Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Bir zaman,soğuk vakit


Rakursi

Öne çıkan mesajlar

Bir zamandı işte çok olmadı, Kadıköy'e gittim. Neden bilmiyorum,sadece gittim. Tek bildiğim şey amacımın orada olmak değil,yola koyulmak olduğuydu. Birşeyler için gidiyor olmak, bir cevap,belki bir çözüm bulmak için. Vardı kafamda birşey evet,mühim değil ne olduğu,hep olan birşeydi çünkü. Tek farkı bu sefer kovalamak istememdi. Fotoğraf makinemi de aldım yanıma,fotoğraf çekmek için değil sadece bana verdiği güven için. Dolmuşa bindiğimde yağmur yeni başlıyordu. Buruk bir sevinç hissettim. Hüzün için ne kadar klişe bir unsurdur şu yağmur ve ne yapar eder de her sefer başarılı olur? Sanmayın ben mutsuz biriyim, ama öyle bir dünya kurmuşlar ki bize atmosfer denilen sistemdeki küçük bir değişim bile ruh halimizi farklılaştırmaya yetiyor,o akşam kafam atıktı, o ayrı.

O dolmuş camının bana verdiği sıcaklığı hatırlıyorum. Önümden hızla geçen hayatı
izliyordum dolmuş camından. Süzülen yağmur damlalarında bulanıklaşan ışıklar
dolmuş hızla ilerledikçe bütün içimi alıp götürüyordu . Dolmuş durdukça bırakıyor,hareketlendikçe tekrar çekiyordu. Hiç bitmesin istedim,hiç durmasın
istedim,içim boşalana kadar yolculuk devam etmeliydi o akşam. Bıraktım kendimi,
yolculuğun son beş dakikasını gözlerim kapalı geçirdim,uyuyakalmamak için türlü düşünceler soktum aklıma. İndim ve yürümeye
başladım. Nereye gideceğimi bilmezcesine sokaklara savuruluyordum. Hiç sormadım kendime "ne yapıyorum ben" diye.Yürüdüm ve yürüdüm. Sinemaya vardım. Yağmur sularından ağırlaşan saçlarıma aldırmadan sinemanın girişinde dikildim öylece. Hiç yalnız sinemaya gitmemiştim ben ama hep yapmak istemiştim. Yapamadım... Korktum belki de bilmiyorum,o kapıdan giremedim. Şimdi "keşke yapsaydım" diyeceğimi bilerek döndüm ve devam ettim. Girdiğim sokakta ilerlerken arkamda rahatsız edici bir ses duydum. Arkama döndüğümde sıkıca siyah renklere giyinmiş,yağan yağmura rağmen şemsiyesinin ucunu yere sürterek yürüyen,bir zamanların "beni" olduğu her halinden belli olan yaşlı bir adam yürüyordu. Fotoğraf makinemi çıkardım,pozlamaya başladım. Hiç halini bozmadan, üstüme üstüme yürüyordu yaşlı adam. Fotoğraf için izin istemedim. Çoğu kez istemem zaten. Kabalık gibi geliyor insanlara ama ben öyle görmüyorum. Elimde fotoğraf makinesi olduğunda insanlar obje gibi geliyor bana. Çeşitli ifadeler yapabilen, duygu ve düşünceleri aktarabilen geometrik şekiller gibi. Deklanşör sesinden sonra tekrar insan oluyorlar.Herneyse, Yaklaşık 15 işe yaramaz poz aldım. Rahat değildim,deklanşör oldum sadece. Adam iyice yaklaştığında tek bir cümle söyledi:
-Dik kare alsaydın.
Öyle bir bakıyordu ki bana, neden cevap vermediğimi çok iyi anladığına eminim.
Geçti ve gitti. Konuşmaya takatim olsa takılırdım peşine.

Saçma sapanlığa doğru biraz daha ilerledikten sonra geri dönmem gerektiğini anladım,hem sinemaya bile girememiştim zaten. Dönüş yolunda toparlanmakta olan sokak ressamlarını gördüm. Kurdukları küçük tezgahların üzerinde bozuk oranlı ucuz portler çizip para kazanan insanlar onlar. Zannetmeyin ki aşağılıyorum onları,hiç bitmeyen amatörlüklerinde içten bir tat vardır onların. Nasıl nerede yaşıyorlardı? Mutlular mıydı? Benim yaşadığım sıkıntıları onlar da yaşıyor muydu? Daha az? Daha çok? Ama şundan eminim ki onlardan biri olsaydım eğer o tezgahta,volkanlar patlardı içimde.

Hikayenin sonu mu? Ne olacak,eve döndüm işte aynı haltları yemeğe.
Senede üç kez kafam atar. Saldırırım birşeylere,gitarımın telleri kopar. Re teli aldığım adamın bana bir gerizekalıymışım gibi bakışını ve sorduğu klasik soruyu hatırlıyorum. "Nasıl yaptın?". Hepsinin ertesi günü manasız bir mutluluk,rahatlık hissederim. Hiç aldırmadan herşeyi söylerim,güler geçer insanlar. Yeni yılın ikincisi oluyor bu. Yarın ne olacağını çok iyi biliyorum. Tecrübe aslında,analiz ediyorum. Çözüyorum,az kaldı.

Egonun ne kadar tehlikeli birşey olduğunu anladım. Nerelerde görüyoruz kendimizi, neler hayal ediyoruz. İsteklerimize öylesine bağlanıyoruz ki bakar kör oluyoruz. Yaşama bağladığı konusunda hem fikirim. Ama bazen kendimizi yaşama bağlarken başkalarını koparıyoruz. En düşünsel insanların egoist olduğunu gördüm. En iyi kalplilerin kendilerinden habersiz kötü olduğunu gördüm. Kendimde de gördüm hoş olmayan birşeyler. Keşke bağlandığımız kadarını kullansak,fazlasını değil. Ama öyle biri yok,olmadı ve sanırım olmayacak.

Anahtar burada yatıyor,çözün zincirlerini!

Uyardım,söyledim. Bulaşmayın dedim. Kimse dinlemedi.
Yapmadım,etmedim,görmemiştim de.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...