throne_eins_meister Mesaj tarihi: Kasım 7, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Kasım 7, 2008 Sinemada oynadığı dönemde askerde olduğumdan izleyemediğim bir filmdi, bir yerlerde VCDsini görünce aklıma geldi ve izledim. Aynı zamanda Kim Ki Duk'un izlediğim ilk filmi. Uzakdoğu sinemasının yükselen değeri Kim-Ki Duk'un yönettiği, bol ödüllü bu filmde, Avrupa'ya seyahat etme hayalleri kuran liseli iki genç kızın para bulmak için içine düştükleri durum anlatılıyor. Jae Young, internet üzerinden ayarladıkları, erkeklerle birlikte olurken, Yeo-Jin de organizasyonun kusursuz işlemesini sağlar. Ancak Yeo-Jin bir gün büyük bir hata yapar ve polis baskınından kaçmaya çalışan Jae Young camdan atlayarak ağır yaralanır. Genç kız hastanede ölünce Yeo-Jin onun yerini alarak erkeklerle birlikte olmaya başlar.Yeo-Jin’in dedektif olan babası kızının nasıl bir işin içinde olduğunu fark edince kızının müşterilerinden intikam almaya karar verir. Berlin’den Güney Koreli yönetmene ‘En İyi Yönetmen’ ödülünü getirmiş Fedakâr Kız, yönetmenin diğer yapıtı Boş Ev gibi kesif trajediyle ilerleyen, buruk bir öykü; en belirgin farkı ise şiddetin dozunun daha yüksek olması. Kim Ki-Duk onuncu filminde, acıyı yine alçak bir tonda, görselliğe ön plana çekerek vermeyi tercih ediyor. Üç bölümden oluşuyor film; ‘Vasumitra’, ‘Samaria’, ‘Sonata’: Vasumitra’da, filmin birbirine çok bağlı iki kız kahramanından Jae-yeong, yattığı erkekleri Budizm yoluna soktuğuna inanılan aynı isimli fahişesin adıyla çağırılmak istiyor. Samaria ise, diğer kahraman Yeo-jin’in yaptıklarını özetliyor; Samalialı Kadın, İncil’de geçen fedakâr bir insan… Sonata’da ise çöküşün trajedisine müzikle gönderme yapan bir final var… Dizginlenemediğinde, tüketim toplumunun elinin uzandığı her yerde aynı sonuçlara yol açtığına, ahlaksal yozlaşmayı körüklediğine bir kez daha şahit oluyoruz. Hangi topraklarda olursa olsun, kirlenmenin yaşı büyük hızla düşüyor ve refahın faturası Uzakdoğu gibi geleneklerine sıkı sıkıya bağlı toplumlarda bile çok pahalıya patlıyor…Alin Taşçıyan yorumu: Fedakar Kız Güney Kore'nin filozof yönetmeni Kim Ki-duk'un sinemasını oluşturan elemanları bir gazete eleştirisinde ele almak gerçekten zor. Hele söz konusu dini mitlerle şekillenen "Fedakar Kız"a gelince sözleri tartıp uzun uzun tartışma ihtiyacı duyuyor insan. Hiçbir verili değeri kabul etmeyen, herhangi bir şekilde dini ya da ahlakçı olmayan filmin başlıca erdemi bizi hazırlıksız yakalaması. Ensesinden tutulmuş kedi gibi çırpınıp duruyoruz doğru bilineni / görüneni sorgularken. Yalnızca karakterleri ve yaşadıkları olayları değil, adalet kavramını, materyalist dünyayı, sömürüyü, vurdumduymazlığı... "Fedakar Kız" adını İncil'den alıyor. Yolda haydutların soyduğu ve dövdüğü adama yardım eden iyi Samiriyeli ve kuyudan su çekip İsa'ya veren Samiriyeli kız günümüz dünyasında da hayırseverlerin simgesi. Batı'da kendini yardım çalışmalarına adamış kişilere Samaritan (Samiriyeli) denir. Filmde işlenen "hayır" ise başka bir kaynaktan esinleniyor: Adı ünlü Budist rahibinki gibi Vasumitra olan Hintli bir fahişeden! Vasumitra öyle güzel ve tatlıymış ki onunla ilişkiye giren erkekler hemen ardından kendilerini Budizme verirmiş. Avrupa'ya yolculuk yapabilmek için para biriktirmeye çalışan iki lise öğrencisi, hem de bütün masumiyetleriyle fahişelik yapmaya böyle bir kılıf buluyor... Yeo Jin ve Jae Yeong, masumiyetlerinden bir an bile kuşku duyamayacağımız kızlar. Buna rağmen Jae-Yeong; Yeo Jin'in kendi adını vererek aldığı randevularda erkeklerle kurduğu ilişkiden zevk alıyor. Yeo Jin ise kırk yıllık kadın tellalı gibi yürütüyor işi. Her ikisi de suç işlediklerinin farkında ama bunda ahlaken hiçbir yanlışlık göremiyorlar. Asıl şok "Vasumitra" adını taşıyan ilk bölümün hemen ardından "Samara" bölümünde geliyor: Bir polis baskınında Jae Yeong kendini pencereden atıyor. Sırtında kanlar içindeki arkadaşıyla Seul sokaklarında yürüyen Yeo Jin'in hali çarmıhını taşıyan İsa'nınkinden çok daha dramatik bir sahne oluşturuyor. Bu olayın şokuyla yaptıklarının yanlış olduğunu anlayan Yeo Jin, günahının bedelini ödemek için randevu defterindeki herkesi arayıp onlarla buluşuyor, seks yapıyor daha önce onlardan aldığı parayı da iade ediyor. Polis dedektifi olan babası kızının okul sonrası mesaisini keşfedince durum bambaşka bir boyut kazanıyor. Böylesi bir öyküyü yazabilmenin ve görselleştirebilmenin ardındaki birikime Kim Ki-duk'un daha önce izlediğimiz filmlerinden aşinayız. Kim bu kez de Budizm ile Hıristiyanlık (Katolik mezhebi) arasında bir köprü kurarak basit arzulara yenik düşüp günah işleme ve bedelini ödeme, daha büyük boyutta bir ahlaki yozlaşma, insanların birbirinden sorumlu olması temalarını üzerine diziyor. Dante'nin "İlahi Komedya"sı misali üç bölüme ayrılan filmin son bölümü "Sonata" ise bir tövbe ve arınma yerine geçiyor. Godard'ın "Müziğimiz"i ile bu bağlamdaki benzerliği hiç de şaşırtıcı değil. İki aydın da dünyaya bambaşka çerçevelerden baksalar da aynı sorunları görüyorlar. Ama Kim'in hınzır üslubu Godard'ın gençlik günlerini andırıyor. Öykü ve karakterler ne kadar çarpıcı ve derinse, dini betimlemelerden referanslar taşıyan görüntüler de o kadar etkili ve yalın. Ve "Fedakar Kız" bu satırlarda belki yanına bile yaklaşılmayacak değerde, tuhaflıkta, rahatsız edici, düşündürücü ama mutlaka izlenmesi gereken bir film. Beyazperde alıntısı: Çöküşte miyiz? Fedakar Kız, tüketim toplumunun ahlaki çöküşüne çok farklı bir açıdan eleştiri getirmeyi başarmış, dramatik çatısı sağlam fakat çıkarımları muğlak bir film. Ahlaki açıdan -neredeyse- tamamıyla yanlış işler yapan kişilerin (cinayet, fahişelik, intihara teşvik) fedakarlıkları o kadar büyük bir zarafetle aktarılmış ki bir noktadan sonra izleyicinin eylemi haklı görmesi bile mümkün kılınmış. Böylece hunharca cinayet işleyen bir baba, para için fahişelik yapan küçük kız, sırf bir hayat dersi vermek için bir yığın erkekle yatan bir kız ile seyircinin kendisini özdeşleştirmesi sağlanmış. Kim Ki-duk’un bunu yapmaktaki amacı; emeller, hayaller yahut da idealler uğruna yapılması gerekebilen bir takım kötü işleri temize çıkarmaktan çok günümüz toplumunun gidişatına –Victor Hugo’nun Fransa Kralı’na gönderdiğine benzer- bir ünlem eklemek olsa gerek. Dünya son yirmi yıldır; geldiği ve/veya bulunduğu yerden bunalan, stres dolu hayatından bir an olsun uzaklaşabilmek ya da daha üst bir statüye ulaşmayı olanaklı kılan para ve güç kavramları için hemen herşeyi hiçe sayan bir neslin doğuşuna tanık ediyor. Gelir seviyesi düşük insanların suç oranlarında korkunç bir artış gözlemlenirken çocukların ve gençlerin bunun dışında bir eğilim sergilemeleri zaten düşünülemez. Bugün Japonya ve Güney Kore gibi gelişmiş ülkelerde dahi genç kızların hatta çocukların cinsel istismara uğrama oranları günden güne artmakta. Pahalı bir yaşamı karşılayabilmek ya da daha basit düşünecek olursak, makul hayalleri gerçekleştirebilmek için fahişelik yapmaya başlayan kızların ve erkeklerin sayısında ürkütücü artışlar olmakta. Bu da semavi dinlerin kitaplarında, tozlu raflardaki tarih yazmalarında ve efsanelerde bahsedilen, geçmişte yok olup gitmiş büyük kavimleri akla getirmiyor değil. Yükselen bir imparatorluğun alçalan insanlarını… Hoş bir aileye sahip olmasına rağmen cinsel güdülerin tesiriyle, adeta ikinci bir gizli hayata sahip olanlara, zenginliğini küçük kızlarla beraber olmak için tüketenlere ve cinselliği bahsetmekten utanılacak şekilde yaşamayı tercih edenlere yöneltilmiş bir oka benziyor Fedakar Kız. Bir polisin eliyle dağıtılan haksız bir adaleti, parçalanmış ailelerin etrafa savrulan çocuklarını, yeni neslin duygusuz/duyarsız davranışlarını; ayakları üzerinde durabilmenin maliyetlerine sayan ve cinsel istismarı lanetleyen başarılı bir drama. Kim Ki-Duk, kendi ülkesini baz alarak anlattığı hikayesinde çürümüşlüğü sadece fahişelik bazında ele almasıyla eleştirilebilir ama üslubundaki dürüstlüğün de hakkını vermek gerek. Olayları ele alış biçimiyle (Yeong’un yorumu, tokatladığı züppe ve polise teslim olma vb.) telkin etmekten çok eleştirmeye çalıştığı açık. Belki sadece, aile babasının intiharı abartı olarak görülebilir. O da belki. Ama şu da takdir edilmelidir ki, söyleyecek sözü olmayan, taraf olmayan ve muhalif olmayan sanatın varlığı bile tartışmalıdır. Birilerinin, kendi yapıtaşlarını (insanları, kurumları) bozuma uğratan bir sistemi eleştirmesinden daha doğal bir şey olamaz. Kurosawa’nın Ran’ın finalinde yaptığına benzer şekilde, çıkışsızlığı, karamsar belirsizliği sağa sola yalpalamakta olan ve sonunda çamura saplanıp kalan bir arabayla anlatmak ne kadar güzel bir saygı duruşuysa, kızın (kızların) düştüğü bataklığın (batağın) temizlenmesinin asıl amaç olması gerektiği de (Yaşamak’taki Huroecho mahallesindeki pis su sızıntılarına yapılan eğretilemesel gönderme) o denli güzel bir saygı duruşu olsa gerek. Güney Kore sinemasına iyi bir örnek teşkil eden Fedakar Kız, kulak arkası edilmemesi gereken bir takım görüşlerle, ibret alınması gereken bazı olayların düeti halinde ilerleyen, fahişeliği, yasak ilişkiyi ve yasal olmayan ilişkiyi merkeze alan başarılı bir drama. Filmdeki müzisyeni, aile babasını, 'jeep'i olan genci, Mercedes’li adamı görüp de Syrus’un meşhur aforizmasını hatırlamamak elde değil : "Fahişe tecavüz aracıdır…" Benim yorumum: Konusuna bakarak gerçekten erotik/pornosal bir film olduğu zannına kapılmayın. Film tam aksine bu tür görsel aşırılıklardan özenle uzak duruyor, zaten filmin öyküsü de dostluktan çok öte bağlı olduğu arkadaşının vicdan azabını temizleme adına yapılan bir arınma öyküsü. Filmin çoğu yorumunda anlamsız bulanlar, yerden yere vuranlar, yarısına gelmeden bırakanlar olduğunu gördüm. Filmin anlattıklarının herkese göre olmadığı muhakkak fakat filmin afişinde de yazdığı (İlk taşı günahsız olanınız atsın!) üzere film sadece böyle bir konu üzerinden toplumun ahlak değerlerini afişe etme misyonu da görüyor. Benzer şekilde Yeo ve Jae'nin arasındaki bağın bayağı bir lezbiyen ilişki gibi gösterilmemesi de bana başarılı bir anlatım gibi geldi. Anladım ki Kim Ki Duk anlatım şeklinden çok anlatılanla ilgilenen bir yönetmen, fakat her iki öğe de birbirine baskın gelmiyor. Benzer şekilde Takeshi Kitano filmlerindeki gibi arka plan çekimleri, buna tezat içeren ani olaylar ve ilk 2 cast'in dışındaki oyuncu rolünün de hikayedeki olay vukuu ile en ön plana çıkabilmesi gibi öğeleri de bu filmde görebiliyoruz. Sanırım bu özelliğiyle Kim Ki Duk onla paralel şekilde insanları film değil hayat akışında yaşandığı üzere anlatmaya gayret eden bir yönetmen. Yönetmenin diğer filmlerini de yakın zamanda izleme listeme alacağım. Ama kesinlikle herkesin beğeneceği bir film değil, onu da not düşelim. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
fenris Mesaj tarihi: Kasım 7, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Kasım 7, 2008 pek beğenmedim açıkcası. yani o iki kız karakter neyi niye yapıyor belli değil... Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar