Archdruid_tr Mesaj tarihi: Temmuz 16, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 16, 2008 Hikayenin pdf versiyonu --------------- Bir Sonbahar Gunu Gizlice fotoğrafını çekti kızın. Bu, ondan habersiz çektiği ikinci fotoğraftı. Aceleyle cebine attı fotoğraf makinesini. İlerde süpriz yapmayı planlıyordu erkek. Umarım fotoğrafını çektiğimi farketmemiştir, diye geçirdi içinden. Parkta otururken içinden kızın fotoğrafını tekrar çekmek geçti. Elini fotoğraf makinesine attığında kız yüzünü hafiften buruşturdu ama erkeğin gözleriyle buluşunca gözleri, yüzünde hafif bir gülümseme oluştu. O kadar masum bakıyordu ki kıramadı isteğini kız. Kızın onay verdiğini görünce fotoğraf makinesini geri sayım moduna kurdu erkek; bir yandan da kıza heyecanlı heyecanlı anlatıyordu bu muhteşem özelliği. Kız, sevgilisinin teknolojiye imanını biliyordu. Aralarında oynadıkları minik bir oyun vardı. Erkek ne zaman teknolojiyi öven vaaz, rüya karışımı konuşmalarına başlasa; kız, makine tanrısının aptal sarışın sevgilisi rolüne bürünerek kendini küçültüp erkeği abartılı sözlerle överdi. Erkek bu durumda " Yok canım, estağfurullah" diyeceğine Narsizme kaçan bir edayla "Evet, haklısın ama merak etme sana da öğreteceğim" diyerek oyunu sürdürürdü. Kız, bazen çoçukca bulsa da bu oyunu, gene de rolünü oynamaktan geri durmazdı. Erkek sevgi dolu bir bakışla yetindi bu sefer. Kızın ses tonunu oyun sırasında hafiften değiştirmesine alışmıştı. "Bunu yapmasını sevdiğimi ona bir ara söylemeliyim" diye geçirdi içinden. Elini kızın omzuna atıp sıkıca sardı erkek. Kız da belinden sardı erkeği. Bir an için tek vücut tek ruh olduklarını sandı erkek. Kıza bu durumu anlatmaya çalıştı ama kelimeler hissettiklerini anlatmaya yetmedi. Sustu erkek ve derin derin baktı kızın gözlerine. Gözleriyle anlatmayı denedi ama gözlerinin bile kifayetsiz kaldığını hissetti. Kız yanağından öptü masumca, erkekte anlaşıldığına dair bir umut doğdu. Kızın saçını okşamaya başladı. Buğday sarısı saçların her birini ayrı ayrı inceliyordu. Kalın bulutların arasından zorlukla kendine yer açan güneş, kutsal diye tanımlanacak bir aşkla birbirini seven genç aşıkları bu soğuk kış gününde ısıtmak için bütün gücüyle çabaladı. Dördüncü gökten bir melek dünyaya bakıp genç aşıkları seyre daldı. Güneşin kendini mahvetmek pahasına, hidrojenlerini cömertçe harcayıp milyonlarca kilometre uzaktaki aşıkları ısıttığını, buna karşılık aynı ısının yüzlerce mislinin etrafa erkeğin ve kızın kalbinden yayıldığını gördü. Melek şaşırdı buna. Tanrı, meleğe güneşteki bir hidrojen tanesi olarak beden verdi. Başka bir hidrojenle birleşip helyum oldu melek. Dışarısını ısıttığını farketti. Isı dünyaya yolculuğuna başladığında melek de ordaydı. Kızın vücudunda eridi melek ve ısı; birden erkeğin damarlarında akmaya başladı melek. Erkeğin dudağından kızın yanağına geçti tekrar ve anladı ki, kız ve erkek aynı güneşteki hidrojenler gibi her an içiçe geçiyor, birleşiyor, tek bir beden tek bir ruh haline geliyordu. Dördüncü göğe geri döndü ve iç geçirdi. Başka bir melek, neden iç geçirdiğini sordu. "Asla bilemeyecekler aşklarının gücünü" demekle yetindi melek. Tanrının sesi duyuldu göklerde: -Sen öyle san. Tanrının espri anlayışını alkışladı büyük melekler içtenlikle... Erkek, kızın ellerinin bacağında dolaştığını hissetti. İçi sevgi doldu. Kızın narin ellerinin dokunuşunu incelerken, parmak uçlarını değdirmeden ürkekçe okşadığını gördü. -Parmak uçlarını neden değdirmiyorsun, diye sordu. Cevap beklemiyordu aslında. Oğluna "Neden beni sevgilinle tanıştırmıyorsun" diyen bir baba gibi yada "anne saçımı okşarmısın" diyen bir kız çocuğu gibi istek ve arzu vardı bu soruda. Kız da cevap vermedi zaten. Erkeğin istediğini yaptı bunun yerine ama kısa bir süre için. Erkek, kızın elini çekmesine üzüldü ama belli etmedi. Kız, erkeği öperken erkek başka bir istekte daha bulundu. Dudaklarını daha çok hissetmek istediğini söyledi. -Sana nasıl yapman gerektiğini göstereyim, dedi ve kızı defalarca öptü. Şehvetle öpen bir aşıktan çok, "tırnaklarını böyle kesmelisin" diye öğüt veren bir arkadaş rolündeydi. Kız da onu öptü defalarca, erkeğin istediği şekilde. Kız, erkeği belinden kavradı. Erkek bir an için evrensel koronun yapmakta olduğu müziğin sesini duyar gibi oldu. Yüzlerce enstrüman bir balad düzüyordu yiğit savaşçıların anısına. Erkek müziği ve yiğit savaşçıları içinde hissetti. Ellerinde baltaları, kılıçları ve yaylarıyla altın sarısı zırhlar içindeki herbiri başka bir amaç için ölmüş ve öldürülmüş yüzlerce yiğiti selamladı tek tek. Etrafındaki yeşilliğin güzelliği ilk baladdan daha güzelini duymasına kapı açtı. Bu sefer ellerinde harpler, su kaseleri ve yüzlerce diğer enstrümanla (bu sefer daha yumuşak) melekler doğaya methiye düzüyordu. Erkeğin içi huzurla doldu. Bir yaban kazı geçti gözünün önünden, selamladı erkek evrensel koroya teşekkür etmek istercesine... Gerçek dünyaya döndü tekrar. Kıza baktı ve içinden teşekkür etti Tanrıya. Samimiydi teşekkür ederken, her zamanki gibi. Kıza alıcı gözüyle bakmaya başladı. Kirpiklerine rimel sürmemesini istemişti ama şimdi çok çekici geliyordu kirpikleri. Yanakları yumuşak ve sıcacıktı, "yanaklarına bal mı sürdün yoksa" diye takılırken sahte bir iltifat yapmıyordu kıza. Kızın başı öne eğik olduğundan gerdanını göremedi, sadece hayal etti. Beyazdı kızın boynu ve nedense erkeğe kızın saflığını çağrıştırıyordu . Gözü göğüslerine takıldı kısa bir an için, ne kadar güzel göğüsleri olduğunu düsündü. Bunu ona söylemek istedi ama utandırmaktan çekindi. Sadece yanağına kısa bir öpücük kondurmakla yetindi. Kızı öpmeye devam etti ama bu sefer daha öncekiler kadar masum değildi öpücükleri. Kızın boynunu diliyle ıslatıp emdiği zaman yaptığından pişman olmuştu ama kızın kulak arkasından yayılan parfümün de etkisiyle geri çekileceği yerde öpmeye devam etti. Kız erkeğin yaptığından hoslanmamıştı. Erkek dudaklarına şehvetli bir fransız öpücüğü kondurmak istediğinde de ürkekçe geri çekildi. O sırada birileri önlerinden geçiyordu. Erkeği kendine getiren de bu oldu. Yaptığı şeylere kendi de inanamamıştı. Bir an ne diyeceğini bilemedi. Bulutların güneşin önünü kapattığını söyleyerek gerginliği azaltmak istedi ama sonradan bu sözünü de saçma buldu. -Biraz aşırıya kaçtım galiba, diyebildi sonunda. -Kontrolünü kaybetmiştin, diye cevap verdi kız. Erkek de farkındaydı kontrolünü kaybettiğinin. Kasıklarındaki kaplanla yaptığı savaşı kaybetmişti bu sefer. Bir şey diyemedi uzun süre. Erkeğin suskunluğu kızı da rahatsız etmişti. -Ne düşünüyorsun, dedi ansızın. Tam sorduğum anda ne düşünüyordun, diye devam etti kız eski duruma dönmek istercesine. Erkek verecek cevap bulamadı. Bir şey düşünmüyordu, bir şey hissediyordu. Şaşkınlık ve bir tür kirlenme duygusu. Biraz aklı başına geldiğinde "sihri yok ettim" diye kızdı kendine. Suçluluk duymaya yeni başlamıştı. Konuşmaya çalıştı ama beceremedi. Kötü hissediyordu ve bunu kıza da hissettirdiğinin farkındaydı. Kız, erkeğin konuşkan haline alışmıştı ve erkeğin bu suskunluğu kızı konuşmak zorunda bırakıyordu. Kız da ne diyeceğini bilemiyordu ve lafı ağzında geveliyordu. Sonunda hissettiklerini söylemeye karar verdi -Artık yapacağımız bir şey yok. Üzülmemelisin, diye teskin etmeye çalıştı. Elbette daha dikkatli olmanı isterim, dedi. Erkek bu sözden sonrasını takip edemedi. Devamlı aynı söz kulaklarında yankılanıyordu. "Elbette daha dikkatli olmanı isterim" demişti kız. Haklıydı da. Aynı söz yankılandı durdu beyninin içinde. Kızı evine götürecek otobüsün yanına geldiklerinde bile erkek eski neşeli haline dönememişti. Adeti olduğu üzere kızın otobüsü hareket edene kadar bekledi. Araba hareket etmeye başladığında kıza son kez baktı o günlük ve el salladı. Kızın gülümseyişinde sevgi ve bağışlama hissetti erkek. Kızı ne kadar çok sevdiğini düşündü ve tesekkür etti Tanrıya. Gece uykuya daldığında evrensel koronun ikinci şarkısını duydu. Erkek ve kız yemyeşil bir çayırda meleklerin mesut bakışları altında dansediyorlardı. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar