Basibozuk Mesaj tarihi: Şubat 5, 2003 Paylaş Mesaj tarihi: Şubat 5, 2003 Bir forum başlığı altında doğu felsefelerine ilgi duyan arkadaşlar olduğunu görmüştüm. Bu sebeple meraklılarına detaylı araştırma yapabilmeleri için eski defterlerden bulup çıkardığım bir yazıyı alıntı olarak sunacağım. Dolaysız gözle, araya bir gözlük koymadan bakılan bir şey zen. "Şu anı gözle" diyor. Ve şu an sürekli akıp gidiyor. Kalıcı kimliklere bağlanmak, aşırı bir arzuyla istemek, acıların kaynağı olup çıkıyor. Zen'de bizim kalıcı bir kimliğimiz olmadığını ve değişimi gözlemlememiz gerektiğini söylüyor. Zen'de hesap yapmak yok çünkü hesap yapınca büyüsü bozuluyor. Beklentiye girmemek gerekiyor. Hayatı geldiği gibi yaşamak esası oluşturuyor. Bir şeyin üstünde çok düşünüp, kılı kırk yarmamak gerekiyor. Zen'de kaybetmek olmadığı gibi, kazanmak da yok. Güzel çirkin kavramlarının ikiciliğinin ötesinde bir yaşam var.[hline]And Vandora came forth, with fire from the sky upon her lips, and sanctified the sacred fountain with her kiss. Thus, she said, he who follows me shall cast off the bonds of flesh and become as elusive as the mist. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Basibozuk Mesaj tarihi: Şubat 5, 2003 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Şubat 5, 2003 Bir başka ilginç öğretinin sözcükleri: Geştalt, kişinin içindeki potansiyelini harekete geçirerekkendi özünü bilinçli bir şekilde gerçekleştirmeyi amaçlayan bir kavram. Geştalt yaklaşımı sayesinde kişi kendi bedenine, duygularına, düşüncelerine ve çevresine ilişkin bilinçliliğini arttırıyor ve insani potansiyelinin daha fazla ortaya çıkmasını sağlıyor. konu ile ilgili yazar Frederick Perls'in "Geçtalt terapisi: İçimizdeki Çocuk" isimli bir kitabı var. Nevzat Erkmen'in çevirisini yaptığı bu kitabın sonunda da "Geştalt Duası" isimli bir şiir yer alıyor. Şiir şöyle: Benim isteklerim var senin isteklerin var Ben bu dünyaya senin beklentilerini gerçekleştirmek için gelmedim; Sen de benimkileri gerçekleştirmek için gelmedin bu dünyaya Sen sensin ve ben de ben, Şayet bir rastlantıyla birbirimizi bulursak, güzel olur. Aksi takdirde, bir şey gelmez ki elden.[hline]And Vandora came forth, with fire from the sky upon her lips, and sanctified the sacred fountain with her kiss. Thus, she said, he who follows me shall cast off the bonds of flesh and become as elusive as the mist. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
hayal Mesaj tarihi: Mart 2, 2003 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 2, 2003 otururken otur, yürürken yürü, çalışırken çalış. hepsi bu-bu,Zen.[hline]herşey hayal gücümüzün bir oyunu.. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Basibozuk Mesaj tarihi: Mart 2, 2003 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Mart 2, 2003 said: hayal, 02 Mart 2003 23:02 tarihinde demiş ki: otururken otur, yürürken yürü, çalışırken çalış. hepsi bu-bu,Zen.[hline]herşey hayal gücümüzün bir oyunu.. Basit olanı anlamak bana zor ve karmaşık gelmiştir hep nedense... "Uzakdoğu'da bir Budist tapınağında geçmiş bir olayı anımsadım. Bu tapınak bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyordu ve burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, kapıda tokmak ya da çan, zil türünden ses çıkaran bir gereç yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki "bilgelik arayıcısı" kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları başladı. Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. İçerdeki bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve kabı yabancıya uzattı. Bu "Yeni bir aracıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz" demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, dalından kopup yere düşmüş bir gül yaprağını dolu kabın içindeki suyun üzerine bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su taşmamıştı. İçerdeki Budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardır. Bu sevgiydi ve sevgiye her zaman yer bulunurdu. Nicedir hayatımızda sevgiye yer bulamadığımızı düşündüm. Bize sevgiyi anlatan bir olayı haber yapamıyoruz. Bize sevgiyi anlatan bir kişiyi dinlemiyoruz. Bize sevgiyi anlatan bir duyguyu görmüyoruz. Bize sevgiyi anlatan bir yazı yazmıyoruz, böyle bir yazıyı okumuyoruz. Bir Polanya filminde Nazi dönemi anlatılıyordu. Nazi komutanı güzel bir evi komutanlık merkezi yapmıştı. Evin güzel sahibesi üst kata çıkmıştı ve az görünüyordu. Komutan bu kadına âşık olduğunu anladı ve aralarında şöyle bir konuşma geçti : - Madam, aşkımız beni zayıf düşürüyor. - Hayır komutan, sevginiz sizi insan yapıyor. İnsan ruhu da doğanın bir parçasıdır ve doğa gibi boşluk kabul etmez. İçinde sevgiyi barındıramayan insan nefretle dolar ve insanlıktan uzaklaşır. Nefret etmeden birine kötülük yapamazsınız. Nefret etmeden birini öldüremezsiniz. Nefreti içinde barındırmak isteyen insan önce kendisinden nefret etmek zorundadır. İçinde nefreti yaşatan insan yüreğindeki sevgiyi kovmuştur. Artık onu bulması çok zordur ve bunun ağır bedelini ödeyecektir. Sevgisizlik ağır bir yüktür ve insan bundan kurtulmak için çok kötü şeyler yapar. Acımak sevgi değildir, üstünlüğün kabulüdür. Hoşgörü sevgi değildir, istemediğine katlanmaktır. Bağımlılık sevgi değildir, gereksinmenin karşılanmasıdır. Sevgi, değer vermesini bilmektir. Sevgi, yaşama hakkını kabul etmektir. Sevgi, varolmaktan kıvanç duymaktır. Sevgi, birlikte olmaktan sevinç duymaktır. Sevgi, eşitliğin duyumsanmasıdır. Sevgi, bütün yapay ayrımların hayattan çıkarılmasıdır. Sevgi, bilinçtir. Sevgi, insan olmaktır. Sevgiyi hayatımızdan kovduk ve yerine parayı koyduk. Para için yaşıyoruz, para için eğitim görüyoruz, para için meslek ediniyoruz, para için çalışıyoruz, para için birbirimizi çiğniyoruz, para için birbirimizi aldatıyoruz, para için savaşıyoruz. Sevgiyi hayatımızdan kovduk ve yerine üstün olmayı koyduk. Üstün olmak için yaşıyoruz, üstün olmak için yarışıyoruz, üstün olmak için kendimizden başkasının aşağı olmasına çalışıyoruz. Sevgiyi hayatımızdan kovduk ve nefreti içimize çağırdık. Birbirimizden nefret ediyoruz nefretle yaşıyoruz, nefretle çalışıyoruz, nefretle dövüşüyoruz, nefretle öldürüyoruz. Para, üstün olmak ve nefret etmek hayatımızı dolduruyor. Hayatımız da savaşlarla, dünyayı yağmalamakla, birbirimizi boğazlamakla geçiyor. Sevginiz olmadıktan sonra daha çok paranız olsa, daha üstün olsanız, daha çok toprağınız, eviniz arabanız, malınız olsa ne olur? Sevginiz yok ve hiçbir şeyiniz yok. Belki de yeniden öğrenmemiz gereken budur. Erdal Atabek 21 Ağustos 1995"[hline]And Vandora came forth, with fire from the sky upon her lips, and sanctified the sacred fountain with her kiss. Thus, she said, he who follows me shall cast off the bonds of flesh and become as elusive as the mist. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Alexi_Septimus Mesaj tarihi: Mart 14, 2003 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 14, 2003 Erdal Atabek? O adamla görüşmüştüm 2 sene evvel.[hline]Alexi Septimus , Necromancers [=o=]Alexi_Septimus [bf1942]clan Cold as Corpse. [ quote ]kalima, 06 Mart 2003 16:29 tarihinde demiş ki: Guilde vermeniz lazım[ /quote ] Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar