Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

"Hikaye" Bölüm 2...


kymophobia

Öne çıkan mesajlar

Bölüm 2

[ Bir Günlük Hayatın Özeti ]


[i]Eğer bir günce tutuyor olsa en fazla sıradan(!) diyebileceği kadar normal bir gündü. Sıcak odasından çıktıktan sonra, bunaltan bir holden geçmiş ve kendini soğuk apartmana atmıştı. Evin kapısıyla merdivenlerin arası birkaç adım mesafeydi ve o mesafede hissettiği soğukluk garip bir rahatlama sağlamıştı. Yüzündeki serinlik hissinin gitgide vücuduna yayıldığını fark etti. Tüm bedeni soğuduğunda merdivenlerden inmiş ve apartman kapısına varmıştı. Kapıyı açıp dışarı çıktı ve o bunaltan sıcağı tekrar hatırladı. Havaya doğru kaydırdı gözlerini, dışarıya doğru birkaç adım attı ve bulutlara göz gezdirdi.Bunu genelde yapardı. Bulutlara bakardı yani. Tam bir amacı olmamasına rağmen bulutlara şekil vermek hoşuna giderdi.Asıl garip olan genelde benzer şekiller bulmasıydı. Pişmiş tavuk, koyun, televizyon, insan suratları seçerdi.Ya da belki seçmek isterdi kim bilir? Seçtiği kişiler hep tanıdıkları olurdu. Belki de hep yanında olmasını istedikleriydi. Aşık oldukları dostları ve her şeyi paylaştıkları... Hepsi önemli ve hepside bulut kadar beyaz, bulut kadar güzeldi onun için. Sebeplerde güzeldi seçtikleri de.
Hayatta önem verilmesi gereken en büyük değerlerden biridir arkadaşlık. Sosyal olduğumuzu ve bütün insanların farklı düşündüğünü hesaba katarsak, birlikte yaşadığınız, yaşayabileceğiniz, arkadaş(!) diyebileceğiniz kişileri seçmek çok önemlidir. Farklı kimliklerin, bütünü kendi aralarında sosyalleşip bir arada tutmaları başlarken zor, ilerledikçe yorucu ama gelişimi tamamlayınca bozulmaz zinciri oluşturur çünkü. Telefonu açarken, kapıya bakarken ya da sokağın köşesini döndüğünüzde karşılaşacağınız kişiler için kalbinizde bir yer ayırdıysanız arkadaşlığın manasını yakalıyorsunuz demektir.
Kısa bir bekleyişten sonra Kadıköy’e gitmek için dolmuş durağına doğru yürümeye koyuldu. Walkmanini çıkartıp kasetini dinlemeye başladı. Genelde hemen her türü dinlerdi ama disko, arabesk ve pop onun için gereksizdi çünkü gerçek değildi. Önemli olan dinlemek değil, dinlerken müziğin parçası olabilmekti. Maalesef bunlar değil parçası olmak, yanından bile geçmiyordu.
- "Ne dinlesem acaba? Megadeth, Enigma, Travis, Pixies ya da Billy Joel? Çal gitsin be aman..."
İlk şarkı "Megadeth – A tout le monde" idi.Garip bir saplantısı vardı Megadeth’e karşı. Bilinen bir şey vardır ki Metallica ve Megadeth sevenler birbirinden ayrılır. O da Metallica sevmiyordu ama bu gibi bir gruptan değildi. Sevmemesinin sebebi doğal gelmemeleriydi sadece. Yaptıklarına saygı duyuyordu ama gene de ikisi arasında his farkı vardı. Ayrıca güzel şarkı sözleri hep Megadeth’ten geliyordu ona göre.
Şarkı sözlerini takip etmeye başladı. Artık bir marşmışçasına dinliyordu bunu en sevdiği kısım nakaratıydı ve garip bir melankolisi vardı. Son yalnız kalmayı anlatır gibiydi.
-" A tout le monde
A tout les amis
Je vous aime
Je dois partir
These are the last words
I’ll ever speak
And they’ll set me free
"
-"Tüm dünyaya
Tüm arkadaşlarıma
Sizi seviyorum
Ama gitmeliyim
Bunlar son sözlerimdir
Söyleyeceğim
Ve özgür bırakacaklar"

Bu kısmı dinlerken kendini bir tepede hayal ediyordu. Bayağı yüksek bir tepe. En ucunda sadece bir kişinin oturabileceği kadar bir çıkıntı ve ayaklarının altına serili bir deniz. Sağ tarafına baktığında suda beyaz köpükler bırakan tekneler, sol tarafında ise sahile doğru seyrekleşen bir orman vardı. Başını tam önüne çevirdiğinde ise sahile doğru seyrekleşen bir orman vardı. Başını tam önüne çevirdiğinde ise esen rüzgarla birlikte kavuşmak istediği mavi, yeşil arası bir renkte boş ve saf bir deniz duruyordu. Ellerini ileri uzatıp gözlerini kapatınca bir yosuna değdiğini dahi hissediyordu. Tek amacı ise sevdiklerinin gözlerine son kez bakıp kendini aşağıya bırakmaktı. Garip bir nakarattı ama gerçek bir anlam yüklüydü.
Hayallerine ara verince durağa geldiğini fark etti. Biraz sıra vardı. En arkaya geçip beklemeye başladı. Sıradakiler arasında çok garip tipler vardı aslında. Mesela bir tanesi sürekli yanındakine bir şeyler anlatıyordu ama hiç dinlenmiyordu. Durağın yanında küçük bir park vardı ve hafif rüzgarda sallanan yapraklar anlatılanlara göre daha çekiciydi herhalde. Bir başkası da sürekli çantasını kurcalıyordu. Bir şey aradığı belliydi ama her şeyi çıkartıp geri koyması komik görünüyordu. Sıra kendine gelene kadar çantadan bir sürü farklı tipte ruj, cüzdan, walkman ve benzeri malzeme çıkarmıştı ama aradığını bir türlü bulamamıştı. Bütün bu alışılmış karmaşadan sonra kendini dolmuşa attı. Parayı verip etrafını incelemeye koyuldu. Varana kadar tek yaptığı gördüğüne bakmaktı. Yirmi - yirmi beş dakikalık yolculuk boyunca hep yaşamına hitap etmeyen insanlarla karşılaşmıştı. İnsanları dışarıdan yargılamaması gerektiğini biliyordu ama gördüğü tiplerin genelde ne düşündüğünün farkındaydı. Pahalı kıyafetler, arabalar, kalın bir cüzdan ve başkasının yönettiği hayatlar. Birçoğunun tek başına bırakıldığında sadece tek başına kalacağını(!)
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

A Tout Le Monde ve She-Wolf eşliğinde okudum yazıyı, çok güzel baharat oldular. :)

Özelleşme ve detaylara inme önemli, her insana alacak bir şeyler veriyor ve kendini karakterle özdeşleştirmene yardımcı oluyor. Bazı yerlerde özellikle yaşadım bunu hele şu "çocuk gibi koşturma kısmı"nda.

Müzik zevki kısmına ilk bölümde değinilmişti, bir daha üstünden geçilmesi gereksiz gibi.

Ayrıca kızıldereli olayına yeniden gönderme yapılması zekice.

Hikayeleştirme çok hoş.

Yeni bölüme yollanıyorum ben. ;)[signature][hline]Follower Of Cyric,Prince Of Lies;Blog

[Bu mesaj Loras tarafından 14 Eylül 2005 13:52 tarihinde değiştirilmiştir]
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
  • Yeni Oluştur...