crepuscolo Mesaj tarihi: Eylül 13, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 13, 2008 Cuma akşamı olmak üzere mesai bitti bitecek... Gözün saatte 6 olduğu anda fırlayacaksın dışarı. Hatta 17:55 sularında başlayacaksın bilgisayarını kapatmaya. Geç kapanıyor zaten bir şimdi bu bilgisayar yüzünden 5 dakka kaybetmeyeyim diye iç geçireceksin. Saat 6 oldu mu toparlanıp hemen çıkacaksın kapıdan dışarı. Asansörün düğmesine basacaksın bekleyeceksin gelmesini. Ama o her zaman gelen asansör gelmez olur vakit koşar gibi hareket eder her dakikası senin haftasonundan çalmaktadır ki asansör gelir. Binersin bir koşuşturmaca içinde telaşla parmağın lobi tuşuna dokunur ve başlarsın aşağıya doğru inmeye. Bir yandan da dışarıya trafiğe bakarsın ve iç geçirirsin ne olurdu da şu trafik olmayaydı. Lobidesindir artık eh yolun başındasındır ve bunu köpek gibi biliyorsundur ama içindeki heyecan sanki 5 dakka sonra evde olacakmışsın gibidir neler yapacağını planlarsın. Lobiden çıkar yola atarsın kendini otobüs durağına yanaşan minibüslere bakarsın, iki alternatifin vardır ya denizotobüsü ile eve gideceksindir yada köprünün ayağına kadar gidip otobüsle. O an öyle hızlı ve doğru bir karar vermek zorunda kalırsın ki ne yapacağını şaşırısın. Otomatiğe bağlamana az kalmıştır kulaklığını takarsın güzel bir melodi yakalayana kadar tararsın ve kararını verirsin otobüsle gideceksindir. Artık otomatiğe bağlayabilirsin duraktan ilk gelecek olan Kabataş yada Beşiktaş otobüsünü arar gözlerin. En nihayetinde gelir otobüs 10 dakika daha geçmiştir eve erken gitme hayallerinin üstünden. O 10 dakika işkence olur sana ama ses çıkaramazsın beklersin mecburen. Atlarsın otobüse akbil basmaya yeltenirsin o da ne kontör yoktur fazla çaktırmazsın, etrafa şöle bi bakış cebindeki son para olan 20 milyonu çıkarırken şöförün bakışları seni korkutur. Yok mu lan bozuğun 1 milyon için 20 milyon verion lan gibilerinden bakar ama ses etmez etsede duymazsın zaten kulaklık vardır kulağında. Arka sıralara doğru ilerlemeye başlarsın havanın ısınmasından dolayı lan mont mu giysem yoksa hırka yetermi poleniği yaşayan ve mont giymeye karar veren insanlardan uzakta durmaya çalışırsın zira o ter kokusu seni öldürecek derecededir. Tepeden açılan camlardan bir tanesine dayarsın burnunu ve o şekilde yola koyulursun kulağında hafiften çalan Lou Red in Perfect Day parçasıyla. Ayakta devam edersin bilirsin ki metro ya gelince yer boşalacaktır ve koltuklardan bir tanesi sana kalacaktır köprü ayağına giderkene kadar. O ümitle yaslanmışsındır bir koltuğun tepesine. Koltukta oturan rahatsız olur arada bakar, yanında ayakta dikilende bir koltuk tepesi kapma telaşı içinde seni iteler sen direnirsin vermezsin yerini. Hiç ses çıkmaz, kimse konuşmaz ama içten içe tepkiler verilir gözler yalan söylemez... Metro durağına gelinir nihayetinde haklı savaşını kazanmış, ödülünü almak için sabırsızlanan ilkokul da ilk defa herkesin önünde şiir okuyacak çocuk kadar neşeli bir şekilde koltuğun sana kalmasını beklersin. İşte o an otobüs hareket etmeye başlar koltuk boşalmamıştır ve çok yoğun bir trafiğe doğru sürüklenmekesindir. Günün yorgunluğu , günlerden cuma olması ve eve bir an önce gitme telaşı bütün bu zaman kayıpları senin haftasonu tatilinden çalmakta ve senin yapacak yada durumu değiştirecek hiç bir şeyin yoktur. Sinirli ama bir o kadar da çaresiz devam edersin ayakta yola devam etmeye. Köprü ayağına gelirsin bu yorucu trafik seni bezdirmiştir ama pes etme zamanı değildir daha geçilecek koca bir boğaz köprüsü ve E-5 trafiği seni beklemektedir. Köprü ayağı otobüs durağına geldiğinde için bir hoş olur yolun yarısını tamamla şerefine elini cebine götürüp bir sigara alırsın. Sigaranı yakmadan derin bir nefes daha çekersin içine, sigaranı ağzına götürürsün yaklaşık 1 saattir sigara içmemişsindir, derin bir nefes alırsın ve başın biraz döner. Bu baş dönmesi mutlu eder seni sanki biraz olsun uzaklaşmışsındır bu trafikten, bu keşmekeşten. İkinci fırtı alırken gözlerin uzaklara dalar... Otobüsün geleceği yola bakarsın ve görürsün otobüsünü görürsün o geliyordur ve sen daha iki fırt zor çekmişsindir içine. Otobüs gelir önünde durur gibi yapar durmaz durağın sonuna doğru devam eder ve en sonda durur. Sen bir yandan koşarsın bir yandan sigarandan derin derin nefes çekmeye çalışırsın çekersinde ama kafan öyle bir olur ki allak bullak... Otobüsün içinde bu sefer akbil basmaya yeltenmezsin ;-) çıkarırsın paranı efendi efendi ödersin. İçinde bir garip mutluluk polyanacılık oynarsın sigaramı içemedim ama otobüsüm çabuk geldi en azından fazla beklemeyeceğim. Avunur gidersin. Şöle iki adım atarsın otobüsün içine doğru para ödeme gişesinden sonra yer yok orası kesindir ama en azından yaslanacak bir yer arar gözlerin bulamazsın. Uyuyanlara takılır gözlerin okkalı bir küfür sallarsın. Müziğin sesini biraz daha açarsın, bu Metallica çalmaya başlarsın For Whom The Bell Tolls un bateri vuruşları senin kalp atışların olur evine yaklaşmanın huzuru içinde zor ayakta dursanda yüzünde hafif bir gülümseme devam edersin. Köprü de durmadan geçilen her bir metre seni öyle sevindirir ki otobüs şöförünü içinden gazlarsın hadi abi yardır abi bas gaza abi diye gevelersin içinde. Otobüs şöförüde her gaza başısında sanki telapati kurmuşsun gibi sevinir senin sözünü dinlediği için daha bir mutlu olursun. E-5 yoluna girdiğinde Göztepe ye kadar akar yol artık evine gelmiş bile sayabilirsin kendini onu mutluluğu seni deli eder yerinde duramazsın. Bostancı sapağına yaklaştığında anca oturacak yer bulursun ama oturmazsın asla oturmazsın hatta insanlar sana bakar deli gibi ama sen pek takmazsın oturmazsın ve devam edersin. Minibüs yoluna çıkar otobüsün çok az kalmıştır artık evine ve durağını beklersin trafik ışıklarının hızında ilerlerken. Durağında inersin evine doğru yürümeye başlarsın saati merak edersin saat 8 olmuştur ve haftasonu tatilinden tam 2 saat sana asla geri gelemeyecek hiç bir zaman tekrar kazanamayacağın koskoca 2 saat kaybetmişsindir. Yorgun bir halde evine gidersin artık cuma akşamından bir hayır beklemeden sinirli ama çaresizce... Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar