Durgun-3-X-Yesil Mesaj tarihi: Eylül 11, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 11, 2008 Garip bir geceydi. Eren’i uğurladık sonunda. Umarım kazasız belasız gider. Daha önceden fark etmemiştim ama sanırım Erdem’in dayak yemesiyle birlikte dostluğumuz pekişmişti sanki. Çünkü sürekli hepimiz birbirimizi kollama ihtiyacı hissediyorduk. Bu sebeple belki de Eren’in gidişi beni üzdü. Özleyeceğim bu son günleri galiba. Ne güzel hiçbir tartışmamız büyümüyordu. Erdem’le bir çok fikrim uyuşmasa bile hemen tatlıya bağlıyabiliyorduk. Ama o anlarda kendimi de suçlu hissetmiyor değilim. Neden mi? Ufakta olsa Erdem’in dayak yemesinde sorumlu insanlardan biri bendim. Onunla çok büyük bir tartışmaya girmiştik bundan birkaç hafta önce. Eğer Erdem’in karşısındaki ben olmasam beni dövebilirdi bile. Hak etmediği sözleri söylemiştim çünkü ona. Bu kadar bilgili bir adama sen hiçbir şeysin ve buna benzer daha kaba, ağır laflar etmiştim ufak bir kışkırtılma sonucunda. Halbuki onun kadar ne kitap okumuşluğum vardı ne de hayat tecrübem. Gene yapmıştım yapacağımı. Bazen sinirlerime hakim olamıyordum ama ilk defa bu kadar fena saçmalamıştım. İşin kötü yanı dostumu kaybetmek üzereydim. Erdem çok alınmıştı söylediklerime. Masada gözleri dahi doldu ve ben o garip kibirimden kurtulamamıştım o anda bile. Ancak evde aklım başıma gelmişti. Ama kibir beni terk etmemişti henüz. Aklımdan geçen tek şey Erdem’le bir süre yüz göz olmamaktı. Yalnız beklenmedik olaylar bir anda gelişiverdi. Birkaç gün sonra Erdem çok fena bir şekilde dayak yedi 8-10 kişi tarafından. Sebebi uzun, şimdi anlatmayayım. Peki ben nerdeydim o sırada? Evde uyuyordum. O sırada sitede bizim gruptan sadece 4 kişi vardı. Erdem kimseyi çağırmak istememişti. Hatta Eren’e dahi dayak yedikten sonra haber vermiş. Sebebini sonradan öğrendiğim kadarıyla dışarıya çıkmadan önce Eren’e ben de dahil kimseyi çağırmamasını istemiş. Çünkü kavgaya karıştığımız takdirde başımızın belaya girmesinden korkmuş. Bu sebeple tek başına baş etmeyi denemiş. Tabi sonu kötü bitti bu hikayenin. Şimdi düşünüyorum da bu durumda olan ben olsaydım, dışarı çıkamazdım belki de korkudan ya da Erdem’le ufak bir tartışma yaptığımı düşünür; utanmadan onu da çağırırdım kavgaya. Evet, beni üzen buydu işte. O duruma gelmesinde bu çocuğun benim de kabahatim vardı ve düzeltmeliydim. Ama nasıl? Bunun cevabını şu an bilemiyorum. Belki bir gün bulabilirim çok geç olmadan. Neyse gecenin konusu bu değildi aslında. Dün gece ilginç bir rüya gördüm. Önce ortaokuldaki bir dostum rüyama girdi. O çocuğu en son lise yıllarımda şans eseri görmüştüm. Orta okuldaki haliyle arasında en ufak bir bağlantı kalmamıştı. Artık mafya dizilerinden çıkma, sürekli sigara içen, sinirli bir insan imajı çizmişti kafamda. Davranışları bunu destekliyordu. Ama rüyama niye girmişti? Bunu düşünüyorum da cevap bulamıyorum. Kaç senedir aklımdan bir kez bile geçmeyen bir insan nasıl rüyama girebilirdi? Bilinçaltım bana nasıl bir oyun oynuyordu? Dostlarımdan iki tanesinin şehir dışına gidecek olması beni eskileri anmaya mı itmişti? Neyse, burayı da es geçelim. Cevabın gelmeyeceği belli. Şimdi devamı gelsin bakalım. Normalde aptal, salak çok rüya görürüm. Bu sebeple kimseye anlatmaya değer görmem onları. Ama bu seferkisi farklıydı her açıdan. Öncelikle görüntü kalitesi harikaydı, sonra kameralar bir tane değildi. Rahat 3-4 tane vardı ve ben kendimi dizide oynayan starlar gibi hissediyordum. Akşam evde Necati Şaşmaz’ın Kurtlar Vadisi’ni izlemesi gibi bir şeydi işte yaşadığım işte: Gidiyordu ve sürekli yeni yerler görüyordum. Yanımda üç dostum da vardı ve araba sürmekten anlamayan, ehliyeti olan ama arabadan korkan, bunu kimseye söyleyemeyen ben deliler gibi araba sürüyordum. Basıyordum gaza. Ah, gerçekten hoş bir duyguymuş diyordum. Ama tabi bunların rüya olduğundan en ufak bir şekilde haberim yoktu. Sonra… Durduk bir yerde. Manzara inanılmazdı. Binlerce apartman vardı ve hepsi havada, alt alta duruyordu. Ama betonu hissedebiliyordum. Aşağısı sonsuz değildi. Köşede duruyordu dostlarımdan biri. “Ömer! Dikkat et” dememle düşmesi bir oldu. Hepimiz o korkunç tabloyu izliyorduk. Yapılabilecek bir şey yoktu. Ama inanılmaz bir şey oldu. Ömer başka bir apartmanın üstünde ayakta kalabilmeyi başardı. Ancak çok geçmeden sendeleyip düştü ve diğer kilerin arasından sonsuzluğa karıştı. Ölmüştü. Görmemiştik cesedini ama hissetmiştim. Sanki birileri bunu fısıldıyordu bana ve kendimi suçlu hissetmemi sağlamak istiyor gibiydi. Sebebini ise bilmiyordum, hala bilmiyorum. Daha sonra annemlere bu rüyayı böyle böyle bir rüya gördüm diyerek o rüyanın içinde anlattım. Onlar da rüyadır önemli değil direk beni başlarından savdılar. Evet sabah uyandığımda garip bir hisle uyanmıştım. Rüyanın içinde bir başka rüya görmüştüm. Kendimi özel de hissetmiyor değildim hani. Aptal bir gülümsemeyle chat yapıyordum yabancı kızlarla. Birine bu olayı anlatmayı karar verdim. Ve anlattıktan sonra beklemediğim bir cevap aldım. Kendi inanışlarına göre rüya içinde rüya gören insanların rüyaları gerçek olurmuş. Tabi ben böyle şeylere inanmam dedim hemen ve bu olayı unut gitsin diyerek geçiştirdim. Açıkçası dinle alakası olmayan bir insanın bunlara inanması zırvalık gibiydi. Ama korkmuştum nedense. O fısıltı gene başlamıştı. Etkilendim herhalde diyerek onu geçiştirmeye denedim. Bir türlü başarılı olamadım. Bu sebeple bu rüyayı Ömer’e anlatmaya karar verdim. Belki de böyle geçer diyordum. Ancak Ömer’e bu olayı daha anlatmadan o bana bir şeyler anlatmaya başlamıştı bile. Bugün ölümden döndüğünü, az daha arabayla takla atacağını söyledi. Bense hayretle bir onu dinliyor bir de o garip, yabancı kızın dediğini aklımdan geçiriyordum. Çok düşünmeden bu olanları Ömer’e anlatmaya karar verdim ve anlattım da. Sadece güldü ve pek takmadan geçti. Sağlıklı bir insanın da yapacağı budur zaten. Benim gibi bir insanın rüyasından ders verici şeylerin çıkabilmesi imkansızdır. Düşünsenize tek dayanağım tanrı; aynı birçok Türk’ün yaptığı gibi. Vardır ya fıkralarda Türklerin bir şeye yardımı ihtiyacı olduğunda tanrının hep “bunlar gene bana havale edecekler işi, ben en iyisi kalkıp yapayım şimdiden” demesi gibi. Ama genelde bu fıkradaki insan Temel dahi olsa dini, namazı yerindedir daima. Bense egolarımdan kurtulamadığım için onun için dua etmeyi, şükretmeyi doğru bulmuyorum. Beni yarattıysa sonuçlarına katlanmalı, onun için dua etmem gerektiğine dair bana bir şey söylememişti diyorum. Yani baksanıza, şimdi niye benim rüyam geleceği göstermek istesin ki? Böyle bir insan neye yarar ki? Eğer Ömer o arabayla ölseydi o anlamsız kibrim, kendimi peygamber gibi hissetmemi sağlamaz mıydı? Tanrı bunu mu düşünmemi istemişti acaba? Sahip olduğum kibrin benden götürdüklerini ve beni yavaş yavaş neye dönüştürdüğünü? Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar