Voys Mesaj tarihi: Temmuz 8, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 8, 2008 dünyanın 180 meridyeni vardır Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
EponymouS Mesaj tarihi: Temmuz 8, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 8, 2008 yalancı taşlayın !!!!!!! Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Mr_Hand Mesaj tarihi: Temmuz 8, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 8, 2008 Güneş ne kadar büyüktür? Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
burtonesk Mesaj tarihi: Temmuz 8, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 8, 2008 oğlak dönencesi <3 Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Alcadras Mesaj tarihi: Temmuz 8, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 8, 2008 Fincede F harfi yoktur. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Mortis Mesaj tarihi: Temmuz 8, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 8, 2008 nedir yani? Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Xo Mesaj tarihi: Temmuz 8, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 8, 2008 Ergenekon destanı, Göktürkler'in türeyişini anlatan bir Türk destanıdır. Genel olarak, düşman tarafından hile ile yenilgiye uğratılan Türklerin, Ergenekon Ovası'nda yeniden türeyip tekrar eski yurtlarına dönerek düşmanlarıyla çarpışmalarını anlatır. Efsanenin Sadeleşmiş Özet Hali: Türk illerinde Türk oku ötmeyen, Türk kolu yetmeyen, Türk'e boyun eğmeyen bir yer yoktu. Bu durum yabancı kavimleri kıskandırıyordu. Yabancı kavimler birleştiler, Türkler'in üzerine yürüdüler. Bunun üzerine Türkler çadırlarını, sürülerini bir araya topladılar; çevresine hendek kazıp beklediler. Düşman gelince vuruşma da başladı. On gün savaştılar. Sonuçta Türkler üstün geldi. Bu yenilgileri üzerine düşman kavimlerin hanları, beğleri av yerinde toplanıp konuştular. Dediler ki: "Türklere hile yapmazsak halimiz yaman olur" Tan ağaranda, baskına uğramış gibi, ağırlıklarını bırakıp kaçtılar. Türkler, "Bunların gücü tükendi, kaçıyorlar" deyip artlarına düştüler. Düşman, Türkler'i görünce birden döndü. Vuruşma başladı. Türkler yenildi. Düşman, Türkleri öldüre öldüre çadırlarına geldi. Çadırlarını, mallarını öyle bir yağmaladılar ki tek kara kıl çadır bile kalmadı. Büyüklerin hepsini kılıçtan geçirdiler, küçükleri tutsak ettiler. O çağda Türkler'in başında İl Kağan vardı. İl Kağan'ın da birçok oğlu vardı. Ancak, bu savaşta biri dışında tüm çocukları öldü. Kayı (Kayan) adlı bu oğlunu o yıl evlendirmişti. İl Kagan'ın bir de Tokuz Oguz (Dokuz Oğuz) adlı bir yeğeni vardı; o da sağ kalmıştı. Kayı ile Tokuz Oguz tutsak olmuşlardı. On gün sonra ikisi de karılarını aldılar, atlarına atlayarak kaçtılar. Türk yurduna döndüler. Burada düşmandan kaçıp gelen develer, atlar, öküzler, koyunlar buldular. Oturup düşündüler: "Dörtbir yan düşman dolu. Dağların içinde kişi yolu düşmez bir yer izleyip yurt tutalım, oturalım." Sürülerini alıp dağa doğru göç ettiler. Geldikleri yoldan başka yolu olmayan bir yere vardılar. Bu tek yol da öylesine sarp bir yoldu ki deve olsun, at olsun güçlükle yürürdü; ayağını yanlış yere bassa, yuvarlanıp paramparça olurdu. Türkler'in vardıkları ülkede akarsular, kaynaklar, türlü bitkiler, yemişler, avlar vardı. Böyle bir yeri görünce, ulu Tanrı'ya şükrettiler. Kışın hayvanlarının etini yediler, yazın sütünü içtiler. Derisini giydiler. Bu ülkeye Ergenekon dediler. Zaman geçti, çağlar aktı; Kayı ile Tokuz Oguz'un birçok çocukları oldu. Kayı'nın çok çocuğu oldu, Tokuz Oguz'un daha az oldu. Kayı'dan olma çocuklara Kayat dediler. Tokuz'dan olma çocukların bir bölümüne Tokuzlar dediler, bir bölümüne de Türülken. Yıllar yılı bu iki yiğidin çocukları Ergenekon'da kaldılar; çoğaldılar, çoğaldılar, çoğaldılar. Aradan dört yüz yıl geçti. Dört yüz yıl sonra kendileri ve süreleri o denli çoğaldı ki Ergenekon'a sığamaz oldular. Çare bulmak için kurultay topladılar. Dediler ki: "Atalarımızdan işittik; Ergenekon dışında geniş ülkeler, güzel yurtlar varmış. Bizim yurdumuz da eskiden o yerlerde imiş. Dağların arasını araştırıp yol bulalım. Göçüp Ergenekon'dan çıkalım. Ergenekon dışında kim bize dost olursa biz de onunla dost olalım, kim bize düşman olursa biz de onunla düşman olalım. Türkler, kurultayın bu kararı üzerine, Ergenekon'dan çıkmak için yol aradılar; bulamadılar. O zaman bir demirci dedi ki: "Bu dağda bir demir madeni var. Yalın kat demire benzer. Demirini eritsek, belki dağ bize geçit verir." Gidip demir madenini gördüler. Dağın geniş yerine bir kat odun, bir kat kömür dizdiler. Dağın altını, üstünü, yanını, yönünü odun-kömürle doldurdular. Yetmiş deriden yetmiş büyük körük yapıp, yetmiş yere koydular. Odun kömürü ateşleyip körüklediler. Tengri'nin yardımıyla demir dağ kızdı, eridi, akıverdi. Bir yüklü deve çıkacak denli yol oldu. Sonra gök yeleli bir Bozkurt çıktı ortaya; nereden geldiği bilinmeyen. Bozkurt geldi, Türk'ün önünde dikildi, durdu. Herkes anladı ki yolu o gösterecek. Bozkurt yürüdü; ardından da Türk milleti. Ve Türkler, Bozkurt'un önderliğinde, o kutsal yılın, kutsal ayının, kutsal gününde Ergenekon'dan çıktılar. Türkler o günü, o saati iyi bellediler. Bu kutsal gün, Türklerin bayramı oldu. Her yıl o gün büyük törenler yapılır. Bir parça demir ateşte kızdırılır. Bu demiri önce Türk kaganı kıskaçla tutup örse koyar, çekiçle döver. Sonra öteki Türk beğleri de aynı işi yaparak bayramı kutlarlar. Ergenekon'dan çıktıklarında Türklerin kağanı, Kayı Han soyundan gelen Börteçine (Bozkurt) idi. Börteçine bütün illere elçiler gönderdi; Türkler'in Ergenekon'dan çıktıklarını bildirdi. Ta ki, eskisi gibi, bütün iller Türkler'in buyruğu altına girdi. Vikikaynak'ta Ergenekon Destanı ile ilgili metin bulunmaktadır. ERGENEKON DESTANI Kaçınız bilirsiniz, biz nerelerden geldik Atamız Kayan gibi, dağlardan akan seldik Bugün anlatacağım, geldiğimiz yerleri O dağları, taşları, ovayı, nehirleri İyi dinleyin beni, ki yaşayın o anı Öyle anlatayım ki, unutmayın o anı İyi bilin, öğrenin, anlatın unutmadan Tek sözü eksiltmeden, bir kelime katmadan İl Han Kağan baştaydı, kuvvetliydi Gök Türkler Savaşa doymuyordu, heyecanlı yürekler Okunun ötmediği, kılıcın yetmediği Millet kalmış mıydı ki, tek mağlup etmediği Bir de Sevinç Han vardı, Moğolların başında Yaşını da bilirim, İl Han Kağan yaşında Diş geçirememişti, yiğit Türk çerisine İlerlemişti Türkler, Moğol içerisine Sevinç Han dayanamaz, mektup yollar dört yana Der ki: "Türkler düşmandır, hem bana hem de sana." Toplanıp çevre beyler, varırlar bir karara Birleşmeli hep birden, açmalı Türk`te yara Haber alır İl Han`ım, geldi savaşın çağı Beş bin ordu birleşse, sönmez Türk`ün ocağı Gök Türkler yener yine, şaşırır karşı beyler Hele bir görün bakın, Sevinç Han şimdi neyler Bırakıp hayvanları, kaçar Moğol ordusu Bu ne anlama gelir, sorulmamış sorgusu Türkler başlar şölene, hem yeyip hem içmeye Ama Moğol uyumaz, gelir kanım içmeye Ani bir baskın olur, bir bir düşer Türk eri Her yan cesetle dolar, ayrık gövdeyle seri İki alp er çarpışır, adları Kayan, Tukuz Unutma biz bir yaydan, atılan dokuz okuz Kayan, kağan oğluydu, dağdan akan sel gibi Tukuz, kağan yeğeni, gökten esen yel gibi Gözlerinin önünde, yok oldu budunları Atlayıp da atlara, kaçtılar kadınları Kaçtılar dediysem ben, sanmayın ki korkudan Beyleri emretmişti, ar denilen duygudan Almıla idi biri, Bengül de ötekisi Gittiler Kutlu Dağ`a, at üstünde ikisi Kayan ve Tukuz, bitik; yığıldılar toprağa Türk`ün bu helal kanı, feda olsun bayrağa Sevinç Han geri döndü, Türkler öldü sanarak Bir kahkaha patlattı, manzaraya kanarak Derken bir kıpırdanma, Tukuz kalktı ayağa Taşıdı Kayan`ı da, kuytuda bir oyuğa Almıla ile Bengül, döndüler sonraki gün Ama kaçmalıydılar, öz vatanından sürgün Yiğitleri yaralı, halleri yok ölmeye Ne ölmeye hal kaldı, ne de bir tek gülmeye Kutle Dağ`a vardılar, kaldılar bir kaç gece İyileşti yiğitler, gezdiler gündüz gece Aradılar o kadar, sonunda da buldular Bu korkulu yaşamdan, sonunda kurtuldular Lakin bu yerin yolu, geçit vermez pek kolay O anda oluverdi, o ne muhteşem olay Bir bozkurt peyda oldu, düştü dördün önüne Yol gösterdi onlara, bu cennetin içine Öyle bir yer ki ora, Kök Tanrı`dan hediye Kapattılar geçidi, yağı bulmasın diye Dediler buraya ad, koyalım "Ergenekon" "Ergene": "dağ kameri"; ve "diklik" demektir "kon"... Asena`nın kurtları, girdiler güzel yurda Hepsi duacıydılar, o yol gösteren kurda Kağan soyunda gelen, Kayan önderleriydi O demirden kurt başlı bayrak gönderleriydi Ergenekon onlara, yurt oldu tam dört yüz yıl Hatırla o günleri, sarhoşluğundan ayıl Dört yüz yıl çoğaldılar, yaşlıları ölürken Boy boy oldu Tukuzlar, Kayat ve de Türülken Tukuzlar ve Türülken, atalarıdır Tukuz Sonra da bu iki kol, oldular Dokuz Oğuz Kayat; soyu Kayan`ın, kağanlar hep bu boydan Çıkmadılar töreden, hepsi de aynı soydan Şölen yaptılar her yıl, anarak kutlu günü Unutmadılar bir an, ne yağıyı ne dünü Dört yüzüncü şölende, kağandı Börte Çine Türk`ün öç duyguları, bir başka coştu yine O savaşta olanlar, Gök Türk`üme ar gelir Sığmaz oldu tümenler, Ergenekon dar gelir Ama burdan çıkmanın, bir çaresi yok muydu Demirden dağı gören, o tarihte yok muydu Bütün halk arar oldu, kurtuluşun yolunu Gözler hep tarar oldu, hem sağını solunu Bir çocuk çoban vardı, yiğit Tirek adında O ne kaval çalardı, bu on yedi yaşında Bu Tirek çalmaz sanki, kavalıyla inlerdi Çalmaya başlayınca, bütün oba dinlerdi Kavalıyla dosttu o, üflerdi sevdasını Kattı Ergenekon`dan, bir çıkış arzusunu Gök gözlü bir kök böri, varıp geldi önüne Sonra yavaaaş yürüdü, bir çıplak dağ yönüne Tirek eve dönünce, anlattı demirciye Dedi: "Ey bilge kişi, bu kurt gelir de niye?" Demirci hazırlandı, sabah Tirek`le gitti Düştü kurdun peşine, dağ önünde yol bitti Anladı ki demirci, bu dağ saf demirdendir Ve bu gök tüylü böri, ulu Kök Tengri`dendir Dönüp anlattı Han`a, bütün bu olanları Demir dağı eritip, yol açmak planları Yığdılar odun, kömür ve devasa körükler Bu son umutlarıydı, çıkmalıydı Gök Türkler Dualar eşliğinde, yakıldı koca ateş Sonunda eridi dağ, sevindi bacıkardeş Bir öncü yolladılar dışarıya bakmaya Sabırsızdı Gök Türkler, öz yurduna akmaya Öncü giden dönünce, mutlu haber verince Tuğlar kalktı havaya, bu ereğe erince Çıkıp Ergenekon`dan, dost ile dost oldular Varıp atayurduna, yiğitçe öç aldılar Yüzlerce yıl solmadan, hep tomurcuk verdiler Dirlik düzen içinde, yaşayıp yeşerdiler Ateşte demir dövüp, her yıl hiç unutmadan Yaşattılar o günü, hem de hiç aksatmadan... .......... Ozan Çu-çu anlattı, size kutlu destanı Siz de anlatasınız, gence dostu düşmanı Sözümüz uzun oldu, lakin gönülden oldu Giden bir kaç dakika, yine ömürden oldu... çok pis sosyal mesaj veririm Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Voys Mesaj tarihi: Temmuz 9, 2008 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 9, 2008 abi kitlendım okuodum ha Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Ferrero Mesaj tarihi: Temmuz 9, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 9, 2008 KENAN DOĞULU NERELİ. CAPSİ KAPATMAYA ÜŞENDİM. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
moonfall Mesaj tarihi: Temmuz 9, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 9, 2008 hayat bi sınavsa ismimi yazar cıkarım ! Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
burtonesk Mesaj tarihi: Temmuz 9, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 9, 2008 it doesn't matter for us, for me. big games easy than the other games, unfortunately. everytime is we have the control the games, under the control the games, during the games, we have the some possibility, some big chances, some big okazyon, something like that but, what can i do, sometimes. it is the football, that is the football. something happened everything is something happened. but anyway, now is in the tabele, we have to see the situation, now is second position, and, one point more, i don't want to see the back, i want to see the front and i hope so tomorrow my team's ... Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
moonfall Mesaj tarihi: Temmuz 9, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 9, 2008 some big okazyon yeterli olurmuş zaten ahah Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar