Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Sosaria Macerası


Yadigar Uçanpehlivan

Öne çıkan mesajlar

Öncelikle herkese merhabalar diyerek başlıyorum. Bazılarınız okumuştur, bazılarınız okumamıştır. Bundan bir kaç yıl önce amatör bir denemem vardı bu fotoroman meselesiyle ilgili. Bir çok çekim hatasının yanı sıra hikayede kopukluklar vardı. Ancak tepkiler beklediğimin çok üzerinde oldu ve aynı olumlu tepkiler hala devam ediyor. Bu yüzden o söz konusu hikayemi burada yayınlamaya karar verdim. Hatalar mevcuttur, hataları görmezden gelebilirseniz keyifli bir hikaye olabilir. İşte başlıyoruz...


1. Kısım : Anarchy In Britannia

Bölüm 1

Britannia bankası yine olağan günlerinden birini yaşamaktadır. Herkes kendi derdinde, kendi halinde işini görmektedir. Bazıları hala çıkar peşinde, bazıları mağdur bir şekilde haykırmaktadır...



Taa ki 3 maskeli yabancı bankanın yakınında belirene kadar.



Bankanın özel güvenlik elemanlarını temizleyen soyguncuların bir sonraki hedefinde şehir muhafızları vardır.



Soyguncular aralarından birini kadın kılığına sokarak muhafızların takıldığı bara gönderirler. Kadın kılığına girmiş soyguncu, muhafızları o kadar çok içirir ki, muhafızlar oldukları yerde sızarlar.



Artık soyguncuları engelleyebilecek hiçbir şey kalmamıştır.



Soyguncular bankayı soymak için içeri girerler ancak hesaba katmadıkları birşey vardır. Server'ın ileri gelenlerinden ve aynı zamanda eski savaşta Lord British'in silah arkadaşı olan Lord Warheru'da havale işlemleri için bankadadır. Her sıradan insan gibi O'da sıra numarası alıp beklemektedir. Bu şekilde kimse O'nun aslında kim olduğunu bilmemektedir.



Lord Warheru soyguncuları doğru yola çekmek, topluma kazandırmak için dil dökmektedir. Ancak soyguncular o kadar inatçılardır ki Lord Warheru'nun hiçbir söylediğine kulak asmazlar. Warheru'nun sabrı taşmak üzeredir.



O sirada Server'ın yönetim kurulu binasında, Lord Warheru'nun durumunu tartışmak üzere olağan üstü bir
toplantı yapılmaktadır...







Ancak Discmen, Lord Warheru ile ilgili hic beklenmedik bir tepki verir ve gecenin bi vaktinde sıcak yataklarından kaldırdığı yetkilileri geri gönderir.





Toplantı bittikten sonra, Erective, Discmen'e bu yaptığının nedenini sorar? (Burayı dialog şeklinde yayınlıyorum.
Resimli yapmaya kalkarsam çok uzar)



Discmen : Warheru üç tane kıytırık soyguncuyla başa çıkamayacak mı?
Erective : Onlar Denyo Kardeşler! Üç kıytırık soyguncu değil. Onların neler yapabileceğini en az benim kadar sende biliyosun.
Discmen : İyi işte. Bırak yapsınlar o zaman...
Erective : Ne demeye çalışıyorsun?
Discmen : Warheru artık çok yaşlandı. Bir yer değişikliği gerekiyor. Artık O'nun da, arkadaşı Lord British gibi emekli olma vakti geldi. Ancak bunu asla yapmaz. Bırakalım da Denyo Kardeşler emekliliğine yardımcı olsun.
Erective : Çok tehlikeli bir oyun oynuyorsun Discmen. Warheru bunu öğrenirse neler olur biliyor musun? Hem diğer rehineler ne olacak?
Discmen : Merak etme. Olayları yakından izleyip bize bildirmesi için birini görevlendirdim. Warheru'nun işi biter bitmez rehineleri kurtaracağız. Hem Britannia'nın güvenini kazanacağız hem de Warheru'dan kurtulacağız. Bir taşla iki kuş...
Erective : Umarım korktuğum şey olmaz...


Bu sırada tekrar Britannia bankasında...

Soyguncular Lord Warheru'nun sinirlerini iyice zorlamışlardır. Artık günah ondan gitmiştir...



Denyo Kardeşlerin kahkahalari gördükleri şey karşısında yerini korkuya ve çaresizliğe bırakmıştır.



Lord Warheru yalnızca Britannia bankasındaki eşyaları kurtarmakla kalmamış, aynı zamanda Denyo Kardeşlerin kötü
gidişatına da bir son vermişti. Bu sebepten dolayı banker kendisine kıyak yaparak sıra beklemeden işlemlerini yapmasını sağlar.



Ancak Lord Warheru'yu başka ve daha büyük bir tehlike beklemektedir...



Toplantıyı erken bitirmesinden şüphelenip, bütün kuralları çiğneyerek Discmen'i dinleyen kahraman bir yetkili bütün olan
biteni Lord Warheru ile paylaşır. Artık olaylardan haberdar olan Warheru akıllıca bir plan yapar ve planını uygulamak üzere
tekrar Britannia bankasına gider... Tabii bu sırada Discmen'in casusu da bankada olan olaylardan Discmen'i haberdar etmek
üzere page atar...


-- Acaba Discmen istediği tahta kavuşabilecek mi? Discmen'in yedek planı ne? Discmen'in casusu kimdi? Peki ya Warheru'nın planı ne? Warheru'ya yardımcı olmak için büyük bir cesaret örneği sergileyen yetkili kim? Bütün bu soruların cevabı ikinci bölümde, en azından öyle umuyorum... Bekleyin! --
DEVAM EDECEK...

Yayında ve yapımda emeği geçen :

Bana ilham veren sayın yetkililere
Ayrıca bana ilham veren black, quarter ve gnarled staff'a
Sphere Server v 55i'e
Axis Server'a
Bilgisayarıma
Photoshop'a
Paint programına
Print Screen tuşuna
Fareme

sonsuz teşekkürlerimi ve saygılarımı sunarım...

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Macera, kaldığı yerden devam ediyor...

Esrarengiz ve aynı derecede cesur yetkilinin Lord Warheru'yu olan bitenden haberdar ettiği sırada, yönetim kurulu binasında da benzer bir olay yaşanmaktaydı...


Discmen : Rapor ver. Bankada neler oldu?
***** : Aynen sizin soylediğiniz gibi oldu, efendim. Soyguncular öldü. Zaten onların Warheru'ya zarar verebileceğini düşünmek ahmaklık olurdu...
Erective : Demek köstebek bu. Warheru seni fark etti mi?
***** : Hayır efendim. Olaylar olup bittikten sonra apar topar ayrıldı. Sanki acelesi varmış gibiydi.
Discmen : Tam tahmin ettiğim gibi...
Erective : Bu işin sonu nereye varacak merak ediyorum. Artık taraflar belli. Warheru olayları öğrendiği zaman...
Discmen : Çoktan öğrendi zaten. Geçen toplantı sonrasında kasalardan birinde haberleşmek için kullanılan, büyülü bir Kristal buldum.
Erective : Yani Warheru bize güvenmiyor muydu?
Discmen : Hayır. Kristali o yerleştirmedi. Hem yerleştirse bile işe yaramazdı. Çünkü bulduğum Kristalin menzili en fazla 3 ekran kadar. Sandalyeleri beğenmeyen biri vardı. Hatırladın mı?
Erective : Bize ihanet mi etti?
Discmen : O kaybeden tarafta olmayı seçti. İstediği gibi olsun. Sen, *****, artık O'nun yerini sen dolduracaksın.
***** : Siz nasıl uygun görürseniz, efendim...
Erective : Peki şimdi ne olacak? Umarım yedek bir planın vardır, Discmen.
Discmen : Hah! Yedek plan mı? Daha asıl plan bitmedi ki. Herşey tam istediğim gibi gelişiyor... *****, bana Lord Blacthorne'u getir.
***** : Emredersiniz, efendim...

Artık olaylardan kısmen haberdar olan Warheru, kendisini bekleyen asıl tehlikeden habersiz, planını yürürlüğe koymaya hazırlanır...





Halen esrarını koruyan (daha doğrusu ben daha ona isim sallayamadım, sallayınca esrarı çözülecek) ancak cesaretiyle gelecek nesillerde çok konuşulacak olan, babaanneler tarafından torunlara masallarda anlatılacak olan yetkili, British'in kalesinin yolunu tutar. Bu sırada Lord Warheru çoktan eski dostunun kaldığı yere gitmiştir.



Mondain? O ölmemiş miydi? Hem o ejderha değil büyücüydü...

Mondain : Bağışlayın efendim. Tanıyamadım.
Warheru : Özür dilenecek zaman değil. Baban bu dünyaya çok zarar verdi. Sen de O'nun günahları yüzünden burada kilitli tutuluyorsun. Senin yaşamana izin verdiğimde bana can borcun olduğunu söylemiştin. İşte o borcu ödemenin zamanı geldi. Babanın ismini taşıyorsun, en az O'nun kadar güçlüsün. Artık taraf belirlemenin zamanı geldi. Söz sende Mondain oğlu Mondain. İyiliğe mi hizmet edeceksin yoksa ömrünün geri kalanını burada, bu duvarlar arasında bir maceracının gelipte seni öldürmesini bekleyerek mi geçireceksin?
Mondain : Sizin tarafınızdayım efendim. Ne isterseniz yapmaya hazırım.
Warheru : Güzel. Öyleyse gerçek kimliğine bürün. Hazırlıklarını yap, Lord British'in kalesine git. Ben seni orda bulurum.



Discmen'in casusu ve yeni staff üyesi esrarengiz kişi (buna da isim sallayamadım henüz ama söz çok yakında birşeyler uydurucam), Discmen'in isteği üzerine Lord Blackthorne'un kalesine gider.



Bu sırada Lord British'in kalesinin önünde...



Esrarengiz ve kahraman şahsiyet (bence de yeter ama bulamadım daha. Bekleyin siz de iki dakika, amma sabırsızsınız. Tamam bulacağım birazdan) girişteki korumadan aldığı cevap üzerine, Lord Warheru'yu hayal kırıklığına uğratmamak için ne yapıp edip içeri girmeye karar verir ve şehrin barlarından birinde dam aramaya gider.



Bu sırada yönetim kurulu binasında yeni ve gayriresmi bir toplantı gerçekleşmektedir. Lord Blackthorne kendine yapılan saygısızlığın sebebini ve daha çok bu saygısızlığı yapan esrarengiz kişinin kimliğini (buldum tamam bekleyin az sonra açıklıyorum) merak etmektedir. (Hikayenin en uzun diyaloglarından biri. Görüntülerle anlatmaya kalksam çok uzun sürerdi, kusura bakmayın...)





Blackthorne : Ne işiymis bu? Zaten yeterince işim var. Özellikle son zamanlar Order tarafını seçenlerin sayısı
oldukça arttı. Her gün başka bir tehlike ile karşılaşma olasışığı artıyor ve bunlar yetmezmiş gibi birde işmi teklif
edeceksiniz?
Discmen : Lan dur iki dk. Makineli tufek gibi sıralıyosun. Dinlesene bi önce. Töbe ya. Bak güzelim dialogun
içine ettik senin yüzünden. Neyse. Erective sana planı detaylarıyla anlatacak...
Erective : Geçen günüu soygun hakkında bilgin var değil mi?
Blackthorne : Evet. Denyo Kardeşlerin son işinden bahsediyorsun sanırım. Warheru sayesinde Britannia, tarihinin
en büyük soygunundan, daha da önemlisi en azılı haydutlarından kurtuldu. Laf O'ndan açılmışken, neden burada değil? Onsuz karar alınmaz diye biliyordum...
Discmen : Artik Warheru yok. Burada kararları biz veririz. Warheru'nun zamanı doldu, ama birinin O'na bunu
hatırlatması gerekiyor...
Erective : Ama Warheru hala çok güçlü. Bu yüzden öncelikle müttefiklerini halletmemiz lazım. Hiç şüphesiz ki
Warheru'nun ilk ve en önemli müttefiği Lord British olacak. Özellikle son soygunda yaptıklarından sonra hemen hemen tüm
Britannia halkı da onun yanında yer alacaktır. Buna karşılık Moonglow'u düşündüm ama ordaki herkes şimdi makrodadır.
Rahatsız etmemek lazım. Jhelom desen oradakiler şimdi boks yapıyordur. Bize skillerini kasmış bir ordu lazım.
***** : Efendim, benim bir fikrim var.
Discmen : Evet, Jack söz senin. (ne biçim isim daha iyi sallayamadın mı demeyin ilerde çıkacak kokusu)
***** : Skara Brea'deki hırsızlar hiç şuphesiz bizim tarafımızdalar efendim. Ayrıca Bucaneer's Den ve Delucia
daki katiller de bizimle birlik olma taraftarı. Ancak istekleri var. Karşılığında Cove, Papua, Magincia ve Trinsic şehirlerini istiyorlar. Bunun dışında Jhelom'da skill kasanları editleyip 30dk içinde savas makinesi haline getirebilirim efendim...
Discmen : Cove'u veremeyiz. Orasi RP şehri. Zaten her yerde küfür ediyorlar. Bari orayı kandırdık. Oradakiler kibar
konuşuyor. Papua'yı verin gitsin. Zaten kuş uçmaz kervan geçmez biryer. Kimse itiraz etmez. Magincia kesinlikle olmaz. Orada soylular oturuyor. Bütün Sosaria'nin ekonomisi oraya bağlı. Hiç şüphesiz ki orayı verirsek bu açlar heryeri yağmalar. Ekonomi de cöker. Trinsic'i veremeyiz. Yadigar crim olunca oraya gidiyor boş oldugu için. Onun yerine Nujel'm i veririz
olur biter. Edit olayına gelince. Hayatta olmaz! Zaten millet Verite set görse edit diyor. Öyle birşey yapmaya
kalkarsak başımızın etini yerler. Daha da doğrulamayız. Edit kesinlikle olmadı ve olmayacak...
Blackthorne : Ya siz ne dediğinizin, ne istediğinizin farkında mısınız? Hadi British'i karşınıza alsanız anlarım.
Yıllardır ben savaşıyorum daha gözle görülür bir zarar almadım. Ama Warheru'yu hemde tüm Brtiannia'nın arkasında olduğu
bir dönemde karşınıza almanız çılgınlık! Ödülü büyük olacak diyorsunuz. Böyle bir istek için verebileceğiniz ödül zaten
büyük olmalı...
Discmen : Evet. Ödülün büyük. Hem de çok büyük. Daha açık konuşmak gerekirse Britannia kadar büyük...
Blackthorne : Benden istediğiniz nedir?
Erective : İstediğimiz Chaos ordusu... elbette senin komutan altında olmak şartıyla.
Blackthorne : British'in ordusu daha kalabalık. Ama başlarında komutan olmazsa bir işe yaramaz. Ben savaşçıyım,
söylediğinizi yaparım ancak birinin British'i ortadan kaldırması lazım. Eğer onların ordusu dağılırsa savaşı kazanırız.
Discmen : Jack, Skara Brea'deki hırsızlara, Buc's ve Delucia'daki katillere haber gönder. Hazırlansınlar. Çağımızın
en büyük savaşı başlamak üzere. Ama öncelikle şu kristali yerleştiren köstebeği ortadan kaldırmanı istiyorum. Britannia'da olmalı. Başka gidecek yeri yok. Ardından da sıra British'e gelecek. Bu arada cübbenin rengini de degistir. Artık gerçek kimliğinle dolaşabilirsin. Zaferin kokusunu alabiliyorum...
Jack : Emredersiniz efendim...





Mondain British'in kalesinin onunde beklemektedir. Çünkü O'na da damsız giremeyeceği söylenmiştir. Aslında bu güvenlik amaçlı bir şifredir. Böylece içerisi bir gece klübü olacak gösterilecek ve hedef şaşırtılacaktır. Bu şekilde Chaos askerleri olan biteni anlayana kadar Lord British kaçmış olacaktır...









Warheru : Benden önce birini göndermiştim. O seni olan bitenden haberdar etmiştir sanırım.
British : Hayır. Kimse gelmedi. Eğer geldiyse de içeri almamışlardır...
Warheru : Öyleyse ben anlatayım... İşte böyle British. Ve tahminim o ki, Blackthorne'da onların yanında yer alacaktır. Ve hiç şüphesiz ki katiller de...
British : Demek Discmen ve Erective ihanet etti... Muhtemelen diğer yönetim kurulu üyelerini de yanlarına
çekeceklerdir. Blackthorne'a gelince. O'ndan korkmuyorum. Eğer korksaydım çoktan Britannia'nın sahibi O olurdu. Katiller şehrin sınırlarından içeri adımlarını atamaz. Denyo Kardeşlerin saf dışı bıraktıkları muhafızların işlerine son verildi. Artık bizzat benim emrimdeki muhafızlar tarafından korunuyor.
Warheru : Zaten katilleri toplamaktaki amaçları onları savaşa sürmek değil. Köprü, mezarlık ve şehrin diğer yarısındaki çıkışları tutmak. Böylece Order ordusu yenilirse kaçacak biryer kalmayacak...
British : Kanalizasyonlar var.
Warheru : Çıkışı Delucia'ya çok yakın. Muhtemelen orayı da akıl etmişlerdir.
British : O zaman stuck yaparız.
Warheru : Olmaz. Stuck hakkımız dolu unuttun mu. İki saatten önce stuck kullanamayız. Hem bize kaçmak yakışmaz.
British : Peki mezarlığın üst tarafına ev kursak?
Warheru : Olmaz. Oraya deed koyduk. Yeşillik olsun diye mi koyduk onu? Yasak oraya ev kurmak. Bu arada bu Mondain,
Yıllar önce ölen büyücünün oğlu. Bizim tarafımızda olacağını söyledi.
British : Sen güvenip yanına aldığına göre benim için sorun yok demektir... Lord Barnaby!
Barnaby : Emredin efendim!
British : Orduyu toparla. Moonglow'daki adamlarımıza haber gönder. Artık Loop'u kapatsınlar. Biz savaş yapıcaz
onlar hala para kasıyor. Kefenin cebi yok. Tez gelsinler. Kale muhafızlarını arttır. Lord Warheru ve Mondain'e odalarını
göster. Birde adamlarından ikisini gönder, Lord Warheru'nun habercisini bulsunlar. O'na da bir oda tahsis edin.
Barnaby : Baş üstüne efendim! (İyi ki emredin dedik. Herife bak. Utanmasa daha neler istiyecek kim bilir. Tövbe Tövbe... Oda tahsis edecekmişiz. Oda mı kaldı kalede? İstifa edeceğim sonunda!)

British'in muhafızları Warheru'nun görevlendirdiği haberciyi bulmak için yola çıkarlar. Ancak Jack de O'nu aramaktadır. Kahraman haberci ise, aynı barda bir yandan içki içip bir yandan da barmaid ile sohbet etmektedir.



Derken...



Eyvah! Ortalık fena karışacak.



Jack the Ripper : Bi dakka bi dakkaaa. Tabii ya. O dallama sensin değil mi? Hani şu "cesur" yetkili. Şimdi görelim
cesaretini...
Barmaid : Dur! O Jack the Ripper! O'nun şakası olmaz!
Kahraman Yetkili : Sen karışma. Biz ne Jack the Ripper'lar ne Jackal Carlos'lar gördük. Ben bunun gibilerini
kahvaltı niyetine yerim ben!
Barmaid : (Ulan olan benim dükkana olacak! Sonra page atıyorum. "Üzgünüm bizim yapabileceğimiz birşey yok" diyorlar.
Ben ne yapayım o zaman?) Bari dışarda kavga edin. Bak burada şişeler felan var. Kırılır bi tarafınızı keser diye diyorum...
Jack the Ripper : Gel disari da gorelim cesaretini...
Kahraman Yetkili : Heyt! Tutmayin beni!



-- İşler kızışmaya başladı! Savaş kapıda! Akabinde esrarengiz yabancılardan birinin kim olduğu ortaya çıktı. Ancak diğeri
halen meçhul! Acaba bu duelloyu kim kazanacak? Jack the Ripper duvarın gitmesini bekleyecek mi yoksa saldıracak mı? Kahraman yetkili bir icki daha icebilecek mi? Peki Barmaid'i tavlayıp Lord British'in kalesine girebilecek mi? Lord British'in muhafızları Kahraman Yetkiliyi tek parça haline bulabilecek mi? Moonglow'da ki macrocular, UO Loop'u kapatıp savaşa gelecekler mi? Lord British'in muhafızlarından Lord Barnaby, istifa edecek mi? Galatasaray maçın rövanşını alabilecek mi? Yadigar bir sonraki bölümde de yukarıda olduğu kadar başarılı bir şekilde saçmalayabilecek mi? Hepsinin cevabı bir sonraki bölümde. Bizden ayrılmayın. STOP! KESTIK KESTIK! Evet bu günlük bu kadar arkadaşlar. Hop hemşerim Gm Robe'ları verin bakayım! British ve Blackthorne robelarını da verin. Staff'ları da verin Sonra alıyosunuz getirmiyosunuz. Tanesi kaç para haberiniz var mı? --


Yayında ve yapımda emeği geçen ve bana ilham veren :
Tüm saygıdeğer yetkililere
Black, gnarled, quarter ve taming staff'a
Axis Server'a
Sphere Server 55i'e
Dagger'a
Motörhead - Jack The Ripper parçasına
Yavuz Çetin - Benimle Uçmak İster Misin parçasına
Communication Crystal'e
Winamp programına
Personal Guard isimli NPC'ye
Wordpad programına
Photoshop programına
Microsoft Paint programına
Print Screen tuşuna
Mouse'uma
JPEG formatına
BB Code'lara
UO Loop programına
Client v2.0.3'e
sonsuz teşekkürlerimi sunarım.


Umarım beğenmişsinizdir. Bu çizgi dizinin devamı kafam tekrar çalışır çalışmaz gelecektir...

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Macera devam ediyor...

AIB 27 : - Kahraman Yetkili ve Jack the Ripper karşı karşıya gelmiştir. Lord British'in muhafızları orası dışında bütün
barlara bakmışlar ve oraya yönelmişlerdir. Ancak ne yazık ki zamanında yetişemeyeceklerdir.

Jack, Party Bug'ı yaparak Kahraman Yetkiliyi kendisine crim eder ve Guards yazmasıyla birlikte bütün muhafızlar birden
O'nun etrafında belirir. Neyseki Guard'lar instant kill yaptıkları için Kahraman Yetkilinin canı pek yanmamıştır...





AIB 28 : - Jack, ilk görevini bitirmenin mutluluğuyla göbek atarken birden bire Lord British'in muhafızları belirir ve casusu sorgulamak üzere Lord British'in kalesine götürürler. Elbette Kahraman Yetkilinin parçalarıyla birlikte...



Barmaid Rebecca ise zararından dolayı çok kızgındır.







Barnaby : Peki bunu ne yapacağız, efendim?
Warheru : Zindana atın. O'na ne olacağını sonra düşünürüz...
British : Barnaby, Jack the Ripper'a bir zindan tahsis edin. Günde bir öğün yemek ve bir bardak su verilsin.
Barnaby : * Sanki biz farklı birşey yiyoruz. * Emredersiniz efendim...
Warheru : Şu parçaları alıp bir an önce birleştirmemiz gerek. Savaş çok yakın. Elimizden geldiği kadar çok adama ihtiyacımız var. Mondain, sen Moonglow'a git. Oradaki macrocuları ikna etmeye çalış. British sen de biran önce ordunu toparla ve savaşa hazırla. Ayrıca mali desteğe de ihtiyacımız var. Şu Magincia'daki arkadaşını bi ziyaret et British. Durumu anlat, yardım edecektir. Çağımızın en büyük savaşlarından biri yaklaşıyor...
Mondain : Siz nasıl isterseniz, Lord Warheru.
British : Barnaby, Lord Warheru'yu duydun. Biran önce ordu toparlansın ve savaşa hazır hale getirilsin. Bu bir emirdir.
Barnaby : Baş üstüne efendim!

Jack the Ripper zindana atılmıştır.



Bu sırada Barmaid Rebecca, Discmen'e meydan okuyabilmek için çalışmalara başlamıştır. Eski bir Amazon kabinesinden olan Rebecca, eski kabinesini ziyarete gider...



Maura : Zaten işin düşmese gelmezsin. Ama yine de sana yardım edeceğim. Ne de olsa eski üyemizsin. Nasıl yardımcı olabilirim?
Rebecca : Beni savaşa hazırlamanı istiyorum. Uzun zamandır hiç savaşmadım.
Maura : Tekrar Amazon mu olmak istiyorsun?
Rebecca : İntikam almak için herşeyi yaparım...
Maura : Sen nasıl istersen. Bugün dinlen. Çalışmalar yarın başlayacak. Larisa! Lady Rebecca için bir çadır ayarlayın. Bugün bizim misafirimiz olacak...

Aynı gece yönetim kurulu binasında...



Discmen önceki yönetim kurulunu üyelerinin, Warheru'ya karşı gelmeyi reddetmeleri üzerine, hepsinin PLEVEL'ını 1'e düşürür. Ayrıca makroculara ceza olarak PH'ı kapatır. Bunun onlar için en büyük ceza olduğuna karar verir ve kendine yeni bir yönetim kurulu oluşturur. Yeni yönetim kurulu serverın abuserlarından oluşmaktadır. Her türlü bugdan haberdar olan bu topluluk, bütün bugları fixleyerek oyuncuları savaşta kendi yanlarına çekmeye çalışır.





Ertesi sabah, Warheru, Isle Of The Avatara'a doğru yola çıkar. Mondain'de Moonglow'daki oyuncuları ikna etmek için yola çıkmıştır. Lord British ise mali destek için Magincia'nın ve aynı zamanda tüm Sosaria'nın en zengin adamını ziyarete gider.



Lord Warheru, Kahraman Yetkiliyi diriltmek için ayine başlamıştır. Warheru karanlık büyü sanatını kullanarak kimsenin aklının alamayacağı bir büyü yapar. Kahraman Yetkili ya da gerçek adıyla Zuruziel tekrar yaşama dönmüştür. Dış görünümünde biraz fark vardır ama olsun. O kadar kusur kadı kızında da olur.





Warheru : Elinden geldiğince çabuk toparlanmaya çalış Zuruziel. Yaptığın fedakarlıkların mükafatını elbet alacaksın
ama şimdi savaş zamanı. Hazır olduğunda Britannia'da bekliyor olacağım.
Zuruziel : Siz nasıl isterseniz efendim.

Mondain ise Moonglow'a ulaşmıştır ve makrocularla konuşmaya başlar...



Mondain : Eğer bu savaşı kaybedersek, Discmen PH'ı kapatacak ve bir daha açmayacak. O zaman ne yapcaksınız.,
Macroman : Daha iyi işte. Ne kadar zor skill o kadar çok makro...
Mondain : Ama PH'ı kapatmasının bir sebebi var.
Macroman : Ne sebebi?
Mondain : Serverdaki herkesin skillerini maximum'a çıkartacak. Aynı şekilde paralarınızı da. O zaman makro
yapmanın bir anlamı kalır mı?
Macroman : Eğer öyle birşey yaparsa bizim hiçbir var olma amacımız kalmaz. Kim olduğunu bilmiyorum yabancı ama eğer bu söylediğin doğruysa ben ve kardeşlerim sonuna kadar savaşırız. Ancak eğer yalansa bu sunucuda bir daha macro programı kullanamazsın ona göre.
Mondain : Tamam kabul ediyorum. Hazırlıklarınızı yapın, Britannia'da buluşalım.
Macroman : Anlaşıldı yabancı. Sana iyi günler...


Tabii bu sırada Lord British'de boş durmamıştır...



Richman : Savaş mı? Ne savaşı?
British : Sıradan bir savaş değil. Bu sefer Stafflar'da işin içinde. Gnarled Staff, Black Staff, Quarter Staff'da bu savaşta yer alacak.
Richman : O zaman çabuk biter. Warheru, Discmen ve Erective'in karşısında şu ana kadar kim durabildi ki?
Kendilerinden başka kimse o kadar güçlü değil.
British : İste sorun da burda. Discmen ve Erective yönetim kurulunu ele geçirdi. Blackthorne'da onların yanında.
Richman : Warheru'yu ve seni karşılarına almaya cesaret ettiklerine göre iyi bir planları ve daha da iyi bir orduları var demektir.
British : Chaos orduları onların yanında. Katiller de öyle. Ancak biz hazırlıksız yakalandık. Herkes para kasmış
bizde para yok. Set bile alamıyoruz.
Richman : Ve sende yaşlı Richman'den bu konuda yardım istemeye geldin.
British : Evet eski dostum. Aynen öyle.
Richman : Merak etme. Elimden gelen desteği veririm. Dur bakayım cebimde bi 10gp olacaktı. Şimdilik bunu al gerisini de yarın gönderirim.
British : Teşekkür ederim Richman. Yapacak çok iş var. Sana iyi günler...


Aydınlığın ve karanlığın orduları sonunda toplanmaya başlamıştır. Karanlık Yönetim Kurulunun komutasındaki Chaos ve katillerden oluşan ordu, Warheru ve British'in komutasındaki Order ve macrocu ordusu ile karşı karşıya gelmiştir. Her ne kadar Richman'in yaptığı yardım ile set ve silah alsalar da, sayıları çok azdı. Order ve Macrocu ordusunu kontrol etmek üzere Mondain ve Zuruziel, Chaos ve Katil ordusunu kontrol etmek üzere Erective görevlendirilmişti. Ancak Zuruziel'den
hala bir haber yoktu. Discmen ve Warheru kozlarını paylaşmak üzere köprüde karşı karşıya gelmişti. British ve Blackthorne
ise ortak bir yerde kozlarını paylaşmaktaydı...



Erective : Mondain... Seni hiç sevmiyorum Mondain. Babanı da sevmezdim zaten...
Mondain : Sevsende sevmesende, bana meydan okuyan herkes gibi sende Flamestrike'ımın tadına bakacaksın Erective...
Erective : Savaşçılar, komutumu bekleyin!
Mondain : Sosaria'nın kadim şovalyeleri! Ultima Online'ın vazgeçilmez Makrocuları! Sesimi duyun! Bugün büyük gün! Bugün hep birlikte savaşıp gerekirse hep birlikte ölücez. Unutmayın! Bunu ne kendi hırslarımız için ne de eski düşmanlıklar için yapıyoruz. Herşey Sosaria'nın ve çocuklarımızın geleceği için. Karşı tarafın ordusu ne kadar büyük olursa olsun, onların ordusu kadar bizim cesaretimiz var. Hadi aslanlarım göreyim sizi!


Lord Warheru ve Lord Discmen ise son kozlarını paylaşmak üzeredirler.



Discmen : Lord Warheru... Sonunda tekrar karşılaştık. Görüşmeyeli neler yaptın? Saklanmak dışında?
Warheru : Hiç değişmemişsin Discmen. Hala eskisi gibi küstahsın. İhanetinin sebebini bilmiyorum ama cezasız
kalmayacağından emin ol!
Discmen : Küstah mı? Peki sana ne demeli Warheru? Bana hiç şans vermedin. Yakınındaki herkesin kusursuz olmasını istedin. Madem sen bu kadar kusursuzdun nasıl bu duruma düştün?
Warheru : Buraya konuşmaya değil savaşmaya geldim Discmen! Bu sefer kaçış yok. Ya sen ya ben!
Discmen : Sana son bir teklifim var Warheru. Önümde diz çök, bana bağlılık yemini et. Bende senin, British'in savaşta boşu boşuna ölecek adamlarınızın hayatı bağışlayayım.
Warheru : O adamlar sana hizmet etmektense boşu boşuna ölmeyi tercih ederler. Ben de öyle! Koru kendini!


Ve elbette Lord British ve Lord Blackthorne...



British : Uzun zaman oldu, Blackthorne.
Blackthorne : En son karşılaşmamızda kazanmak üzereydim...
British : O zaman kolum ağrıyordu. Erkeksen şimdi gel.
Blackthorne : Hiç farketmez. Bütün Brtiannia birazdan öğrenecek kimin güçlü olduğunu...



-- Korkulan an sonunda geldi! Order ve Chaos, Katiller ve Masumlar sonunda karşı karşıya. Bütün Sosaria'nın kaderi,
bu savaşın sonuna bağlı. Acaba Warheru paçayı sıyırabilecek mi? Yoksa Discmen Warheru'nın gidişatına tamamen son verip O'nun rejmini yıkabilecek mi? Mondain'in kudreti Erective karşısında işe yarayacak mı? Erective, Mondain'in babasını neden sevmiyordu? British ve Blackthorne arasındaki karşılaşmayı kim kazanacak. Intel Inside, Pentium 999'u piyasaya sürecek mi?
Judas Priest, Türkiye'de konser verecek mi? Yadigar Uçanpehlivan, az önce oyunla ilgilenirken halıya döktüğü kolanın hesabını verebilecek mi? Dünyanın geleceğini etkileyen küresel ısınma daha da artacak mı? Ozon tabakasındaki delik
ne büyüklükte? Yadigar saçmalama rekorunu sonunda kırabilecek mi? Bütün bu sorunların cevabı bir sonraki yani son bölümde
ortaya çıkacak. Bizden ayrılmayın. --


Yayında ve yapımda emeği geçen ve bana ilham veren :
Tüm saygıdeğer yetkililere
Black, gnarled, quarter ve taming staff'a
Axis Server'a
Sphere Server 55i'e
Dagger'a
Motörhead - Jack The Ripper parçasına
Yavuz Çetin - Benimle Uçmak İster Misin parçasına
Communication Crystal'e
Winamp programına
Personal Guard isimli NPC'e
Wordpad programına
Photoshop programına
Microsoft Paint programına
Print Screen tuşuna
Mouse'uma
JPEG formatına
BB Code'lara
UO Loop programına
Client v2.0.3'e
sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Anarchy In Britannia - Son Bölüm : Karanlık ile Aydınlık karşı karşıya. Acaba kazanan kim olacak? İzleyip görelim...


Erective ve Mondain'in emri üzerine, iki ordu da birbirine doğru koşmaya başlar. Macrocuların akıllılık edip altlarına Fire Field atmasıyla okçuların sırasındaki bütün adamlar ölür. Ancak yine de sayıları çok azdır ve hepsi bilmektedir ki kaybedecekleri bir savaşın içindedirlar. Yine de cesurca savaşmaya devam ederler...



Savaş nerdeyse bitmiştir. Ne Mondain için ne de Macroman için hiçbir umut kalmamıştır. Tam herşey bitti derken...



Zuruziel'in yaptığı büyünün ardından savaş alanındaki tüm cesetlerden ölü savaşçılar yükselmeye başlar...



Erective canını kurtarabilmek için Mondain ve Macroman'i rehin alır.



Zuruziel : Kayettin Erective!
Erective : Gitmeme izin vermezsen ikiside ölür! Buraya onları kurtarmak için göderilmedin mi? Görevini başarısızlıkla tamamlamak üzeresin.
Zuruziel : Tekrar soruyorum, istediğin nedir onları bırakmak karşılığında?
Erective : Ne mi? Hah! Ben de seni akıllı sanırdım. Elbette buradan çıkmak istiyorum. Tek parça halinde.
Zuruziel : Peki ya adamların?
Erective : Onlar kalabilir. Ben kaçayım yeter. Onlar ölsün işleri ne!
Savaşçılar : Yuuuuuuuh! Yönetim İstifa! Yönetim İstifa!
Zuruziel : Sessizlik! Stadyumda değiliz! Tamam Erective, istediğin gibi olsun. (Zuruziel farklı bir dilde bir iki kelime söyler ve ölü savaşçılar Erective'in yolunu açar...)


Her ne kadar Mondain ve Macroman'in hayatı hala tehlike altında da olsa, savaş kazanılmıştır. Hayatta kalan Chaos muhafızlatı yorgun bir halde Blackthorne'un kalesine geri döner. Şehirlerine dönmeleri koşuluyla katillerin de yaşamasına izin verilir. Zuruziel son olarak bir iki sözcük mırıldanır ve ölü savaşçılar tekrar geldikleri yere dönerler. Savaşı Aydınlık taraf kazanmıştır ancak Warheru ve British hala tehlike altındadır.



Blackthorne ve British arasındaki ezeli rekabet sürmektedir. Satranç konusunda daha üstün olan Blackthrone bu sefer deplasmandadır ve tavla oynamaktadır. British ise tavlayı çocukluğundan beri çok iyi bilmektedir. Her türlü hileyi öğrenmiştir ve kimseye çaktırmadan zar tutabilmektedir.



Her yenilen taraf gibi işi rövanşa bırakan Blackthorne, kolunun altında tavla, üzgün bir şekilde kalesinin yolunu tutar.


Geriye Warheru ve Discmen kalmıştır. Ancak savaş yerini Guard Zone yüzünden değiştirirler (daha doğrusu ben değiştirdim. Warheru guardlıyor yoksa). Yeni savaş yeri alsa kaçış olmayan bir yerdir...



İki tarafında da Balron olan ipin üstü bu savaş için biçilmez kaftandır. Böylece savaştan kimse kaçamayacak, en kötü
ihtimalle iki tarafta yok olacaktır. Balronlar kazananın gitmesine izin vereceklerdir.



Savaş amansızca sürmektedir... Warheru, geriye doğru adımlar atarak Balron'a doğru yaklaşır ve hiç beklemedik bir anda Balron'a saldırır. Balron tam kılıcını kaldırdığı anda Warheru, Teleport büyüsü ile Discmen'in arkasına geçer.



Aldığı darbe sonucu, Discmen, ipin öteki ucuna kadar fırlar. Bu darbe Discmen'e öyle büyük bir hasar verir ki, gücünü toplarlayabilmesi bu saatten sonra imkansızdır...







Sonunda Aydınlık taraf, dillere destan bir zafer kazanır. Warheru kazanmanın sevinciyle, hoplaya zıplaya Britannia'ya
geri döner...


Peki ya diğerleri?

Yaptığı fedakarlıklardan ve kahramanlıklarıdan dolayı artık huzurlu bir yaşamı hak eden Zuruziel, Undead City'e gidip
Oradaki Lich Kralı'nın kızıyla evlenir, 2 Rotting Corpse, 3 Spectre ve tam 8 tane Zombie çocukları olur.



Lord British, kalesine döner ve artık asırlar boyu oturmaktan aşındırdığı tahtına bir kez daha oturur.



Lord Blackthorne, yenilgiyi unutturması için arka balkonunda balık tutmaya gider. Ama balkon çok yüksek olduğu için,
Blackthorne oltayı sarana kadar balık aşağı düşmektedir. Bu yüzden bu işi de beceremez ve uyumaya gider.



Erective, iyice uzaklaştıktan sonra Mondain ve Macroman'i serbest bırakır. Mondain ve Macroman stuck yaparak Lord Warheru'nun yanına dönerler.



Discmen'in görevlendirdiği yönetim kurulu üyeleri, Bug Abuse suçundan jaila atılır. Orada Jack the Ripper ile birlikte
tam 8.000.000 yıl geçireceklerdir.



Erective ise T2A civarında koşturmaya devam ederken başı boş, beleş bir Nightmare ile karşılaşır. Yetkileri elinden alındığı için bir şey yapamayan Erective, sağda solda gördüğü hayvanları tameleyerek taming kasmaya başlar. O artık Quarter Staff değil Taming Staff olmuştur.



Barmaid Rebecca, Discmen'den içkilerin parasını almakta gecikmiştir. Ancak artık onun barı ünlü olmuştur ve boş durmamaktadır. Amazonların lideri, Lady Maura'yı da bara ortak eden Rebecca, paraya para demez ve Britainnia'nın en zengin esnaflarından biri olur.



Richman, bütün parasını at yarışı, sayısal loto ve iddaa oynayarak bitirdiği için karısından dayak yer ve hastanelik olur.



Lord Warheru, PLEVEL'ları düşürülen yetkilileri tekrar yönetim kuruluna alır. Discmen ve Erective'den boşalan yerlere de
Macroman ve Mondain'i yerleştirir. Mondain spelldelay ve freezetime'larını ayarlarken Macroman'de oyunculara macro
yapmanın inceliklerini öğretir.



SON...

Yapımcı ve Senarist : Yadigar Uçanpehlivan

Yönetmen : Yadigar Uçanpehlivan

Efekt Yönetmeni : Yadigar Uçanpehlivan

Muzik : Judas Priest

Seslendirmeler
Warheru : Anthony Hopkins
Discmen : Nicholas Cage
Erective : Haydar Dümen
Lord British : Tommy Lee Jones
Lord Blackthorne : Arnold Schwarzenegger
Jack the Ripper : Keanu Reeves
Zuruziel : Michael Madson
Barmaid Rebecca : Uma Thurman
Mondain : Şahin Yılmaz
Lord Barnaby : Levent Kırca
Lady Maura : Pamela Anderson
Denyo 1 : Jim Carrey
Denyo 2 : Chris Tucker
Denyo 3 : Eddie Murphey
Banker : Şener Şen
Richman : Bill Gates
Macroman : Mehmet Ali Erbil


Müzik listesi

Jack The Ripper
Performed by Motörhead

Benimle Uçmak İster Misin?
Performed by Yavuz Çetin

Love Me Do
Performed by The Beatles

Quad Machine
Performed by Sonic Mayhem

Die By The Sword
Performed by Slayer

Show Must Go On
Performed by Queen

Seek & Destroy
Performed by Metallica

Anarchy In The U.K.
Performed by Megadeth

Layla
Performed by Eric Clapton

Ram It Down
Performed by Judas Priest

Painkiller
Performed by Judas Priest

The Sentinel
Performed by Judas Priest



COLUMBIA PICTURES

in association with

WARNER BROS.


(Bu filmin müziklerini tüm paylaşım programlarında bulabilirsiniz)
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Sosaria Macerası tam gaz devam ediyor. Macera ikinci bölümüyle karşınızda.

2. kısım : Back In Britannia

Hatırlayacağınız gibi Discmen, Erective ve Blackthorne komutasındaki Karanlığın Ordusu yenilmiş ve üzerinden yaklaşık 6 sene geçmiştir. Bu süre zarfında işler hiçbir sorun çıkmadan (ufak tefek bugları saymazsak tabii) yürümüştür. Lord Warheru,
Yönetim Kurulunu tekrar düzenlemiştir. Lord Mondain ve Lord Macroman'in zaten Staff'a girdiğini geçtiğimiz hikayenin sonunda söylemiştik. Ancak sebebini söylemedik. Yok öyle haybeye Staff'a girmek. Ayrıca bu süreç içerisinde Yönetim Kurulu binası da değiştirilmiştir. Tabii nerden geldi bu bolluk derseniz, biraz daha okuyun anlarsınız. Warheru çok akıllıca bir davranış sergileyerek Yönetim Kuruluna birkaç yeni ve önemli isim almıştır. Bu kişiler :


1 - Lord British :



Savaştan sonra, Lord Warheru'ya olan güveni iyice artan, Lord British, Warheru'nun Yönetim Kuruluna
katılma teklifini kabul eder. Böylece bir daha Order orduları Warheru'nun haberi olmadan çatışmayacaklardır. Ayrıca British'in kişisel korumaları, artık yalnızca kendisinin değil tüm yetkililerin güvenliğini sağlayacaktır.


2 - Lord Blackthorne :



Her ne kadar yanlış tarafı seçmiş ve yenilmiş olsa da, şerefiyle yenilmenin önemini her zaman savunan Lord Blackthorne'da, Warheru'nun isteğini geri çevirmez ve O'da Staff'da yer alır. Böylece, Yönetim Kurulun'dan habersiz ne Order ne de Chaos orduları birbirlerine saldırmayacaklardır.


3 - Lord Mondain :



Sosaria'nın geçmişteki en büyük büyücüsünün oğlu olduğu herkes tarafından öğrenilen Mondain, artık yer yüzündeki en güçlü büyücü olarak bilinmektedir. Ancak O'nun oyuncu olarak devam etmesi büyük bir dengesizliğe ve
haliyle "edit" söylentilerine yol açacağından, Warheru ona da Yönetim Kurulunda görev vermeyi uygun görür.


4 - Lord Macroman :



Savaştaki cesareti halen takdir edilen Macroman, artık macro yapmaktan sıkılmış olmalı ki, Warheru'ya kurula katılım konusunda başvuruda bulunur. Elbette, Warheru bu teklifi gözü kapalı kabul eder çünkü; yakında çıkacak olan " İstikrarsız Makro yasaktır " kanunu ile ilgili olarak, o işin başına Lord Macroman'i atayacaktır. Macroman hemen hemen tüm profesyonel makrocuları tanıdığı için ve tüm makro tekniklerini bildiği için işler kolayca kontrol edilebilecektir.


5 - Lord Richman :



Karısından yediği dayak sonucu hastanelik olan ve yaklaşık 1 sene kadar hastanede tedavi gören Richman, aslında parasını şans oyunlarıyla bitirmemiştir. Karısına para yedirmekten bıkan Richman, tüm riskleri göze alarak eşine böyle bir oyun oynar. Taburcu olur olmaz Warheru tarafından Star Chamber'a alınan Richman, kurula girme teklifini hemen kabul eder. Bu sayede hem eşinden " .mtele " komutuyla kolayca kaçabilme, hem de servetini yararlı bir şekilde değerlendirebilme fırsatı bulur. İlk işi ise, başta yetkililerin cübbeleri ve Yönetim Kurulu binası olmak üzere her şeyi tamamen yenilemek olur. Ancak Warheru, Macroman ve Mondain hariç diğer tüm yetkililer hala taş sandalyelerde oturmaktadır (çünkü Throne'ların yalnızca iki yöne dönebilme seçeneği var. Ben ne yapayım. Burada bende çaresiz kaldım). Ancak Richman, buna da çare bulur ve Yönetim Kurulu binasına merkezi ısıtma sistemi yaptırır. Böylece herkes sıcak sıcak, kuluçkaya yatar gibi oturmaktadır.



6 - Lord Zuruziel :



Evlenip çoluk çocuğa karıştıktan sonra, kurbağa prens hikayesinin bir benzerini yaşayan Zuruziel, Lich Prenses Dido'nun kendisini öpmesi ile eski, insan haline döner. Ancak çok sevdiği eşi Dido hala Lich'tir. Geçen 6 sene boyunca hep bir çare arayan Zuruziel, sonunda Page atar ve Lord Warheru'dan eşine " .xbody c_woman " yapmasını rica eder. Warheru, Zuruziel'in bu isteğini kabul eder ve eşini de kendisi gibi insan yapar. Undeadler, insanlara oranla daha
hızlı büyüyüp geliştikleri için, çocukları hemen hemen kendileri kadar büyümüşlerdir ve artık Spawn görevlisi olarak ya da Zindanlarda görev alma vakitleri gelmiştir. Zuruziel tarafından çok iyi yetiştirildikleri için, yetkilileri uğraştırmadan, kendilerine uygun spawn point bulup yerleşirler. Zuruziel ise artık eski işine geri dönme vaktinin geldiğini düşünür ve Yönetim Kurulunda tekrar yerini alır.


7 - Lady Dido : Eşini çok sevdiği için ondan bir dakika bile ayrı kalamayan Dido, playerların ve NPC'lerin Green Acres'a girmeleri yasak olduğundan dolayı, Staff'a katılır ve eşini yalnız bırakmamış olur. İsmi nerden geldi diye sorarsanız, babası Lich King, Dido isimli çikolatayı çok sevmiştir ve kızının adını da bu yüzden Dido koyar. (Ne gülüyorsunuz ki? Vakit yoktu, bu kadar sallayabildim.)

İşte yeni görünümüyle Yönetim Kurulu.



Buraya kadar herşey normaldir ve yolunda gitmektedir. Ancak son günlerde, özellikle Britannia'lı oyuncular arasında, dış dünyadan gelen bir cisimden bahsedilmektedir. Bazıları bunun, kıyamet alameti olduğunu söylemektedir. Ancak Britannia İlahiyat Fakültesi Dekanı Zackerei White, bunların hurafe olduğunu savunmaktadır. Bu dedikodu Yönetim Kurulunun
da gündemindedir...


Warheru : Evet arkadaşlar, sizinde bildiğiniz gibi, şu bilinmeyen cisim dedikoduları gittikçe artmaya başladı.
Ve açıkçası bu serverda olan ve bizim bilmediğimiz şeyler canımı çok sıkıyor. Özellikle geçen seferki olaydan sonra
herşeyin bizim kontrolümüz altında olmasını istediğim için sizi burada topladım. Sizin bu "cisim" konusundaki fikirleriniz
neler?
Mondain : Lord Warheru, bana kalırsa bu büyüsel gücü çok yüksek bir nesne olabilir. Ancak bunu anlayabilmem için
o cisimle yakından ilgilenmem gerekir.
Warheru : Eğer ele geçirebilirsek zaten hep birlikte ilgileneceğiz. Başka fikri olan?
British : Ben ilk zamandan beri bu dedikoduların peşindeyim ancak henüz somut bir şeye varamadım. Belki de yalnızca dedikodudur...
Warheru : Belkide... Ancak biz yine de en kötü ihtimale göre düşünmeliyiz. Zuruziel ve Dido, Undead ırkı ile yakından
alakalısınız. Halen size saygıları ve sevgileri çok büyük. Dido'nun babasına gidin. Eğer bu cisim gerçekten varsa kesin O birşeyler biliyordur. Lord British ve Lord Blackthorne, siz ikiniz Britannia'da bu dedikoduların önüne geçmeye gayret edin. Hergün " o cisimden bende istiyom babs " şeklinde pageler okumaktan bıktım! Richman, sizde şu kalenin geriye kalan taksidini ödeyin. Bugün son gün. Adamlar kapımıza dayanamsın bir de onlarla uğraşamam. Sosaria'nın en zengin adamısın hala taksitle alıyorsun! Mondain, senin Wind şehrindeki eski büyücülerle arkadaşlığın var, onlarla görüşmeni ve öğrenebildiğin her şeyi öğrenmeni istiyorum. Macroman sen şimdilik makrocuları kontrol etmeye devam et. Ben de şu bilim adamını ziyaret edeceğim. Belki o birşeyler biliyordur...


Zuruziel ve Dido, Undead City'e, Dido'nun ve artık Zuruziel'in de babası olan Lich King'i ziyarete giderler.



Lich King : Evet. O cismi bende duydum. Ama duyumdan öte birşey değil sanırım.
Zuruziel : Ancak dedikodular çok yayıldı. Ya biri ortalığı karıştırıyor ya da birileri dikkatimizi çekmeye
çalışıyor.
Lich King : Eheh. Eğer amaçları dikkat çekmekse bunu fazlasıyla başarmışlar. Ancak ölülerin olduğu her yerde
ajanlarım var. Eğer bizimle ilgili olsaydı kesin haberim olurdu.
Dido : Baba, sen yine de araştırmaya devam eder misin? Bu iş uzamadan bitsin istiyoruz.
Lich King : Elbette. Ben de en az sizin kadar istiyorum bitmesini. Oyuncular dedikodu yapmaktan buralara uğramaz
oldular. Ne gelip bi vortex atan var ne birşey. Canım sıkılıyor valla bütün gün.
Zuruziel : Efendim, biz müsadenizi isteyelim.
Lich King : Size iyi günler. Dikkatli olun.


British ve Blackthorne ise...



British : Ne oyunu? Burada görevimiz var unuttun mu? Şu dedikoduları sonlardırmamız lazım!
Blackthorne : Bahaneni sevsinler. Korktun di mi?
British : Töbe ya! Tamam ulan! Yalnız öyle kuru kuru olmaz. Rebecca, bize iki tane çay çek!
Rebecca : Hemen geliyor efendim!
Blackthorne : Bana bak Rebecca. Şehrin bu civarında ne olursa ne biterse herşeyi duyarsın sen. Anlat bakayım neymiş bu cisim dedikodularının sebebi.
Rebecca : Tam olarak ben de bilmiyorum efendim. Ama dış dünyadan geldiğini söylüyorlar. Bazıları gök taşı diyor,
bazıları ise...
British : ŞAH!
Blackthorne : Lan dur iki dakka. Bişey konuşuyoruz. Al sana Şah. Aklın sıra beni mi yeneceksin? Sen devam et Rebecca.
British : Hö! Nası kurtuldun ordan be? Neyse daha dur sen. Yeni başladık.
Rebecca : Bazıları ise cismin bu dünyadan olduğunu, daha henüz keşfedilmemiş bir mağden olabileceğini söylüyorlar.
Blackthorne : ŞAH! Ve mat! Hadi koçum öğrende gel. Rebecca, bana bir çay daha arkadaşa da bir bardak soğuk su getir.
Rebecca : Hemen geliyor efendim.
British : Yani diyorsun ki bu taşın varlığı gerçek ancak nerde olduğu, ne olduğu ya da nerden geldiği bilinmiyor.
Rebecca : Aynen öyle efendim.
Blackthorne : Tamam Rebecca, içki ve bilgi için teşekkürler. Hadi Brit, yürü de bastıralım şunların seslerini.
Rebecca, bundan sonra bu cisimle ilgili laf eden herkes hakkında " toptur, kunektir, godoştur " şeklinde dedikodu yaymanı istiyorum.
Rebecca : (Ulan ben de bu Lordları asil bilirdim.) Siz nasıl isterseniz efendim.


Richman ise son taksidi ödemek üzere Britannia'dadır. Ancak işi zordur...



Mondain'de, eski büyücü dostlarını ziyarete gider.



Mondain : Sizi de görmek güzel dostlarım.
Eski Büyücüler : Yeni görevinizden dolayı sizi kutlarız efendim. Zaten Lord Warheru'da sizden iyisini bulamazdı.
Mondain : Teşekkür ederim. Aslında burada bulunmamı da bizzat Lord Warheru istedi. Sizden bilgi almaya geldim.
Eski Büyücüler : Şu esrarengiz cisim konusunda mı efendim?
Mondain : Evet. Nerden bildiniz?
Eski Büyücüler : Efendim, bunu soran ilk kişi siz değilsiniz. Sizden başka birçok büyücü de bu konuda bilgi arıyor. Elbette bizim iznimiz doğrultusunda.
Mondain : Bu konuda ne biliyorsunuz?
Eski Büyücüler : Söz konusu objeyi hiç görmedik. Yani neye benzediği hakkında hiçbir fikrimiz yok. Ancak çok güçlü
olduğu kesin. Sıradan bir obje değil. Çevresinde çok güçlü bir etki alanı olması muhtemel. Öyle ki biz buradan bile hissedebiliyoruz.
Mondain : Evet, bahsettiğiniz şeyi ben de hissettim. Demek ki yanılmamışım. Teşekkür ederim dostlarım, kendinize
iyi bakın. Bu konuda birşey öğrenirseniz lütfen beni haberdar edin.
Eski Büyücüler : Nasıl isterseniz.


Warheru ise bahsettiği bilim adamını ziyarete gitmiştir...



Sony : Lord Warheru, uzun zamandır görüşmemiştik. Sizi gördüğüme sevindim.
Warheru : Ben de Sony, ben de. Seninle şu dedikodusu yapılan cisim hakkında konuşmaya geldim. Bu konuda birşey
biliyor musun?
Sony : Fazla değil ancak birkaç şey biliyorum.
Warheru : Seni dinliyorum...
Sony : Söz konusu cismin bir taş olduğunu duydum ve doğrulamak için madencilerin efendisiyle görüşmek üzere
Minoc şehrine gittim. Bunun bir taş olduğunu O da söyledi ancak, bu dünyada görülen bir taş olmadığını da söyledi.
Warheru : Bu madenci o taşı görmüş mü?
Sony : Evet efendim. Taşı bulan kişi bilgi almak için ilk olarak O'na gitmiş. Söylediğine göre, taşı soran
kişinin üzerinde, yüzü dahil tüm vücudunu örten, beyaz bir cübbe varmış.
Warheru : Peki bu taşın daha önce hiç rastlanmamış bir maden olma olasılığı yok mu?
Sony : Bunu bende merak ettim ve sordum, ancak eğer öyle bir şey olsaydı bunu ilk olarak kendisinin bulacağını söyledi. O'nun Sosaria üzerinde kazmadığı maden, kayalık yoktur efendim...
Warheru : Kim bu madenci?
Sony : O'nu siz de tanıyorsunuz efendim. Kendisinden gelmiş geçmiş en iyi madenci olarak bahsedilir...
Warheru : Tamam. Kim olduğunu anladım. Güvenliği iki katına çıkar. Bu bilgiyi bilen sayılı kişi var. Ne olur ne
olmaz. Ben de bu sırada şu madenciyle görüşüp taşın ne işe yaradığını, kimde olduğunu araştırmaları için bir kaç
kişiyi görevlendireyim. Bu arada arkadaki kapıya da dikkat et. En son oradan çıkan şey yüzünden hayatını kaybedecektin.
Sony : Tamam efendim. Siz nasıl isterseniz...


Elbette bu taştan haberdar olan, yalnızca yetkililer değildir. Bu işle ilgilenen daha tehlikeli ve karanlık isimler de mevcuttur...



***** : Bırak biraz daha araştırsınlar. Sen bana olan biteni iletmeye devam et. Bu arada kim olduğunu sakın belli
etme. Warheru çok akıllı. Her yanlış hareketinden şüphelenecektir...
xxxxx : Emredersiniz efendim. Efendim, bu taşın ne işe yaradığını ya da nereden geldiğini biliyor muyuz?
***** : Taş dış dünyaya ait. Sanırım çöl civarında bir yere düştü ve o sırada Desert Ostard arayan bir tamer tarafından bulundu. Herkes böyle düşünüyor ve şimdi onlara doğruyu söylemenin bir mantığı yok. Ancak taşın dışarıdan düşmediğini söyleyebilirim. Zaten buradaydı. Ne işe yaradığını ise biz değil ben biliyorum ve şimdilik böyle kalacak. Zamanı geldiğinde öğreneceksin merak etme. Ancak öncelikle taşı ele geçirmemiz gerek. Taşı bulan kişi eğer ne işe yaradığını neler yapabildiğini öğrenirse işimiz çok zorlaşır. Bu yüzden taşın kimde olduğu ile ilgili araştırmalarını hızlandır. Taşı ele geçirdikten sonra planın ikinci kısmını söyleyeceğim. Şimdi acele et. Yokluğun anlaşılmadan yerine dön. Yemek molası fazla uzun sürmez...
xxxxx : Emredersiniz...


-- Yeni macera, yeni tehlike çanları. Bu Sosaria toprakları hiç durulmayacak mı? Oyuncular hiç rahat edemeyecekler mi? Tam her şey yoluna girdi derken nereden çıktı bu bilinmeyen cisim? Peki Ophidianlar gibi güçlü ve bağımsızlığa düşkün bir ırka hükmedecek bir güce kim sahip olabilir? Warheru, Yönetim Kurulu'nun yeni üyelerinin de yardımıyla bu olayı aydınlatabilecek mi? Yoksa hep birlikte karanlığın hortlamasına şahit mi olacağız? Bu soruların hepsinin cevabını bir sonraki bölümde umarım bulabilirsin. Bizden ayrılmayın... ---

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Büyük maceranın ikinci kısmı kaldığı yerden devam ediyor...

Warheru, taşı bulan kişiyi araştırması için Mondain ve Macroman'i görevlendirir. Kendisi de Minoc şehrine madenciyi ziyarete gider. Diğer kalan yetkililerden ise, O gelene kadar Server'a göz kulak olmalarını, hiçbir şey yokmuş gibi davranmalarını, oyunculara birşey hissettirmemelerini ister.

Warheru, meşhur madenci Fakir'i ziyarete gider...



Warheru : Oturup sohbet etmeyi çok isterdim Fakir, ancak zamanımız kısıtlı. Bana şu taştan ve taşı sana getirenden
bahset.
Fakir : Taşı getirenin yüzü belli olmuyordu efendim, ancak sesinden kadın olduğu anlaşılıyordu. Üstü başı kum
içindeydi. Taşı çölde bulduğundan hiç kuşkum yok. Ancak ben bile öyle bir taşa rastlamadım. Taşı kazarak çıkarmış olamaz.
Warheru : O zaman nasıl geldi? Gökten inmedi ya?
Fakir : Muhtemelen gökten indi efendim. Ve o sırada bu tamer da oralarda dolanıyordu.
Warheru : Taş neye benziyor. Rengi, şekli ne bileyim anlat işte. İlla sorunca mı söyleyeceksin. Millet dizinin
devamını bekliyo. Oyalama insanı...
Fakir : Şekil olarak düzgün bir şekle sahip. Hatta şekline bakılırsa bir taş değil bir cristal. Renk olarak ise
kesin birşey söyleyemem. Birçok farklı renge sahip. Taşı getiren tamer benden taşı eritmemi de istedi. Bunu denedim
ancak 2 saat beklemize rağmen, Mytheril taşları rahatlıkla eriten ocak, bu taş karşısında hiç bir halt yiyemedi.
Warheru : Peki. Sana iyi günler. Aklına birşey gelirse işte kartım. Beni bu numaradan ara.
Fakir : Elbette...

Warheru, taşın sahibini aramakta olan Mondain ve Macroman'i edindiği bilgi doğrultusunda yönlendirir. Böylece çember biraz
daha daralmış olur. Artık dünya üzerinde bulunan 9.856.224 oyuncuyu araştırmak yerine 1.578.986 tamerı araştırmak gerecektir. Çemberi biraz daha daraltmak için, son günlerde çöllerde gezen tamerlar göz önünde bulundurulur. Böylece araştırılacak kişi sayısı 1.578.985'e düşmüştür. Bu tamerlar arasından en çok kuma bulanmış olanlar göz önüne alındığında ise sayıda hemen hemen hiçbir değişiklik olmamıştır (Çöl işte ne değişiklik olacak. Adam astronot elbisesiyle mi girsin kuma bulanmamak için). Macroman ve Mondain araştırmaya yeni başlamışlardır ki bir page gelir...



Bu page'in ardından bütün Yönetim Kurulu, tekrar Kurul binasına dönerler ve...



Warheru : Rose, page'de bahsettiğin taş nerde? Bu çok önemli. Güvenlik meselesi...
Rose : Altı üstü parlak bir taş. Bu kadar büyütecek ne var? .setcolor 0881 yapın sizinde olsun.
Mondain : Taşı görebilir miyiz?
Rose : Elbette...



Tüm Yetkililer : Vaaooooooooooov!!!
Rose : Ay çok mersi.
Macroman : Sana değil taşa verdik o tepkiyi.
Warheru : Bu taşı, cristali, artık her neyse işte, nerden buldun?
Rose : Çölde dolanırken önüme düştü.
Macroman : Uçaktan atmış olabilirler mi?
Warheru : Ne uçağı be! Daha icad edilmedi onlar. Daha Hazerfan Çelebi kuleden bile uçmadı. Ne uçağı? Millet bu
söylediğini duymasın k.çlarıyla gülerler valla.
Rose : Çok yüksekten düştüğü kesin. Yoksa bu kadar küçük birşey, beni tamamen kuma bulayacak kadar sert düşmezdi
yere.
Warheru : Tamam, Lady Rose. Yardımlarınız için teşekkür ederiz. Taş araştırılmak üzere şimdilik bizde kalsın. Size iyi günler...


Çok konuşulan taş sonunda kontrol altına alınmak ve incelenmek üzere Yönetim Kurulu'nun eline geçmiştir. Ancak onlar bile taşı ne olduğunu anlamakta zorlanmaktadırlar.



British : Bu taşın kaynağını bilmeden ne olduğunu da öğrenemeyiz. Önce nerden geldiğini bulmamız gerek.
Warheru : British haklı. Zuruziel, Dido, Mondain, Macroman, British ve Blackthrone. Hepinizden ikili gruplar halinde bu taşın geldiği yeri araştırmanızı istiyorum. İlk bulan yarışı kazanır. Richman, sen burada, diğer yetkililerin başında dur ve işlerin yürüdüğünden emin ol. Ben de gidip taşı Sony'e göstereyim...
Mondain ve Macroman : Biz çölden başlayacağız. Taşın ilk görüldüğü yer orası ancak herhangi bir yerden de gelmiş olabilir.
Zuruziel ve Dido : Bizde Undead bölgelerini araştırırız. Deceit ile başlayacağız.
British ve Blackthorne : Biz de gidip Brtiannia'da bi tavla atalım bari. Ehem işte pardon araştıralım yani...


Bu sırada...





***** : Planınız nedir Efendim? Şimdi ne yapacağız? Yakında kristalin gerçek sahipleri de burada olurlar. Bence bu
şeyi çalmakla büyük hata yaptık...
Erective : Eğer bu hayatta korkacak birşey arıyorsan benden kork! Bir kez daha başarısızlık istemem. Senden kristali
istedim sen bana içi boş laflar getirdin. Şimdi git, o kristali bulan tamerı, adı Rose muydu neydi, bana getir. Eğer taşın
sahipleri buraya gelecek olur da taşı bulamazlarsa Sosaria diye bir yer kalmaz.
***** : Efendim, kristal ile ne yapmayı planlıyorsunuz?
Erective : O kristal hiç kimsenin akıl edemeyeceği bir güce sahip. Öyle bir güç ki, eğer kristali çözebilirsek bizi en az 4000 yıl sonrasının teknolojisine ulaştırabilir. Böylece ben intikamımı sen de ödülünü alabilirsin.
***** : Ödülüm mü? Benim ödülüm nedir?
Erective : Tüm Britannia. (Ulan herkese de Britannia'yı vaad ediyolar he. Şehir el değiştirmekten yalama oldu) Ama önce Zuruziel ile yarım kalan işimi halletmem gerecek... (Erective bir an geçmişi hatırlar...)
***** : Yarım kalan iş mi?


Erective : Evet yarım kalan iş. Geçen savaşta belki de o gelmeseydi bugün bunlarla uğraşmayacaktık. O savaşı tam kazanmak üzereyken bu Zuruziel denen herif çıkageldi. Savaşta yenildikten sonra canımı zor kurtardım. Ancak takip edildiğim kuşkusuyla koşmaya devam ettim. Sonunda yoruldum ve dinlenmeye karar verdim. Uyandığımda sabah olmuştu. Kalkıp gözlerimi açtığımda karşımda tüm haşmetiyle bir Nightmare duruyordu.



4 sene, tam 4 sene boyunca taming kastım.



Çoğu zaman aç kaldım, hatta bir sefer dağın tepesinde 3kg pul biber yiyecek kadar acıkmıştım. Tabii yedikten sonra motoru da bozduk. Ama vazgeçmedim. Sonunda o Nightmare'ı tameledim ancak bir türlü binemedim. Ben kovaladıkça o kaçtı. Sonunda buraya Ophidian'ların mağarasına geldik.



Meğer bu Nightmare onların kutsal simgesiymiş ancak eski efendisi ölünce kaçmış. Ben de onu geri getirince beni efendileri ilan ettiler.

2 sene boyunca her gün öldürdüğüm insan sayısı arttı. Bütün T2A'da en korkulan ırk Ophidian'lar oldu. Her geçen gün,
kendimi avuttum. O gün sonunda gelecekti, gelmeliydi. Beni bu hale düşürenlerin hepsinden intikam alacaktım. Ancak Warheru'nun elinde GM komutları gibi son derece güçlü bir silah vardı. Bu öyle bir güçtür ki zayıf iradesi olanların bir
anda başını döndürebilir. Bunun karşısında öyle bir güce erişebilmeliydim ki, .kill ile ölmeyecek, .jail'dan etkilenmeyecektim. Uzun süren bir araştırmanın sonucu, geçtiğimiz yıllarda bu dünyanın dış dünyadan gelen ziyaretçiler tarafından ziyaret edildiğini öğrendim. İşin garip yanı ise bu araştırmada tesadüf eseri çok önemli bulgulara ulaştım. Sanki birisi bunları bulmamı, bütün bu bilgilere erişmemi istiyor gibiydi.



Buraya, kaynaklarımızı öğrenmek için gelmişlerdi. Ancak teknoloji bakımından çok geride olduğumuzdan dolayı, gelişim sürecini etkilememek için geri dönmüşlerdi.

***** : Bu kristalin sahipleri....
Erective : Sözümü kesme lan! Herneyse... Evet kristalin sahipleri. Kristallerini bu dünya hakkında bilgi toplamak
ve olan bitenden haberdar olmak için burada bıraktılar. Amaçları 20 yılda bu dünyanın ne kadar ilerleme sağladığını
anlamak ve bu dünyada kendi egemenliklerini tehdit edebilecek bir gücün var olup olmadığını öğrenmekti. Kristali enerjinin en yoğun olduğu uç noktalardan birine bırakmışlardı.



Böylece iletişimleri, kristal oynatılmadığı sürece kesilmeyecek, oynatıldığında ise haberleri olacaktı. 20 yıl sonunda kristali için geri geleceklerlerdi. Böylece bütün galaksideki gezegenler ile ilgili verilere sahip oluyorlar, eğer onlar için tehdit oluşturan varsa ortadan kaldırıyorlardı. Bizim dünyamız, gerek teknoloji gerekse konum bakımından onlar için hiçbir tehdit oluşturmamaktaydı. Taa ki kristal yerinden oynatılana kadar. Muhtemelen hazırlıklara başlamışlardır. Çok yakında kapı açacak bir enerji kaynağı bulurlar. Buraya geldiklerinde kristali bulamazlarsa, başkalarının eline geçmesini riske edemeyeceklerinden tüm dünyayı yok edeceklerdir...
***** : Valla bir halt anlamadım...
Erective : Boş ver, ben de anlamadım zaten. Başımızda bir dallama var ya. Hani bu hikayeyi yazan. Yadigar'mıdır
nedir, her ne karın ağrısıysa, işte O'nun başının altından çıkıyor hepsi. Neyse. Şimdi git ve çok geç olmadan şu kristali
bul. Yoksa hepimiz için çok geç olacak...
***** : Emredersiniz...


Bütün bunlar olup biterken, Sony araştırmalarına devam etmektedir. Ancak yolunda gitmeyen bir şeyler vardır...



Sony yeni icadıyla uğraşırken arka odadaki kapı birden garip bir şekilde parlamaya başlar...



Bu sırada kapının diğer tarafında...









Sony : Ssssende kimsin?
xxxx : Burada soruları ben sorarım. Kristal nerde?
Sony : Bilmiyorum. Herkes o şeyi arıyor. Her arayan da bana geliyor. Mok var di mi burda?
xxxx : (Yardımcılarından birinin kulağına yönelir) Mok ne demek? Aradığımız şeyin burdaki ismi Mok'mu acaba?
Yardımcı : Zannetmiyorum efendim.
xxxx : Kristal ile ilgisi olan her ismi bilmek istiyorum. Ya hemen konuş ya da öl!
Sony : Warheru, bana soran ilk kişi. Fakir, miner. O da kristal ile ilgiliydi. Sonra bir de tamer vardı. Rose sanırım. He birde...
xxxx : Tamam bu kadarı yeterli. Warheru... bu ismi hatırlıyorum. Son geldiğimizde bu dünyanın en yetkili ismi oydu. Son derece konukseverdi. Ayrıca kristalden de haberi yoktu. En azından benim bildiğim kadarıyla yoktu. Warheru hala en yetkili isim mi?
Sony : Evet.
xxxx : Güzel, gidelim... Sana gelince, bundan böyle biz gidene kadar bizim için çalışacaksın. Şu mavi yaratıklardan
bir kaç tane daha üret. İleride gerekirse kullanırız...
Sony : Oldu canım. Başka derdin?
xxxx : Pardon?
Sony : Yani emredersiniz efendim, demek istedim.



-- Bu dış dünyadan gelenler kim? Kristali bulabilecekler mi? Yoksa kristali onlardan önce Erective'mi bulacak? Zuzuriel
ne ile karşı karşıya olduklarını anladığında Erective'in gitmesine izin verdiği için pişmanlık duyacak mı? Dido hamile mi? İsmi porno site adresi gibi olan ve uzaylı olarak bilinen arkadaşımız xxxx'in gerçek ismi ne? (Belki tahmin eden olmuştur. Eğer olduysa elleşmeyin merak edilsin biraz) Sibel Tüzün, Eurovision'u kazanabilecek mi? Güneş tutulması depremi tetikler mi? Zina yasası çıkacak mı? Yadigar'ın işi gücü yok mu? Yayında ve yapımda emeği geçenler daha da büyüyüp dünyayı ele geçirebilecek mi? Yadigar her bölümde olduğu gibi bir sonraki bölümde de saçmalayabilecek mi? (Ulan ne hale getirdik
işleri. Düğüm üstüne düğüm nasıl çözeceğiz bakalım.) Bu soruların cevaplarını belki bir sonraki bölümde bulabilirsin. Ama belki de bulamazsınız. Olsun siz yine de okuyun.) --

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 2 hafta sonra ...
  • 2 hafta sonra ...

Çok konuşulan, Saadettin Teksoy'un heryerde kovaladığı uzaylılar sonunda dünyaya gelmişlerdi. Ancak sanıldığı gibi
büyük kafalı büyük gözlü değillerdi (çünkü c_man idsini kullandım). Peki şimdi ne olacak demeyin, okuyun görün, bütün
işler, bilinmeyenler burada çözülüyor...


BIS6 : - Sony'nin laboratuvarında olan olaylardan geçtiğimiz bölümde bahsetmiştik değil mi? Heh tamam. Uzaylılar orada
konuşadursun, bizim Macroman ve Mondain taşın nereden ve nasıl geldiğini araştırmak üzere çöle yönelirler.



Macroman : Öyleyse şu taş mıdır kristal midir, her neyse, yüksekten düşmemiş demektir.
Mondain : Ama taşı bulan kişi, yani Rose, çok yüksekten düştüğünü söylemişti. Öyle ki söylediğine göre O'nu kuma
bulamıştı...
Macroman : Rose'da mining skilli var mıydı?
Mondain : Hayır. Neden ki? Ne alakası var?
Macroman : Etrafına bak. Çöldeyiz. Her taraf yumuşak kum. Eğer Rose'un öylediği gibi taş o kadar yüksekten düşseydi,
muhtemelen kumun içine gömülürdü. Rose'da da yalnızca hayvanlarla ilgili yetenek olduğuna göre...
Mondain : Yalan mı söyledi? İyi ama neden?
Macroman : İki ihtimal var. Birincisi taşla ilgili bize söylemediği birşey var ve taşla bizzat ilgili olan kişi
kendisi. İkincisi ise bu taşı isteyen başka biri daha var ve Rose o kişiyle iş birliği yapıyor.
Mondain : Siyah cübbeli birinin daha taşı araştırdığını duydum.
Macroman : Rose'un Vesper civarında bir evi vardı. Denemeye değer.
Mondain : Sanırım aradığımız cevapları orada bulabiliriz. Gidelim...

Bu sırada Warheru'da Sony'e, kristali göstermeye gider...



Warheru : Lord Zeratul, bu dünyaya tekrar geliş sebebiniz nedir?
Zeratul : Kristal, Lord Warheru, geçen sefer gitmeden bıraktığımız kristal yerinden oynatılmış. Kristali almaya
ve bu küstahlığın sebebini öğrenmeye geldim.
Warheru : Söz konusu kristal bu mu?
Zeratul : Kristali sen mi çaldın? Neden?
Warheru : Bu kristal çalıntı değil. Bir oyuncumuz tarafından çölde bulundu ve bana getirildi.
Zeratul : Bu kristal bizzat benim tarafımdan bırakıldı. Ve normal bir oyuncu tarafından yerinden oynatılması söz
konusu olamaz. Açıklama bekliyorum, Lord Warheru...
Warheru : Lord Zeratul, son kez söylüyorum. Kristalinizin çalınması ile ilgim yok! Ne benim ne de kontrolüm altındaki diğer yetkililerin...
Zeratul : Bu işi öğrenene kadar dünyanızdan gitmeyeceğiz, Lord Warheru. Umarım söylediğiniz gibidir. Aksi taktirde ne olacağını biliyorsunuz...

Macroman ve Mondain, Dido ve Zuruziel'i olaylardan haberdar ederler ve söz konusu eve giderken onları da yanlarına alırlar.



Mondain : Kim?
Zuruziel : Erective. Bu cübbe, oyuncu olduğu zamanlarda ona ödül olarak verlimişti. Staff'a girdikten sonra oyuncu
karakterleri silinmişti. Ancak cübbeyi saklamış. Bu cübbe çok büyük bir büyüsel güce sahip. Giyildiği anda, giyen kişinin
cinsiyetini, ten rengini ve skillerini baştan aşağı değiştirebilir. Bir balıkçıyı, büyücü yapabilir ya da bir savaşçıyı
hazine avcısı yapabilir.
Mondain : Bir dakika. Ben bu cübbeyi bir yerde daha gördüm... Wind'da! Oradaki büyücülerin lideri giyiyordu bunu.



Macroman : Yani aslında, O büyücülerin lideri felan değildi. Rose'du!
Zuruziel : Evet aynen öyle. Korkarım uzun zamandır aldatılıyoruz arkadaşlar. Yönetim Kurulunu bir an önce haberdar
etmeliyiz...
Dido : Zuruziel, ben de o Robe'dan istiyorum. Bir de tek taş yüzük sözün var unutma...
Zuruziel : Tamam Dido hallederiz... Hadi gidiyoruz...

Yönetim Kurulu, Rose'un kimliğini ortaya çıkaradursun, Rose, gelişmeleri bildirmek üzere efendisi, Erective'e gider...





Rose : Efendim, kristal Zeratulda. Artık ele geçirmemiz mümkün değil.
Erective : Yanılıyorsun. Zeratul'u gözünde fazla büyütme. O ve Warheru ile eski bir dost ilgilenecek. Bizim görevimiz Yönetim Kurulunun geri kalanını halletmek. Sonunda intikam vakti geldi...
Rose : Efendim, baktığımda cübbem yerinde yoktu. Büyük ihtimalle Yönetim Kurulu ele geçirdi.
Erective : Artık o cübbeye ihtiyacın yok. Al bunu giy. +15 Mage Robe. Daha Osi'ye bile gelmedi böylesi.
Rose : Teşekkür ederim efendim...
Erective : Zaman kaybetmeden gidelim. Hazırlıksız yakalarsak işimiz çok kolay olur. Ancak British ve Blackthrone'un korumaları tarafından korunuyor. Önceki sefer Undeadler işin içine girdi. Bu sefer onların haberi olmadan bitmeli. Yoksa bu iş fazla uzar...

Erective, Warheru'nun yokluğundan faydalanıp, Yönetim Kuruluna sürpriz bir baskın hazırlığına başlamıştır. Bu sırada
Warheru, Zeratul ile birlikte, Minoc'a, Fakir ile görüşmeye giderler. Sony'yi de yanlarına alırlar. Çünkü Fakir ile
arası en iyi olan karakter Sony'dir. Ancak Sony artık bir insan ya da bilimadamı değil, Zeratul'un emrinde çalışan Dark Templar birliğinden biri olmuş, bu doğrultuda büyük güçlerle donatılmıştır. Yalnızca güçleri değil, bilim konusundaki
bilgiside yüksek oranda artmıştır.

Warheru : Kristali sana kim getirdi, daha fazla yalan istemiyorum.
Fakir : Hala gerçekleri göremiyorsun Warheru. Hala tehlikelerden haberdar olmayı öğrenememişsin...
Zeratul : Hemen soruya cevap ver!
Fakir : Kimse bana ne yapmam gerektiğini söyleyemez! Sen bile Zeratul!
Warheru : Sen Zeratul'u nerden tanıyorsun?
Fakir : Çok daha fazlasını biliyorum, Warheru... Tahmin edebileceğinden de fazlasını...
Sony : Fakir, sorulan soruya lütfen cevap ver. Ben arkadaşın olarak söz veriyorum, sana zarar gelmeyecek...
Fakir : Hahaha! Bana isteseniz de zarar veremezsiniz!
Zeratul : Bu ölümlünün dili fazla uzamış...
Fakir : Öyleyse durma Zeratul! Sandığından çok daha güçlüyüm. (bilinmeyen bir iki büyülü sözcük fısıldar ve
yakınlarda bir kapı açılır...)



Zeratul : Tarikat? İmkansız!
Fakir : İmkansız değil Zeratul, kaçınılmaz!
Warheru : Açıklama bekliyorum, Fakir. Daha fazla bu saygısızlığa göz yumamam...
Fakir : Yıllar önce Zeratul bu dünyayı yok yere mi bırakıp gitti sanıyorsun Warheru? Kristali bilgi toplamak için mi bıraktı zannediyorsun? O Kristal, Protoss ırkının güç kaynaklarından biridir. Zeratul, bu kadar eski bir çağda hiçbir
güçleri olmadığını biliyordu. Buraya geldiğinde, tarikat ile karşılaştı. Kendi dünyalarında tek eliyle yenebileceği bu tarikat bu dünyada yenilmesi imkansız bir güçtü. Bu yüzden Zeratul, Kristali enerji toplaması için, 20 yıl sonra tekrar bu dünyaya döndükleri zaman onlara kendi dünyalarında olduğu kadar büyük bir güç sağlayacak şekilde ayarlamış ve bu dünya üzerindeki en yoğun enerji merkezine bırakmıştı. Ancak beklemediği birşey oldu. Kristal 19 yıl boyunca güç topladı ve son yıl tamamlanmak üzereyken yerinden oynatıldı. Ancak kristali bu dünyadan bilen tek bir kişi vardı. Bizzat Zeratul tarafından kristali koruması istenmişti. O kristalin içindeki gücün ne kadar büyük olduğunu istersen Zeratul'un kendisine sor. O benden daha iyi bilir.
Zeratul : Kristali koruyan kişi 6 sene önce öldü.
Fakir : Bu kadar emin olma, Zeratul.
Warheru : Kimsin sen, Fakir? Kimsin!
Fakir : Bunu şimdiye kadar farketmemene çok şaşırmıştım Warheru. 6 yıl boyunca hiç mi farkına varamadın?
Warheru : İmkansız! Olamaz, sen olamazsın, sen öldün!
Fakir : İmkansız değil Warheru, kaçınılmaz! (Fakir tekrar bir iki büyülü sözcük fısıldar...)







Warheru : Seni öldürdüm! Düştüğünü kendi gözlerimle gördüm. Oradan ben bile sağ kurtulamazdım!
Discmen : Evet Warheru. Beni öldürdün. Ama yalnızca fiziksel olarak! Benim gücümün sınırlarını hiç göremedin. Ya da
görmezlikten geldin! Ben Sosaria'nın ruhani efendisiydim unuttun mu? Oyunculara sürekli canlanma hakkı tanıyarak onların
bir anlamda ölümsüz olmasını sağlayan bendim. Sen beni ölü bilirken, ben 6 sene boyunca güçlendim.
Warheru : Fakir'den ne istedin? Kendi halinde bir madenciydi...
Discmen : Gücümü toplayana kadar bir bedene ihtiyacım vardı. Ancak yanılıyorsun. Fakir başından beri benim için
çalışıyordu. Yani kendini feda etti.
Zeratul : Discmen... Ne kadar güçlü olursan ol, elbet sonun gelecek. Her hakeden gibi sende öleceksin!
Discmen : Bir şeyi unutuyorsun Zeratul. Ben zaten ölüyüm! Götürün şunları! İkinci bir emre kadar zindanda kalacaklar. Bu arada zahmet olmazsa kristali rica edeyim, Lord Zeratul...



Bu sırada Yönetim Kurulu Rose'un durumunu görüşmektedir. Elbette ne Erective'in planından ne de Discmen'in dönüşünden haberleri yoktur.





Bu sürpriz baskın ile şok olan Yönetim Kurulu, kapana kısılmıştır. Order ve Chaos muhafızları ellerinden geleni yapacaklardır ancak sayıları Ophidianlara göre çok azdır. Tek kurtuluş şansları Lich kralını haberdar etmektir. Ancak oradan çıkmaları çok zordur...

Bu sırada harekat için tetikte bekleyen Templar'lar, telepati yoluyla iletişim kurmaya çalışırlar...



Discmen ise kristali çözebilmek için çalışmalara başlamıştır...



-- Olaylar büyüyor. Erective Yönetim Kurulu'nu bastı! İçerdeki herkesin öldürülmesi an meselesi. Dark Templar lideri Zeratul, Warheru ile birlikte hapis tutuluyor. Ama neden? Eğer öldürmek isteselerdi çoktan öldürürlerdi (Olur mu lan! O zaman dizi biter). Zeratul'un yakın arkadaşı, aynı zamanda onunla birlikte sayısız savaşa katılan, ancak üstüne beyaz filliboya dökülmesi sonucu tek Light Templar olarak tanınan Recel, zamanında yetişebilecek mi? Dönüşü muhteşem olan Discmen, ayini tamamlayıp, bütün dünyayı karanlığa gömecek güce erişebilecek mi? Valheru uzun zamandan sonra hikaye için tekrar yorum yazacak mı? Rachel, rolünü beğenmeyip, Yadigar'ı banlayacak mı? Yadigar'dan başka rol isteyen çıkacak mı? Peki Yadigar'da o kadar bol rol var mı? Yayında ve yapımda emeği geçenlerin gerçek boyutu ne? Bu işlerin arkasında kim var? Yadigar bu hikayeyi uydurarak iyi halt etti mi? (Saçmala oğlum kim tutar seni). Bu soruların cevabını sonraki bölümde belki bulabilirsiniz. Bulamazsanız sorumluluk kabul etmiyoruz. --

Ve işte beklenen an. Ödüllü Soru geliyor. Bu soruya doğru cevap veren ilk 3 kişi, Yadigar Uçanpehlivan'dan hiç bir ödül kazanamayacaklardır...

SORU : Zeratul ve Dark Templar birlikleri hangi oyundan alıntıdır?

Cevaplarınızı özel mesaj ile iletebilirsiniz. 1 özel mesaj 9999999 SMS bedeli olarak ücretlendirilmiştir.

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Düğümler çözüldü. Maskeler düştü. Peki şimdi ne olacak? İşte cevabı...

Lord Recel, Zeratul'u kurtarmak için yola koyulmuştur. Bu sırada ayin de sürmektedir... Ve Yönetim Kurulunda işler
iyice kızışmıştır...

Kurnazlık yapıp, binaya arka taraftan tırmanan Rose ve birkaç Ophidian, arkadaki muhafızları öldürür ve Yönetim Kurulu
üyelerinin geri kalanını tuzağa düşürür.





Bu sırada Lord Recel, Zeratul'un hapis tutulduğu bölgeye, ulaşmıştır. Bir tabur Dark Templar da O'nun yanındadır.



Discmen'in liderliğindeki tarikatın muhafızlarını etkisiz hale getiren Recel; Zeratul, Warheru ve Sony'i kurtarır.



Reçel : Sizi selamlarım, Lord Zeratul. Bu dünyadaki görevimiz nedir?
Zeratul : Teşekkür ederim Lord Reçel. Yıllar önce bizim ırkımızın enerjisini taşıyan Khalis Kristalini, Discmen
isimli bir yetkilinin gözetimi ve bilgisi dahilinde bu dünyada, güç toplamak üzere bıraktım. Ancak Discmen bana ihanet etti
ve kristali çaldı. Şimdi ise kristali çözmeye çalışıyor. Yaydığı gücü hissedebiliyorum. Fazla uzakta değil.
Warheru : Kristali burada ne için bıraktın, Zeratul?
Reçel : Bu kim, Lord Zeratul?
Zeratul : Bu Lord Warheru, şu an bulunduğumuz dünyanın Yönetim Kurulu Başkanı. (o nası oluyo lan demeyin salladım
ben de bilmiyorum)
Reçel : Memnun oldum, Lord Warheru...
Warheru : Ben de memnun oldum Lord Reçel.
Zeratul : Kristali bırakma sebebimize gelince. Buraya ilk geldiğimizde herşey yolundaydı. Ancak sonradan sizin bile
haberinizin olmadığı bir tarikatın hareketlerine rastladık. Bu tarikatın başında kim olduğunu bilmiyorduk ancak bizi bile
şaşırtacak bir güce sahiptiler. Buraya geldiğimizden yalnızca sizin haberiniz vardı. Ancak onlar kristalin gücünü farketmiş
olsalar gerek ki geldiğimizi anlamaları uzun sürmedi. Tarikat tarafından saldırıya uğradık. Bu dünyadaki gücümüz kendi gezegenimiz olan Shakuras'daki kadar yüksek değil. Bu yüzden geri çekilmek zorunda kaldık. Ancak anladık ki eğer bu tarikat varlığını sürdürürse çok yakın bir zamanda tüm dünyayı ele geçirecek bir güce sahip olacaktı. Eğer bu olursa galakside bizim varlığımızı bilen ve tehdit unsuru oluşturan bir diğer ırk daha çıkacaktı. Zergler ile olan mücadelemiz halen sürerken isteyeceğimiz en son şey güçlü bir düşmandı.
Warheru : İyi ama sizin gezegeninize nasıl gelecekler? Daha biz uzay araçları üretimine başlamadık. Daha aya ilk
ayak basan insan bile çıkmadı bizden.
Sony : Aslında ben bir uzay gemisi yaptıydım zamanında ama nedense çalışmadı. Sanırım tahtadan yaptığım içindi. Neyse
elbet çalışan versiyonunu da yaparım ben onun. İlk ben ayak basacağım aya ona göre. Sonradan ben duymadım ben görmedim demeyin.
Zeratul : Söz konusu tarikatın büyü gücü çok yüksek ve hisleri de çok kuvvetli. Biz buraya uzay aracıyla gelmedik.
Nasıl biz buraya kapı açabiliyorsak onlar da bizim dünyamıza açabilirler. Böyle bir tehdite göz yumamazdık. Bu yüzden
Dark Templar enerjisini taşıyan Khalis isimli kristali bu dünyada bıraktık. Böylece biz gelene kadar bu dünyanın, bizim
için gerekli gücünü toplayacaktı. High Templar lideri Artanis'e de Uraj kristalini bıraktık. İki kristalin gücü bu dünyada
birleştiğinde, bize kendi dünyamızdaki kadar güçlü olma fırsatı verecekti. Böylece tarikata son verebilecektik.
Warheru : Bir de Uraj çıktı başımıza. Uraj ne lan? Artanis kim? Kafayı yiyeceğim şimdi valla!
Zeratul : Khalis, Dark Templar; Uraj ise High Templar enerjisini taşıyan, çok güçlü iki kristaldir. Artanis'de bilinen High Templar lideridir. Uraj kristalinden o sorumludur.
Warheru : Peki O nerede? Yani planınız iki kristali bu dünyada bir araya getirmekse, Artanis'in de çoktan gelmesi
gerekmez miydi?
Zeratul : 20 yıl sonunda gelecek. Yani yaklaşık... 15 dakika kadar sonra.
Warheru : Öyleyse biran önce Discmen'i bulmamız lazım. Khalis O'nun elinde.
Zeratul : Merak etme. Uraj olmadan, Khalis'in güçleri bir işe yaramaz. Ancak yine de kristali ele geçirmek zorundayız. Gidelim!
Reçel : Adun Toridas savaşçılar! Gidiyoruz!
Dark Templar : Adun Toridas!

Zeratul yeniden ordusunun başına geçer. Ancak çok daha büyük bir problemleri vardır. Dark Templar enerjisini taşıyan Khalis
Kristali Discmen'in elindedir.

Bütün bunlar olurken Discmen'in emri altındaki ayin devam etmektedir...






Zeratul : Khalis'i bana ver, canın bağışlansın Discmen!
Discmen : Hahaha! Senin bu dünyada hiç gücün yok Zeratul. Ne çabuk unuttun?
Warheru : Ama benim var! Ve bu sefer işimi yarım bırakmayacağım Discmen!
Discmen : Lord Warheru... Hala beni çok küçümsüyorsun. Ben gidersem Sosaria'da gider! Ben bu dünyanın dengesiyim!
Warheru : Öyleyse bundan sonra dengesiz bir dünyada yaşayacağız!
Reçel : Adun Toridas savaşçılar! Saldırıya hazırlanın!
Dark Templar : For Aiur!
(O anda Discmen birkaç adım geri çekilir ve sihirli birkaç sözcük fısıldar...)





Zeratul : Artanis şu anda gezegeninize gelmiş olmalı...

Bütün bunlar olup biterken biz Yönetmi Kuruluna, ölümle burun buruna gelen kahramanlarımıza dönelim...

Erective tam Yönetim Kurlunu öldürmelerini emredeceği sırada hemen binanın önünde 3 tane kapı açılır...



(Artanis, bilinmeyen birkaç sözcük mırıldanır...)



Artanis : Gücüm hala yerinde ancak yakında tükenir. Kristaller birleşmeli.
Templar : Efendim, burası Yönetim Kurulu Alanı olarak adlandırılan yer olmalı. Lord Zeratul buradan bahsetmişti.
İçerdekileri kurtarırsak bize yardımları dokunabilir...
Artanis : Haklısın. İçerdeki kimseye zarar gelmeyecek! Adun Toridas!



Zuruziel : Hayatımızı kurtardın, bunun için sana teşekkür ederim. Ama kimsin? Dünyamıza neden geldin?
Artanis : Benim adım Artanis. Burada Zeratul ile buluşmak ve planı tamamlamak için bulunuyorum. O Nerede? Sen, atlı olan. Bir şeyler biliyor gibisin!
Erective : Kim ben mi? Yok bir şey bilmiyorum valla.
Artanis : Konuş ya da öl! Templar, hazır! 3! 2!
Erective : Tamam siz kazandınız. Zeratul, Warheru ile birlikte Khalis'in peşine düştü.
Artanis : Khalis! Kristale ne oldu! Hemen söyle!
Erective : Kristalin koruyucusu Discmen, kristali çaldı.
Mondain : Discmen mi? Yalan söyleme! Discmen öldü!
Erective : Siz öyle sanın, ahmaklar! (Erective büyülü birkaç kelime fısıldar ve ortadan kaybolur)
Zuruziel : Boşverin. Sonsuza kadar kaçamaz. Size tekrar teşekkür ederim Lord Artanis.
Artanis : Zeratul'u bulmam lazım. Kristaller birleştirilmezse çok geç olacak!
Zuruziel : Bahse girerim, Rose, hem Discmen'in yerini hem de Erective'in nereye gittiğini biliyordur...
Artanis : Konuş yabancı. Discmen nerde!
Rose : Bilmiyorum!
Zuruziel : Ya konuşursun ya da kill sayını 200 yapıp seni Brtiannia bankasının önüne yollarım!
Rose : Tamam durun konuşucam.
Artanis : Çabuk!
Rose : Discmen enerjinin en yoğun olduğunu yerlerden birinde kristali kullanmayı planlıyor.
Zuruziel : Nerde!
Rose : Senin öldükten sonra geri getirildiğin yerde!
Mondain : Daemon Temple!
Artanis : Hemen gitmeliyiz. Khalis aşırı yüklenirse içindeki tüm enerjiyle birlikte yok olur.
Zuruziel : Nasıl yani? Discmen kristali çözemez mi?
Artanis : Khalis kristali, Uraj olmadan kullanılamaz. İki kristalinde işe yaraması için birbirine ihtiyaçları var.
Mondain : Valla ben hiç birşey anlamadım.
Artanis : Starcraft oynasaydın anlardın... Bu kadar çene yeter. Hadi, hemen gitmeliyiz!
Macroman : Bu haini ne yapacağız?
Zuruziel : Şimdilik Bug Abuse'den jaila atın! Hazırlanın gidiyoruz!

O sırada ayinin yapıldığı tapınakta...







Cultist : Efendim, kristal hazır!
Discmen : Sonunda! Büyük an geldi Erective! Bundan böyle bu evreni biz yöneticez!
(Discmen birkaç bilinmeyen sözcük fısıldar ve kristal parlamaya başlar. Ancak aniden söner.)
Discmen : N'oluyo lan!
(Discmen sözcükleri tekrarlar ancak yine aynı şey olur.)
Discmen : Bu kristal sahte! Kandırıldık!
Zeratul : Hayır, Discmen! Sahte değil!

Discmen : Cesedimi çiğnemeden o kristale ulaşamazsın Zeratul!
Zeratul : Öyleyse ben de çiğneyip öyle ulaşırım!
Warheru : Savaşçılar, hazırlanın!
Erective : Saldırıya hazırlanın Ophidianlar!
Discmen : Hizmetkarlarım, hazır olun!
Artanis : High Templar, emrimle birlikte!
Zeratul : O kristali öyle ya da böyle alacağım Discmen! En Taro Adun!


-- Çok pis keserim hikayeyi! Yok öyle herşeyi bir bölümde vermek. Az daha merak edin son yaklaştı. Ama ben yine klasik
sorularımı sorayım. Onlarsız olmaz değil mi? Zeratul saldırı emrini verdi. Bu sefer öyle böyle bir savaş değil. Dark Templar ve Yönetim Kurulu birleşti! Karşılarında ise eski Yönetim Kurulu üyeleri olan Discmen ve Erective var. Erective'in emrindeki Ophidianlar, Discmen'in emrindeki tarikat ile birleşti. Acaba Zeratul, Artanis ve Reçel onlara karşı koyabilecek kadar güçlü mü? Warheru yarım kalan işini bitirecek mi? Discmen sonunda tüm dünyaya egemen olabilecek mi? Uraj ve Khalis birleşecek mi? Yadigar müziğin sesini biraz daha açarsa komşular kapıya dayanır mı? Havalar ısınacak mı? Judas Priest
yeni albüm çıkaracak mı? Uzaylılar gerçekten var mı? Bu soruların cevaplarını belki yanıtlarım belki yanıtlamam. Benim
bileceğim iş. Ama siz yinede okuyun bir sonraki bölümü. Ne olur ne olmaz. --

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

İşte büyük an geldi. İyi ve kötü birkez daha karşı karşıya. Acaba iyiler yine kazanabilecek mi? Buyrun, okuyun...


Ordular karşı karşıya gelmiştir. Zeratul, Artanis ve Warheru'nun işaretiyle, Order & Chaos askerleri, Templar ve
Dark Templar ordusu, sayıları çok fazla olan, Ophidian ve tarikat üyelerinden oluşan orduya karşı saldırıya geçer. Ancak
kendi gezegenlerinde olmamalarından dolayı güçsüz düşen Zeratul, Artanis ve orduları büyük kayıplar verirler. Geriye birkaç Dark Templar ve kahramanlarımızdan başka canlı kalmamıştır.



(Discmen tek elini, savaşçılarına emir vermek için havaya kaldırır...)
Discmen : Öyleyse üzgünüm. Lord Warheru, eski dostum, buraya kadar!
(Discmen tam elini indireceği sırada arkadaki tarikat üyelerinden biri Discmen'in kulağına birşeyler fısıldar.)
Discmen : Erective, hepsini götür burdan. Emrindeki tüm Ophidianları başlarına dik. Onlara şimdilik ihtiyacımız var.
Erective : Ophidianlar, Lord Discmen'i duydunuz! Götürün!
Ophidian : Hssssss... Emredersiniz efendim...
Erective : Yaşamalarına neden izin verdin? Bizim için tehdit oluşturuyorlar.
Discmen : Kristali ele geçirmek için kesin bir emir aldım Erective. Eğer itaat etmezsem çok daha büyük bir tehdit
ortaya çıkacak.
Erective : Emir mi? Kimden?
Discmen : Hayal bile edemeyeceğimiz kadar güçlü birinden, bu tarikatın liderinden.
Erective : Bu tarikatın lideri sen değil miydin?
Discmen : Hayır. Ben değilim. Ben yalnızca bu dünyadaki bölümünü yönetmek üzere görevlendirildim. İleride daha
detaylı olarak anlatırım ancak şimdi acele etmemiz gerek. Hata yapma lüksümüz yok!
Erective : Ateşle oynuyorsun Discmen. Umarım bu sefer de kurtulabiliriz.
Discmen : Şu kristalin nasıl çözüleceğini öğrenmemiz gerek.
Erective : Zeratul konuşmaz.
Discmen : Orasını ben hallederim. Ancak önce efendime bilgi vermem gerekiyor. Sen Ophidianların başında dur. Bir
sürpriz daha istemiyorum.

Discmen, söz ettiği kişiyle görüşmeye gider.





(Parlak, mavi küreden, önce fısıltıya benzer daha sonra gittikçe yükselen bir ses duyulur...)

***** : Discmen... Sana verdiğim görev ne durumda? Kristal elinde mi?
Discmen : Elimde, Çözülmek üzere efendim. Çok yakında verdiğiniz görev bitmiş olacak.
***** : Casuslarım bana yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu söyledi. Ben senden kristali çözmeni değil ele geçirmeni istedim. Bana karşı dürüst ol Discmen, yoksa...
Discmen : Zeratul, efendim. Kristalin nasıl çalıştığını o biliyor ancak söylemiyor.
***** : Sen olsan tüm ırkını temsil eden bir kristalin gücünü kendi ellerinle düşmanına verir miydin Discmen?
Zeratul aptal değil. Eğer kristali ele geçirseydi muhtemelen sen de Erective de ölü olurdunuz.
Discmen : Efendim, Zeratul'un hiçbir zahafı yok. O'nunki gibi bir irade üzerinde işkence işe yaramaz. Ne yapmamı emredersiniz?
***** : Zeratul'u konuştur, Uraj'ı da eline geçir ve bana getir Discmen!
Discmen : Efendim, nasıl...
***** : İtaat et Discmen! Sana bu gücü veren senden çok daha fazlasını alabilir, unutma!
Discmen : Emredersiniz, efendim...
***** : Discmen, Sosaria artık yok. Burası artık tamamen bizim hüküm sürdüğümüz bir gezegen olacak. Kristalleri bana getir. Ben de sana hayal bile edemeyeceğin bir gücün kapılarını açayım...

Görüşme bittikten sonra Discmen, Erective'in yanına döner...



Erective : Ne oldu? Ters giden birşey mi var?
Discmen : Kesin bir emir aldım, Erective. Ya kristali teslim edeceğiz ya da öleceğiz.
Erective : Kim? Bize böyle bir emir vermeye kim cüret edebilir Discmen? Bu şahsın bir ismi yok mu?
Discmen : İsmini bilmiyorum. O'nunla hiç yüz yüze görüşmedim. Benim taşın bekçisi olduğumu yalnızca
Zeratul'un bildiğini zannediyordum. Ancak O da biliyormuş. Bana kristalin neler yapabileceğini anlattı. Eğer kristali
çözebilirsek bizim de Dark Templar kadar güçlü olabileceğimizi anlattı. Ancak kristalin nasıl çözülebileceğini o bile
bilmiyor. Açıkçası o kristalin çözülebileceğinden de emin değilim.
Erective : Yani, benden kristali almamı istediğinde aslında kendin için değil O'nun için istiyordun.
Discmen : Gittikçe çamura batıyoruz Erective. En ufak bir hata sonumuz olabilir.
Erective : Peki bu şahıs Dark Templar'dan neden bu kadar korkuyor?
Discmen : Söz konusu ırk, evrende bilinen en güçlü ırklardan biri de o yüzden. O da çok güçlü ve rakip olarak
gördüğü çok az ırk var. Bunlardan biri de Dark Templar. Eğer kristali almasaydık Zeratul tarikatın bu dünyadaki bölümüne
son verecekti. Ancak kristalin gücünden yoksunken kendi gezegeninde olduğu kadar güçlü değil.
Erective : O zaman bıraksaydık da verseydi, neden engel olduk?
Discmen : Güce karşı olan tutkumuz yüzünden. Senin elindeki güçler, benim elimdeki güçler nereden geldi sanıyorsun? 6 yıl önceki savaşı kaybettikten sonra hiç gücümüz kalmadı. Bu gücü veren, bunun yalnızca başlangıç olduğunu, eğer kristalleri ele geçirebilirsek çok daha güçlü olabileceğimizi, bu dünyanın bizim tarafımızdan yönetileceğini söylemişti.
Erective : Peki ya Zeratul, Artanis, Reçel? Kristaller alınınca onlar ne olacak?
Discmen : Efendim onları ölü istiyor. Ancak çok daha önemli bir sorunumuz var. Kristal meselesi bittikten sonra bize ne olacak? O bana Sosaria'nın artık olmadığını söyledi. Sanırım kaynaklarını emdikten sonra bu dünyadaki tüm yaşama
son verecek. Ardından burayı tamamen kendisinin hüküm sürdüğü bir gezegen haline getirecek.
Erective : Ne yani? Bütün bunları sonunda yok olmak için mi yapıyoruz? Bana kalırsa yanlış taraftayız Discmen.
Anlaşalım onlarla. Kristali Zeratul'a verelim.
Discmen : Söylediğin şeyin farkında mısın? Bunu öğrenirse neler olur biliyor musun?
Erective : Zeratul ile bir şansımız olabilir.
Discmen : Hım... Haklı olabilirsin. Artık bu işi sonra erdirmenin vakti geldi.

Bu sırada kahramanlarımız yine zindana atılmanın hüznünü yaşamaktadırlar...



Artanis : Khalis'i ele geçirmeliyiz. Başka çaremiz yok!
Zeratul : Ele geçirsek bile kullanamayız. Buradaki enerji, kristalleri birleştirmeye yetecek kadar yoğun değil.
Tapınağa gitmemiz gerek.
Warheru : Buradan farkedilmeden çıkamayız. Zindan Ophidianlar ile dolu.
Zeratul : Sessiz olun! Birisi yaklaşıyor...



Birkaç dakika sonra, Discmen'in yanında...



Zeratul : Sana söyleceğim en son şeyi soruyorsun bana, Discmen!
Discmen : Kelime oyunlarının sırası değil, Zeratul. Hem benim hem de sizin için çok büyük bir tehlikeden söz
ediyorum...
Artanis : Ne tehlikesi? Bu oyunlardan da tehditlerden de sıkıldım. Kristali bize geri verin, biz de barış içinde
ayrılalım, sizin meselelerinize karışmayalım...
Erective : Zeratul, Artanis, söz konusu tarikat bizi olduğu kadar sizi de ilgilendiriyor.
Zeratul : Ne söylecekseniz açık söyleyin!
Discmen : Kristali buraya, güç ve bilgi toplaması için bıraktınız. Amacınız ise tarikatın yani evrende size denk
olabilecek bir başka gücün sırrını çözmek ve o gücü yenmekti. Ancak bu tarikatın yalnızca görünen yüzü. Bu tarikat çok
daha derinlerde, büyük bir orduya ve güce dayanıyor. (Discmen cebinden kristali çıkarır ve Zeratul'a uzatır.) Rakip olarak
gördüğü çok az canlı var. Bunlardan birisi de sizin ırkınız. Ancak tarikata hükmeden her kimse, bu dünyada en az senin
kadar güçlü.
Zeratul : Dark Templar'ın kutsal Kristali Khalis'i çaldınız, ardından bizi öldürmeye kalktınız, şimdi ise hayatta
kalmak, kendi postunuzu kurtarmak için yardımımızı istiyorsunuz.
Erective : Bunu kendimiz için değil Zeratul, Sosaria için istiyoruz. Güç gözümüzü o kadar köreltti ki birbirimizle
savaşmaktan asıl tehlikeyi göremedik. Kendi dünyamızı başkalarının eline teslim ettik. Sizin yardımınızı bu yüzden
istiyoruz. Bu dünyadaki hiç bir güç, en azından şu anda, tarikatın efendisine karşı koyamaz.
Artanis : Aiur...
Zeratul : Anlamadım? Aiur'a ne olmuş Artanis?
Artanis : Zamanında bizde dünyamız için savaştık Zeratul. Ne yazık ki kaybettik. Nasıl birşey olduğunu ikimiz de
iyi biliyoruz. Bence bu insanlara yardım etmeliyiz.
Zeratul : Sanırım haklısın Artanis. Discmen, Erective tüm birliklerinizi hazırlayın. Biz de bu sırada tapınağa
gideceğiz.
Discmen : Sizinle aynı tarafta olduğumuzu öğrendiğinde, tarikat bize karşı olacaktır. Artık onların hiçbirine
güvenemeyiz.
Erective : Ophidianlar bana sadık Zeratul. Gerekirse savaşta bizim yanımızda olacaklardır.
Zeratul : Artanis, Shakuras ile iletişime geç. High ve Dark Templar birlikleri hazır beklesinler. Discmen, Erective
ile gidip geri kalan herkesi serbest bırakın. Hadi Artanis, gidiyoruz...
Artanis : Tassadar ve Adun'un kudreti bizimle olsun...

İttifak gittikçe büyüyor. Dünyalarına olan bağlılıkları, güce olan zaaflarının önüne geçen Discmen ve Erective
aydınlık tarafa katılırlar (Ulan herkes iyi oldu savaşacak adam kalmadı). Büyük an gelmiştir. Uraj ve Khalis, diğer
bir deyişle High Templar ve Dark Templar güçleri bir kez daha birleşecektir...

Discmen ve Erective, tutsakları serbest bırakmaya giderler...



(Discmen tüm olan biteni, tarikatı, Zeratul ile konuşulanları Warheru'ya da anlatır)
Warheru : Yaptıklarınızdan, öldürdüğünüz insanlardan dolayı sizi bağışlamam söz konusu değil ancak yaptığınız şey
birkez daha gösterdi ki, zamanında size boşuna güvenmemişim.
Erective : Tekrar yan yana savaşmak onur veriyor, efendim.
Warheru : O onur bana ait, Erective. Ancak bunlar için zamanımız yok. British, Blackthorne, Mondain, Macroman,
Zuruziel, Dido ve Richman, siz Britannia'ya dönün. Hazırlıklarınızı yapın ve savaş alanına gidin. Ben, Discmen, Erective, Recel ve Sony de tapınağa gidiyoruz. Oradan yanınıza geliriz...

Aynı zamanda tapınakta Uraj ve Khalis birleşmek üzeredir...



Artanis : Uraj hazır Zeratul!
Zeratul : Khalis'de hazır!
(Kristaller oldukları yerden, yerçekimi yokmuşçasına yükselirler ve birden parlamaya başlarlar. Öyle bir ışık ve enerji yaymaktadırlar ki, Zeratul ve Artanis gözlerini kapatmak zorunda kalırlar. Ardından parlaklık birden kaybolur.
Kristaller tekrar eski hallerine dönerler.)
Zeratul : Ar... Artanis... Bu hissi biliyorum... Güç... Gücü tekrar hissedebiliyorum! Derhal Shakuras ile irtibata
geç Artanis! Artık bu işe son verelim!
Artanis : En Taro Tassadar, Zeratul! Bu sefer Sosaria için!

Khalis ve Uraj öyle bir enerji yaymışlardır ki, dünyadaki en ufak canlı tarafından bile hissedilmiştir. Elbette bunu
hisseden başkaları da vardır..



Cultist : Efendim, kristaller çözüldü. Ancak bizim bilgimiz dahilinde olmadı. Discmen kendi başına çözmüş olamaz.
Tek bir ihtimal var...
***** : Zeratul ile anlaştı, bana ihanet etti... Kimse bana ihanet edemez!
Cultist : Ne yapmamızı emredersiniz, efendim?
***** : Öldürebildiğinizi öldürün. Discmen, Zeratul'a her şeyi anlatmış olmalı. Dolayısıyla benden haberleri var.
Ancak dikkatli olun. Zeratul'un şu anda sahip olduğu güç hafife alınacak bir güç değil. Sizden tek bir tane kalmyıncaya
kadar durmayacaktır. Ondan sonra da bana yönelecek. Bu konuşmadan sonra küreyi yok et. Yoksa yerimi bulabilir. Ancak ne olursa olsun, Discmen'in şafak doğmadan ölmesini istiyorum!
Cultist : Siz nasıl isterseniz, efendim... Peki ya Erective?
***** : Söylediğim gibi, Discmen kesinlikle ölecek. Hiç kimse bana oyun oynayamaz! O'nun dışında elinizden
geldiği kadarını öldürün.
Cultist : Emredersiniz...

Tarikat savaş hazırlıklarına, en yakın müttefikleri ile görüşerek başlar...





Tarikat savaş hazırlıkları yaparken, Warheru, Discmen, Erective, Reçel ve Sony tapınağa gitmişlerdir. Discmen ve Erective eski cübbelerine ve mevkilerine kavuşmanın sevincini yaşamaktadırlar...



Bu sırada diğer kahramanlarımız savaş alanına gitmişlerdir. Ancak Yönetim Kurulu baskını ve tapınaktaki savaştan sonra
ellerinde hiç birlik kalmamıştır. Bu yüzden yalnızca kendileri gitmişlerdir...



Ve tarikatın orduları ufukta görülmeye başlar...



Tam bu sözün üstüne bir ses duyulur : Adun Toridas!



(Zeratul savaşçılarına döner...)

Zeratul : Savaşçılarım, kardeşlerim, bugün burada ne için toplandığımızı hepiniz biliyorsunuz. Ancak bu sefer
ne kendimiz ne de kardeşlerimiz için savaşıyoruz. Bu sefer dünyalarını bırakmak istemeyen bu insanlar için savaşıyoruz.
Daha da önemlisi bugün onurumuz için savaşıyoruz. Atalarımıza, bizim için yapılan fedakarlıklara layık olmak için, bize
verilen bu gücü, bu hayatı hak etmek için savaşıyoruz. Burada ölsek bile Adun ve Tassadar yukarda bizi bekliyor olacaklar.
Bu yüzden kafanızdan korkuyu ve endişeyi silin. Yükselin Adun'un çocukları! Artık merhamet yok. Gazap, acı ve yıkım için savaşın. Adun Toridas!
Templar : Adun Toridas!

(Zeratul tekrar düşmanlarına döner ve tek elini havaya kaldırır...)

Zeratul : Sosaria için, EN TARO ADUN!


-- Bu sözle birlikte kudretli Templar ordusu ve Ophidianlar, belki de kendi sonlarına doğru korkusuzca koşmaya başlarlar.
Ancak kafalarında tek bir düşünce vardır. Atalarına ve efendilerine ellerinden geldiğince sadık olabilmek... Peki hangi taraf kazanacak? Tarikatın gücünün sınırları ne? Tarikatın başındaki ***** ile ilgili sır perdesi çözülecek mi? Yalnızca Sosaria'nın değil tüm evrenin kaderini belirleyecek bu mücadeleyi kim kazanacak? Eğer Yadigar bu savaşta Zeratul ve Artanis'i öldürürse, Blizzard Entertainment O'na dava açacak mı? Starcraft II gelecek mi? Peki Diablo III gelecek mi? Yadigar bu soruların cevaplarını verecek mi? Bizden ayrılmayın --

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...