derseniz kısaca şöyle:
Alman normatif pozitivist hukuk tayfasından Kelsen beyimiz ortaya atıyor bunu.
Mantık basit olarak şöyle: Hukuki işlemlerin arasında hiyerarşik bir ilişki vardır.
1982 Anayasa'mızdan bu hiyerarşi şöyle çıkar:
Anayasa
Kanun - KHK (kanun hükmünde kararname) - Uluslararası Andlaşmalar
Tüzükler
Yönetmelikler
Atipik idari işlemler vs.
Yukarısı hiyerarşide en üst, aşağısı en alt.
Bu hiyerarşiyi bir piramit olarak algılamak gerekir: Anayasa en tepededir ve en genel hatlarıyla temel hak ve özgürlükleri ve devlet erklerinin işleyişini belirler.
Bu bağlamda yasama erki (TBMM), hem Anayasa'ya aykırılık teşkil etmeyen, hem de Anayasa'nın özünü yansıtan yasalar çıkarır. Yürütme erkiyse çeşitli KHK'lar, tüzük ve yönetmelikler çıkararak yine üst normların uygulanmasını sağlar.
Anayasa Mahkemesi'yse, Anayasa'yla çelişen normların denetimini yapmakla mesuldür.
Böyle bir denetim yapılmazsa zaten önüne gelen Anayasa'ya aykırı kanun çıkarır.
Ancak, işin püf noktasına gelecek olursak.
Anayasa'mızda örneğin yönetmeliklerin tüzüklere aykırı olamayacağı, tüzüklerin kanunlara aykırı olamayacağı, kanunların da anayasaya aykırı olamayacağı yazmaktadır. Ancak hiç bir anayasa hükmünün, bir diğerinden üstünlüğü belirtilmemiştir.
Bu bağlamda bir anayasa değişikliği yapılıyorsa, bu noktada Anayasa Mahkemesi'nin yetki alanının dışına çıkılmıştır.
Zaten Anayasa değişikliklerini denetleyen aktif bir mekanizma olmadığı için anayasa değişiklikleri nadiren ve çok zor yapılan bir işlemdir. Zaten bu sebeple bir Anayasa değişikliğinin olması için referandum yapılır ve gerçek halk iradesine başvurulur. Burada Anayasa Mahkemesi'nin el atması, demokrasiye aykırıdır ve yargının bir diktatör gibi halka rağmen halkı yönetmesi anlamına gelir.
Çünkü hiyerarşik anlamda en üst seviyede olan iki normdan birini baz alarak diğerini ortadan kaldırmak, halk egemenliğini yok sayıp, bir zümrenin halka rağmen karar vermesi anlamına gelir.
Kısaca neymiş? Anayasa Mahkemesi olmadan olgun ve oturmuş bir hukuk düzeni mümkün değilmiş. Ancak Anayasa Mahkemesi'nin yetkisini aşmaya kalkışmasıysa halk egemenliğine ve demokrasiye aykırıymış.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Bu arada değiştirilmesi teklif edilemeyen ilk üç maddeye değinecek olursak:
Bu maddelerin değiştirilmesinin teklif edilememesi, onları diğer anayasa normlarından üstün kılmaz.
Tabii bunu münasip bir yerimden atmıyorum, şöyle açıklayayım:
1982 Anayasası'na göre (madde 90), temel hak ve özgürlükleri ilgilendiren uluslararası andlaşmalar hakkında anayasaya aykırılık iddiasında bulunamaz.
Ancak uluslararası andlaşmalar, yine 90. maddeye göre kanun hükmündedir.
Bu bağlamda evet, bu andlaşmalar hakkında anayasaya aykırılık iddiasında bulunulup iptal davası açılamıyor, ancak anayasa hükmünde değiller, hiyerarşik olarak üstün bir halleri olmuyor, yine kanun hükmündeler.
Anayasa'nın ilk üç maddesi de, değiştirilmesi teklif edilemez olmasına rağmen anayasa hükmündedir.
Bu bağlamda ilk 3 maddenin özelliği, değiştirilmelerinin teklif edilememesidir.
Zaten geçen sene yaşadığımız olayda da doğrudan ilk üç maddeye bir müdahaledede bulunulmamıştır.
Halk iradesiyle oluşturulmuş yeni bir maddenin, ilk üç maddeden birini içerik bakımından değiştirdiği iddiasıyla iptaline gidilmiştir.
Kısacası gelen anayasa hükmünün iptalini iddia eden kişinin, T.C. Anayasası'nın sadece ilk üç maddeden ibaret olduğunu, Anayasa'nın gerisinin hiyerarşik anlamda daha düşük ve denetime tabii kanun gibi bir şey olduğunu söylemesi gerekmektedir.
Mantıklı gelen varsa bu durum, eyvallah :)
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Ne kadar yavşak bir anket ulan bu diyerek barzoluk yapmak istedim.
Ayrıca havuzda mayom düşsün.

@Anti: güzel bir takım sorunsallara değinmişsin

Güncel konuyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesi'nin kanun iptal etmesinde de bi sorun olduğunu düşünmüyorum. AYM'nin gerekçesini bilmiyorum ancak dünyada siyasetten bağımsız bir takım kuruluşlar model olarak Türkiye'de de bulunmakla birlikte kuruluş amaçları bazı faaliyetlerin siyasetten bağımsız yürütebilmesi olan bu kuruluşlara tam aksine aşırı siyasi müdehale var.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

malum kanun hükümlerinin değişmesi müthiş yerinde olmuş, iktidar partisinin başbakanın dinlemeyi gerçekleştiren kişileri seçmesi gibi abuk subuk bir yetkisi sayesinde kendine muhalifleri istediği gibi dinleyip, dinlediklerinden cımbızla çektiği kelimelerle bu insanlara dava açıp, kamuoyunda zor duruma düşürmesi ve susturması engellenmiştir.

135. kanun maddesinin 1. ve 3. fıkralarıyla ilgili değişiklik sayesinde de satın veya baskı altına alınmış zekeriya öz tipi savcı ve hakimlerin kafalarına göre hamilerinin hoşlanmadığı kişileri dinlemesi ve dinlediklerinden abuk subuk iddianameler çıkarıp bu kişileri yıpratması, susturması vs engellenecektir
aslında engellenemeyecektir de zararın neresinden dönülse kardır.

anayasa mahkemesini kutluyorum, 135. maddenin fıkralarının da belirtilen şekilde kaldırılmasını umuyorum
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Antimodes52 said:
Bu arada değiştirilmesi teklif edilemeyen ilk üç maddeye değinecek olursak:
Bu maddelerin değiştirilmesinin teklif edilememesi, onları diğer anayasa normlarından üstün kılmaz.
Tabii bunu münasip bir yerimden atmıyorum, şöyle açıklayayım:
1982 Anayasası'na göre (madde 90), temel hak ve özgürlükleri ilgilendiren uluslararası andlaşmalar hakkında anayasaya aykırılık iddiasında bulunamaz.
Ancak uluslararası andlaşmalar, yine 90. maddeye göre kanun hükmündedir.
Bu bağlamda evet, bu andlaşmalar hakkında anayasaya aykırılık iddiasında bulunulup iptal davası açılamıyor, ancak anayasa hükmünde değiller, hiyerarşik olarak üstün bir halleri olmuyor, yine kanun hükmündeler.
Anayasa'nın ilk üç maddesi de, değiştirilmesi teklif edilemez olmasına rağmen anayasa hükmündedir.
Bu bağlamda ilk 3 maddenin özelliği, değiştirilmelerinin teklif edilememesidir.
Zaten geçen sene yaşadığımız olayda da doğrudan ilk üç maddeye bir müdahaledede bulunulmamıştır.
Halk iradesiyle oluşturulmuş yeni bir maddenin, ilk üç maddeden birini içerik bakımından değiştirdiği iddiasıyla iptaline gidilmiştir.
Kısacası gelen anayasa hükmünün iptalini iddia eden kişinin, T.C. Anayasası'nın sadece ilk üç maddeden ibaret olduğunu, Anayasa'nın gerisinin hiyerarşik anlamda daha düşük ve denetime tabii kanun gibi bir şey olduğunu söylemesi gerekmektedir.
Mantıklı gelen varsa bu durum, eyvallah :)

ilk 3 maddenin hiyerarşik açıdan diğerlerinin üstünde bulunmaması bana göre çok yanlış, ancak anayasayı hazırlayanlar elbette devletin laik, sosyal, hukuk devleti olmak gibi temel özelliklerini belirleyen maddeleriyle çelişebilecek anayasa hükümleri hazırlanabileceğini hiç düşünmemişlerdir.
sonuç olarak bana göre anayasa mahkemesinin aldığı bu anayasa hükmünün iptaline ilişkin karar da son derece doğrudur
bunun dışında malum anayasa hükmünün halk iradesiyle ortaya çıktığını iddia etmek de oldukça komik, parti genel başkanlarının milletvekili adaylarını ve kendilerini seçen delegeleri seçtiği, sözde milleti temsil eden kişilerin dokunulmazlığa sığınarak her türlü suçu işlediği, önemli bölümünde feodal yapının yıkılamadığı, yoğun propaganda bonbardımanıyla kendisi için iyi olanın ne olduğunu anlayamayacak hale gelmiş bir gençliğin, cehalet içinde duygularını sömürerek istediğin yere götürebileceğin bir halkın bulunduğu memlekette yaşıyoruz.

anti-laik, gafil, sapkın, ihanete de çok yakın olan, devleti ayakta tutan son 2 kurum olan yargı ve tsk ile uğraşan böylesi bir iktidar da zaten ancak böylesine demokratik bir ülkeden çıkabilirdi.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

matama, ilgili kanunu gösterirsen sevinirim.
Bir de, hiç böyle bir kanun duymadım itiraf etmeliyim, ancak varsa bile 90. maddede temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası andlaşmaların kanun hükmünde olduğu açıkça belirtiliyor, yani böyle bir kanun varsa bile anayasaya aykırıdır.
Bir de, Anayasa değişikliği öyle iktidar partisi istedi mi olan basit bir şey değil:
Anayasa said:
I. Anayasanın değiştirilmesi, seçimlere ve halkoylamasına katılma

MADDE 175. – (Değişik: 17.5.1987 - 3361/3 md.) Anayasanın değiştirilmesi Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az üçte biri tarafından yazıyla teklif edilebilir. Anayasanın değiştirilmesi hakkındaki teklifler Genel Kurulda iki defa görüşülür. Değiştirme teklifinin kabulü Meclisin üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun gizli oyuyla mümkündür.

Anayasanın değiştirilmesi hakkındaki tekliflerin görüşülmesi ve kabulü, bu maddedeki kayıtlar dışında, kanunların görüşülmesi ve kabulü hakkındaki hükümlere tâbidir.

Cumhurbaşkanı Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunları, bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderebilir. Meclis, geri gönderilen Kanunu, üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile aynen kabul ederse Cumhurbaşkanı bu Kanunu halkoyuna sunabilir.

Meclisce üye tamsayısının beşte üçü ile veya üçte ikisinden az oyla kabul edilen Anayasa değişikliği hakkındaki Kanun, Cumhurbaşkanı tarafından Meclise iade edilmediği takdirde halkoyuna sunulmak üzere Resmî Gazetede yayımlanır.

Doğrudan veya Cumhurbaşkanının iadesi üzerine, Meclis üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile kabul edilen Anayasa değişikliğine ilişkin kanun veya gerekli görülen maddeleri Cumhurbaşkanı tarafından halkoyuna sunulabilir. Halkoylamasına sunulmayan Anayasa değişikliğine ilişkin Kanun veya ilgili maddeler Resmî Gazetede yayımlanır.

Halkoyuna sunulan Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların yürürlüğe girmesi için, halkoylamasında kullanılan geçerli oyların yarısından çoğunun kabul oyu olması gerekir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların kabulü sırasında, bu Kanunun halkoylamasına sunulması halinde, Anayasanın değiştirilen hükümlerinden, hangilerinin birlikte hangilerinin ayrı ayrı oylanacağını da karara bağlar.

Halkoylamasına, milletvekili genel ve ara seçimlerine ve mahallî genel seçimlere iştiraki temin için, kanunla para cezası dahil gerekli her türlü tedbir alınır.

Bir Anayasa değişikliğinde, Anayasa Mahkemesi'nin tek görevi şekli denetim yani bu maddede belirtilen oy çoğunluğu sağlanmış mı, halk oylaması (referandum) yapılmış mı gibi şeyleri incelemektir. Anayasa Mahkemesi yapılan bir Anayasa değişikliğini içerik açısından denetleyemez. Buna da şuradan ulaşıyoruz:
Anayasa said:
3. Görev ve yetkileri

MADDE 148. – Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler.

Gördüğünüz üzre açıkça sadece yazmış, oysa diğer tüm işlemlerde içerik denetimi yapıyor.

Şimdi, olayı sadece türban meselesi açısından ele almamak lazım. Bir şeyi savunurken gelecekte başınıza gelebilecek şeyleri de düşünmek lazım.
Saf kemalist bir tavırla bile şu durumu ele alırsak, diyelim Ahmet Gül gerçekten şeriat yanlısı, türkiyeyi şeriat ülkesi yapmaya and içmiş, hala da bunun için çalışan bir adam.
Bu adam Anayasa Mahkemesi üyelerini atarsa ve ileride daha kemalist anayasa değişiklikleri yapmaya çalışırken Anayasa Mahkemesi gibi 11 kişilik bir zümre tüm bu çabaları halk taleplerine göre yorumlayıp iptal ederse nasıl görürsünüz olayı?
İlk üç maddeye bakalım bir:
Anayasa said:
I. Devletin şekli

MADDE 1. – Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.

II. Cumhuriyetin nitelikleri

MADDE 2. – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.

III. Devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti

MADDE 3. – Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.

Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.

Millî marşı “İstiklal Marşı”dır.

Başkenti Ankara’dır.

Örneğin ben de Anayasa Mahkemesi'nin işlemini 1. maddeye dayanarak aykırı bulabilirim. Niye derseniz Cumhuriyet, halk egemenliğinin mevcut olduğu bir düzendir, Anayasa Mahkemesi böyle bir yoruma gidebiliyorsa halk egemenliğini görmezden geliyor demektir.
Ya da ne bileyim her türlü kanunu milli dayanışmaya aykırı bulabilirim.
Kısaca demek istediğim kavramların her ne kadar önemli ve açık anlamları olsa da, Anayasa 200'e yakın maddesiyle bir bütündür, zaten ilk üç maddedeki kelimelerin içini dolduran, onları tanımlayan da Anayasa'nın bir bütün olarak içeriğinin bize gösterdiği şeydir.
İlk üç maddedeki kelimelerin 11 kişilik bir grup tarafından nasıl anlaşıldığı üzerinden Cumhuriyetin yapısını yeniden tanımlayacaksak, zaten öngördüğünüz bu düzen bir Cumhuriyet ya da demokrasi değildir, 11 kişinin izin verdiği derecede insanların kendilerince bir şey yapmasıdır.

Beni AKP'nin işlerini meşru kılmaya çalışan bir düşman olarak değil de, günümüz siyasi gerginliklerinin ötesinde devletin işleyişinin nasıl olursa sorun çıkacağını anlatmaya çalışan birisi olarak görürseniz demek istediğimi anlayacağınızı düşünüyorum.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

said:
It may be a reflection on human nature, that such devices should be necessary to control the abuses of government. But what is government itself, but the greatest of all reflections on human nature? If men were angels, no government would be necessary. If angels were to govern men, neither external nor internal controls on government would be necessary. In framing a government which is to be administered by men over men, the great difficulty lies in this: you must first enable the government to control the governed; and in the next place oblige it to control itself. A dependence on the people is, no doubt, the primary control on the government; but experience has taught mankind the necessity of auxiliary precautions.


demis James Madison amcam
sapkami cikarip aynen katiliyorum
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Yani şimdi Viktor'a bir noktada hak vermemek elden değil.
Normalde modern devlet dediğimiz yapılanma yasama, yürütme ve yargı erklerinden ve aralarındaki ilişkiyle şekillenir.
Zaten bu ilişkinin şekillenişi iktidar biçimlerini ortaya koyar.
Yürütmenin güçlü olduğu demokratik düzenler yarı-başkanlık ya da başkanlık sistemlerine işaret eder (fransa ya da abd).
Erklerin ılımlı ayrılığı dediğimiz yürütmenin yasama içinden çıktığı düzen de türkiye ve ingilterede de gördüğümüz parlementer rejime işaret eder.
Yasama erki çok güçlüyse ve yürütmeyle yargıyı eli altında tutuyorsa meclis hükümeti (şu anda isviçre, ilk kurulduğu zamanki Türkiye Cumhuriyeti 1921 anayasası zamanından), yürütme erki yasamayla yargıyı elinin altında tutuyorsa diktatörlükler oluşabilir.
Türkiye Cumhuriyeti kuruluşu itibariyle tabii ki yürütme erkinin ezici olduğu osmanlı düzeninden sonra (padişah) yürütmeyi bir erk bile tanımamıştı 1921'de.
Bu sebeple meclis hükümeti başlayıp, sonra bunu parlementer rejime çevirdik.
E çok güzel.
Ancak 1982 Anayasası'yla koydular %10 barajını, bu sefer çoğulculuk diye bir şey kalmadı.
Çoğulculuk kalmayınca oyu alan ezer geçer oldu.
E böyle olunca da millet "tam kendi fikrimi yansıtmıyor ama x'dn iyidir" mantığıyla iktidara oynayan 3-5 partiye yüklenmeye başladı.
Şimdi bu tabloda AKP'nin %48'i de, o %48'in beraberinde getirdiği toplumsal gerginlikleri de ele alabiliriz.
Tüm bu sıkıntılar elbette ki mevcut ve bir an önce halledilmesi gerekiyor. İşin kötüsü, iktidardaki partiler her şekil %10'u garantilemiş partiler olduğundan, kimse bunu kaldırmaya yanaşmıyor.
Ancak yasamayı tekelleştirilme noktasına kadar iten bu %10 barajı karşısında, yargının olmayan bir yetkiden doğan olmayan bir denetimi yapması sorunu hafifletmiyor, daha da büyütüyor.
Düzendeki çürükler ve sorunları, somut siyasi çerçeve içerisinde en hızlı en kolay çözüme nasıl ulaşırım endişesiyle başka çürükler ve sorunlarla gidermeye çalıştığımız sürece de krizleri, sıkıntıları, belalarımızı aşamayacağız ne yazık ki bence.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...