Uzun bir aradan sonra tekrar kalem ve kağıtla beraberim. İçimden yazmak geliyor hatta açgözlülüğümün verdiği bir dürtüyle elimdeki boş sayfaların yetmeyeyeceği kadar uzun.Ama bir problem vardı sanki. Bir problem varDI. Geçmiş zaman. Çünkü yazdıklarım önceden kafamda hep belirlenmişlerdi. Bir tek fark var. Oda kelimeleri eşzamanlı olarak sadece o kelimeyi yazarken yazmış olmam. İşte bu yüzden baştan alıp okuduğumda bazen kendimi anlamakta zorlanabiliyor hatta ileride aynı yazıyı okuduğumda bu yazıyı benim yazabilmiş olabilme ihtimalinin olup olmadığı konusunda ikileme düşüyordum. Elbette kabul ediyorum ki ben yazıyorum ama sanki yazı bittikten sonra bu cümleler bana ait olmuyordu. Dramatik yanım buna diyor ki ' Kelimeler ve cümleler de beni terkediyor! '. Fazla dağıtmadan toparlayayım : Bir problem vardı bu sefer. Yazmak istediklerimle yazdıklarım ikiye bölünmek istiyorlardı..yukarıda bahsettiğim.. Daha önce planlanan düşünce 'Filmler, hikayeler beni etkiliyor' iken kalemin ucundan çıkanlar ise 'Filmlerin beni etkilediğini biliyorum!'. Daha çarpıcı bir örnek istersem şunu yazabilirim. Düşüncede varolan 'Öğlene kadar uyumak istiyorum ve uyuyorum' iken nedense yazı yazarken bu kağıda 'İstediklerimi yapmak için vaktim olmuyor' olarak çıkıyor. ' Neden?Niçin?Niye?Nasıl? ' sorularını sorarken ' Bundan sonra sormak yok. Hatta kendime değil bir başkasına bile kendim cevaplamamı beklediğim sorular da yok. Neden, Fatih? Niye, Emre? Niçin, Anne? E peki nasıl yapmalıyım, Bahar? ' gibi satırlar döküyorum. Beynim yüzlerce silgi tüketirken elim silgiye dokunmuyor bile.
Şuan canım sadece yazmak istiyor. Ama kalemde yalnız bu sorunu ele aldığım zaman düşünceler önce 2'ye sonra 4'e sonra 8'e ve böylece artarak devam eden parçalara bölünüyor. Şizofrene mi benziyorum? HAYIR!!! Çünkü bana kimi zaman bu satırları yazdıran şizofreninin öğrettikleriyle bilebiliyorum ki; şizofrenlik bir yeti olsaydı ben bunu beceremezdim. Yani bunun simetrisini düşünürsek satrançta zaferi kazandığımda söylediğim 'Satranç bir oyun olsaydı ben oynayamazdım!' sözüne duyduğum hassas güvenle açıklamaya çalışabilirim.
Yazıma problemi ele almadan, sadece bir içten gelen istekle birlikte başlamam problemin varolmayacağı anlamına gelseydi cümleleri burda noktalamam ve yazdığım saçmalıklara bir son vermem gerekirdi. Ama düşünceler hala bölünüyor ve bu ikileme düşmece oyununa karşı farkındalığım artıyor. Belkide problemden çok oyuna benzemeye başlıyor şimdi. Ve böylelikle yazıyı baştan okumaya başladığımda, kafamdaki enerjisel düşüncenin [ Düşünceyi bir tür enerji kabul etmişimdir. Ve bu enerji bana göre iş, oluş, hareket ve kelimelerle daha sonra somutsal soyut bir dış dünya tabiri düşünce halini alır. Bu acaba bir filozofun düşüncesi olabilir mi bilmiyorum ama ben okumadım henüz ] kelimelerle aynen somutsal soyut hale dönüşmediğini göreceğim. Bu arada az önce ilk defa bu yazıda bir kelimenin üzerini çizdim ve değişiklik yaptım. Acaba bu problemin oyuna dönüşmeye başladığının somut bir kanıtı olabilir mi? Eğer evetse bu da oyunun içinde bölünen düşüncelerimin beni aslında aynı noktaya ulaştırabileceğinin göstergesi olabilir mi? Eğer hayırsa son olarak, ulaştığım yada ulaşamayacağım bu noktanın beynimi her an içerisinde aynı zaman diliminde farklı olgulardan etkilenmiş olarak kullanabilme yetisini yada dengesizliğini açıklayabileceğini söylemek mümkün mü?
Ama bu kişi kendim bile olsam, şimdi sana sesleniyorum bu satırları okuyan; Acaba ulaştıkça yada ulaşamadıkça ilerlediğim, yada yeti mi dengesizlik mi diye ayıramadığım noktalar mı senin dikkatini çeken yoksa kurduğum cümle ve içeriği ve seçtiğim kelimeler ve anlatım biçimim mi? Eğer satırları okuyan kendim isem cevabım bazen birinci bazen ikinci seçenek olurdu. 'Buyur burdan yak' mı dersin, yoksa 'düşünülmüşten farklı şekilde kelimelere dökülmüş somutsal soyut' mu dersin? Bu benim & kendim cevaplayacağım soru değil...
---------------------------
- H o p e S e e d s -
[Bu mesaj HopeSeeds tarafından 25 Temmuz 2004 20:23 tarihinde değiştirilmiştir]