Silmarwen Mesaj tarihi: Haziran 8, 2007 Paylaş Mesaj tarihi: Haziran 8, 2007 Neden hep bu tarz şeyler benim başıma gelmek zorundaki? Başladığında iki taraf da biraz tedirgin oluyor. Yavaş yavaş alışıyor kişiler birbirine. Sonra da güven başlıyor taraflar arasında. İşte o güvenin başladığı an çok önemli. Bence, o kişi o anda size ne kadar güvendiyse, geri kalan günlerinizde de o kadar oluyor. Belki de bilemiyorum. Aslında ben ne anlarım ki güvenden. Herkese anlamsızcasına güvenen ben, herkesi gereksiz yere seven ben, herkese sırf insan olduğu için saygı gösteren ben. Nereden bilebilirimki bu tarz konuların gerçek yüzlerini. Olmuyor, yapamıyorum işte. Birisi ile aylar boyu birlikte oluyorsun. Sonra birden senin hatan yüzünden bitiveriyor. Bazen bu olmayan, hiç olmamış ve olamayacak bir hatan oluyor. Öyle bir şey yapmış olmuyorsun. Bazen de gerçekten isteyerek yaptığın bir şey oluyor. Sonra ne oluyor. Bitiyor her şey. Geçenlerde farkettiğim bir şey yine bu. O kadar ay birlikte olduktan sonra, aslında o kadar zamandır tamamen kandırıldığını öğrenmek filan hiç koymuyor. En azından benim için böyle oluyor. İlk duyduğum zaman sadece ufak bir kilitlenme süreci yaşamıştım, ardından her şey geçmişti. Kilitlenme sürecinin biraz uzun sürmesini de sanırım 'boşa' geçen o kadar aya boçrluyum. Ama bittikten sonra şunu düşündüm. Bir sunucuda Ultima Online oynuyorsun oynuyorsun. Sonra birden sunucu kapanıyor. Nedenini biliyorsun ya da bilmiyorsun. Fakat sonuç hepsinde aynı oluyor. O kadar süredir üzerinde çalıştığın, uğraştığın karakterin heba oluyor. Kısacası zamana yazık oluyor. İlişkileri de birden buna benzetesim geldi. Bitince, zamana yazık oluyor. İki taraf da birbirine bir şey katamıyor. Çünkü iki taraf da -garip bir şekilde- birbirinden nefret ediyor. Sonra ne oluyor? Kimisi oynayacak yeni bir sunucu arıyor, kimisi ise Ultima Online hayatına son veriyor. Ultima Online da (istisnalar kaideyi bozmaz) bir bağımlılık olduğuna göre, güzel, cezbedici bir sunucu ile karşılaşınca tekrar başlanıyor. Yapılacak bir şey yok. Her şeyin bittiği gün ilk bir saat kadar sadece biraz somurtkandım. Arkadaşlarla konuştuk, şu oldu, bu oldu. Sonra bir baktım gereksiz yere kafaya takmışım o bir saat. Dostlarımla, yakın arkadaşlarımla, konuşmak istediklerimle telefon görüşmesi yaptım sonra. Eski, gizli bir sevgi kırıntısı kalmıştı içimde. Gizli olarak kalması gereken bir şeydi. Çünkü ne durum, ne şartlar, ne de ortam müsait kılıyordu. Kalbime gömüp, pencereyi kapatmıştım. O şekilde de kalmıştı. Eh "kalp kırmak" diye bir laf vardır ya. Benim de kalbim kırılınca pencereden dışarı o sevgi kırıntısı kaldı. Biraz inceledim o kırıntıyı. Gerçekten büyüyebilir, gelişebilir ve canlanabilirdi. Denedim... Olduda zaten. Olacağından emindim, her şeyden olduğum gibi. Karanlığı seviyordum, ama sadece yanlız olduğum zamanlarda ve kafam rahatsa. Yoksa çok nefret ederim karanlıktan. Eski bir oyundan, bir nostaljiden bir söz geldi aklıma; "Verecek ışığı olmayan, karanlığı sever." Biraz daha düşününce, biraz daha zorlayınca hafızamı aklıma çok güzel bir nokta geldi. Ben aslında sadece kafam karışık olduğunda, sıkıntılı olduğumda, bunalmış olduğumda, çaresiz olduğumda insanlara yardımcı olabiliyordum. Sakin, rahat Sezer aslında hiç de öyle yardımsever bir kişi değilmiş. Bunu farkettim. Biraz daha deşesim geldi eski anıları, hatıraları, güzel günleri, üzüntüleri... Toprağı eşeleyince çıkıverdiler yüzeye birer birer. En başından beri her şey teker teker gözümün önünden geçti. Zihnim, beynim, kalbim... Her şeyimle düşünüyor, araştırıyor ve bir şeyler bulmaya çalışıyordum. Ne aradığımı biliyormuydum? Kesinlikle hayır. Öylesine arıyordum. Belki tutunacak bir dal, belki bir hata, belki bir delil, belki bir sır ya da başka bir şey. Aslında ne aradığımın önemi hiç ama hiç yoktu. Bazı şeyleri hissedebilmiştim. Bir arkadaşımın sevgilisinden ayrılışını görmüştüm, üzülmüştüm. Gerçekleşince daha da kötü olmuştu benim için. Hikayelerimin silindiğini görmüştüm. Gerçekleşince kahrolmuştum resmen. Otobüsle bir yere yetişmeye çalıştığımda geç kalacağımı hissetmiştim. Gerçekten de yarım saat önce gidebileceğim yere bir saat sonra yetişebildiğimde (Belki de o olay benim her yere geç kalmamı başlatmıştır) çok mahçup olmuştum. Tarama sonucu bunları hatırlayınca "insanlara verilen isimler onların hayatlarına etki edebilir" konulu bir araştırma yapmayı düşündüm. Neden olmasın ama? Bazı şeyleri önceden hissedebildikten sonra ismimin Sezer olmasıyla bir bağlantı kurabilirdim pek tabi. Koştum. Fakat sağlık durumum maalesef elverişli olmadığı için tıkanıp kaldım. Nefesim kesildi, ölecek gibi oldum, yarıda bıraktım. Ağır adımlarla geri dönerken bir yandan da nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum. Bunu yaparken bir şey geldi aklıma. Mecazi anlamda bir şeyin peşinden koştuğum zaman da bir süre sonra tıkanıp kalacakmıydım? Daha hiç kesilmemişti nefesim fakat biraz daha devam etsem olacakmıydı bilmiyorum. Belki o durumda ölürdüm. Mecazi anlamda öleceğim için de bütün dünyam yıkılırdı. Her şeyimi kaybeder, hayattan zevk alamaz hale gelirdim. Peki neden olmamıştı bu güne kadar? Olmasını istediğimden değil ama beni, bunu sormaya asıl iten şey benim bir şeyin peşinden koştuğumda sürekli olarak onu elde edebildiğimmiydi? Yoo, aslında bazı durumlarda vazgeçtiğim veya vazgeçmek zorunda kaldığım da olmuştu. Ama sonuç olarak hiçbir zaman dünyam yıkılmamıştı henüz. Deneyecektim. Buna karar vermiştim. Onu arayacak, ve söyleyecektim. Ona kalbimde sakladığım sevgi kırıntısından söz edecektim. Belki kabul edecekti beni, belki de tamamen uzaklaşacaktık birbirimizden. Çok yakındık. Aslında uzaklaşma ihtimalini düşündüğüm zaman içime gerçek anlamda çok büyük bir korku doluyordu. Ama yapabileceğim başka bir şey yoktu. Ya o kırıntı beni parçalayacak ve çoğu zaman ikilemde bırakacaktı, ya da ben onu içimden güzel bir şekilde çıkartıp sahibine sunacaktım. Biraz daha düşünmelimiydim, yoksa hemen yapmalımıydım. Bunda emin olamıyordum asıl. Yoksa ne cesaret problemim vardı, ne de bir eksiğim. Neden olmasındı ki? Denedim. Şok olmuştu. Gerçek anlamda kilitlenmişti. Bunu hissedebiliyordum. Şaşkınlığı, o söylemese bile, ses tonundan, kelimelerinden, konuşmasından belli oluyordu. Yüzüne söylememiştim. Bunun da asıl nedeni okulda olmam değil, yüzüne karşı bunu, böyle bir şeyi söyleyemeyecek olmamdı. Bundan emindim. Korkmak değildi ama bu. Aksine ani tepkiler verilmesi ihtimalinden veya unutulmaktan çekinmemdi. İçimdekileri dışarı vurduktan sonra gerçekten rahatladığımı hissedebilmiştim. Şimdi kalan tek şey ondan gelecek olan cevaptı. Bir hafta kadar sürdü bu olay. Sürekli konuştuk, sürekli mesajlaştık. Her seferinde de cevap beklediğimi ima ediyordum. O da anlayıp konuyu değiştiriyordu. Bazen izin veriyor, bazen de konuyu tekrar geri çekip devam ettirmeye çalışıyordum. Bir hafta boyunca hep ertelendi. Ama her seferinde bir cevap, aynı cevap daha da yakınlaşıyordu. Açık açık söylemese bile söylediği bazı anahtar kelimeler, bazı imalar bunu belli ediyordu. İstediğim oluyordu... Bir hafta kadar bir sürenin sonunda bir gün açık açık söyledi. Artık birbirimize karşı tamamen değişmiştik. Birlikteydik ve gerçekten seviyorduk birbirimizi. Olmuştu bu iş desem çok abes kaçıp, farklı anlamlara çekilebilir. Bu yüzden demiyorum ama gerçekten birbirimizdik. Ne onun bana ait olduğunu söylüyordum, ne de benim onun olduğumu. Birbirimizindik ve bunu hem o hem de ben benimsemiştik. Bundan sonra da bu şekilde devam edecektik. Ve sonunda gözlerimi açtım. Sadece bir Astral Analizdi bu yaklaşık bir kaç hafta önce yaptığım. Kağıda yazıp bir kenara koymuştum. Test edecektim belkide kendimi gördüklerimden sonra. Acaba gerçekten de bazı şeyleri önceden sezebiliyormuydum. 2 tane rüyamın gerçekleşmesi bunu göstermezdi bence ama eğer bu astral analiz tutarsa 'tamam' diyecektim. Birkaç hafta önce yazdığım bu şeyi şimdi buraya yazmamın sebebi ise hem hoşuma gitmesi, hem de kelimesi kelimesine gerçekleşmesi. Onu seviyorum ve artık onunlayım... Sadece yazıyorum nedense bu aralar. Boş zamanlarımın tamamı yazmakla geçiyor. Klavye, kalem, telefon... Hiç farketmez. Ama bundan gerçekten zevk alıyorum. Eskiden bir aralar bir rüya görmüştüm. Daha doğrusu gözlerimi kapatıp yarı uyku ve yarı uyanıklık haline girmiştim. Sonra da gördüklerimi, hissettiklerimi, düşündüklerimi klavyeye dökmüştüm. Ondan da zevk almıştım. Yazmaktan gerçekten zevk alıyorum. Dün tekrar denedim gözlerimi kapatıp, uykumda yazma olayını. Başardım tekrar ve bu seferkiler çok daha fena oldu. Geçen seferkiler biraz acı, biraz duygusallık, biraz aşk, biraz da korku barındırıyordu. Ama hepsi gerçekti. Bu seferki ise çok daha farklı oldu. Çok fazla acı, çok fazla duygusallık, çok fazla korku barındırıyor. Fakat bir gram aşk yok. Neden dedim kendi kendime. Oturdum ve düşündüm. O, içinde para olmayan, yazılarımın olduğu kağıtlarla dolu cüzdanıma elimi attım. Kağıtları çıkardım ve eski astral analizimi aradım. Astral analiz ismini vermiştim ta o zaman bu yazı denemesi tipine kendimce. İlk önce biletler çıktı en önde. Therion, Haggard, Opeth, Blind Guardian biletleri. Therion ve Haggard biletleri kullanılmış, diğer ikisi de okulum yüzünden ziyan olmuştu. Biletlerin ardından en eski hikayeler çıktı. Ta ortaokuldan kalma olanlar. Onlara takıldı gözüm. Okudum hepsini birer birer. Eskimiş yıpranmış sayfalarına dayanamayıp, yeni ve temiz sayfalara geçirdim onları. Spilas'ın çok değiştiğini gördüm. Gerçekten başından çok olaylar geçmiş. Hikayelerle işim bittikten sonra kalıncana bir kağıt tomarı çıktı aralarından. Eski bir günlükten bir parça... İlk gününe baktım. Son gününe baktım ve gülüp geçtim. "Boşa harcanmış koca bir zaman." diye söylendim kendi kendime. 'Yakılacaklar' kısmına o günlük parçasını da attım. Onun ardından oturup taktikler kurduğumuz, kuralları yazdığımız ciddi bir kağıt çıktı. Okuyunca üzerinde değişiklikler yapmam gerekti ve yaptım. Eklemeler sadece yoksa üzerindeki bir şeyi değiştirmek tek başına benim haddime değil. Ve sonunda o kağıdı buldum. Okudum ve bir şeyi farkettim. Aslında ben okumaktan zevk almıyordum. Benim işim yazmaktı. Yeni 'Astral Analiz' ile eskisini karşılaştırdım. Yenisi,söylediğim gibi, çok daha kasvetliydi. Nedenini araştırmaya koyuldum. Hala da araştırıyorum. Fakat eklemek istediğim önemli bir nokta ise bu yazıda onunla ilgili hiçbir şey yok. Çünkü onu katmak istemedim içine. Zihnimden bir süreliğine sildim ve onu görmedim. Evet, isim konusunda yanlış bir seçim yapmış olabilirim belki ama o anda çok hoş gelmişti. Astral Analiz... Oluyo lan aslında =) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
ghost_boo Mesaj tarihi: Haziran 8, 2007 Paylaş Mesaj tarihi: Haziran 8, 2007 İnsanlar neye karar verirse o olur aslında. Eğer ben gecikicem dersen gecikirsin.. Ben ilişkiyi bitiricem dersen bitirirsin. Ancak bilinçaltında böyle kararlar almamaya dikkat etmelisin işte.. Edebiyat açısından modern ancak güzel bir yazı olmuş sevdim baya.. Sen genel olarak hayat dolu ancak melankolik bir insansın yazından anladığım kadarıyla.. Melankolikliik yeryer güzeldir ancak her zamana bulaşmamasına dikkat et ki depresyon da peşinden gelmesin canım =) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Villians Mesaj tarihi: Haziran 9, 2007 Paylaş Mesaj tarihi: Haziran 9, 2007 Hayatımda yada şu geçen bir çok zaman içersinde korktuğum okadar çok şey olduki aslında kendimi cesaretli zannederken olmadığımı görmek beni yıkmadı ama korkmatanda vazgeçmedim. Bazen kararlar veririz ve çok anlık gibi gelsede o anda doğru olduğunu hissederiz bu değişik ama bir anda olur tanımlayamaz isim koyamazssın olduğu gibi kabullenirsin... Sen cesaretli olansın... Olduğun gibi kalmak yada zaten sen olman sana verilen en büyük armağan bence. Hissetiklerin bazen yaşayamadıklarındır.Ama yanında sen olduğun sürece kaybetmessin ve bulmak istediğin kimse yolun sonunda zaten ona ulaşacaksınıdır. Derler ya engeller insaları daha güçlü kılarmış.Buda onun gibi... Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar