Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Can Sıkıntısı


Asteroth

Öne çıkan mesajlar

6-7 ay önce yazdığım bir yazı, bir nevî "A Tribute to Hitchhiker's Guide" =)

------------------------------------------------------------------

İnsanlığın, tarihinin başlangıcından beri karşılaştığı en temel sorun ne salgın hastalıklar, ne doğal afetler, ne de arada bir -dünya çok kalabalıklaştığından- başlattıkları dünya savaşlarıydı. Hayır, insanların en temel problemi, tarihinin başlangıcından beri var olan ama bu sürenin sağlıklı çözümü üretmesine yetmeyeceği kadar devasa bir şeydi; can sıkıntısı.

Can sıkıntısı, aslen büyüklü küçüklü tüm problemlerin atası olmasına rağmen, çoğu zaman basit bir çözümü olurdu ve kısa vadede pek de ciddi bir sorun yaratmazdı. Asıl sorun, üretilen çözümün sonuçlarıyla ortaya çıkardı ki, hâlen çözülememiş olan düğüm, budur.

Can sıkıntısına karşı geliştirilen en yaygın çözümlerden birisi aşktır. Şöyle ki, aşk, boş zamanı ve kişinin aklını tamamen boşlukla doldurmakta, böylece kişinin kendisini sürekli bir şekilde meşgul hissettiği yanılgısına yol açmaktadır. Basitçe bir eylemin ne kadar yararlı olduğunu görmek için, o eylemin ilk hâli ile son hâli arasında bir karşılaştırma yapmak yeterli olacaktır. "Aşk"; konusunda, ilk ve son arasında tek bir fark yoktur. Herkes aynı yoldan yürümüş, aynı hataları yapmış ve aynı sonuca varmıştır. Aslında hiçbir şey yapmayan ve hiçbir yeni fikir üretemeyen birey, kendinden önceki milyarlarca insanın düştüğü hataya düşer ve bu hatanın içinde uzunca bir süre yüzdükten sonra çıkar, kurulanır ve bu hataya tekrar düşer. Yine de uzun vadede, aşka olan inanç kaybedildiğinde, verdiği zararlar nispeten de olsa kapanır ve bir daha geri dönülmemek üzere, bu fikir ortadan kaldırılır.

Can sıkıntısına çözüm olarak getirilen fikirlerin en zararlısı ise Felsefe ve buna bağlı olarak Psikoloji olgusudur. İnsanların tartışmalarını çözmek için ellerindeki en gelişmiş yöntemin, basit bir şekilde bir odun parçasıyla karşısındakinin kafasına vurmak olduğu dönemlerde, ki bu halen bazı bölgelerde verimli olarak kullanılmakta olan bir yöntemdir, "Felsefe"; ve "Psikoloji"; henüz bir sorun yaratmamaktaydı. Öyle ki, bir adamın en büyük ikilemi, akşam yemeğinde bir geyik mi yoksa bir öküz mü avlaması gerektiğiydi. Gelin görün ki, bu dönem çabucak geride bırakılmış ve insanlar artık etlerini onların yerine vurup hazırlayabilecek başka insanlara bunun karşılığında verebilecekleri bir şeyi, yani parayı, keşfettiklerinde, işler karışmaya başladı. İlkel insanın rahatlığı, uğraşmak zorunda olduğu sorunların tüm vaktini alıyor olmasından kaynaklanıyordu. Modern insan ise, bütün gün etini yiyebileceği bir hayvanın peşinden koşmayı bıraktığında, eline sadece can sıkıntısıyla dolu bolca zaman geçmişti.

İşte psikolojinin tohumları, yine can sıkıntısıyla geçen bir öğleden sonra "felsefe"; adıyla atılmıştır. Yoldan geçen bir adam, yol kenarında oldukça sıkılmış bir şekilde oturmakta olan bir diğerine "Selam dostum? Hayat nasıl gidiyor?" diye sorduğunda, karşısındakinin bir anda gözlerinin açılıp, derin düşüncelere dalmasına ve onu görmezden gelmesine anlam verememiş "Zaten garip bir adamdı" diyerek oradan uzaklaşmıştı. Aslında o anda, sonsuza dek hiçbir sonuç vermeden çalışacak olan Psikoloji makinesinin düğmesine basmıştı.

Selam verilen adam öncelikle, garip bir biçimde, neden daha önce kimsenin "Hayat nasıl gidiyor?" sorusuna "İyi gidiyor, bildiğin gibi" tarzı geçiştirmelik bir cevap yerine, bu soruyu ölçüp tartıp bir cevap vermediğini hayretler içinde merak etmişti. Sonra bu soruya geçiştirmelik bir cevap verdi ve bu soruyu kafasında evirip çevirdi. Sonunda sihirli kelimeyi aradan çıkardı; "Hayat". Öncelikle soruyu "Hayat nedir?"e çevirdi, aklında basit bir-iki cevap şekillendi ve yeni bir şeyler keşfetmenin heyecanıyla soruyu "Biz nasıl yaratıldık?"a dönüştürdü. Bu soru ona fazlasıyla rahatsız edici geldiğindendir ki cevabına fazla kafa yormadan soruyu son ve kaçınılmaz şekline dönüştürdü "Hayatın anlamı nedir?" Bu noktada beyni durmuştu. Az önce fikren daldan dala atlayan, yeni sorular, yeni cevaplar bulan ve inanılmaz keşfinin dayanılmaz hafifliğiyle yüzünde çarpık bir gülümseme oluşmuş olan adam, bir anda sorduğu sorunun altında ezilmiş ve yüzüne kötü görünüşlü bir somurtkanlık yerleşmişti. Ne yazık ki bu adam, arkasında bu sorunun cevabını birlikte aradığı ve öğretilerini yaymalarını istediği çok sayıda öğrenci bıraktıktan sonra, sorusuna cevap bulamadan bir kupa dolusu zehri içmiş ve yüzündeki aynı somurtmayla ölmüştür.

Daha da ileriki yıllarda, bu adamın bulduğu ve ismine felsefe denmiş olan bu olgu sadece öğrenmeye hevesli insanların değil, istesin ya da istemesin herkesin hayatında yer edinmeye başlamış ve bu hayatlarda onarılmaz yaralar açmaya başlamıştır. "Neden?" sorusuna cevap olarak "Neden olmasın?" yanıtının artık klasikleştiği bir zamanda, bir uyanığın kolay yoldan çuvallarca para kazanabilmesinin nedeni de, felsefenin bu denli yaygın oluşuydu. Felsefenin ilerlemesiyle, artık canı sıkılan her insanoğlu kendi kendine psikolojik bir tartışma başlatabiliyor ve kendisine her cevap veremeyeceği soru soruşunda içinde bulunduğu bataktan kurtulmak için tümevarım yaparak soruların alanını biraz daha genişletiyordu. Bir gün artık bu alan o kadar genişletilmişti ki, insanlar kendi başlarına bu sorunu çözemeyeceklerini fark ederek, başka insanlara bu konuda danışmaya karar verdiler.

Yukarıda bahsedilen çuvalla para kazanan uyanık, işte bu noktada devreye girmiştir. Bir işe girip çalışmak asla verilen çabanın karşılığını vermiyordu, banka soygunları artık çok klasik ve çok da riskli bir işe dönüşmüştü ve henüz telefon keşfedilmediğinden kimse telefonla satış yapamamaktaydı. İşte böyle bir zamanda, bu genç adam insanları dinlemenin ve kafa sallamanın aslında inanılamayacak boyutlarda kazanç getirebilecek şekilde geliştirilebileceğini anladı. Yaptığı ilk iş, bir muayehane açarak bir de sekreter tutmak oldu. Bundan sonra ise yaptığı tek şey insanları dinlemek ve kafa sallayıp "Peki bu sana nasıl hissettirdi?"ve "Maalesef bu haftalık da saatimiz doldu, çıkışta sekreterimden önümüzdeki hafta için randevu alabilirsiniz" gibi basit 2 cümle söylemek olan bu adam, hayal edilemeyecek kadar çok para kazandı. Bildiği şey, bu sefer turnayı gözünden vurmuş olduğuydu. Bilmediği şey ise, insanların ona para ödeme nedeninin, yani "Hayatın anlamını bulma çabası"nın, dünyasının yok oluş nedeniyle birinci dereceden alakalı oluşuydu. Bu yok oluşun nedeni, insanların kârlı bir iş olduğundan psikolog ve psikiyatrist olmaya başlaması ve bir süre sonra gezegende yapılan tek işin psikolojiyle ilgili olması nedeniyle tüm insanların açlıktan ölmesi olabileceği gibi, gezegenin yeni bir uzay çevre yolu için yok edilmek zorunda olması da yadsınamayacak kadar ihtimaller içerisindedir.

Burada kısa bir bilgi vermekte yarar var; can sıkıntısının kötü sonuçlar doğurmasının en önemli nedenlerinden biri de, bu sıkıntının kişiyi sorunu ve sorunun nedenlerini düşünmeden çözüm bulmaya teşvik etmesidir.

Milyonlarca insan, psikolog ve psikiyatristlere döktükleri paranın karşılığını (yani hayatın anlamını) alabilselerdi dâhi tatmin olmayacaklardı. Çünkü sorunun ne anlama geldiğini hiç düşünmemişlerdi. "42"nin sizin için bir anlam ifade etmemesinin tek nedeni de budur.

Sonuç olarak felsefe ve psikolojinin anlamsızlığı, gereksizliği ve kısırlığını belgeleyecek en mantıklı açıklama, bundan yıllar önce yapılmıştır ve bugüne kadar koruduğu geçerliliğini, çok daha garipçe açıklanamaz bir açıklamaya bırakana dek de koruyacaktır. Bu açıklama, kelimesi kelimesine şöyledir;

"There is a theory which states that if ever anyone discovers exactly what the Universe is for and why it is here, it will instantly disappear and be replaced by something more bizarrely inexplicable.

There is another theory which states that this has already happened. "

Douglas Adams

[ Mesaj 01 Mayıs 2007, Salı - 17:48 tarihinde, Asteroth tarafından güncellenmiştir ]
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

can sıkıntısı üstünde düşünmek için ilginç bir konu, ama daha dibinde (bence) başka bir kavram var: farkındalık.

aslanlar ya da maymunların da "boş" kaldığı zamanlar oluyor ama onların canı sıkılmıyor, konu bu bence.
insan ise etrafının, hayatının, kendisinin, bir sürü şeyin "farkında" olan bir canlı, bu farkındalık onu bunları manipüle etmeyi denemeye itiyor. felsefenin, psikolojinin, dolandırıcılığın, vesairenin dibinde asıl bu var sanırım.

şahsi zannımca kendini güzel ifade ediyorsun asterotçum, türkçen iyi, dile hakimsin. ama kurguda uğraşabilirsin derim bütün ukalalığımla.
tamamen şahsi fikrim olarak söylüyorum, dünyanın en önemli bilgisini versen, en acayip hikayesini anlatsan, okuru avucunun içine almayınca olmuyor. bu konuda yol alırsan daha iyi olacaksın.

öperim.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Kırmayıp okuduğun için teşekkürler Ema Apla =)

Yazının başında yazdığı gibi, Otostopçunun Galaksi Rehberi'ni bitirdikten hemen sonra yazdım yazıyı, Douglas Adams'tan ne kadar etkilendiğimi göstermek amacıyla.

Konuyu işleyiş, sözcük seçimi konularında biraz yaklaşabiliyorum da, kurguyu ayarlamak konusunda adam inanılmaz(mış), sanmıyorum ki yakalayabileyim =)

Yorumlar için de ayrıca teşekkürler =)
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...