Evoriaph Mesaj tarihi: Haziran 5, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Haziran 5, 2008 Kara bulutlar ve bir tutam fırtına ile uyandı gün, sabaha karşı. Sokaklar, soğuktu ve sanki sonbaharın gelişini daha altı ay öncesinden bekler gibiydi. Dışarıda kimseler yoktu. Ne okula giden bir talebe, ne otobüsü kaçırdığı için, koşar halde işine yetişmeye çalışan bir memur ne de sabahları, pencerenin önünde ekmek kırıntısı bekleyen güvercinler vardı. Balkondan balkona, birbirlerine soluklanmadan dedikodu yetiştiren ninelerden bile eser bile kalmamıştı. En şaşkınlık verici durumda, buydu. Fakat belki de herşey bir tesadüf eseri serisinin sıralı gelmesinden ibaretti. Örneğin; sabahleyin görünmeyen, okula gidecek olan talebe, evden sanılandan erken ayrılmıştı. Babasından önce uyanıp, bir an evvel aile ortamından uzaklaşmak istemişti. Bu sabah, kan çanağını gözlerini, arkadaşlarına ve yeşilin zümrütü diye betimlediği berrak güzeline "uykusuzluktan oldu işte ya" diye lafa dökmek istemiyordu. Ya da talebe, basit bir mantıkla düşünmüş; sigarasını, sakladığı zulasından kasvetli havanın da yardımıyla kolayca, dikkat çekmeden alıp; onları teker teker, okula doğru giderken, gözlerinin zorlukla seçebildiği bulanık sokak lambalı yol eşliğinde tüttürmek istemişti. Peki neden bu kadar erken? Babasının uyanacağı saati bilmiyor muydu sanki? O sinir bozucu, "dıt dıt, dıt dıt, dıdı dıt " döngüsüyle ilerleyen saatin alarmını, yan komşu bile duyuyordu. Pekala, saatin alarmı çalmadan beş dakika önce evden çıkabilirdi. Hadi sigarasını, zulasından alma süresini de katarsak onbeş dakika daha erken çıkabilirdi. Ama o ısrarla böyle bir karanlığı seçmişti. Hem korkar insan o saatte sokağa çıkmaktan. Hırlısı var, hırsızı var. Artık bir de mahallenin ilerisindeki eski depoya sığınan tinercileri var. Fakat, dur bir dakika; belki de herşey bir yalandan ibaretti? Zümrütünün, onu kan çanağı gözleriyle görmesi ya da babasıyla kavga etmesi etkilememekte de olabilirdi onu. Sigarasını alıp, müzik çalarını kulağına taktıktan sonra, karamsar havaya uyan bir şarkıyla yürürken,içine çektiği zehrin her tutamını, gözlerinden zorlaya zorlaya akıttığı yaşlarıyla bağdaştırması, dans ettirmesi gerekliydi belki de. Çünkü her davranışın, bir sonucu vardır diye düşünüyor da olabilirdi. Olamaz mıydı? O kıza duyduğu sevgi, sadece saplantısı ya da yaşadığı bir boşluk evresi olabilir, taktığı o lakabı da; şiirlerinde ona ithaf etmekten öteye gidememiş olabilirdi. Ayrıca babasıyla yaşadığı sorunlar da bir dönemlik, mesela notlarıyla ilgili veyahut söz dinlemesinin güçlükle olabileceği bir çağda yaşanmış olamaz mıydı? Herşey o sigarayı içmek için, bir sebep yaratmak için miydi acaba? Memur, hala çıkmadı sokağa. Otobüs sesi de duyulmuyor ama koşup çıkması lazım gelirdi şimdiye. İşten mi atıldı ne? Yoksa lotoyu tutturdu da, dedikodusu mahalleye yayılmadan kaçıp, gitti mi bu diyarlardan? Tabi böyle birşeyin olabilmesi, imkansızdır bu mahallede. O nineler var ya, kalbi artık taş bağlamış , iki haftadır görünmeyen o adamın dahi nereye gittiğini biliyordur bahse girerim. Sahi, nineler nerede hala? Perdenin kenarında kıpırtı olurdu balkona çıkmalarından dört beş dakika önce, temkinli olabilmek için. İyice etrafı süzmeden asla göstermezlerdi kendilerini. Fakat bu sefer hiç hareket yok. Evet, öldüler galiba sonunda. Başka bir izahı yok bunun. Bu sefer tahmin yürütmeye gerek de kalmadı en azından. Sonunda hareket eden bir nesne var orada. Torbaymış... Güvercinler sonunda uyandı diyecektim. Uyanmasalar daha iyi aslında. İhtiyar, sonunda anlamış olacak ki güvercinlerden hayır gelmeyeceğini, koymamış hiçbirşey pencere önüne. Öyle değil mi gerçekten? İnsanoğlu, genelde sever güvercinleri. En azından çevremde onlara pek zarar veren yok. Hatta onlara simit atan, yanlarına kedinin birinin yaklaştığını gördükleri zaman, kediye taş atan insanlar mevcut. Ama eminim ki bu güvercin ırkından herhangi bir tanesinin dahi elinde yüz adet simit dahi olsa, içlerinden bir tanesini dahi sokaklarda yaşayan zavallı bir adama layık görmez. Güvercin, üşenmeden o simitleri ufalar, didikler ve insanların onu yiyememesi için gücü yettiğince çaba sarfeder. Sonunda da zafer, onun olur. En azından hayatı, sokaklarda öğrenen Mukaddes Bey böyle diyordu. Muhtemelen, bu sokak adamı da isminin bir bayan ismi olduğunu biliyordu ancak galiba geçmişinde bu isim önemli bir yer teşkil etmişti galiba. Bu sebeple belki de kendine bir sıfat olarak görmekteydi bu ismi. Pek kurcalamadan uzaklaşmak lazım bu adamın yanından. Sağı solu belli olmaz bunların. Baksanıza, sokakta yaşayan köpeğe "it" diyoruz, evcil olana ise "ne kadar tatlı, adı ne bunun?" diyoruz. Sokakta yaşayan adamdan korkarım ben. Çünkü daha isimleri bile belli değil... Rüzgar,gene şiddetini arttırdı. Bakıyorum da torbayı tekrar havalandırmış. Süzüle süzüle uçuyor meret. Yükseldikçe, yükseliyor... Sanki gitmek istediği, göstermek istediği birşey varmışcasına bir pencereden içeri dalıyor ve küçük bir odaya giriyor. İçeriyi hafif aydınlatan bir gece lambası var. Yatak, dağınık ve üstünde bir sürü kitap ve de içki şişeleri yer alıyor. Şişeler kurumuş, renkleri hafif atmış. Nerden bakılsa dört beş haftalık olmuş gibiler. Yorganın bir ucu ise yerlerde sürünüyor. Neyse ki kaplama halı var, kirlenmemiş pek. Her yer kağıt dolusu. Üstlerine birşeyler yazılmış, karalanmış, bazıları yırtıp atılıp, savurtulmuş bir kenara. Toz kaplamış rafları, çalışma masasını, televizyonun ekranını ve üstünü... Sadece kitaplar temiz ve yakın zamanda kullanılmış gibi görünüyor. Köşede, telleri kopmuş gitarda bu görünüme çok yakışmış. Sanki "Bakın, bende de bir eksiklik var." edasında kurulmuş, kütüphanenin yanına. Tellerin arasına bir de not sıkıştırılmış. Fakat biraz korkutucu duruyor. Üzerinde kırmızı lekeler var. Hem de koyu kırmızı. Sakın kan olmasın o? Açıp okumak gelmiyor insanın içinden. Bir intihar mektubuysa eğer, rezil etmeye değmez bugünü. Ama işte insanoğlu, merak ediyor. Bilmek , kurcalamak, hatta haince başkalarının bir sırrına vakıf olmak istiyor ilerde koz olarak kullanabileyim diye. Kağıda dokunmadan hafifçe kenardan, köşeden ne yazıyor diye göz ucuyla da olsa bakmak istiyor ve sonunda notun üzerindeki başlık seçiliyor. Hayır, hayır. Not değil, bir mektup bu kağıt. Adı da Multin'in günlüğü... Nedir bu Multin demeden, başlığın yanında ki paranteze alınmış şu cümle dikkat çekiyor: " Ne dün ne bugün, sadece o gün..." Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
fede Mesaj tarihi: Haziran 5, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Haziran 5, 2008 abi bunu vizyonda en sevdiğiniz 5 filme nasıl attın çok merak ettim :D bu arada okudum güzelmiş :D Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Evoriaph Mesaj tarihi: Haziran 5, 2008 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Haziran 5, 2008 Editledim direk. :) . Ya bir anda yazma isteği geldi. Cevap sayfasında yazıyordum iki saattir. O sırada tabi dalgınlık. Kendimi bir an karalama defterinde sandım. Bundan sonra daha dikkatli olacağım. :) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Evoriaph Mesaj tarihi: Haziran 6, 2008 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Haziran 6, 2008 Hikayenin İkinci Bölümü: Bölüm - 2 Bu sabah gene yoksun. Rüyalarıma da girmiyorsun. Dolaşmak istememektesin sanki benim nefesimin geçtiği yerlerde. Yoksa toprağını mı buldun? Kaçtın mı oralara? Saplanıp, kaldın öyleyse. Peki neye yaradı şimdi bu? Canlandırdın mı bir türü sonunda? Eminim ki dünya artık övünüyordur senle. Benden uzaklaşmak kolay oldu sanıyorsun değil mi? Bitti, kurtuldum diyorsundur. Halbuki bilmiyorsun ne kadar susayacağını? Bu yüzden acı çekeceksin kaç gece. Dayanamayacaksın, güneş gelmesin diye dua etmek zorunda kalacaksın. Kurumak üzere olduğunda, intihar dahi edemeyeceksin. Aklında sadece ölmeyi bekleme arzusu olacak. Ancak bir çift bulanık göz bulacak seni. Varlığıyla değil, yaşlarıyla yakalayacak bedenini. O sana dokundukça, merhamet dileneceksin ondan. Ama o seni duymayacak bile. Sen onun sadece var olmak zorunda olan acısı olacaksın. Yaşam savaşı, seni her yıprattığında o yaşlar seni besleyecek. Sanma ki senin için? Seni o halde gördükçe o yaşlar, kalem olacak, abartacak yaşadıklarını. Kullanıp çöp gibi atmaktır tek amacı aslında seni. Ancak içindeki madenler toz olduğunda, bil ki ölmen gerek artık diyecek sana. Sense, hayır bile diyemeden göçeceksin başka bir diyara. Orada savunamayacaksın bile kendini. Çünkü sen sadece toprağından kopan bir çiçek olarak hatırlanacaksın. Gittiğinde arkandan acı dolu sözler yazılacak. Hepsini o yaşlar, yaşatacak. Her sözde senden bahsedecek. Ama hepsi kendini yaşatmak, yüceltmek için yükselecek göğe kadar. Duyulacak ismi her boyutta. Artık hayranların sandıkların, seni konuşmamaya başlayacak. İçten içe herkes, ölümünü, kaderin güzel bir cilvesi olarak adlandıracak. Üzülme gene de, o dosyalardaki sözler gerçekten senin içindi. Ancak şunu bil. Dün, yarına benzemez. Ama hala bir ümidin olmalı ki Yarının, düne benzeyeceği bir gün gelecektir mutlaka. Özleyecektir onu... İzmariti, attı yere. Okula yaklaşıyordu. Tedirgin bir hali vardı. Kasvetli hava kaç saattir peşindeydi. Üstüne üstlük her şey ters gidiyordu. Ne bir insan vardı dışarıda, ne de bir taşıt geçmişti önünden. Park alanları bomboştu. Okul yolunu kısaltan, o parktan geçtiğinde bir kez bile doğanın sesini duymadı. Sadece ayak sesini duyuyordu. Açılıp kapanan pencereler, balkonlardan sarkıtılan, oklavayla dövülen halılar, bu sabah daha uyanamamıştı. Okula henüz ulaştı. Bina bomboştu. Ne bir talebe, ne bir hoca, ne de bir hademe vardı etrafta. Çıldırmak üzereydi. Bağırmayı düşündü bir an. Ama sesini kimse duymayacaktı ki. “Neredeyim ben?” diye tekrarladı birkaç kez sonunda pes etti, başını eğdi öne doğru. Boynu bükük bir halde okul kapısından çıktı. Yürümeye başladı, zaman ilerledikçe bir ton yol aldı, ama bir hayvan bile göremedi. Artık ümidi iyice tükenmişti, oturdu bir kaldırım taşının üstüne. Hüngür hüngür ağlıyordu on dakika boş boş yere baktıktan sonra. Ve bir anda haykırmaya başladı “Neredesiniz?” diye. Ancak bir ses, karşılık vermedi ona. Eğdi başını ve kapattı gözlerini elleriyle. Bırakmıştı, salmıştı kendini, bedenini… Sonunda haykırışlara bir ses karşılık verdi: -Hey! Oradaki görüyor musun beni? Sana dedim görüyor musun beni? Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar