İşte tam hayatın kendisiyle karşılaştın artık. Pek karakterli olduğu söylenemez. Bir hali bir halini tutmuyor. Dikkatli ol, eğer ilk hamlede sen onu yönlendiremezsen; zayıflığının bedelini ağır ödüyorsun. Pek çığlıklarına, yakarışlarına aldırış etmiyor…
Tanrının kendisi belki de hayat dediğimiz. Sende onun gibi tanrılaşamazsan seni eziyor sonrada bir köşede unutuyor. Bir tanrı olabilsen göstereceksin ona gününü, biliyorum ..
Belki fazla büyüttüm. Hayat dediğimiz şey tanrı filan değil? Canlı bile değil ki seni idare etsin. “Hayat yemektir, bizlerse aşçı istersen tatlı yap istemezsen acı.” Tamamen senin elinde. Aç kalmamak için bir şeyler yapmalısın. Hayatının bir kısmında başkalarının (ailen, dostların, sevgililerin …) yemeklerini yedin, kendi yemeğini paylaştın. Biraz daha böyle sürebilir. Ama artık her gün üç öğün yemek yapmayı öğrenebilmelisin. Acıyı da tadacaksın tatlıyı da. Acıyı da yapacaksın tatlıyı da…
Yemekler değişiyor, tatlar değişiyor, aşçılar değişiyor çünkü. Değişmeyen tek bir şey var. Tencere. Çünkü sen babanın tenceresinde yedin, babanın tenceresinde yemek yapmayı öğrendin. Baban aynı tencerede yedi, aynı tencerede yemek yapmayı babasından öğrendi.
500 Milyarlık soru şu: Baban o tencerede dedenden iyi yemek yaptı mı? Sen o tencerede babandan iyi yemek yapabiliyor musun? (Sakın babanın, dedenin yıllar önce yaptığı yemeği ısıtıp ısıtıp yeme..)
Şimdi ikinci önemli noktaya değinmek istiyorum. Farkına varmışsındır; süreç içerisinde bazı yemekleri birbirine karıştırıp yiyoruz. En kötüsünden seninle bazen senin tencerende bazen benim tenceremde yemek yapıyoruz. Dünyanın en kötü yemeği belki ama ben yadırgamıyorum. Benim tenceremin dibinde kalan acı tatlar seninle yeniden yaptığımız yemeğin leziz tatlarına karışıyor. Senin acı çığlıkların benim mutlu gülümsemelerime karışıyor. Çünkü ben senin tencereni biliyorum sen benim yemeğimi biliyorsun.
Bazen hiç tanımadığın biri geliyor, seninle birlikte yemek yapmaya başlıyor. Ne sen onun tenceresini biliyorsun ne o senin yemeğini. Ne o senin çığlığını biliyor ne sen onun mutlu gülümsemesini. Ama öyle bir yemek yapıyorsunuz ki her şeyi kıvamında. İkinizden biri biraz acı katsa diğeri direk karşılığını veriyor, kıvam bozulmuyor. Bizim yemeğimize benzediğini düşünüyorum da. Biz acıyı daha az korkarak yemeğimize katıyoruz. Değil mi?
Belki tümüyle hayallerim bunlar benim. Hayat çok daha başka bir şey belki de. Ama birileri beni o başka bir şeye inandırana kadar benim doğrum bu. O yüzden yemek esprisi olarak düşünürsem çözebiliyorum çoğu şeyi. Siz nasıl çözüyorsunuz merak ettiğim konu o!
Saygılarımla …