Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Bir Başkadır (Ethos) 2020 Netflix.


ahmedinejad

Öne çıkan mesajlar

reampage teknik hangi hata var abi açıklar mısın?

23 dakika önce, reyou dedi ki:

Ben Twitter’da yüksek takipçili olupta bu diziyi Netflix’te az bulunan bir değerli bir taş misali yabancı arkadaşlarını Öneren insanlar gördüm. Eğer ben Türk sineması önerecek olsam bir eşkiya filmini öneririm mesela. Baktığın zaman oda az çok kuşaklar arası veya kültürler arası farklılığı ve çatışmayı çok iyi anlatıyor.

Senin benim için çok şey ifade edebilir ama bu diziyi ben bir Amerikalının veya Kanadalinin vay arkadaş türklerde ne film veya işte dizi yapmış diyebilecek kalibrede olduğunu düşünmüyorum. eğer Türk sinemasını dünyada temsil edecekse bir eşkiya gibi hatta Susuz yaz gibi filmlerin temsil etmesini tercih ederim . bana kalırsa Türk sineması odur. Bu nuri bilge ceylan, zeki demirkubuz tarzı yapımlar ile Tanınacaksa bence yanlış olur.

Bu adamlar belli ki sinemayı Türk seyircisi izlesin Türk kültürünü derinden bilen insanlar zevk alsın diye yapıyorlar yoksa bunlar dünya arenasında çıktığı zaman bahsettiğin kore filmlerinin etkisini bırakmaz.

masum dizisi bana kalırsa bundan iki gömlek daha iyi hatta Berkun Oya’nın yine son dizisi de dünyaya pazarlanabilecek bir dizi ancak bu bana kalırsa sadece iç pazarda is yapar.

yabancı bir arkadaşa önerebilir bir insan, şu an bi yabancı arkadaşım sorsa ben de öneririm mesela. o senin o anki hafızana bağlı. türk sinemasından güzel örnek var mı diye soran birine en eskisi hangisiyle o daha kıymetlidir gibi bir anlayışla tavsiyede bulunmak bir şey ifade etmiyor. eşkıya kaliteli bir türk filmidir ama türk sineması eşkıya gibi midir orası tartışılır. istisnalar her zaman oluyor, mesela hacivat ve karagöz iyi bir türk filmidir ama türk sineması budur demez kimse. ben yıllardır böyle yapımların hem yurt içinde hem de yurtdışında türk sinemasıyla eşleştirildiğini gördüğüm için bana daha somut bir örnekmiş gibi geliyorlar.

bu dizi de amerikalıya değil yerele hitaben çekilmiş zaten. ki öyle de olması gerekiyor bence. fakat elin amerikalısı izlemedi ya da beğenmedi diye bu onu kötü yapmıyor. orijinal dilinden kitap okuyabilmek kadar zevklidir ana dilinde bir şeyin kalitelisine denk gelmek. bunu amerikalılar, ispanyollar falan çok yapıyorlar mesela. bakıyorsun film 8-9 puan almış hem seyirciden hem kritiklerden, sen oturunca o tadı alamıyorsun, senaryosu iyi oyunlukları iyi çekimleri iyi bir de dertlerini iyi dile getirmiş diyorsun en fazla ama kendi hayatında bir karşılığı yok. bunu izlerken bir nebze olsun o şeyleri yalamak mühim yani.

Kore filmleri de bir gecede dünyaca meşhur olmadı.

herkesin bir ucundan giriş diye nitelendirdiği my sassy girl gibi pop ürünleri ilk aşamada yabancıyı çekti sonrasında daha global bakış açıları yakalayacak filmleri yapmayı öğrendiler. Halbuki kore sineması bunların öncesinde çok daha yerel ve kendine has anlatıları olan yerdi.

Failan vardı mesela 2001 yapımı olması lazım. Bizim bu bahsettiğimiz örneklerin kore versiyonudur o. oturup izlersen anlarsın ne demek istediğimi.

Durum ortada 20 sene sonrasında hasbelkader oscar kazandılar işte. Bu bir gelişim süreci, doğru ilerlenirse belli bir çıtaya çıkmak çok zor değil. 

Masumu bu diziyle karşılaştırmak istemem çok farklı dertleri olan yapımlar. sansasyon anlamında bir başkadır istediğini başarmıştır.

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Dediklerinde zaten bir sıkıntı yok, benim söylemeye çalıştığım dizi lokal kitle için yeterli, güzel, seyrediliyor. Ama bu olayı abartıp da sanki dünya üzerinde Çalkantı yaratacakmış gibi bir izlenim ortaya çıktı özellikle Twitter’da. Ya da belki de benim takip ettiklerim etrafında döndü bu olay.

benim söylemeye çalıştığım, hah işte Türk sineması bu! bunu bu şekilde yansıtmalıyız, dünyaya bu şekilde tanıtmalıyız denmesine karşıyım.

mesela Slumdog millionaire nasıl Hindistan‘da geçen bir olayı dünya çapında beğenilecek şekilde yansıtıyorsa veya parazit aynı şekilde Kore sinemasınin neler başarabileceğini gösterdiyse bana kalırsa bunlara eşdeğer filmler üzerinden gitmeliyiz. 
 

eğer bu şekilde tek sezonda bırakılacaksa zaten puanı oldukça düşer. bana kalırsa bu rüzgârı arkasına alıp çok sağlam bir ikinci sezon gelmesi gerekiyor.Aklı başında kimsenin bu haliyle on üzerinden dokuz vereceğini zannetmiyorum ki Şimdi imdb puanına baktım vermişler bile haha..

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

ekşide güzel bir yorum okumuştum onu paylaşayım, gizli saklı anlamlar falan değil ama kürt sorunuyla ilgili yorum baya güzel tespit olmuş  

Spoiler

sanki on yıl önce düşünülmüş de ancak şimdi çekilebilmiş hissiyatı veren; yine de incelikle işlenmiş, el emeği göz nuru güzel dizi. tam 2009-2010 dizisi olurmuş, mesajları o zaman daha anlamlı olurdu. şimdinin sorunları kenarda köşede yama kalmış.
--- spoiler ---
temelde yüzleşmenin ilaç olacağını anlatıyor dizi. ruhiye, kendisini iğfal edenin ölüm haberiyle bile düzelmezken onunla yüzleşince iyileşiyor. yenmek değil, yüzleşmek çare olan. belki sinan gibi hasbelkader, belki peri gibi bilinçli olarak ve üstüne giderek; yüzleşmek sancı veren, ama iyileştiren yegane ilaç gibi.

ruhiye, sanki milleti temsil ediyor. ulusun anne karakteriyle sembolize edilmesi yaygınken, türkiye ismine çağrışımla ruhiye denmesi de bunu kuvvetlendiriyor. ruhiye, yani milletin ruhu örselenmiş, bunalımda. ancak kendi geçmişiyle yüzleşirse iyileşecek. o iyileşirse, çocuğunun doğrudan iyileşmesi gibi yeni nesiller de sağlıklı büyüyecek. yalnız değil ruhiye. etrafında onun için üzülenler, çabalayanlar var, ama nihayetinde, kendi göbek bağını kendi kesecek, başkası değil. kendi kendini iyileştirecek.

kocası yasin, devleti sembolize ediyor. komando yasin... tüm dizide höt zöt diyebilen, şiddete dayalı tek otorite figürü o. ekonomik olarak sağkalım mücadelesi veriyor. onunla konuşurken meryem de ruhiye de kısık sesle, çekinerek konuşuyor. zaten evde kimse kimseyi dinlemiyor, sorular cevaplar hep birbiriyle uyumsuz, herkes üç dört defa istediğini tekrarlamak zorunda. yasin, ancak komşu kadının ölümü gibi başa gelen belalarla ailesinin derdini dinlemeye çalışan, genelde iyiyi isteyen ama doğru yolları bir türlü gör(e)meyen, (ramazan'a attığı meydan dayağında olduğu gibi) sorunları kendi yöntemlerince çözmeye çalışan biri olarak çizilmiş. son sahnede devlet ve millet, aynı yataktaki iki yabancı olmaktan çıkıyor, bir bütün oluyorlar.

psikiyatrist peri, orta-üst sınıf laikçi teyzenin kabuğunu kırmaya çalışan kızı. evet dünyayı görmüşlerdir ailecek, ama turist olarak. evrensel değerler annenin semtine pek uğramamış gibi, ama kızı peri çelişkilerin farkındadır. aslında tam da 2000lerin ilk yıllarındaki kemalizm'in sorgulamalarını yansıtıyor (desteklenen ab'ye giriş ve batılılaşma süreci ile bunun kürtlere ve islamcılara alan açmasındaki kemalist iç çatışma). aslında olay, tesettür de değildir, dinin kendisiyle sorun vardır. gülbin'in dediği gibi peri'nin sadece beynine ördüğü örtü ya da çuval değil konu. peri de tesettürlüdür. kadınlığını tamamen silmiştir. meryem'in baş örtüsü yerine arkadan sıkı bir topuzla saçını yok etmiştir. meryem'in baş örtüsünde bile renkli desenler olurken, peri dümdüz giyinir. bununla birlikte; ideolojik olarak yüzleşmeler yaşarken, zamanla elbiselerine de renk gelecek, saçlar görünür hale gelecektir.

meryem ise birey olmayı öğreniyor. imamın yarım-entel yardımcısı hilmi'nin bir ara kahvehanede birey olmak vurgusu boşuna değil. meryem, adı bile karıştırılan, bir kapalı kız tiplemesidir, eve gelen kadındır. adı yoktur. bireyliğe ise evlilikle değil, kendisine özel alınmış çokomel hediyesiyle varıyor, daha doğrusu birey olduğunun farkına öyle varıyor.

imam ve psikiyatrist üzerinden evreni açıklamada din-bilim çatışması/ayrışması arka planda sürekli işleniyor. peri'deki sebep sonuç kovalamaları, imamda yerini analojilere bırakıyor. lale ve kır çiçeği benzetmesi bize bir nedensellik sunmaz, ama imamın vermek istediği gerçekliği daha iyi anlamamızı sağlıyor. meryem'e başta bu kadarı da yetiyor zaten, ama psikiyatriste gittikçe sorguluyor, imamı terk ediyor. komşusu, sevdiği biri olarak değil, ama danıştığı büyüğü olarak terk ediyor. imamın yardımcısı hilmi ise, bir sonraki nesil. bana o jung referanslarıyla 1980lerin muhafazakar, mukaddesatçı aydınlarını hatırlattı. mehmet kaplan'ın jung'un anima arşitipi ve kültürel genlerimize dair tartışmaları mesela. hilmi'nin dili ve referansları oldukça yüzeysel ve kırpık kırpık, ama en azından bilimle ortak bir dil üretme arayışı, bilim üzerinden kendine bir alan açma çabası var.

gülbin ve gülan tartışması biraz kenarda kalmış gibi. rezan, ülkenin kürt sorunu. hastalık büyük, bir odada saklanıyor, gözlerden uzak tutuluyor. rezan adını pek duymuyoruz zaten. kardeş diye bahsediliyor hep. kürt hareketi ve akp'nin - iki kardeşin tartışması üzerinden izlediğimiz - çatışması, rezan'a pek de yaramıyor. gülbin'in çözüm reçetesi anlık mutluluk verse de daha beter ediyor, gülan'ın dinle sorunu aşma müdaheleleri ise sonuçsuz. ona tek iyi gelen, babanın okuduğu kürtçe şarkılar ki özellikle bölgeden yaşlı bir teyze ve amca getirilmiş.
--- spoiler ---

dedim ya, buradaki mesajların çoğu on yıl önce daha anlamlıydı. evet hala yüzleşmek lazım, becerebilirsek oturup konuşabilmek lazım. bu hala çok değerli bir mesaj. ancak aşağılara indikçe, bir adalet arayışının yerini kabullenmelere bırakmasını fazlaca apolitik bulduğumu söylemeliyim. öte yandan güzel oyunculuklar, yer yer yeşilçam-meşrep çekimler ve müzikler, eşyanın ve mekanın dilini kullanmalar, muhteşem dekor ve kıyafetler ile tam seyirlik bir dizi.

edit: birkaç ekleme

 

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

eşkiya yı önerin ama onun anlattığı kuşaklar arası veya kültürler arası farklılık müzelerin konusu olmadı mı?

eğer bu dizinin öyle bir kaygısı varsa ki, bence yok, eşkiya veya benzerlerinden daha derinlere inerek, belirli bir kesimin değil ama genelin çatışmaları anlatıyor.

ama bence diziyi oradan tutmakta yanlış. şuradaki gibi

 

Feamer tarafından düzenlendi
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

On 15.11.2020 at 19:30, LathspeLL dedi ki:

Ben de iki bölüm izledim, iyi gidiyor şimdilik. Oyunculuklar çok iyi, sinematografi de uyumlu anlatıma tabi. İrdelediği spectrum'u iyi yansıtmış bence ama sonraki bölümlerde nereye bağlar merak ediyorum tabi.

Tamamını izledikten sonra yorum yapmamışım.

Dizi 4. bölümden sonra melodrama dönüşüyor. İlk iki bölümde değineceğini gösterdiği konuların neredeyse hepsinden kopuyor. Hatta başrol bile değişiyor diye iddia edebilirim. Meryem ekseninden kayıyor ve Yasin/Ruhiye hikayesine dönüyor. 6. Bölümde falan "herhalde sorunun en derininine, kaynağına inip ordan yukarı butterfly effect şeklinde düzeltecek" diye beklentiye girdim ama öyle olmadı. Hatta sadece Ruhiye'nin sorununu YÜZEYSEL çözdü çünkü Yasin'in karakterinde bir değişiklik yok. Yasin dizinin başında da, sonunda da zor iletişim kurulan, iletişimsizlik arttıkça agresifleşen bir karakter. Bunun çözümüne dair birşey görmüyoruz, sadece "ruhiye'den dolayı sinirlenmiyor artık" diyebiliriz.

Bu olayın Meryem üzerinde ZERRE etkisi de yok, onun storyline'ı sabit kalıyor. İlk bölümde kurduğu hikayeyi de hiç işlemiyorlar zaten. İşlemedikleri gibi sonunda da yine Meryem üzerinden bir değişiklik/ilerleme yapmıyorlar. Sadece Sinan bir anda kıza tutuluyor. Meryem tarafında ne conflict kalıyor, ne birşey.

Hani ikinci sezonda Pelin, Gülin ve Sinan tarafına ağırlık verecek diye kendimizi avutsak da bunlar direk bu sezonda halledilmeliydi. Meryem/Sinan olayı işlenmeliydi, onun yansımaları Meryem'e ve evine daha net olmalıydı falan.

Dizi bence sinematografi, renk paleti, müzik kullanımı, oyunculuk, yönetmenlik, karakter arkaplanları ve, açılış itibariyle, karakter çarpışmaları açısından dört dörtlük AMA ilk iki bölümde kurduğu politik/sınıfsal çatışmayı 4'ten 7'ye uzanan bölümlerde tamamen geride bırakarak melodrama koşması dolayısıyla zayıflıyor.

Edit: Flutv'nin videosu ve son paylaşılan ekşi'deki yazı da güzel bence.

LathspeLL tarafından düzenlendi
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 9 ay sonra ...
×
×
  • Yeni Oluştur...