Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Gece giden dost


pekaziz

Öne çıkan mesajlar

apartman kapısını açmadan önce atkısını ve beresini son kez düzeltti; kar yağarken dolaşmak ne kadar hoşuna giderse gitsin sadece kendi dışında bir gerçeklik olarak kalmasından memnun olurdu, daha fazlası değil. üşümüş elleriyle kulaklıklarını yerleştirdi ve müziğin sesini hafifçe açtı. gelen ilk notayla yüzünde bir gülümseme parıldadı...

- yeter artık, defol git dedim sana! beni rahat bırak!

- hala gerçekleri görmeyen bir körsün, sana zarar veren ben olmadığım halde başkalarının yaptıkları yüzünden beni suçluyorsun. bu kadar mı uzaksın olanlara?

- şu an hiçbir şey duymak istemiyorum lütfen beni yalnız bırak! sadece kendimle kalmak ve düşünmek istiyorum, yalvarırım!

kapıyı açar açmaz iç yakan rüzgar yüzünü yavaşça yaladı, bir anlık titreme tüm bedenini sardı; fakat hemen toparlanıp yola koyuldu. sevinçler güzel de olsa gereğinden fazla yaşanınca ya da kararı tutturulamayınca sıkıntı, acı vermeye başlar. müziğin sesini daha da açtı, iliklerine kadar hissetmek, bütünleşmek istiyordu o ezgiyle..

if i knew that i'm your only one
i could live and make it through time
but if one day you'd just be gone
i wouldn't know how to ever get by

i wouldn't know how to ever get by... kaç kere daha mırıldandığını hatırlamıyordu bu sözleri. kafasını yavaşça gökyüzüne çevirdi. güneş zor da olsa seçilebiliyordu beyaz tanelerin ardından, göz kırpıyordu belki de, kim bilir. bir farklılık vardı ama dudaklarında. amaçsız, boşlukta, dalgalanıp duran bir karaltıydı. uzanabilmek istedi ellerini açarak, olmadı; tekrar cebine soktu.

-sana söylediğim şeyler çok açık. planescape torment'ta nameless one'ın sözlerini hatırlıyor musun? karamsarlar, hayat tecrübesi edinmiş eski iyimserlerdir. sen bu lafı yaşama inancını yitirmek, sistemin çarklarına uyum sağlamak olarak görüyorsun. ben de aksine gerçek usçuluğu, maddeciliği sunuyorum sana. insanlar önlerindeki engelleri, zorlukları görmek istemezler. devamlı bir bahaneleri vardır, geçerli sebepleri vardır oradan uzaklaşmak için. onları suçlayamayız, çünkü ifadeleri günlük yaşama aittir, senin gibi derin içerikli olduğunu idrak edemezler cümlelerinin. ama sen, çoğu zaman ahkam kesmene rağmen bir ülkücü gibi davranıyorsun, soyut şeylerin peşinden gidip, devekuşu rolü oynamaya çalışıyorsun.

kimi zaman hayata olumlu bakabilmek, yaşam güzeldir, diyebilmek nasıl usunu kullanan birisinin sıkı sıkıya sarıldığı bir yol göstericiyse; kimi zaman da yaşamın zorluklarını açığa çıkarmak, onları sergilemek bir maddecinin yapması gereken en önemli görevlerdendir.

sense kendi yaşamındaki terkedilmeleri, üzüntüleri, yoksunlukları bir çembere hapsedilmiş olarak yaşıyorsun, daha fazlası değil. bataklıkta uçuşanları kuş zannederek böceklerle savaşamazsın. üç gündür dediklerim yalnızca bunlar, fakat anlamamakta ısrar ediyorsun.

- seni dinlemek istemediğimi kaç kere daha söylemeliyim? illa fiziksel şiddet mi uygulamam gerekiyor?

- bunun etkili olmayacağını sen de biliyorsun. biliyorsun ki dediklerimin tamamı doğru, senin de içten içe kabul ettiğin şeyler. su yüzüne çıkmasından rahatsızsın sadece. gidiyorum.


taksiciye boğaz köprüsüne gitmek istediğini söyledi. son zamanlarda artan intihar olaylarından ötürü istediğinin yapılmayacağını düşündü bir an, arabanın sarsıntısıyla rahat bir nefes aldı. şu anda en son istediği şey birisiyle tartışmaktı zaten. beresini yavaşça çıkardı, sıcaktan nemlenmiş başı bir an soğukla buluşunca titreme sardı tüm vücudunu. yüzünü aracın camına dayadı ve dışarıdaki cansız kalabalığı izlemeye başladı.

neden bu kadar tersti herşey? afşar timuçin'in dizeleri geldi aklına, yavaşça mırıldandı karanlığa bakarken.

umutsuzluk bile iyidir
ardından sen gelirsin, umut gelir

artık o lanet olasıca umut bir türlü gelmiyordu. kim bilir kaç kere düzeltmeye çalışmıştı yaşadıklarını, sayısı aklında bile değildi. bu kadar şansız doğmak zorunda mıydı sanki, ne vardı bazı şeyler de istediği gibi gitse? tanrıya küfretti sayısız kez, onu böyle yarattığı için. ne var ki pek çok soru gibi yanıtı yoktu bunun da. iç çekerek dışarıyı seyretmeye devam etti.

- tamam kabul ediyorum, dediklerinde gerçek payı olduğu aşikar. fakat şöyle ki, önümdeki engeli ben istemedikten sonra kimse gösteremez. yaşam tecrübeleri alınıp satılamaz, öğretilemez, paylaşılamaz. sadece yaşanır ve bu kadar. dediklerin kendin için ne kadar gerçekçi ifadelerse benim için de o derece bulanık düşünceler. bırak kendi kararımı kendim alayım, yaşamın yaşanılmaya değer olup olmadığına kendim karar vereyim. bana birazcık yardımcı olmak istiyorsan sadece yanımda dur ve sessiz kal, başka birşey istemiyorum.

- peki dediğin gibi olsun, sen kararını çoktan vermişsin. arkadaşın olarak son anında yanında olmak hoş bir deneyim olmayacak ama yapmak zorundayım sanırım.


pembe kıyafetli küçük bir kızın kendisine doğru koşmakta olduğunu gördü. sanki yıllardır tanışıyorlarmış gibi küçük kız ellerini tuttu ve peşinden sürüklemeye başladı. geldikleri yer yeşil bir tepe üzerine kurulu sade bir mezarlıktı. ağır ağır ilerleyerek birisinin başında durdular. taşın üzerindeki memento mori yazısını farketti. aklımı oynatıyorum galiba diye düşündü. uzaktan bir yerden gelen sesle irkildi.

why my god above
have you abandoned me
in my sobriety
behind the old facade
i'm your bewildered child
so take me cross the river wide

ani bir sarsıntıyla birden uyanıverdi. köprü üzerine henüz gelmişlerdi ve taksici inmesini bekler bir ifadeyle kendisine baktı. alelacele dışarı çıktı ve korkuluklara doğru ilerledi. iki martı uçuyordu karşısında, özgürce kanat çırpmanın, kukla olmamanın sorumluluğunu taşıyorlardı kuşkusuz. acıyla gülümsedi kuşlara ve kendi haline. yavaş yavaş denize kaymıştı gözleri artık. hava da o kadar yakıcı değildi sanki; beresini ve atkısını çıkardı. rüzgarı birinci elden yaşamak istiyordu. köpük köpük akan sular birşeyler çağrıştırmıştı. belli bir noktaya ilerleyen; ama bu ilerleyiş sırasında seçim yapma şansı olmayan, ufak tefek kırılmalar dışında sabit duran bir nesne: düpedüz kendi yaşamıydı bu. başının aniden dönmesiyle sendeledi, korkuluklara tutundu. sular içine çekiliyor gibi geldi, bir bir yutmaya başlamıştı tüm dalgaları. suratlar seçmeye başladı aralarda: az önce geçen annesiydi. ya bu, o da ilk sevdiği kızdı muhtemelen. harfler, rakamlar görmeye başladı. kuşkusuz kitaplarına bir atıftı. ve ardından ahenk içinde akıp gelen notalar, ezgiler girdi bedeninden içeri. bedenin zemine çarpan tok sesiyle inledi köprü ve öylece kalakaldı.

- bir hafta kadar oldu ama artık kokuya dayanamıyoruz, hayvan ölüsü var sanırım içeride.

polislerin eve girmesiyle üzerlerine sinen küf kokusu ve insanı donduran bir soğuk hepsinde şok etkisi yarattı. fakat asıl, yerde yatan cesetti şaşkınlığın kaynağı. kısa bir incelemeden sonra gencin donarak öldüğü anlaşıldı ve beze sarılarak odadan çıkarıldı.

koltuk üzerindeki eski defter komşusunun dikkatini çekti. bir anda kanının çekildiğini hissetti. on gün kadar önce eve gelip kapıdan sesleri dinlerken duydukları kağıda dökülmüştü. aman allahım diye mırıldandı, son sayfayı çevirdi yazılarda.

yasak bana geceysem gündüzmüşüm gibi
bir gül pembeliğinde uyumak
zor bir şeyi umduğumu biliyorum
yasak bana tükenmişi korumak
her çeşit umutsuzluk yasak bana
durmuşum, umudumu sürdürüyorum

Not: 1 yıl kadar önce yazdığım bir hikayecikti bu. Koyduğum sitede büyük harf kullanılmadığından buraya da aynen öyle almak durumunda kaldım, düzeltmek saatlerimi alırdı. :P
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

"ani bir sarsıntıyla birden uyanıverdi. köprü üzerine henüz gelmişlerdi"

yeni kalktığımdanmıdır nedir ben burada adamın ne ara uyandığını algılayamadım ya :D uzaktan gelen bi sesle irkildide uyumadıki die bağlantı kurdum :D onun dışında hikayen gerçekten harika...

Ama sondaki

"yasak bana geceysem gündüzmüşüm gibi
bir gül pembeliğinde uyumak
zor bir şeyi umduğumu biliyorum
yasak bana tükenmişi korumak
her çeşit umutsuzluk yasak bana
durmuşum, umudumu sürdürüyorum "

daha bi harika...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...