Divertissement Mesaj tarihi: Mart 28, 2006 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 28, 2006 Böyle tek-tük kişilerin okuyacağını bilsem de ben yine uyarımı yapayım, uzuunca bir peri masalı bu. Hikaye iki bölümden oluşuyor. İki kısmın da ayrı başlığı var neden böyle yaptım bilmiyorum. Senaryo yaratılış kısmında aşk-ı kıyamet çalıyordu emre altuğ'dan, sonlarına doğru da beni çok fazla geçmişe götüren bir melodiyi hatırlattı gelişmeler ve o melodinin ismini yazdım. öyle işte. ASK-I KIYAMET Küçük kasabalarda, oraya gelen yeni yüzlere alışmak ne kadar zaman alıyorsa; verilen kayıpların da yası o kadar uzun tutulur. [spo]Henüz otuzlarında gösteren kadın, kendisine yabancı gelen yalnızlığa alışırken bir yandan da verdiği acı kaybın yasını tutuyordu. Bütün bunları da en çok yeni başladığı işten evine dönerken düşünüyordu. Gün batımının hemen ardından eşe-dosta uğrayıp ordan da eve gitmeyi adet edinmişti o kayıptan sonra. Bugünün doğumgünü olması hiçbir şeyi değiştirmemişti. Eğer dileği yerine gelecek olsaydı bu zaten geçen üç ayda gerçekleşirdi. Akşamın bu saatleri aslında bu kadar sessiz olmazdı. Evsizler ortada dolanıp o günkü yerlerini ayarlamaya çalışırken, çocuklar gruplar halinde sokakta top oynayıp eğleniyor olurdu. Fırtına söylentileri yüzünden herkes evlere kapanmıştı. Fırtına öncesi sessizlik miydi bu yoksa fırtınayı bekleme sessizliği miydi çözemedi kadın. [/spo] [spo]Adımlarını sıklaştırırken arkasından fazla tanıdık olmayan bir ses ile irkildi: "Pardon bayan size eve kadar eşlik edebilirmiyim?" Korkunun verdiği baskı yüzünden arkasına dönüp bakamadı bile: "Hayır tabi ki! Yine de teşekkürler." diyerek geçiştirdi. Kadın içinde yaşadığı gel-gitlerin 'git' kısmındaydı. Yine aynı ses: "Tabi nasıl isterseniz. Ama dikkat edin bu saatte bu sokaklar tehlikeli olabilir" Bir an durdu kadın. Sanki seste tanıdık bir tını yakalamıştı. Bu sefer korkusu merakına yenik düştü ama arkasına bakma cesareti bulduğunda adam arkasını dönmüş ve uzaklaşmaya başlamıştı bile. Garip bir hüzünle başını öne eğdi, evine doğru giderken kendi kendine mırıldandı: "Alışmış olmam lazım yalnız yürümeye." Eve girerken çatısına baktı, fırtına çıkarsa dayanabilir miydi acaba bu küçük yer? Zaten hayatı yıkılmıştı bir kere. Bir de bu arta kalan tek anılarla dolu yer yıkılsa ne olurdu? Evine girdiğinde ışıkları yaktı "ben geldim hayatım" dedi içinden.[/spo] One Last Wish [spo]Kısa bir tereddüt ile geceliklerini giyip uykuya dalmaya çalıştı kadın. Yorgun düşmüştü beyni düşüncelerden. Rüyalarına sığınmak en tatlı kaçış yoluydu onun için. Hem belki fırtınayı da duymazdı.[/spo] [spo]Birden karanlığın içinden bir el çıktı, kadının ağzını kapadı ve kulağına soğuk bi nefesin yaklaştığını hissetti. Kadın refleks ile kulağını omzuna doğru yaslarken bir yandan da diğer koluyla ağzındaki bileği kavramaya çalıştı. Bütün direnç çabalarına rağmen buz gibi başka bir el kadını kafasından tutup bir oyuncak bebekmişçesine çekti yataktan ve ayağa kaldırdı. Çığlık atmaya çalışırken dışarda çoktan başlamış olan fırtınanın gökgürültüsü zaten çatlak çıkan sesini bastırıyordu. Ağzındaki elin başparmağıyla kadının kafası yana doğru yatmaya başladı. Kadın kanının boynundaki atardamarda aktığını ilk defa bu kadar şiddetli hissediyordu, sanki nabzı her geçen saniyede tıkırtıları arasında kendisini boğacakmış gibi. Tam rüyanın bittiğini düşündüğü vakit karşısındaki şeye bakabilme fırsatı buldu. Büyük ihtimalle bir erkekti ve şimşeklerin arada yaydığı ışıktan görebileceği yüzü başındaki şapkadan dolayı gölgede kalıyordu. O sırada adam kadını yere attı. Korkudan kaskatı kesilmiş vücudunu güçlükle kontrol edebiliyordu kadın ve adamın; "Hayır bu böyle olmamalı bu şekilde olmamalı" diye sayıkladığını duyar gibi oldu. Bir anda kafasındaki şapkayı çıkaran adamı görünce kadın ya öldüğünü ya da rüyanın bitmeyip hatta yeni başladığını düşündü.[/spo] [spo]Trafik kazasında öldüğünü "sanıp" 3 aydır yasını tuttuğu kocasının bembeyaz ölü bir vücutla tezat duran capcanlı gözleriyle kendisine bakıyordu. Dudaklarının morarmış kırmızılığı, saçlarının beyazlamış rengine kadar her şeyi garip bir değişime uğramıştı. Yüzüyse tamamen pürüzsüzdü. Onu gören herkes tanıyabilirdi fakat hatırladıkları gibi kalmadığı aşikardı. Adamın içindeki, az da olsa kalan insan gözlerinden dökülen tek damla yaşı farkeden kadın korkudan ne yapacağını şaşırıp gerilemeye çabalasa da vücudunun kontrolünü komple kaybetmiş gibi hissediyordu. Adamın tek sözü kendisine duyduğu özlemi anlamasına yetti: "Aşkım... " Bunu duymayalı yıllar olmuş gibi hissediyordu kadın. Ne kadar zaman geçmişti o kazadan? Bir saatlik hasretine dayanamazken o zamandan bu ana kaç asır geçmişti? Rüya da olsa dokunmak istiyordu tek ve son dileği buydu kadının onsuz geçen yüzyıllar boyunca. "Sen? Nasıl?" Vücudunu hala kontrol edemiyordu ağzından çıkan sözleri de aynı şekilde kontrol edememişti. Oysa neler söylemek istiyordu. Her şeyden öte dokunmak...[/spo] [spo]"Bu ben miyim değil miyim bilmiyorum. Belki de beni ben yapacak olan sensin bu yüzden sana geldim. Az zamanım var konuşmaya ise hiç yok gibi, açlığım uç boyutlarda" Kadın: "Lütfen gel çok zor hareket ediyorum bir kez dokunayım yeter" diye yalvarırken nasıl olduğunu anlayamadan birden adamın kollarında buluverdi kendini. Eli ellerindeydi. Vuslatın dayanılmaz bir acısı vardı yüreğinde. "Beni bırakma ne olur bir daha. Biliyordum şaka olduğunu... " Adam sözlerin bitmesine fırsat vermeden çabucak: "Şaka değildi. Öldüm... " Kadın bunun kocasının eski oyunlarından biriymişçesine: "Ah hayır burdasın çok üşümüşsün gir şu yatağa." Adam daha fazla dayanabilecek gibi görünmüyordu hatta bu kadınla konuşurken bazen bildik kurbanları gibi görüyordu onu da. Yine de kollarındaki eşini görünce birlikte aşkın daha hangi hallerini keşfedebileceklerini düşündü: "Aşkımız o kadar büyüktü ki ölüm bile ayıramadı bizi. Geldim" Kadının her şeyi sorgulamaya başlayan beyni: "Ne oldu sana?" Ama konuşmanın adamı yorduğunu farkedince: "Tamam yorgunsun yat burda hiçbir şey söyleme bir şeyler getireyim sana" demeyi akıl edebildi. Adam bariz bir şekilde açım demişti ve o kıpırdayamamıştı bile. Mutfağa doğru bir hamle yapmaya kalkıştığı anda adamın gözbebeklerinin büyüyüp gözlerinin içini tamamen siyaha büyündüğünü dehşet içinde görürken kendisini saran kolların şimdi bütün vücudunu fazlasıyla sıktığını farketti. Nabzını tekrar hissetmeye başladı. "Acıtıyorsun!" diyebildi kadın sadece.[/spo] [spo]Adamın kolları tekrar gevşedi, sanki içinde bir savaş yaşıyordu: "Aşkım (Tanrım kadın bunu her duyduğunda zaten ufacık yüreği kıpır kıpır olurdu, bu kadar uzun zamandan sonra tekrar aynı ağızdan aynı şekilde işitiyordu) Zaman yok. Sana o birlikte "evet" diye cevapladığımız soru kadar önemli bir şey soracağım." Kadın şaşırmıştı, adam devam etti: "Sonsuza kadar benimle birlikte olmayı hala istiyor musun?" Kadının eski zamanlarındaki hatıralar geçti bir an için. Sonsuzluk onların aşkı için ironik bir sınır gibi geliyordu. Sonsuzluğun ötesi için sözleşmişlerdi çünkü hayalgüçleri: "Evet elbette, gitme lütfen, gideceksen beni de al yanına yalvarırım." Adamın yüzündeki ifadenin günışığına mahkum yaşantılar arasında bir karşılığı yoktu: "Öyleyse gözlerini kapa bebeğim. Bundan böyle ölüm bizi kesinlikle ayıramayacak." Kadın ikinci defa düşünmeden gözlerini kapatırken adamın kendisine tarifsiz güzellikte gelen gülümsemesini görebildi son karede. Adam, kadının boynuna doğru yaklaşırken kadın artık korkmuyordu. Hatta uzun zamandır hissetmediği bir huzurla doldu bütün vücudu. Küçük bir acı hissetti ve şu sözleri işitti sevgilisinden: "Önceden emin olduğumuz son ölümdü, sonsuzlukta da beraber olmak için biraz direnip ötesinde de birlikte olmak için çabalayacaktık. Şimdi sonsuzluğun ötesine bir adım kaldı sevgilim."[/spo] [spo] Not: O akşamki fırtınanın yüksek şiddetine karşın kasabadaki bahsi geçen evsizlerde dahi ciddi hasarlar oluşmamıştır. Kasaba halkı uzun bir süre kayıp kadını aradıysalar da ne öldüğüne ne de yaşadığına dair en ufak bir delil bulamadılar. Çok sevilen bir kadın olması dolayısıyla cesedinin bulunmaması üzerine eşininki gibi boş bir tabutu yine eşinin mezarı olarak kabul görülen mezarlıktaki yerinin yanına gömdüler. Kadının ölümüne "kurtuldu" diye bakanlar fazlalıkta olduğu için fazla yas tutulmadı. İlk yası bu kadar kısa süren hatta ("kavuştular" diye) kaybına sevinilen bir insan olarak hatırlandı kadın. Küçük evi restore eden kasabalılar, bu çiftin mirasçıları olmadığı için kasabadaki evsizlere yardım olsun diye bu evi halka açmaya karar verdiler. [/spo] [spo]Senaryo: Spawn77 Hikaye: Regine77 Love Mode: Forever On [/spo] [ Mesaj 28 Mart 2006, Salı - 05:58 tarihinde, Divertissement tarafından güncellenmiştir ] Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Apeiron Mesaj tarihi: Mart 28, 2006 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 28, 2006 eline sağlık gzl bi yazı olmş ;) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Asgard Mesaj tarihi: Mart 28, 2006 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 28, 2006 gercekten güzel bir yazı Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
_ClymoR_ Mesaj tarihi: Mart 28, 2006 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 28, 2006 normalde uzun yazıları okumam ama çokgüzel olmuş (okudum demek buda) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Divertissement Mesaj tarihi: Mart 29, 2006 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Mart 29, 2006 Teşekkürler güzel yorumlarınız için yine bekleriiz (: Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar